Bu Blogda Ara

27 Aralık 2017 Çarşamba

Nüzul Sırası Sureler


 
Kur’an,  tamamıyle  Resulüllah  zamanında  ezberlenmişve  buna  ilave  olarak  deriler  ve  diğer  yazı  malzemeleri  üzerine  sahabe tarafından yazılmıştır. Ayetler ve sureler de, Rasulüllah’ın emri ile bu günkü şekliyle tanzim edilmiştir. Surelerin bugünkü şekliyle tertibi Resulüllah zamanında biliniyor ve sahabe tarafından okunuyordu. Cebrail de her sene Kur’an’ı Peygamber’e bu tertib üzere arz ediyordu. Übey b. Ka’b, Zeyd b. Sabit ve Abdullah b. Mes’ud  da Resulüllah’a  Kur’an’ı bu tertib üzere arz etmişlerdir. Ancak surelerin bugünkü şekliyle tanzim edildiği bir mushaf hazırlanamamıştı .Sureleri dağınık bir şekilde bir araya getirilen bir Kur’an nüshası, Peygamber’in evinde bir iple bağlanarak muhafaza edilmiştir. ,
Kur’an,  lafızlarındaki  fesahat,  manalarndaki  yücelik  itibariyle  veciz  bir  kelam  olduğu  gibi,  ayetlerindeki  nazım  ve  tertib  itibariyle  de  bir  mucizedir.  Kur’an  ayetleri  ve sureleri  arasındaki  ilişki,  tenasüb  ve  açık  uyumluluk,  Kur’an’ın  levhi  mahfuzdan  böyle  indirildiğine  en  büyük delildir.
Şu an Mushaflarda karşılaştığımız surelerin terti-bi, İslamın  ilk  döneminde  tamamlanmı
ştır.  Konuyla  ilgili  görüşlerin  ve  rivayetlerin tamamından surelerin de ayetler gibi Hz. Peygamber döne-minde şimdiki haliyle tertib edildiğini anlıyoruz. Müslümanlar, on dört asırdır  bunu  kabul  etmiş  ve  bununla  amel  etmiştir.  Öyle  ki  bununla  amel etmek ve olduğu gibi kabul etmek zaruridir. Her ne kadar bunun dayanağı ictihadî mi yoksa tevkîfî mi dense de bu tertibin değiştirilmesi caiz değildir.  
 

12 Aralık 2017 Salı

Kur'an Kur'an'ı Anlatıyor.

Herhangi bir yazar kitabını yazma sebebini  önce söyler kitabını tanıtır.isteyen kitabını okur Aynı bunun gibi Kuranı tanıtan Allah diyorki Kuranı açıklayan Allah'tır.



Kur'an ayrıntılı açıklayan sadece Yüce Allah'tır.
Hud11/1 Elif-Lâm-Râ. Bu öyle bir kitaptir ki, âyetleri muhkem ,sonra da herseyden haberdar olan hikmet sahibi Allah tarafindan âyetleri ayrintili olarak açiklanmistir.
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِا الر ۚ كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِنْ لَدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ
Elif lam ra kitabün uhkimet ayatühu sümme füssilet mil ledün hakımin habır
Rasul ise vahiy olana uyar.Sadece uyaran ve müjdeleyendir
Hud 11/ 2. Böyle olması Allah´dan baskasina kulluk etmeyin diyedir.Ben de o kitapla sizi uyaran ve müjdeleyen kişiyim.
أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ ۚ إِنَّنِي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ
Ella ta´büdu illellah inneni leküm minhü nezıruv ve beşır





Kur'an Kur'an'ı Anlatıyor.

Herhangi bir yazar kitabını yazma sebebini  önce söyler kitabını tanıtır.isteyen kitabını okur Aynı bunun gibi Kuranı tanıtan Allah diyorki ben en doğru ve sağlam yolu gösteririm diyor. Doğru yolu arayan kişi okur aramayan okumuyacaktır. Bu kaide ve sesleniş  anlama okuma meyli varsa öğrenme merakı olan herkese hitap eder.


Kuranın  temel kaidesi  en doğru ,sağlam yolu gösterir 
İsra 17-/ 9 Şüphesiz ki bu Kur'ân, insanları en doğru ve en sağlam yola iletir ve salih amel işleyen müminlere büyük bir ecir olduğunu müjdeler.
نَّ هَذَا الْقُرْآنَ يِهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا كَبِيرًا
İnne hâzel kur’âne yehdî lilletî hiye akvemu ve yubeşşirul mu’minînellezîne ya’melûnes sâlihâti enne lehum ecren kebîrâ







İnsanı uymaya mecbur etmiyor.örnekler vererek öğüt veriyor.Verdiği örnekler ders çıkarması içindir uyup uymama sorumluluğunu insana bırakıyor
Kuran her şeyin örneğini insanları veriyorki uyar öğüt alır diye
İsra 17/89 Biz bu Kur'an'da her türlü örneği verdik, öyleyken onların çoğu kâfirlikte direndi.
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ فَأَبَى أَكْثَرُ النَّاسِ إِلاَّ كُفُورًا
Ve lekad sarrafnâ lin nâsi fî hâzâl kur’âni min kulli meselin fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâ



Kur’an’da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. 

Kehf 18/ 54 Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَذَا الْقُرْآنِ لِلنَّاسِ مِن كُلِّ مَثَلٍ وَكَانَ الْإِنسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلًا
Ve lekad sarrafnâ fî hâzâl kur'âni lin nâsi min kulli meselin, ve kânel insânu eksere şey'in cedelâ

5 Aralık 2017 Salı

114-NAS


Kur'an'daki Sırası :  114
Nüzul Sırası: 21
Ayet Sayısı : 6.Ayettir  Mufassal sûrelerdendir "mufassal" denilmesinin sebebi, bunların birbirlerinden arka arkaya "besmele" ile ayrılmış bulunmalarıdır.Kur'ân'ın sonundaki kısa sûrelere Kısarı mufassal denir.Mufassal sureler üçe ayrılır bunlar 1-Tıval,(uzun olanlar,) 2-Evsat, ( orta olanlar,) 3-Kısar (kısa olanlar ) olmak üzere  Zilzal sûresinden başlar sonuna kadar  22 sûreye de kısar-ı mufassal  (kısa olanlar )
Sure adını : Adını her âyetinin sonunda yer alan nâs (insanlar) kelimesinden alır.Felak ve Nas sureleri, başlarında bulunan ve sığınmayı ifade eden kelimelerden dolayı Mu'avvizetan veya"Muavvizeteyn" diye isimlendirildikleri gibi, Hz. Peygamber tarafından da bu ifadeyle adlandırılmışlardır.
İndiği Dönem:Mekke döneminin ilk yıllarında  inmiştir.
Rahman ve Rahim olan Allah Adıyla
Nas 114/1 De ki: "Sığınırım ben insanların Rabbine,
  قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ
 Kul eûzu bi rabbin nâs(nâsi)
Nas 114 / 2 İnsanların malikine,
 مَلِكِ النَّاسِ
Melikin nâs
Nas 114/ 3 İnsanların ilâhına,
إِلَهِ النَّاسِ
İlâhin nâs(nâsi).
Nas 114 / 4 O sinsi vesvesecinin şerrinden.
 مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ
 Min şerril vesvâsil hannâs
Nas 114/ 5 O ki, insanların göğüslerine vesveseler fısıldar.
الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ
Ellezî yuvesvisu fî sudûrin nâs
Nas 114/ 6 İnsanlardan ve cinlerden
مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ
Minel cinneti ven nâs


113-FELÂK

Kur'an'daki Sırası : 113
Nüzul Sırası: 20
Ayet Sayısı : 5 .Ayettir   Mufassal´sûrelerdendir.Kur'ân'ın sonundaki kısa sûrelere denir. Mufassal" denilmesinin sebebi, bunların birbirlerinden arka arkaya "besmele" ile ayrılmış bulunmalarıdır.  Mufassal´sûreler üç kısımdır 1-Tıval,=uzun olanlar, 2-Evsat, =orta olanlar, 3-Kısar =  en kısa olanlar.  Zilzal sûresinden  başlar ve devamındaki  22 sûreye kısar-ı mufassal denir.

İndiği Dönem: Mekke döneminde inmiştir.Bu dönemde Allah rasulu muhammed aleyhisselamın getirdiği davet yayıldıkça Kureyş’in muhalefeti de şiddetleniyordu Neden bizim ilahlarımıza saygı duymuyor.Niye bizimle uzlaşmıyor.Ama Resulullah din hakkında uzlaşma olamayacağını Kâfirûn Sûresinde açıklayınca düşmanlıkları da zirveye ulaştı. İslam’ı kabul edenlere karşı  kâfirler çileden çıkarıyordu.

 Sure adını : İlk ayette geçen Felak kelimesinden alır.Hz. Peygamber tarafından da kendinden sonra gelen  Felak ve Nas sürelerinin ikisine birden Muavvizeteyn, (iki sığındırıcı) İhlâs, Felak ve Nâs Sûreleri üçü birden “Muavvizât (sığındırıcılar) denilmiş.Siyer  kaynaklarında, Peygamber(as)’in, rahatsızlık anında ve gece yatağına gireceği sırada İhlas, Felak ve Nas surelerini okuduğu, ashabına da mümkün oldukça bu sureleri okumalarını buyurduğu rivayet edilir.

Felak” kelimesi :Bu kelimenin aslı “yarıp çıkarmak ve ayrılma ,bölünme gibi benzer anlamlara gelir Genel kabule göre burada “felak” ile, “gece karanlığının, şafağın aydınlığı ile  yarılması sonucu ortaya çıkan sabah -seher vakti” kastedilmiştir. Bu kelime üzerinde çeşitli yorumlar yapılmıştır. Arapça etimoloji dil uzmanlarınca felak  sabah manasında kullanıldığı gibi, cehennem vâdisinde konak yeri ,cehennenmde ayağa vurulan tomruk , falaka  ,manasına da geldiğini ifade edilmiştir..

30.cüz
Rahman ve Rahîm Olan  Allah Adıyla
Felak 113/1 De ki: Sığınırım'Felak’ın =Sabahın  Rabbine!
 قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ/
Kul eûzu bi rabbil felak
Felak  113/2 Yarattıklarının  şerrinden,
مِن شَرِّ مَا خَلَقَ /
Min şerri mâ halak
Felak 113/3 Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,
وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ/
Ve min şerri gâsikın izâ vekab
Felak 113/4 Ve düğümlere üfleyenlerin şerrinden,
وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ /
Ve min şerrin neffâsâti fîl ukad
Felak 113/5 Ve hased ettiği zaman hasetçinin şerrinden.
وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ
/Ve min şerri hâsidin izâ hased




4 Aralık 2017 Pazartesi

112-İHLAS SURESİ

Kur'an'daki Sırası : 112 
Nüzul Sırası: 22
Ayet Sayısı : 4.Ayettir  Mufassal sûrelerdendir "mufassal" denilmesinin sebebi, bunların birbirlerinden arka arkaya "besmele" ile ayrılmış bulunmalarıdır.Kur'ân'ın sonundaki kısa sûrelere denir.Bunlar 1-Tıval,(uzun olanlar,) 2-Evsat, ( orta olanlar,) 3-Kısar (kısa olanlar )olmak üzere üçe bölünür Leyl'den Nâs sûresine kadar olan 22 sûreye de kısar-ı mufassal  (kısa olanlar )
Sure adını :İmanın özü esası olmazsa olmazı  tevhid'dir Şirkin her çeşidini reddettiği için de “ihlâs” suresi adını almıştır.İhlâs Sûresi kelime-i tevhidin tefsiridir. Allah insanlığa bütünüyle  tanıtan suredir
İhlas sözlükteki anlamı :Arınmak, saflaşmak, kurtulmak” bir şeyi, içine karışmış ve değerini düşürmüş olan başka şeylerden temizleyip arındırmak, saflaştırmak anlamına gelir
 İslâmî literatürde İhlâs  terim anlamı : İbadet ve iyilikleri riyadan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak demektir. ihlâs daha geniş olarak şirk ve riyadan, bâtıl inançlardan, kötü duygulardan, çıkar hesaplarından ve genel mânada gösteriş arzusundan kalbi temizlemeyi, her türlü hayırlı faaliyete iyi niyetle yönelmeyi ve her durumda yalnızca Allah’ın rızâsını gözetmeyi ifade eder (Râgıb el-İsfahânî,
İndiği Dönem:Bu surenin  çeşitli rivayetlerden dolayı mekki medeni olduğunda ihtilaf olsada Bu surenin Mekke döneminin başında nazil olmasının delili, Mekke'de Hz. Bilâl'in sahibi Umeyye b. Halef'in, Bilâl'i kızgın kuma yatırarak göğsüne taş koyduğunda Bilâl'in, "ehad, ehad" diyerek Allah'ı zikretmesidir. Bu kelime ihlas suresinden alınmadır.Bu yüzden Peygamberliğin ilk yıllarında  Mekke'de nuzul olmuştur denmiştir.
Buharî, Müslim ve başka Hadis kitaplarında Hz. Aişe'den nakledilen bir rivayete göre,
1-Kuran bünyesindeki yeri ve yüksek değeri, Peygamber(as) tarafından şöyle dile getirilmiştir: “İhlâs suresi, Kuran’ın üçte birine denktir.”
 2- Rasulullah bir grubu sefer için göndermişti. İçlerinden bir şahıs kıldırdığı bütün namazları İhlas suresi ile bitiriyordu. Geri döndüklerinde gruptakiler bunu Resulullah'a anlattılar. Rasulullah, niçin böyle yaptığını ona sormalarını istedi. Ona sorulduğunda şöyle cevap verdi: "Ben surede Rahman'ın sıfatları zikredildiğinden bu sureyi çok seviyorum" deyince Allah'ın Rasulü (s.a) : "O'na deyin ki, Allah da O'nu seviyor" diye buyurdu.
Nuzul Sebebi Kaynaklarda, bu surenin inişine, Müşriklerin Allah’ın kimliğine, oğlu ve babası olup olmadığına ilişkin sorularının ve bu konudaki tevhide aykırı sözlerinin sebep olduğu belirtilir. Rivayete göre Müşrikler, Hz Muhammed aleyhisselam'a  gelip ondan Allah’ın soyunu ve sopunu açıklamasını isterler, bunun üzerine O’nun nasıl bir Allah olduğunu en özlü ve doğru biçimde anlatan İhlâs suresi iner.Resulullah'ın Tevhide davet etmeye başladığı dönemde insanların kafasındaki ilahi düşüncenin nasıldır.Bu surenin inişi ile ilgili rivayetlerden bir kaçını okuyalım
 İbn Abbâs'tan gelen bir rivayete göre de Amir ibnu't-Tufeyl ve Erbed ibn Rabîa Hz. Peygamber (sa)'e gelmişler ve Amir ibnu't-Tufeyl'in Hz. Pey­gamber (sa)'e: "Ey Muhammed, bizi neye çağırıyorsun?" sorusuna Hz. Pey­gamber (sa): "Allah'a çağırıyorum." diye cevap vermiş. Onun: "Onu bana tavsif et; , (niteliklerini söyle).o altından mı, gümüşten mi, demirden mi?" demesi üzerine bu Sûre-i Celîle nazil olmuş.
İbn İshâk'm Muhammed'den, onun da Saîd'den rivayetinde o şöyle anla­tıyor: Hz. Peygamber (sa)'e yahudilerden bir grup geldi ve: "Ey Muhammed, Allah yaratıkları yaratmıştır. Peki Allah'ı kim yaratmıştır?" diye sordular. Hz. Peygamber onlara o kadar kızdı ki rengi değişti. Allah Tealâ'dan onların sorusu­nun cevabı olarak bu Sûre-i Celîle geldi.şeklinde çeşitli rivayetler bulunmaktadır.
Bu surenin mesajları evrenseldir  Nasıl bir Allah tasavuru olmalı sorusunun cevabıdır.

 Putperest müşriklerin taptığı ağaçtan, taştan, altından, bronzdan ,gümüşten vb. çeşitli ilahlar şekil, suret ve cisim sahibi idiler. İlahlarına cinsiyet çeşitliliğine  hem  erkekten  hem kadından hemde ilahlarında üreme vardı. Hiç bir tanrıça kocasız değildi. Hiçbir ilah eşsiz değildi. Onların sözde yemeye, içmeye de ihtiyaçları vardı. Onlara tapanlar bu nedenle taptıklarına  yeme, içme imkânı sağlıyorlardı. Müşriklerin büyük bir bölümü, Allah'ın insan şeklinde insanların arasına geleceğine de inanmış,idiler. Bazıları O'nun temsilcisi durumundaydılar. Hristiyanlar, bir Allah'a inandıklarını iddia etseler de inandıkları ilahın  en azından bir oğlu vardı. Oğlu ile baba arasında Ruhu'l Kudüs'ün de önemli bir yeri vardı; hatta ilahın anası ve kaynanası da vardı. Yahudilerin de bir Allah'a inandıklarını iddia etmeleri boşunadır. Çünkü inandıkları ilah, maddi cismanilikten ve insani sıfatlardan uzak değildi. Mesela yürürdü. İnsani şekilde gelirdi. Kendi kulları ile güreş de yapardı. En az bir adet oğul'un Uzeyr babasıydı.Bu dini grubun dışında mecusiler ateşe taparlardı.Sabiiler den yıldızlara tapanlar Bu şartlarda, Rasulullah insanları "vahdehu la şerikeleh"e inanmaya çağırınca,  zihinlerine, bütün mabudların terkedilerek bir olduğuna inanılacak Rabbin nasıl bir şey olduğu sorusu gelmişti.

30.Cüz
Rahman ve Rahim olan Allah Adıyla 

İhlas 112/1 De ki: “O Allah,  O, bir tektir.
قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
Kul huvallâhu ehad
İhlas 112/2  Allah samed’dir.Hiçbir şeye muhtaç olmayan, herşey O’na muhtaç olandır.
اللَّهُ الصَّمَدُ
Allâhus samed
İhlas 112/3 Ne bir çoçuk edinmiştir. Ne de kimsenin çoçuğu olmuştur
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ
Lem yelid ve lem yûled.
İhlas 112/4  Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir.
وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ
Ve lem yekun lehu kufuven ehad

küfüv :sözlükte denk ve benzer, eşit veya eşdeğer” gibi anlamlara gelir. Burada, Allah’ın eşsizliğini dile getirmektedir. Öyleyse Allah benzersizdir; hiçbir şey O’na benzemez ve denk tutulamaz. Çünkü Allah’ın hiçbir dengi, eşi ve eşiti yoktur. Bu yüzden O’nunla ne zıtlaşacak ne de birleşecek şekilde hiçbir eş, ortak veya rakip olamaz. Her şeyin bir eşi, benzeri yahut zıttı olabilir. Ama Allah’ın hiçbir dengi ve benzeri olmamıştır. Öyleyse hiçbir dengi ve ortağı olmayan bir tek Allah vardır; O’nun dışındakiler hep mahluk, sonradan yaratılmış varlıklardır.

1’inci ayetinde,
 İhlas 112/1 De ki: “O Allah,  O, bir tektir.
قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
Kul huvallâhu ehad
Allah nasıldır, bize anlat?” sorusuna muhatap olan Peygamber(as)’den, evrensel olarak doğru Allah tasavuru inşa etmektedir. Kur'an'da 5 sure Kul ile başlar.Cin, Kafirun, İhlas, Felak ve Nas sureleri. Beş surede  Mekki sûrelerdir. Kul =Deki ifadesi haber-duyurma -dua-talebi ve inşa - tavizsiz  açıkla ilet anlamlarında
Kul: De ki emridir. Surenin söze (de ki) emri ile girmesi nedenini maddeler halinde islami kaynaklardan edindiğimiz bilgilere bakalım :
1. Bu bir emirdir. Muhatabın zihnini, bu mesajın emretmeye layık yüce bir makamdan geldiğini ifade eder
2. Bu talim ve terbiyeyi amaçlayan bir emirdir. Allah hakkında bize bir ikrarı talim ettirir. Dil ile ikrar, İmanın, Marifet ve kalb ile tasdikten sonra 3. basamağıdır. Vahyin terbiyesine teslim olan birine düşen, ilk iki basamağı çıkmış olmaktır.
3. Kul(de ki) emri, bir şeyi yapmamızı değil dememizi emreder. Çünkü Allah hakkında doğru tasavvuru dile getirmek, yapmanın ,yani salih amele giriş anahtarıdır.
4. Bir tek de ki emri ile , tüm sure haber türünden, inşa türüne taşınmıştır. Eğer baştaki kul emri olmasaydı, ihlas suresi haber cümlelerinden oluşan bir sure olacaktı. Fakat baştaki bu emir, surenin belagat çatısını değiştirmiştir. Kul ile surenin haberden inşaya taşınması , muhataba, seni inşa edeceğim hazırmısın uyarısıdır.
5. Emir kipi ile konunun kişisel tercih ve bireysel yorumlara açık olmayan bir konu olduğunu gösterir .Bu konuda insanın doğrudan ilahi inşaaya muhataç olduğunu delalet eder. Üstelik bu inşa, Allah tasavvuru gibi en yüksek düzeyde bir inşaadır.
6. Kul (deki) emri aynı zamanda karşı ileti isteyen bir hitab biçimidir. Muhataptan; emir tekrarı istenmektedir. Emir tekrarı çok hassas olan ve yanlış anlaşılması durumunda muhatabın çok büyük ziyana uğrayacağı meselelerde istenir.
7. Kul (de ki) emri muhatabının yanlış anlama ihtimali olan hususlarda istenir. Daha önceki yanlış anlamalara gönderme yapan ve onları kınayan bir vurgusuda vardır.
8. Kul (deki) emri muhataba bu konudaki yanlış anlamaları hiç eğip bükmeden lafı dolandırmadan doğrudan ve açıkca red etme görevini yükler. Bu göreve aynı konuda tavizsiz olma vurgusuda dahildir.
9. Surenin kul deki; ile başlaması tevhidi bilmenin ve buna inanmanın yetmediğini, bunu dile getirmek ve hatta anlatmak gerektiğini ifade eder.
10.Surenin Kul (de ki) ile başlaması Allah hakkındaki yanlış tasavvurlar sukutla geçiştirilemeyecek kadar önemlidir, İmasını içeriğinde taşır.
11. Surenin Kul( de ki) ile başlaması ,Allahı doğru bilme ve tanıma ve anlamanın vaz geçilmez unsurları olan El Esmaul hüsnanın önemine yapılmış örtülü bir vurguya sahiptir.
Allah :Allah ismi Esma’ül  Hüsnanın kalbidir. O’nun zat ve özel ismidir. İsmi Has’tır.Yalnız O’nun için kullanılır. Başka bir kelime bu ismin yerini tutamaz ve başka dillere de bu ismin dışında tercüme edilemez. Diğer tüm esma ve sıfatlar Allah ismine bağlıdır. Allah isimdir, diğerleri sıfattır. Merkezde Allah isminden yansıyan nurun sıfatları diğer isimlerdir. Diğer isimler Allah’ın fiilleri, sıfatları ve tecellileri ile ilgilidir.

Ehad ve Vahid ne demektir?

Bir anlamına gelen ehad ve vahid isimleri ikiside Vahdet kökünden gelir.
Ehad ve vahid Allah'ın sayı ile değil, hiçbir ortağı ve benzeri olmaması itibariyle tek ve bir olmasıdır.
"Ehad" ve "vahid", aynı kökten gelen ve benzer anlamları olan Allah'ın isimleridir. Bu kelimeler Allah için kullanıldığında "tek, parçalara ayrılması ya da miktarının artması imkansız olan bir" demektir.
Vahid
Arapça'da "vahid", sayma sayılarından olan "bir" demektir. Arapça'da sayı saymaya "ehad" ile değil "vahid" ile başlanır. Vahid kelimesi Kur'an'da "bir kapı" (Yusuf:67), "bir ses, gürültü (Yasin:29), "bir koyun" (Sad:23) gibi birçok maddi ve manevi varlığı nitelemek için kullanılmıştır.
Aynı zamanda Allah için "tek ilah" ifadesi geçen Mü’min:16, Bakara:163, Nahl:22, Maide:73 gibi ayetlerde de "vahid" sözcüğü kullanılmıştır.
Ehad
Kur'an'da sıklıkla yer alan "ehad" sözcüğü "hiçbir kimse" (Hakka:47, Kehf:38) ifadelerinde geçmektedir."Ehad", yalnızca İhlas:1 ayetinde doğrudan, bazı ayetlerde ise (Beled:5, Beled:7) dolaylı olarak Allah için kullanılmıştır."Vahid" kelimesinin aksine "ehad" sıfatı, yalnızca Allah için kullanılmıştır.
Anlam
Sayılar görecelidir. Örneğin bir sayısı iki, üç, çeyrek sayılarına nispeten onların yarısı, üçte biri, dört katıdır.Ehad ve vahid isimleri Allah için kullanıldığında biricikliği, eşsizliği ve benzersizliği gösterir ve aşağıdaki ifadelerle açıklanabilir:
Tekliğin sadece kendisine ait olduğu
Bölünüp parçalara ayrılmayan, bileşik olmayan
Katları, fazlası, eksiği olmayan
Parçalardan meydana gelmeyen
Ortağı olmayan
Ne değildir?

Allah'ı birçok isim ve sıfatıyla tanımak O'nun birden çok olduğu anlamına gelmediği gibi, Allah'ı "bir" olarak tanımak O'na bir "son" ya da "sınır" koymak anlamına da gelmez. Allah'ın "bir" oluşu tevhid yani O'ndan başka tanrıları reddetmektir.
Sayıların içinde parçası, dışında benzeri vardır. Çünkü sayılarda kesir (parça, bölünme) ve katlanma (toplanma, benzerleri) mümkündür. Toplama aynı cinsler arasında olur. Bölünme ise bir cinsi aynı cinsten olan parçalara ayırmaktır. Allah'ın bir cinsi (Şura:11) ve dengi (İhlas:4) yoktur. O'nun birliği, çokluğun içindeki sayısal birlik değildir.
"Vahid, Ehad" olan Allah, "ilk" ve "son" olandır Allah'a "ilk" demek ikincisi var demek değil, "kendisinden öncesi yok" demektir. O'na "son" demek öncesi olması değil, "sonrası yok" demektir
Hadid 57/3 :El- Evveldir İlk O’dur,El-Ahir sonraki de O'dur.Ez -Zahirdir delilleriyle varlığı apaçık olan ,El-Batındır zatını akılların O’nu idrâk edemediği, her şeyi sınırsız bilen El-Alim olan Allah'tır
هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Huvel evvelu vel âhiru vez zâhiru vel bâtın(bâtınu), ve huve bi kulli şey’in alîm


Her iki isim aynı kökten gelmesine rağmen arap dilinin kurallarından dolayı isim farklılığı demek anlam farklılığını demektir.Ehad ile Vahid’in “Bir”liği farklıdır.Ehad Zâtında şeriki olmayan,benzeri olmayan yalnız bir tek olduğunu  ifade eder.Buradaki birlik, herhangi bir sayı dizisinin İlk basamağı anlamında değildir;.O kadar kapsamlıki   yani mahlukata ait şekil renk tür çeşit  tüm nitelemelerden uzak  tekdir. Ehad ismi maddi -manevi aklen - kalben her açıdan zatında hadsiz, hudutsuz, sayısız, rakamsız, rakipsiz,  benzersiz biriçik tekliğini ifade eder.Bundan dolayı el  takısı almaz.Sadece Allah'a hasdır.Başkasına  isim olarak  kullanılmaz Teccellileri artmaz eksilmez.
Vahid ise sıfatlarına ve fiiline dönük bir olduğunu ifade eder .Vahid Allah'ın Sıfatlarında şeriki olmayan ve fiillerinde eşsiz benzersiz ."bir olduğunu ifade eder.Vahid ismi başkaları içinde kullanılır Vahid isminin tecellisi ise ilahi fiillerine göre değişkenlik gösterir.Vahid ismi bölünmeyen parçalanmayan bir anlamındadır.

Ehad,kelimesi kur'an'da  üç şekilde gelir  :
1-  Ehad kelime olarak  nefiyde kullanılır. (yani olumsuzluk anlamında  bir şeyin “ne olmadığını” belirtmek içindir) Meselâ “Bir adam gördüm= raculün vâhidün cümlesinde “vahid” kullanılır  Hiçbir kimse görmedim  cümlesinde ise “ehad” kelimesi kullanılır.Az, çok ,dağınık  yada toplu bilinçli varlıkların tümünü kapsar ''Evde hiç kimse(ehad )yok dendiğinde bir kişi de veya toplu olarak da kimse yok anlamında  gelir. 
2-İsbat için kullanılır Bu da  a-)Sadece bir yerde ehadiyat” yalnızca Allah için kullanılır, oda ihlas sureside geçer.b-)Kuran'da çeşitli zamirlere bitişik olarak Ehadukum :biriniz,Ehadekumu :birinize Ehadekum birinizi  yevmul ehad haftanın birinci günü gibi genellikle zamirlere  tamlayan, ya da tamlanan olarak kullanılır. c-)10'lu sayılara bir eklendiğinde Ehade aşera =11 veya  ehadin gibi kullanımı vardır.
---------

2’nci ayetin beyanına göre “Allah samed’dir.
İhlas 112/2  Allah samed’dir.Hiçbir şeye muhtaç olmayan, herşey O’na muhtaç olandır.
اللَّهُ الصَّمَدُ
Allâhus samed
 Samed kelimesi, sözlükte “kasd” anlamına gelen Sad, mim ve dal" Harflerinden türemiş şeklidir Arapça'da gerek çekimli ,gerek sonuna  ekli olarak  ve bu harflerin  farklı sıralamalarıyla çok  geniş anlamlar taşıyan bir özelliğe sahiptir .Öncelikle bu anlamlara göz atalım.
es-Samed: Herşeyden yüksek kısım= kendisinden üstün kimse olmayan
el-Musmed: Eksikliği olmayan , içine bir şey girmeyen katı şey.
Beytun Musammedun: İhtiyaç zamanında rücu edilen ev.
Binaun Musammedun: Yüksek bina.
Samedehu ve Samede ileyhi samden: O şahsa gitmeyi kastetmek.
Asmede ileyhi'l-emr:  İtimat edilen kişiye havale edilmiştir.
İşte bu tüm anlamlar kümelerini hepsi  Allah için kullanıldığında es- samed esmasını özelliklerini vermektedir. Yukarıdaki anlamlara göre
Es-samed olan Allah Hiç bir şeye muhtaç olmayan.Her şey, her yönden Allah’a muhtaçtır; Muhtaçların  ihtiyaclarını karşılayan İçine hiç bir şey almayan Yemek içmek gibi içinden de hiç bir şey çıkmayan ,Var olmak için bir başkasına dayanmayan, Fakat kendisine dayanılan, eksiği ve ihtiyacı olmadığını ifade eden Bu ismi özellikle her türlü beşeri ihtiyaçtan münezzehtir. Subhan olduğu için ölümlü bir beşere benzetilen  vasıflarla yanlış ilah tasavurunu red eder.
İşte bu yüzden surenin ilk ayetinde “Allah’ın tek bir” olduğu bildirilmiş; fakat “bu kadar çok ve çeşitli ihtiyaçlara bir tek Allah nasıl yetişir?” şeklinde hatıra gelebilecek bir tereddüdü gidermek için de, bu ayette “Allah’ın samed olduğu” belirtilmiştir. Çünkü her ihtiyacı karşılayan, her işi bitirecek ve maksada erdirecek olan Allah’tır. Bunun için Kuran’da: “Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz, ama O, hiçbir şeye muhtaç değildir..” buyurulmuştur.

3’nci ayetin beyanına göre
İhlas 112/3 Ne bir çoçuk edinmiştir. Ne de kimsenin çoçuğu olmuştur
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ
Lem yelid ve lem yûled.
Çoğunlukla Lem yelid doğurmamıştır şeklinde yanlış cevrilmiştir.Ayette Allah'ın anneliğini değil babalığını red etmektedir. Cünki müşrikler  Allah'a ya babalık yada kocalık  isnad etmişlerdir.Ayette  Allah’ın “oğul” olmadığı gibi O’nun evlâdının da bulunmadığı bildirilir. Allah ne baba, ne de oğuldur.Allah’ın bilinen bir cisim, bir madde, bir organizma olmadığı, bölünme veya parçalanma yoluyla kısımlara ayrılmadığı, O’nun başka bir şeyden kopmuş bir parça olmadığı da anlaşılmalıdır. O’nun varlığının cinsi, benzeri ve nevi yoktur. Allah, hiçbir şeye muhtaç olmadığı gibi üremeye de ihtiyaç duymaz. Doğmuş ve doğurmuş olmak, canlılarda, özellikle de insanlarda görülen tabii bir durumdur.O halde ne İsa(as) Allah’ın oğlu, ne de melekler O’nun kızlarıdır. Onların hiçbiri Allah’ın evladı değildir, tam aksine hepsi yaratılmış varlıklardır. Şu halde, yalana olan meyletmelerinden dolayı “Allah çocuk edindi ” diyenler, elbette yalan söylüyorlar.  Allah, ancak yaratıklara yakıştırılabilecek “oğul” ya da “soy” gibi vasıflardan bütünüyle münezzehtir ve her türlü eksiklikten, yetersizlikten uzaktır.

111-TEBBET

Kur'an'daki Sırası : 111

Nüzul Sırası:6

Ayet Sayısı : 5 Mufassal sûrelerdendir "Kur'ân'ın sonundaki kısa sûrelere denir.Bunlar 1-Tıval,(uzun olanlar,) 2-Evsat, ( orta olanlar,) 3-Kısar (kısa olanlar )olmak üzere üçe bölünür.
Zilzal sûresinden başlar sonuna kadar  22 sûreye de kısar-ı mufassal  kısa olan 22 sûreye de kısar-ı mufassal denir.

Sure adını : Tebbet, kurusun manasına bedduadır. ebu lehebin eli değil Allahtan uzaklaştıran malı kazancı fiileridir Ebu Leheb eziyet etmek kasdıyla Resulullahın yoluna dikenler koyan türlü eziyetleri ve karısı da yardım etmişti. Sûre,“Mesed sûresi olarakta bilinir

İndiği Dönem:Fatiha sûresinden sonra Mekkede inmiştir

Rahman ve Rahim olan Allah Adıyla

Tebbet 111/1 Ebu Leheb'in elleri kurusun yok olsun ozaten yok oldu ya.
تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ
Tebbet yedâ ebî lehebin ve tebbe.

Tebbet 111/2 Ne malı ne de kazandığı onu kurtaramadı.
مَا أَغْنَى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ
 Mâ agnâ anhu mâluhu ve mâ keseb

Tebbet 111/3  O, bir alevli ateşe yaslanacak.
سَيَصْلَى نَارًا ذَاتَ لَهَبٍ
 Se yaslâ nâran zâte leheb

Tebbet 111/4 karısı da, odun hammalı olarak
وَامْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ
Vemraetuhu, hammâletel hatab

Tebbet 111/5 Boynunda da hurma lifinden bir ip olacaktır.
فِي جِيدِهَا حَبْلٌ مِّن مَّسَدٍ
 Fî cîdihâ hablun min mesed

110-NASR

Kur'an'daki Sırası : 110 
Nüzul Sırası: 114
Ayet Sayısı : 3  Mufassal sûrelerdendir "mufassal" denilmesinin sebebi, bunların birbirlerinden arka arkaya "besmele" ile ayrılmış bulunmalarıdır.Kur'ân'ın sonundaki kısa sûrelere denir.Bunlar 1-Tıval,(uzun olanlar,) 2-Evsat, ( orta olanlar,) 3-Kısar (kısa olanlar )olmak üzere üçe bölünür Zilzal   suresinden sonuna kadar olan 22 sûreye de kısar-ı mufassal surelerdendir
Sure adını :Sûre adını ilk âyette geçen ve "yardım, zafer" anlamına gelen NASR kelimesinden almıştır. Hz. Peygamber'in vefatına ima olarak değerlendirildiği için "Tevdî (veda)" adıyla da ayrıca "İza câe. adlarıyla  da anılmaktadır
İndiği Dönem:.Medine döneminin sonlarında Mekke’nin fethinden önce nazil olmuştur. İnsanlığa duyurduğu  bütün olarak tam indirilen son suredir
Çoğunluğun görüşüne göre Minâ'da Hz. Peygamber'in H. 10. yılın Zilhicce ayında gerçekleştirdiği Vedâ Haccı sırasında -yani, vefatından yaklaşık iki ay önce nâzil olduğunu İslâmiyet’in hızla yayılmaya başladığı Hicri  7 veya 8 yılında indiğini kabul edenler de vardır.

Rahman ve Rahim olan Allah Adıyla

Nasr 110 /1Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman
إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ
İzâ câe nasrullâhi vel fethu.

Nasr 110 /2 İnsanları bölük, bölük Allah'ın dinine girerlerken gördüğünde.
وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا
Ve raeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ

Nasr 110 /3 Artık her şeyi güzel yapan  Rabbin’i Hamd ile tesbih et ve bağışlamasını dile! Muhakkak ki, O, tevvab'tır Kullarını tevbeye yönlendiren  O, kendine yöneleni kabul edendir
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا
Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirhu, innehu kâne tevvâbâ


109- KÂFİRÛN

Kur'an'daki Sırası : 109
Nüzul Sırası:18
Ayet Sayısı : 6 Mufassal sûrelerdendir "Kur'ân'ın sonundaki kısa sûrelere denir.Bunlar 1-Tıval,(uzun olanlar,) 2-Evsat, ( orta olanlar,) 3-Kısar (kısa olanlar )olmak üzere üçe bölünür.Zilzal'den  Nâs sûresine kadar olan 22 sûreye de kısar-ı mufassal denir.
Sure adını : kafirlerle mü'minler arasında kesin bir çizgi çizen,toplumun "Kul yaeyyühe'l-Kafirün" diye isimlendirdiği ve Kafirûn hakikati inkâr edenler”anlamına gelen  1.ayetten almıştır Felak ve Nas sureleri, başlarında bulunan ve sığınmayı ifade eden kelimelerden dolayı sığındırıcı veya sığındırıcılar anlamına gelen  Mu'avvizetan veya"Muavvizeteyn" diye isimlendirildikleri gibi, Hz. Peygamber tarafından da bu ifadeyle adlandırılmışlardır.
İndiği Dönem: Çoğunluğun görüşüne göre Mekke’de inmiştir. Medine’de indiğine dair rivayet de vardır

 Rahman ve Rahim olan Allah Adıyla
Kâfirûn 109/1   De ki: Ey kâfirler!
قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ
 Kul yâ eyyuhâl kâfirûn
Kâfirûn 109/2 Ben sizin taptıklarınıza tapmam.
لَا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ
 Lâ a’budu mâ ta’budûn
Kâfirûn 109/3 Siz de benim taptığıma tapmazsınız.
وَلَا أَنتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ
 Ve lâ entum âbidûne mâ a’bud
Kâfirûn 109/4 Ve Ben sizin taptıklarınıza tapacak değilim
وَلَا أَنَا عَابِدٌ مَّا عَبَدتُّمْ
Ve lâ ene âbidun mâ abedtum.
Kâfirûn 109/5   Sizler de benim taptığıma tapacak değilsiniz.
وَلَا أَنتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ
Ve lâ entum âbidûne mâ a’bud
Kâfirûn 109/6  Sizin dininiz size, benim dinim de bana!”
لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ
Lekum dînukum ve liye dîn

108-KEVSER


Kur'an'daki Sırası :  108.süremiz
Nüzûl sıralamasına göre 15.,
Âyetlerinin sayısı 3’tür Kur'ân'ın sonundaki kısa sûrelerden Mufassal. Kısar (kısa olan süre)  Kur’anı  kerimde üç ayetli olan sureler Asr suresi, Nasr suresi ve Kevser  suresidir ve bunlar içerisinde en kısa olanı, Kevser suresidir.
Sûre adını birinci âyetinde geçen Kevser kelimesi arapça'da kesintisiz  “bolluk”, “çokluk” bereket”.  ve düzen içinde çokluğu ifade eden kelimeden  almıştır.
İndiği Dönem: Mekkî olduğunu söyleyenler olduğu gibi Medenî olduğunu söyleyenler de vardır. Kevser suresi yüce kitabımızın en kısa suresi olan özelde Rasullullah (s.a.a.), genelde ise müminlere hitap eden bir suredir.

Rahman ve Rahim olan Allah Adıyla

Kevser 108/1  Muhakkak Biz, sana Kevser'i verdik.
إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
İnnâ a’taynâkel kevser
Kevser 108/2  Öyleyse Rabb'in için salat et  ve  kurban kes 
 فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
Fe salli li rabbike venhar.
Kevser 108/3 Asıl “ebter ” olan, sana buğzedendir.
إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَر
İnne şânieke huvel ebter




107-MAUN

Kur'an'daki Sırası : 107 
Nüzûl sıralamasına göre  17
Âyetlerinin sayısı  7
Sûre adını  :Sûre adını 7. âyetinde geçen "mâûn" kelimesinden almıştır. Mâûn” kelimesi, sözlükte “yardım ve destek” anlamına gelir.Bu surede başında din gününü uhrevi ceza günü­nü yalanlayanlar kınandığı için “Din” Sûresi olarak da anılmıştır. Yetîm gibi   adlarıyla da anılmaktadır.
İndiği Dönem: Mekke döneminde ve peygamberliğin ikinci yılında indirilmiştir. 4-7. âyetlerin Medine’de münafıklar hakkında indiğine dair rivayet de vardır
30.Cüz
Rahman ve Rahim olan Allah Adıyla

Maun 107 /1 Dini yalanlayanı gördün mü?
أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ
 E raeytellezî yukezzibu bid dîn
Maun 107 /2 İşte o, yetimi itip kakar;
فَذَلِكَ الَّذِي يَدُعُّ الْيَتِيمَ
Fe zâlikellezî yedu’ul yetîm
Maun 107 /3 Yoksulu doyurmaya teşvik etmez.
وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ
Ve lâ yahuddu alâ taâmil miskîn
Maun 107 /4  Yazıklar olsun o namaz kılanlara -ki
فَوَيْلٌ لِّلْمُصَلِّينَ
Fe veylun lil musallîn
Maun 107 /5 Namazlarından gafildirler
الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ
Ellezîne hum an salâtihim sâhûn
Maun 107 /6  Onlar ki, gösteriş yaparlar.
الَّذِينَ هُمْ يُرَاؤُونَ
Ellezîne hum yurâûn
 Maun 107 /7 Ufacık bir yardıma bile engel olurlar.
 وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ
Ve yemneûnel mâûn

Yemneûne :Mene’a kelimesinin çoğuludur.Hayrı , yardımı esirgemek, engellemek  eli cimri demektir
Mâ’ûn: Mâ’ûn: Anlam sahası geniş olan bir kelimedir.Bu kelime  Kur’an’da yalnızca bu surede geçtiği için başka yerlerdeki kullanımları ile mukayese edilemediği için tefsirciler maun kelimesi hakkında şu görüşlerde bulunmaktadır.Bu kelimenin zekât - su - mal-yardımlaşma -insanların birbirinden kıskanmadıkları küçük ve cüzî şeyler - komşulukta bulunma ve emanet olarak eşya vermek ,İnsanlar  arasında karşılıksız veya ödünç olarak verilip alınan az bir şey mânasına ,ma’ûn denmiştir.gibi  çeşitli anlamlarda tefsir etmiştir.
Bu görüşlere göre Maûn İnsanlar arasındaki münasebetlerinde  iyiliğe, ihsana, az çok ufacıkta olsa bir fayda sağlayan her şeyde karşılıksız veya ödünç  yardım destek anlamındadır



3 Aralık 2017 Pazar

106-KUREYŞ

Kur'an'daki Sırası :106
Nüzul Sırası:  29
Toplam Ayet Sayısı : 4  Mufassal sûrelerdendir "mufassal" denilmesinin sebebi, bunların birbirlerinden arka arkaya "besmele" ile ayrılmış bulunmalarıdır.Mufassal-Kısar ( kısa olan) sürelerindendir. Kur’anı  kerimde üç ayetli olan sureler Asr suresi, Nasr suresi ve Kevser  suresidir ve bunlar içerisinde en kısa olanı, Kevser suresidir.
Sure adını : 1. ayette geçen "Kureyş" kelimesinden almıştır.Sûrede Kureyş kabilesinden bahsedildiği için bu adı almıştır. Li-îlâfi Kureyş olarak da adlandırılır. Hz. Peygamber'in mensup olduğu, İslâm'ın tebliğine ilk muhatap olan ve Kur'an'da adı geçen bir kabilenin adıdır. Özel olarak Kureyş'ten bahsettiği için sure bu ismi almıştır.
İndiği Dönem: Mekke’de inmiştir.
30.CÜZ.
Rahman ve Rahim olan Allah Adıyla

Kureyş 106/1 Kureyş'e ilâfı sağlandığı için,
لِإِيلَافِ قُرَيْشٍ
 Li îlâfi kureyş
Kureyş 106/2  Bu imkanı ,Kışın ve yazın yolculuklarında sağlandığı için
إِيلَافِهِمْ رِحْلَةَ الشِّتَاء وَالصَّيْفِ
Îlâfihim rıhleteş şitâi ves sayf
Kureyş 106/3 Artık Bu Beytin( Kâbe'nin )Rabbine kulluk etsinler.
فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هَذَا الْبَيْتِ
Felya’budû rabbe hâzâl beyt
Kureyş 106/4  Ki onları açlıktan doyurdu ve korkudan emîn kıldı
الَّذِي أَطْعَمَهُم مِّن جُوعٍ وَآمَنَهُم مِّنْ خَوْفٍ
Ellezî at’amehum min cûın ve âmenehum min havf

İlâf” kelimesi “E-le-fe”den türemiş olup sözlükte ilk anlamı “alıştırma, ısındırma demektir.Bu kelimenin  sevmek, sevilmek, sevdirmek, dağıldıktan sonra bir araya gelmek, anlaşmak, kaynaşmak ,anlamlarına da kapsamaktadır Türkçe’deki nadir bilinen''ülfet'' kelimesi bu anlamdadır.Örfi bir kullanımdır.Mekke Hz. İbrâhim zamanından beri Allah tarafından saygınlığı çiğnenmeyen (harem) bölge olarak insanlığa duyurulmuş, bu sayede emniyet için verilen , himaye manasındadır Bu kullanıma göre ayet  Kureyş’in ilâfı /ülfeti  yani emniyet ve selameti için güven ve barış andlaşmalarından faydalanma imkanı verilmesi anlamındadır.

Kureyşliler’in yaz mevsiminde Suriye bölgesine, kış -yaz  Yemen taraflarına ticaret amacıyla düzenledikleri seyahatlere işaret ettiği belirtilmektedir. Kureyşliler bu ticarî seferler sayesinde bir yandan ekonomik durumlarını düzeltiyor, diğer yandan da çeşitli medeniyet ve kültürleri tanıma imkânı buluyorlardı.Fîl sûresinde Kureyşliler’in Ebrehe ordusunun saldırısından nasıl korunduğu anlatılırken bu sûrede Kureyş’e verilen nimetler, güven ve refah dile getirilmektedir. Allah’ın Kureyşliler’i doyurup açlıktan kurtardığı ve korkudan emin kıldığı vurgulanarak bu nimetlerden dolayı Allah’a ibadet etmeleri emredilir.Evrensel olarak mesajı Allah’ın verdiği nimetlere  şükretmek ve onun emirlerine uymaktır.Hayatımızda elde ettiğimiz bütün nimetlerin Allah tarafından bize verildiğini, bu nimetler için sürekli doğru yolunda mücadele ederek  şükrü yerine getirmeliyiz  ve her an Allah'ı gündemize tutmalıyız

105-FİL

Kur'an'daki Sırası :  105
Nüzul Sırası: 19
Ayet Sayısı : Toplam 5 ayettir. Mufassal sûrelerdendir "Kur'ân'ın sonundaki kısa sûrelere denir. Bunlar 1-Tıval,(uzun olanlar,) 2-Evsat, ( orta olanlar,) 3-Kısar (kısa olanlar )olmak üzere üçe bölünür.
Leyl'den Nâs sûresine kadar olan 22 sûreye de kısar-ı mufassal denir.
Sure adını : 1. ayetteki ashâbil fîl'den alınmıştır. Çoğunlukla Elem tera olarak bilinmiştir.
İndiği Dönem: Mekkede inmiştir 
Konusu : Hz. Peygamber’in doğduğu yıl veya ondan 40 yıl   önce vuku bulan ve tarihte Fil Vak’ası adıyla anılan Kabe’ye saldırı olayıdır.Hristiyan olan Yemen genel valisi Ebrehe, Kâbe’yi yıkmak amacıyla, içinde bir ya da birçok filin bulunduğu orduyla Mekke’ye sefer düzenlemişti. Allah’ın “fil ashabına, yani Ebrehe  ve askerlerine ne yaptığı, onları nasıl helâk ettiği vurgulu bir ifadeyle belirtildikten ve böylece bu olaydan ibret almak gerektiğine dikkat çeker
Allahın fil fil ordusunu bozguna uğratıp tuzaklarını boşa çıkarttığı uçan varlıkların attığı taşlarla onları yere serip perişan etmiştir 
Bu olayın geçtiği yıl, Araplar arasında “ m’ul Fîl = Fil Yılı” ismiyle meşhur olmuştur 
Hz. Peygamber’i yalanlamaktan büyük zevk duyan müşrikler bu sûre inince böyle bir tepki göstermemişlerdir. Kur’an’ın asıl maksadının Fil Vak’ası hakkında bilgi vermek olmadığını, Mekke müşriklerine bildikleri bir olayın acı sonucunu hatırlatarak İslâm’a Kur’an’a ve Resûl-i Ekrem’e karşı düşmanca tavırlar sergilemeyi sürdürmeleri halinde kendilerinin de  dünyada ve ahirette böyle bir cezaya karşı  ihtar etmek olduğunu evrensel mesajı ortaya koymaktadır.
Adını hayvanlardan alan 5 sûre vardır: Bakara, Nahl, Ankebût, Neml ve Fil Sûreleridir.

Rahman ve Rahim olan Allah Adıyla

Fil 105 /1 Görmedin mi Rabbin ne yaptı fil sahiplerine!
أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِأَصْحَابِ الْفِيلِ
 E lem tera keyfe feale rabbuke bi ashâbil fîl
Fil 105 /2  Tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?
أَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ فِي تَضْلِيلٍ
E lem yec’al keydehum fî tadlîl
Fil 105 /3 Üzerlerine yoğun bir şekilde  uçan ebabilleri gönderdi.
وَأَرْسَلَ عَلَيْهِمْ طَيْرًا أَبَابِيلَ
Ve ersele aleyhim tayran ebâbîl
Fil 105 /4 Onlara balçıktan pişirilmiş sert taşlar  boşaltan.
تَرْمِيهِم بِحِجَارَةٍ مِّن سِجِّيلٍ
Termîhim bi hicâratin min siccîl
Fil 105 /5 Derken onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi kılıverdi.
فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَّأْكُولٍ
Fe cealehum ke asfin me’kûl

104-HÜMEZE

Kur'an'daki Sırası : 104
Nüzul Sırası: 32
Ayet Sayısı :  9   Mufassal sûrelerdendir "mufassal" denilmesinin sebebi, bunların birbirlerinden arka arkaya "besmele" ile ayrılmış bulunmalarıdır.Kur'ân'ın sonundaki kısa sûrelere denir.Bunlar 1-Tıval,(uzun olanlar,) 2-Evsat, ( orta olanlar,) 3-Kısar (kısa olanlar )olmak üzere üçe bölünür Leyl'den Nâs sûresine kadar olan 22 sûreye de kısar-ı mufassal  (kısa olanlar )
İndiği Dönem:Mekke döneminde inmiştir.Hz. Muhammed’in peygamber oluşunun üç veya dördüncü yılında indiği söylenebilir.
Sure adını : Sûre ismini 1. âyette geçen, “başkalarını arkadan çekiştirip kötülemeyi huy edinen kimse” anlamındaki hümeze kelimesinden alır.Aynı âyette yer alan lümeze ise “insanları yüzlerine karşı ayıplayıp küçük düşürmeyi huy edinen kimse” demektir Bu yıllar, İslâm’ın gösterdiği gelişme karşısında Mekke müşriklerinin telâşa kapılıp onu durdurmak ve engellemek için birtakım tedbirlere başvurdukları ve başta Resûl-i Ekrem olmak üzere müslümanların ileri gelenlerini kötüleyip gözden düşürmeye çalıştıkları hakkında nâzil olduğuna dair rivayetler bulunmaktadır.Kur'anın mesajları evrenseldir.Her çağda her zaman  müslümanları kötüleyip arkadan çekiştirmeyi huy edinenler olacaktır.insan ilişkilerinde temel olan ahlâk ilkelerinin önemli bir kuralına dikkat çekmektedir.

Rahman ve Rahim olan Allah Adıyla
Hümeze 104 /1 Arkadan-önden çekiştirip ve kusur arayan tümüne yazıklar olsun! 
وَيْلٌ لِّكُلِّ هُمَزَةٍ لُّمَزَةٍ
 Veylun li kulli humezetin lumezetin.
Hümeze 104 /2 Ona ki bir mal toplamış ve onu saymaktadır
الَّذِي جَمَعَ مَالًا وَعَدَّدَهُ
Ellezî cemea mâlen ve addedehu.
Hümeze 104 /3 Malının, kendisini ebedi yaşatacağını sanır.
يَحْسَبُ أَنَّ مَالَهُ أَخْلَدَهُ
Yahsebu enne mâlehû ahledehu.
Hümeze 104 /4 Hayır, andolsun ki, o Hutame'ye atılacaktır!
كَلَّا لَيُنبَذَنَّ فِي الْحُطَمَةِ
Kellâ le yunbezenne fîl hutameti.
Hümeze 104 /5 Bildin mi Hutame nedir?
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحُطَمَةُ
Ve mâ edrâke mâl hutametu.
Hümeze 104 /6  Allah'ın, tutuşturulmuş ateşidir
نَارُ اللَّهِ الْمُوقَدَةُ
Nârullâhil mûkadetu.
Hümeze 104 /7 ki, gönüllerin ta üstüne çıkar!
الَّتِي تَطَّلِعُ عَلَى الْأَفْئِدَةِ
Elletî tettaliu alâl ef’ideti.
Hümeze 104 /8 O  onların üstüne kapatılacaktır mutlaka,
إِنَّهَا عَلَيْهِم مُّؤْصَدَةٌ
İnnehâ aleyhim mu’sadetun.
Hümeze 104 /9 Uzatılmış sütunlarda bağlanacaklar
فِي عَمَدٍ مُّمَدَّدَةٍ
Fî amedin mumeddedetin.

103-ASR



Kur'an'ı Kerimde 103 Süremizdir.
Ayet Sayısı :  3 ayettir
Nuzul sırası 13.Süre olarak bilinir.
Nuzul yeri Mekke'de inmiştir
Süre ismini 1.ayetten almıştır Asr Kelime anlam mahiyeti Asr: Zaman, çağ, yüzyıl, gündüz ve gece, ikindi ,akşam ile yatsı vakti , kabile ve aşiret, yağmur,Masdar olarak da: Hapsetmek, yasaklamak, vergi vermek, sıkıp suyunu çıkarmak manaalarına gelir.Bu ayette İnsan ömrünün tamamı anlamına da gelmektedir.Zaman hayattır, zamanı israf eden hayatı israf eder. Kuranda üzerine yemin edilmeyen zaman parçası yok gibidir. Mesela vel asr, vel fecr, vel leyl, vedduha Zaman olmasa amel olur muydu?
Rahman ve Rahim olan Allah Adıyla

Asr 103 /1“Asra andolsun ki,
وَالْعَصْرِ
Vel asr.
Asr 103 /2  insan hüsrandadır!
وَالْعَصْرِ1) إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْر
İnnel insâne le fî husr
Asr 103 /3 Ancak iman edip salih amel yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ -
İllellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabr

102-TEKASUR

Kur'an'daki Sırası : 102
Nüzul Sırası: 16
Ayet Sayısı : 8
Sure adını : 1. âyette geçen Tekâsür" kelimesinden almıştır.Tekasür  kesret, üreme, çoğalma, çokluk, çoklukla övünme mal, mülk ve çoluk çocuğun çokluğuyla övünmek demektir.Suremiz Elhâküm" ve "Makbûre" isimleriyle de bilinmektedir.
İndiği Dönem: Bütün müfessirlerin görüşüne göre Mekke'de inmiştir. Buhari Medine'de indiğini rivayet etmiştir
Rahman ve Rahim olan Allah Adıyla
Tekasur 102 /1  Çoklukla övünmek sizi oyaladı,
أَلْهَاكُمُ التَّكَاثُرُ
Elhâkumut tekâsur
Tekasur 102 /2  Öyle ki Kabirlere varıncaya ölünceye kadar oyaladı.
حَتَّى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ
Hattâ zurtumul mekâbir


Tekasur 102 /3 Hayır! Yakında bileceksiniz.
كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ
Kellâ sevfe ta’lemûn
Tekasur 102 /4 Yine hayır! Yakında bileceksiniz.!
ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ
Summe kellâ sevfe ta’lemûn
Tekasur 102 /5 Öyle değil, ilmel yakîn bilseniz
كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقِينِ
Kellâ lev ta’lemûne ilmel yakîn
Tekasur 102 /6 Andolsun ki, cahimi mutlaka göreceksiniz!
لَتَرَوُنَّ الْجَحِيمَ
Le teravunnel cahîm
Tekasur 102 /7 Sonra, yemin olsun ki, onu ayne el yakîn göreceksiniz
ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقِينِ
Summe le teravunnehâ aynel yakîn

Tekasur 102 /8 Sonra, yemin olsun ki, o gün size verilen her nimetten sorulacaksınız
ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ
Summe le tus’elunne yevmeizin anin naîm

101-KÂRİA

Kur'an'daki Sırası :  101
Nüzul Sırası: 30
Ayet Sayısı :11
Sure adını :  ilk âyeti oluşturan ve "kapı çalan" anlamına gelen "Karia" kelimesiyle isimlendirilmiştir.
Nuzul olduğu dönem :Kureyş sûresinden sonra, Kıyâme sûresinden önce indirilmiş Bu sûre,itilafsız  Mekkidir.
Rahman Ve Rahim Olan Allah Adıyla
Kâria 101/1  El-Kari'â 
الْقَارِعَةُ
El kâriatu.
Arapça'da büyük felâket ve belaya da "kari'a" denir.
Kâria 101/2  Nedir o karia?
مَا الْقَارِعَةُ
Mâl kâriatu.
Kâri'ah : Bu kelimeyi biraz daha araştırarak edindiğimiz bilgilerin özetini verelim. Sözlükte "şiddetle vurmak,kapı çalma ve çarpmak" anlamına gelen "kar"' kökünden türemiş bir isim olup kıyametin özel isimlerdendir.Arapça'da şiddetli  felâket ve belaya da "kari'a" denir. Kıyametin dehşet verici halleriyle kalplere korku saldığı ve o gün suçlular cezaya çarptırıldığı için  "kari'a" denmiştir. Kıyamet olayının büyüklüğünü ve şiddetini ifade ettiği gibi  kıyameti ne zaman kapıyı çalar bilinemeyeceğini ifade eder 
Kâria 101/3 Kâria’nın ne olduğunu sana bildiren nedir?
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْقَارِعَةُ
Ve mâ edrâke mâl kâriatu.
Kâria 101/4 O gün insanlar yayılmış pervaneler gibi olurlar.
يَوْمَ يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِ
Yevme yekûnun nâsu kel ferâşil mebsûs
Kâria 101/5 Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنفُوشِ
Ve tekûnul cibâlu kel ıhnil menfûş
Kâria 101/6 İşte o zaman tartıları ağır basan kimse,
فَأَمَّا مَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ
Fe emmâ men sekulet mevâzînuhu.
Kâria 101/7 O artık hoşnud bir hayattadır
فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَّاضِيَةٍ
Fe huve fî îşetin râdiyetin.
Kâria 101/8 Fakat tartıları hafif gelen kimse.
وَأَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ
Ve emmâ men haffet mevâzînuhu.
Kâria 101/9 O vakit onun anası Haviyedir.
فَأُمُّهُ هَاوِيَةٌ
Fe ummuhu hâviyetun
Kâria 101/10 Ve bildin mi haviye nedir
وَمَا أَدْرَاكَ مَا هِيَهْ
Ve mâ edrâke mâ hiyeh.
Kâria 101/11 O, kızgın bir ateştir.
نَارٌ حَامِيَةٌ
Nârun hâmiyetun.

100-ÂDİYÂT

Mushaf’taki resmi sırası :100.Süredir.

Toplam Ayet Sayısı : 11,ayettir. Kısarı Mufassal: kısa olanlar sûrelerdendir

İndiği Dönem :Mekke'de nazil olmuştur.

Nuzul Sırası: 14.Süredir

Sure adını :Birinci âyetteki "Âdiyât" kelimesi bu sûreye isim olmuştur..Çoğunluğa göre Âdiyât, hızlı koşan atlar demektir. Bu kelimenin aslı el aduv  düşman, adavet -  düşmanlık saldırganlık anlamına gelir.Bu kelimenin  kökünden türemiş anlamları buna dahildir. Hızla koşma, hızlı gitmek, saldırmak bu amaçla tüm koşan canlılara denir.Kısaca sözlüklerde yalın olarak adiv kelimesi  tecavüz mânasına da gelir. Yürüyüşle ilgili olarak kullanıldığında, hızlı koşmak anlamına gelir

Nüzulü :Çeşitli kaynaklarda  Müşriklerin baskı ve saldırıları Müslümanlara Mekke'de yaşama hakkı tanımıyordu surenin ilk beş ayetinin, o dönemde Arabistan’da yaygın olan kargaşa ve anarşi ortamında o dönemde gece ve gündüz yapılan saldırılar nedeniyle hayat çekilmez bir hale gelmişti; her kabile kendini tehlikede hissederdi. Saldırılar da genellikle atlarla yapıldığı söylenmektedir

30.Cüz.

Rahman ve Rahim Olan Allah adıyla

Adiyat 100/1 AndolsunSoluk soluğa koşanlara ,
وَالْعَادِيَاتِ ضَبْحًا
Vel adiyati dabha
Adiyat 100/2 Çakarak ateş saçanlara,
فَالْمُورِيَاتِ قَدْحًا
Fel muriyati kadhan
Adiyat 100/3 Sabahleyin baskın basanlara,
فَالْمُغِيرَاتِ صُبْحًا
Fel muğirati subha
Adiyat 100/4 Ve tozu dumana katanlara;
فَأَثَرْنَ بِهِ نَقْعًا
Fe eserne bihi nak´a
Adiyat 100/5 Derken bir topluluğun ortasına dalanlara.
فَوَسَطْنَ بِهِ جَمْعًا
Fe vesatne bihi cem´a


Adiyat 100/6 Şüphesiz insan, Rabbine karşı çok nankördür.
إِنَّ الْإِنسَانَ لِرَبِّهِ لَكَنُودٌ
İnnel insâne li rabbihî le kenûd
 Adiyat 100/7 Ve kendisi de buna şahittir.
وَإِنَّهُ عَلَى ذَلِكَ لَشَهِيدٌ
Ve innehu alâ zâlike le şehîd
Adiyat 100/8 Muhakkak o, mal sevgisine son derece düşkündür.
وَإِنَّهُ لِحُبِّ الْخَيْرِ لَشَدِيدٌ,
Ve innehu li hubbil hayri le şedîd


Adiyat 100/9  Bilmiyor mu ki, kabirlerin içindekiler fırlatılacak.
أَفَلَا يَعْلَمُ إِذَا بُعْثِرَ مَا فِي الْقُبُورِ
E fe lâ ya’lemu izâ bu’sira mâ fîl kubûr
Adiyat 100/10 O göğüslerdekiler derlendiğinde,
وَحُصِّلَ مَا فِي الصُّدُورِ
Ve hussıle mâ fîs sudûri.
Adiyat 100/11 O gün, Rableri onlardan elbette haberdardır!
إِنَّ رَبَّهُم بِهِمْ يَوْمَئِذٍ لَّخَبِيرٌ
İnne rabbehum bi him yevme izin le habîr


99-ZİLZÂL

Mushaf’taki resmi sırası :  99

 İniş sıralamasına göre :93

Toplam Ayet Sayısı :  8

İndiği Dönem :Sûrenin nüzûl yeri hakkındaki rivayetlerin bazıları sûrenin Mekkî, bazıları da Medenî olduğunu belirtir. İfade ve üslûbu, ele aldığı mevzûları hususunda Mekkî olduğuna nispet edilmiştir. Mushaflar'da ise Medenî olarak gösterilmiştir.Dolayısıyla, kesin bir şey söylememekle birlikte, Çoğunluğa göre bizde Mekki  inişli olduğuna  daha belirgin olduğu ifade eden ilişkin görüşü söyleyebiliriz

Sure adını :İlk dönemlerde  Zelzele adıyla bilinmiştir.Kur'an'da  Zilzâl adıyla  anılır. Buharî ve Tirmizî’de yer alan rivayetlerden sûrenin sahabenin dilindeki adının izâ zulzilet olduğunu öğreniyoruz.

 30.Cüz
Rahman Ve Rahim Olan Allah Adıyla

Zilzal 99/1 Yer o zilzâle =sarsıntıyla sarsıldığında,
إِذَا زُلْزِلَتِ الْأَرْضُ زِلْزَالَهَا
İzâ zulziletil ardu zilzâlehâ.
Zilzal 99/2 Yer, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı,
وَأَخْرَجَتِ الْأَرْضُ أَثْقَالَهَا
Ve ahracetil ardu eskâlehâ.
Zilzal 99/3 İnsan: «“Burada ne oluyor?» dediğinde;
وَقَالَ الْإِنسَانُ مَا لَهَا
Ve kâlel insânu mâ lehâ.
Zilzal 99/4 İşte o gün, yer, kendi haberlerini anlatır.
يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ أَخْبَارَهَا
Yevme izin tuhaddisu ahbârahâ.
Zilzal 99/5  Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir.
بِأَنَّ رَبَّكَ أَوْحَى لَهَا
Bi enne rabbeke evhâ lehâ.
Zilzal 99/6 O gün insanlar, amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölükler halinde  çıkacaklar
يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ أَشْتَاتًا لِّيُرَوْا أَعْمَالَهُمْ
Yevme izin yasdurun nâsu eştâten li yurav a’mâlehum.
Zilzal 99/7 Kim zerre kadar iyilik yapmış olsa onu görür.
فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ
 Fe men ya’mel miskâle zerratin hayran yerahu
Zilzal 99/8 Kim zerre kadar kötülük yapmış olsa onu da görür.
وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُۥ
Ve men ya’mel miskâle zerratin şerran yerahu.

98-BEYYİNE

Resmi sıralamada :   98. sûresidir.
Nuzulu Sırası  :100.
Toplam Ayet Sayısı :  8 âyettir.

İndiği Dönem :Mekkî olduğuna dair çeşitli rivayetler bulunmakla birlikte diğer bazı rivayetlere göre  Medine devrinde nâzil olduğu söylenmektedir. Hem Mekke hem de Medine devrinin özelliklerini taşıdığını göstermekte Ancak genel  olarak ,Medine döneminde indiği söylenmektedir.Din konusunda vahiy ve nübüvvetin -elçiliğin  kesin belge olduğunu bildiren ilk beş âyet Mekkî sûreleri, müşriklerle birlikte Ehl-i kitap’tan ve müminlerden söz eden son üç âyet ise Medenî sûreleri andırmaktadır.

Sure adını :Sûre, adını birinci âyette geçen  Beyyine, açık ve kesin delil, açık, apaçık olup da başkasını da aydınlatan, açıklığa kavuşturan anlamına gelen kelimeden almıştır  Onun için, iddia sahibinin davasını açık surette ispat eden şahide, sağlam delile de beyyine denir. İnsanı aradığı gerçeğe ulaştırabilecek doğruluğundan şüphe duyulmayan anlamına gelen el-beyyine kelimesinden başka ,bu sureye dört   farklı  isimlendirmede olmuştur .Sûrenin başlangıcını oluşturan “lem yekün” lafzıyla, anılmış ,ayrıca içinde geçen kelimelerden alınmış isimleri Münfekkîn, Kayyime ve Beriyye gibi adlarla da anılmaktadır.Münfekkîn ayrılmak, ayrılık çıkarmak, ayrı kalmak, ayrıştırmak demektir Kayyime =dosdoğru  ve Beriyye =yaratılmış  gibi adlarla da anılmaktadır.
Alak sûresinde ilk vahiy, Kadr sûresinde ilk vahyin geldiği gece konu edilmiş, bu sûrede ise vahiy ve nübüvvetten maksat ve gayenin ne olduğu ve Allah’ın kitap ve peygamber göndermesindeki hikmetler  açıklanmıştır.

30.Cüz.
Rahman Ve Rahim Olan Allah Adıyla

Beyyine 98/ 1 Kitap ehli inkâr edenlerden  ve müşriklerden , kendilerine açık delil gelinceye kadar ayrılacak değillerdi.
لَمْ يَكُنِ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكِينَ مُنفَكِّينَ حَتَّى تَأْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُ
 Lem yekunillizîne keferû min ehlil kitâbi vel muşrikîne munfekkîne hattâ te’tiye humul beyyinetu.
Müşrik :Allah’a ortak koşarak iman edenler demektir. Allah’ın emri ve otoritesinin önüne bir başka görüşü, otoriteyi, anlayışı ya da düşünceyi geçirerek kendini mümin gösterenlerdir.
Kitâb Ehli ve Müşrikler  : Önceki vahiylerin  muhattabları  İnandıkları ilahi kitabı iyi bilenlerden Yahûdi’lerle Hristiyanlardan “kendilerine kitap verilenler” anlamındaki bu terim, müslümanlar dışındaki ilâhî kitap sahibi din mensupları için kullanılır.
Kendilerine açık delil gelinceye kadar kadar ayrılacak değillerdi.Kitâb ehlinden ve müşriklerden  kendilerine apaçık bir delil gelinceye kadar üzerinde  bulundukları hayat tarzından ayrılacak değillerdir Onlar nankörlük ve saygısızlık ediyorlar, akıllarını başlarına almıyorlar, haddi aşan davranışlarda bulunuyorlar diye Allah onlara öğüt vermekten vaz geçmemekte, sürekli olarak onlara uyarı mesajları göndermektedir.vahiy göndermeden gözden çıkarılmadılar.serbest bırakılmadılar anlamındadır.
Beyyine 98/ 2 Tertemiz sayfaları okuyan, Allah tarafından gönderilmiş bir elçidir
رَسُولٌ مِّنَ اللَّهِ يَتْلُو صُحُفًا مُّطَهَّرَةً
Resûlun minallâhi yetlû suhufen mutahharaten
Beyyine 98/ 3 O sayfalarda, dosdoğru hükümler vardır.
فِيهَا كُتُبٌ قَيِّمَةٌ
Fîhâ kutubun kayyimetun.
Beyyine 98/ 4 Kitap ehlinden olanlar, ancak kendilerine beyyine =apaçık belgeler geldikten sonra fırkalara ayrıldılar.
وَمَا تَفَرَّقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَةُ
Ve mâ teferrakallezîne ûtûl kitâbe illâ min ba’di mâ câet humul beyyinetu.
 Beyyine 98/5 Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dînul kayyimet=.dosdoğru dindir.
وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاء وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ
Ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehud dîne hunefâe ve yukîmûs salâte ve yu’tûz zekâte ve zâlike dînul kayyimeti.
Beyyine 98/ 6 Şüphesiz, kitap ehlinden ve müşriklerden inkâr edenler, içinde sürekli kalıcılar olmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar, şerrul beriyyet =yaratılmışların en kötüleridir.
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكِينَ فِي نَارِ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أُوْلَئِكَ هُمْ شَرُّ الْبَرِيَّةِ
İnnellezîne keferû min ehlil kitâbi vel muşrikîne fî nâri cehenneme hâlidîne fîhâ, ulâike hum şerrul beriyyeti.
 Beriyye  : toprak mânâsına olan "bera"dan türetildiğini, "beriyye"nin topraktan yaratılmış halk ve beşer olduğunu savunmuşlardır. Müfessirlerin büyük çoğunluğu "beriyye kelimesini beşer/insan olarak yaratılmışlar şeklinde  tefsir etmişlerdir
Beyyine 98/ 7 İman edip salih amellerde bulunanlar ise; işte onlar da,hayrul beriyyet  yaratılmışların en hayırlılarıdır.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُوْلَئِكَ هُمْ خَيْرُ الْبَرِيَّةِ
İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ulâike hum hayrul beriyyeti.
Beyyine 98/ 8 Rableri katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O'ndan razı (hoşnut, memnun) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden 'içi titreyerek derin saygı duyanlara mahsustur.
جَزَاؤُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا رَّضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ذَلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ
Cezâuhum inde rabbihim cennâtu adnin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ ebeden, radıyallâhu anhum ve radû anhu, zâlike li men haşiye rabbehu.



97-KADİR


Mushaf’taki sıralamaya göre :97.Süresidir
Toplam ayet sayısı :5’dir.
İndirildiği dönemi Mekke döneminin ilk yıllarında nâzil olmuştur.
Nüzûl sıralamasına göre :25.'dir
Süre ismini : 1.ayetten almıştır Kadir Sûresi diye anılır. Kadr: Miktar -Ölçü, Değer,kıymet anlamındadır.Tefsir ve hadislerde  İnne enzelnâhu” Sûresi diye de isimlendirilmiştir..
30.CÜZ
Rahman Ve Rahim Olan Allah Adıyla
Kadir 97/1 Muhakkak ki, Biz onu kadir gecesinde indirdik.
إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ
İnnâ enzelnâhu fî leyletil kadr
Kadir 97/ 2  Ve  bilir misin Kadir gecesi nedir?
وَمَا أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ
Ve mâ edrâke mâ leyletul kadr
Kadir 97/ 3 Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır.
لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِّنْ أَلْفِ شَهْرٍ
Leyletul kadri hayrun min elfi şehrin.
Kadir 97/ 4 Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için iner dururlar
تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِم مِّن كُلِّ أَمْرٍ
Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ bi izni rabbihim min kulli emrin.
Kadir 97/ 5  Bir selamdır esenlik ve huzurdur O fecrin doğuşuna kadar,
سَلَامٌ هِيَ حَتَّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ
Selâmun, hiye hattâ matlaıl fecr


96-ALAK


 Kuran'da Resmi sıralama  96 süremiz

Toplam ayet sayısı  19 ayettir,

Nuzul sırası : Kur'an'ın ilk indirilen ayetlerini barındırdığı için nuzul sıralamasında 1.nci  Alak süresi gelir.Bu surenin başındaki 5 ayet ilk nazil olan ayetlerdir

İndiği dönem :Mekkede 610 yılında indirilmiştir.Mekke toplumunda yaşayan  kendi içlerinden çok iyi tanıdıkları biriydi. Muhammed aleyhisselam bulunduğu toplumun ahlaksız yapısından çok rahatsız ne yapacağını  bilemiyordu. Bu çirkeflik bozulmuşluktan uzak kalmayı tercih ediyordu Muhammed a.s İnziva yeri olan Hira'da arayış içindeydi. Zihnindeki sorulara cevap ararken Yüce Allah,Muhammed aleyhisselamı muhatap aldı.Cebrail aleyhisselam Allah'tan aldığı vahiy ile  tüm insanlığa İslam Dininin son peygamberi olarak görevlendirmiştir.

Sürenin ismini Alak kelimesini 2.ayetinden almıştır

 Alak kelime anlamı :İnsanın yaratılış aşamalarından ikincisidir.Yani önce Nutfe bilimsel adı ziğot'tur Anne karnındaki bebek oluşmadan önce , bebek olmaya aday olan yaratık da , anne rahminde büyümeye başlamadan önce , tıpkı sülük gibi ayrı bir varlık olarak gelişimine başlar.Şöyle ki ; Bebeğin İlk aşamasında  sperm ile , meni ile döllenmiş bir kadın yumurtası NUTFE yâni bilimsel adı  ZİGOTTUR. Bu yumurtacık anne rahminin duvarına yapışarak orada 1santimetre boyutuna ulaştığında ALAK (Alâkalı) olur.
Alak yaratılışla ilgili sürectir.
ALAK kelimesi hakkında  alimler ;
a) Kan pıhtısı,
b) Asılı duran madde,
 c) Sülük.
d)sevgi ve alaka..gibi anlamlarına geldiğini söylemişlerdir

30.Cüz
Rahman ve Rahim olan Allah Adıyla
Alak 96 /1 Yaratan Rabbinin adiyla oku!
اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Ikra´ bismi rabbikelleziy halak
Alak 96/2 İnsanı bir alaktan /embriyodan yarattı.
خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ
Halekal´insane min ´alak
Alak 96/3 Oku ve senin Rabbin, sonsuz kerem sahibidir.
قْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ
Ikre´ ve rabbükel´ekrem
Alak 96 /4 Ki O, kalem ile öğretti.
الَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ
Elleziy ´alleme bilkale
Alak 96 / 5 İnsana bilmediği şeyleri öğretti.
عَلَّمَ الْإِنسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ
Allemel´insane ma lem ya´lem 


Alak Süresi 96 /6 Hayır; gerçekten insan, azar.
كَلَّا إِنَّ الْإِنسَانَ لَيَطْغَى
Kella innel´insane leyatğa
Alak Süresi 96/7 Kendini müstağni gördüğünden.
أَن رَّآهُ اسْتَغْنَى
En raâhustagnâ.
Alak 96/8  Kuşkusuz dönüş Rabbinedir.
إِنَّ إِلَى رَبِّكَ الرُّجْعَى
İnne ilâ rabbiker ruc’â. 


Alak 96/9 Engellemekte olanı gördün mü?
أَرَأَيْتَ الَّذِي يَنْهَى
E raeytellezî yenhâ.
Alak 96/10 Namaz kıldığı zaman bir kulu.
عَبْدًا إِذَا صَلَّى
Abden izâ sallâ.
Alak 96/11Gördün mü! Ya o iyilik ve doğruluk üzere ise?!
أَرَأَيْتَ إِن كَانَ عَلَى الْهُدَى
E reeyte in kâne alel hudâ.
Alak 96/12 Ya o, takvayı emrediyorsa!
أَوْ أَمَرَ بِالتَّقْوَى
Ev emera bit takvâ.
Alak 96/13 Gördün mü? Ya bu engellemek isteyen yalanlıyor ve yüz çeviriyor ise.
اَرَاَيْتَ اِنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۜ
E raeyte in kezzebe ve tevellâ.
Alak 96/14 Bilmiyor mu ki Allah kendisini kesinlikle görüyor?!.
اَلَمْ يَعْلَمْ بِاَنَّ اللّٰهَ يَرٰىۜ
E lem yağlem bi ennallâhe yerâ.


Alak 96/15 Hâyır hâyır / kesinlikle yanlış yapıyor... Eğer engellemekten vazgeçmezse onu, mutlaka perçeminden, tutup sürükleriz!..
كَلَّا لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ۬ لَنَسْفَعاً بِالنَّاصِيَةِۙ
Kellâ lein-lem yentehi le nesfean-bin-nâsıyeh
Alak 96/16Yalancı günahkârın perçeminden…
نَاصِيَةٍ كَاذِبَةٍ خَاطِئَةٍۚ
Nâsıyetin kâzibetin hâtıeh
Alak 96/17 O zaman çağırsın meclisini, yardımcılarını.
فَلْيَدْعُ نَادِيَهُۙ
Fel yed'u nâdiyeh
Alak 96/18 Biz de çağıracağız zebanileri;
سَنَدْعُ الزَّبَانِيَةَۙ
Se ned'uz-zebâniye


Alak 96/19 Hâyır hâyır!.. Sakın ona uyma… Secde ederek; boyun eğerek Rabbine yakınlaş(SECDE)
كَلَّاۜ* لَا تُطِعْهُ وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ
Kellâ. Lâ tütığhü vescüd vaqterib










































































































95-TİN

Resmi sıralamada : 95.suremiz

Nuzulu Sırası  : 28

Toplam Ayet Sayısı : 8 ayettir

İndiği Dönem :Mekke döneminde inmiştir.

Sure adını :Birinci âyetteki  incir anlamına gelen “Tîn” kelimesinden almıştır.İlk mushaflarda Buharî'de geçen bir rivayete göre de   vet-tin adıyla da anılmıştır.

30.Cüz.
Rahman Ve Rahim Olan Allah Adıyla

Tîn 95/1 İncire ve zeytine andolsun,
وَالتِّينِ وَالزَّيْتُونِ
Vettiyni vezzeytuni.
Tîn 95/2 Andolsun sina dağına,
وَطُورِ سِينِينَ
Ve tûri sînîn
Tîn 95/3 Ve bu güvenli beldeye andolsun ki,
وَهَذَا الْبَلَدِ الْأَمِينِ
Ve hâzâl beledil emîn
Tin 95/ 4 Doğrusu, biz insanı  ahseni takvîmin= en güzel bir kıvamda yarattık.
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ
Lekad halaknel´insane fiy ahseni takviymin.
Tin 95/ 5 Sonra da onu esfele safiline   =aşağıların aşağısına  indiririz.
ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ
Summe radednâhu esfele sâfilîn
Tin 95/6 İman edip salih  amel yapanlar hariç. Onlar için Ğayrı memnûn =kesintisiz bir ödül vardır.
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ
İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe lehum ecrun gayru memnûn(memnûnin).
Tin 95/7  O halde artık sana din gününü  ne yalanlatabilir?
فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدِّينِ
Fe mâ yukezzibuke ba’du bid dîn
Tin 95/8  Allah, hüküm verenlerin  en güzeli değil midir?
أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَحْكَمِ الْحَاكِمِينَ
E leysallâhu bi ahkemil hâkimîn

94-İNŞİRAH

Kur'an-ı Kerim'deki sırası : 94 Süredir.

Nuzulü iniş sırası  : 12. Süredir  

Mekke'de İndirilmiş - 8 âyettir.

 İndiği dönem  Mekke döneminde Duhâ sûresinden sonra, Asr sûresinden önce inmiştir.

Süre İsmi : 1. ayetteki Gögsün Açılıp genişlemesi, huzura kavuşma,sevinme  anlamlarına gelen İnşirah kelimesinden almıştır.Bu süre  şerh sûresi adıyla da bilinir. Sürede  İsim olan Şerh ve açılımı Sadr kelime anlamları Şerh “شرح kelime anlamı :Asli kök  manası et ve benzeri şeyleri açmak, yaymak, açıp yayarak genişletmek manasındadır. Şerh olumlu, olumsuz 5 yerde  kullanılır.Tümü Mekki’dir..

Sadr kelime anlamı :Her şeyin ön ve baş tarafı, insan vücudunun kalp ve ciğerleri de içine alan baş ile bel arasındaki bölümünün ön kısmı, yani sine, göğüs, bağır denilen bölgesidir. Sadr” sözcüğü, Kur'an'da  Organ manasında hiç Kullanılmaz.  İster Sadr tekil, ister Sudr çoğul gelsin, hepsi göğüs veya göğüsler  anlamında kullanılır.

Şerh-ı sadr  tamlaması :Bu iki kelime birlikte  tamlama olunca  :Göğüsün açılması,göğüs ve kalp ferahlığı” demektir.Ruhsal olarak kalpte duyulan heyecan,sevinç, bilgi ve tahammülün genişliği anlamlarına da gelir.Ragıb, Müfredat adlı eserinde “şerh-ı sadr” deyimi için “ilâhî nurla göğsün genişlemesi, Allah tarafından bir huzur ve rahatlatmadır” açıklamasını yapmıştır. (el-Müfredat),Bu kelimeler,  manevi rahatlama, huzura kavuşturan  anlamında kullanılmaktadır
Allah rasulu'nun ,kalbinin çıkarılması, zemzemle yıkanması, olayı

Bu süreyle ilişkilendirilen Rivayetlerde anlatılan  bir müdahale ile bir yarma ve çıkarma ,temizleme  işlemini bir değil birkaç defa göğüs ameliyatı geçirmiştir. Farklı zaman ve mekanlar da ilki henüz çocukken emzirilmek için süt annesi Halime'nin yanına verildiği esnada ,10 Yaşındayken, Hira Mağarasında İlk Vahiy Geldiğinde, Miraç Esnasında Allah rasulu'nun , çocukluk veya sonraki dönemlerde göğsünün yarılması, kalbinin çıkarılması, zemzemle yıkanması, sonra yerine konulması şeklindeki  ahad haberlerle anlatılan  pek çok bilgiler verilmektedir.Bu  farklı şekillerde anlatımlar  halk arasında yaygınlaşmıştır..Kur'an ise beşer olanı , açan ferahlatan ŞERH İnsan göğüsdeki imana nispet eder.Organ manasında hiç Kullanılmaz.

30.CÜZ
Rahman ve Rahim olan Allah Adıyla 

İnşirah 94/1 Senin için gögsünü  açmadık mı?
أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ
E lem neşrah leke sadrake.
İnşirah 94/2  İndirmedik mi senden o yükünü?
وَوَضَعْنَا عَنكَ وِزْرَكَ
Ve vedagnâ anke vizrake.
İnşirah 94/3 Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı?
الَّذِي أَنقَضَ ظَهْرَكَ
Ellezî enkada zahrake.
İnşirah 94/4 Senin şanını yüceltmedik mi?
وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ
Ve rafe’nâ leke zikrake.


İnşirah 94/5 Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık var
فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
Fe inne meal usri yusrâ
İnşirah 94/6 Muhakkak ki zorlukla beraber bir  kolaylık vardır
إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
İnne meal usri yusrâ


İnşirah 94/7 Boş kaldığında kalk hemen başka işe koyul!
فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ 
Fe izâ feragte fensab.
İnşirah 94/8 Ve yalnız Rabbine yönel
وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ
Ve ilâ rabbike fergab.


93-DUHÂ


Kuranı Kerim'de Resmi sırası 93.
Nuzulu Sırası : 11. süredir
Süre İsmini : 1.Ayette geçen ed -duha kelimesinden almıştır kuşluk ve gündüz anlamına gelmektedir
İndiği Dönem :Mekke de indirilmiştir
Nuzul Ortamı : Vahyin zaman zaman, iniş sürecindeki gecikmeler, Allah Rasulünü derinden üzmüştür. Bu durum ister istemez dış dünyasına da yansımıştır. Mekkeli müşrikler bu durumu alay konusu haline getirerek rabbi Muhammedi terk etti demeye başlamışlar ve bunun üzerine bu ayetler inmeye başlamıştır.

30. ve Son Cüz
Bismillahirahmanirrahim

Duha 93/1  Kuşluk duhâ vaktine andolsun,
وَالضُّحَى
Ved duhâ
Duha 93/2 Karanlığın çöktüğü  ve sakinleştiği vakit geceye andolsun ki,
وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى
Vel leyli izâ secâ.
Duha 93/3  Rabbin, seni ne terketti, ne de sana darıldı
مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى
Mâ veddeake rabbuke ve mâ kalâ.

Duha 93/4 Gerçekten işin sonu senin için başından daha iyi olacaktır.
وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَّكَ مِنَ الْأُولَى
Ve lel âhıratu hayrun leke minel ûlâ.
Duha 93/5  Şüphesiz, Rabbin sana ihsan edecek ve sen de hoşnut olarak rızaya ereceksin
وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى
Ve le sevfe yu’tîke rabbuke fe terdâ

Duha 93/6    O seni yetim olarak bulup bir sığınak vermedi mi?
أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَى
E lem yecidke yetîmen fe âvâ.
Duha 93/7 Seni şaşırmış bulup da doğru yola eriştirmedi mi?
وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى
Ve vecedeke dâllen fe hedâ.
Duha 93/8 Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin kılmadı mı ?
وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى
Ve vecedeke âilen fe agnâ.


Duha 93/9 Öyleyse sakın yetimi ezme!
فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ
Fe emmâl yetîme fe lâ takher
Duha 93/10  İsteyene de kaba davranma, onu azarlama!
وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ
Ve emmâs sâile fe lâ tenher.
Duha 93/11  Rabbinin nimetini de durmadan anlat.
وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ
Ve emmâ bi ni’meti rabbike fe haddis.


92-LEYL

Resmi sıralamada :  92.suredir.
Nuzulu : 9.
Toplam Ayet Sayısı :  21  âyettir
İndiği Dönem :Mekke döneminde nâzil olmuştur. Mekke döneminde müslüman köleleri satın alıp âzat etmek suretiyle servetini Allah yolunda harcayan Hz. Ebû Bekir ile cimrilik yaparak malını ihtiyaç sahiplerinden esirgeyen Ümeyye b. Halef hakkında nâzil olduğu bildirilmektedir .Evrensel olarak olumlu olumsuz bu davranışların tüm insanlığa öğüt vermektedir.
Sure adını :Adını ilk âyetindeki “leyl” (gece) kelimesinden alır. Ve’l-Leyl, ve’l-Leyli izâ yağşâ sûresi olarak da anılır.
30.Cüz.
Bismillâhirrahmânirrahîm

Leyl  92/1 Ve Örttüğü zaman geceye,andolsun.
وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَى
Vel leyli izâ yagşâ.
Leyl  92/2 Açılıp aydınlattığı zaman gündüze and olsun
وَالنَّهَارِ إِذَا تَجَلَّى
Ven nehâri izâ tecellâ.
Leyl 92/3 Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki,
وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْأُنثَى
Ve mâ halâkaz zekera vel unsâ.
Leyl  92/ 4Gerçekten sizin çabalarınız çeşit çeşit / darmadağınıktır.
إِنَّ سَعْيَكُمْ لَشَتَّى
İnne sa’yekum le şettâ.


Leyl  92/ 5 Onun için a’tâ= kim  verir, takvalı olursa
فَأَمَّا مَن أَعْطَى وَاتَّقَى
Fe emmâ men a’tâ vettekâ.
Leyl  92/ 6  Ve en güzel olanı doğrularsa,
وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَى
Ve saddeka bil husnâ.
Leyl  92/ 7 Biz de onu kolay olan için başarılı kılacağız.
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرَى
Fe se nuyessiruhu lil yusrâ.


Leyl 92 / 8  Her kim de cimrilik eder, kendisini müstağni sayar
وَأَمَّا مَن بَخِلَ وَاسْتَغْنَى
Ve emma men bahile vestağna.
 Leyl 92 / 9  Ve en güzel sözü yalanladıysa.
وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَى
Ve kezzebe bilhusna.
Leyl 92 / 10 Onun için zorluğa ve sıkıntıya giden yolu kolaylaştırırız
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرَى
Fesenüyessirühu lil´usra.
Leyl 92 / 11 Çukura yuvarlandığı zaman malı ona fayda vermez
وَمَا يُغْنِي عَنْهُ مَالُهُ إِذَا تَرَدَّى
Ve mâ yugnî anhu mâluhû izâ teraddâ.


Leyl  92/12  Hidayete ulaştırmak mutlaka Bize aittir.
إِنَّ عَلَيْنَا لَلْهُدَى
İnne aleynâ lel hudâ.
Leyl  92/13 Gerçekten, son da, ilk de  bizimdir.
وَإِنَّ لَنَا لَلْآخِرَةَ وَالْأُولَى
Ve inne lenâ lel âhırate vel ûlâ.


Leyl 92/14 Artık sizi, Telezzâ =alevleri kabardıkça kabaran' bir ateşle uyardım.
فَأَنذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظَّى
Fe enzertukum nâran telezzâ.
Leyl 92/15  Ona, ancak en bedbaht olandan başkası yollanmaz;
لَا يَصْلَاهَا إِلَّا الْأَشْقَى
Lâ yaslâhâ illâl eşkâ.
Leyl  92/16  Ki o, yalanlamış ve yüz çevirmişti.
الَّذِي كَذَّبَ وَتَوَلَّى
Ellezî kezzebe ve tevellâ.


Leyl  92/17 En takvalısı  ise, ondan uzak tutulacaktır.
وَسَيُجَنَّبُهَا الْأَتْقَى
Ve se yucennebuhâl etkâ.
Leyl 92/18  Ki o, malını vererek temizlenip arınır.
الَّذِي يُؤْتِي مَالَهُ يَتَزَكَّى
Ellezî yu’tî mâlehu yetezekkâ.
Leyl 92/19 O yaptığı iyiliği birinden karşılık görmek için yapmaz.
وَمَا لِأَحَدٍ عِندَهُ مِن نِّعْمَةٍ تُجْزَى
Ve mâ li ehadin indehu min ni'metin tuczâ.
Leyl 92/20 Ancak yüce Rabbinin rızasını aramak için
إِلَّا ابْتِغَاء وَجْهِ رَبِّهِ الْأَعْلَى
İllâbtigâe vechi rabbihil a’lâ.
Leyl 92/21 Elbette yakında kendisi de hoşnut olacaktır.
وَلَسَوْفَ يَرْضَى
Ve le sevfe yerdâ.



91-ŞEMS


Mushaf’taki resmi sırası :  91’inci suredir.

 İniş sıralamasına göre :26

Toplam Ayet Sayısı : 15 ayetten oluşur

İndiği Dönem :Bu surenin, Mekke döneminde ve peygamberliğin ilk yıllarında indiği belirtilir.

Sure adını : ilk ayetin başında yer alan ve “Güneş” anlamına gelen “Şems” kelimesinden alır.

30.Cüz
Bismillâhirrahmânirrahîm

Şems 91/1 Güneşe ve onun aydınlığına andolsun,
وَالشَّمْسِ وَضُحَاهَا
Veşşemsi ve duhaha.
Şems 91/2 Onu izleyip, ışığını yansıtan aya;
وَالْقَمَرِ إِذَا تَلَاهَا
Velkameri iza telaha.
Şems 91/3 Onu ortaya çıkardığında gündüze
وَالنَّهَارِ إِذَا جَلَّاهَا
Ven nehâri izâ cellâhâ
 Şems 91/4  Onu sarıp örttüğü zaman geceye,
وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَاهَا
Vel leyli izâ yagşâhâ.
 Şems 91/5 Göğe ve onu bina edene,
وَالسَّمَاء وَمَا بَنَاهَا
Ves semâi ve mâ benâhâ.
 Şems 91/6 Arza ve onu döşeyene,
وَالْأَرْضِ وَمَا طَحَاهَا
Vel ardı ve mâ tahâhâ.
Sems 91/7 Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene.
وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا
Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Sems 91/ 8 Sonra da Ona ,fucur =kötülük kabiliyeti  ve takva =Allah'a karşı sorumluluk bilinci kabiliyeti  ilham edene andolsun ki,
فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا
Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sems 91/ 9 Onu arındıran kişi elbette kurtulmuştur.
قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّاهَا
Kad efleha men zekkâhâ.
Sems 91/ 10 Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.
وَقَدْ خَابَ مَن دَسَّاهَا
Ve kad hâbe men dessâhâ.
Sems 91/ 11 Semud kavmi azgınlığından inanmadı.
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوَاهَا
Kezzebet semûdu bi tagvâhâ.
Sems 91/ 12   En azgınları ileri atılınca,
إِذِ انبَعَثَ أَشْقَاهَا
İzinbease eşkâhâ.
Sems 91/ 13 Allah'ın elçisi onlara: «Allah'ın devesini ve onun sulanışını gözetin!» demişti.
فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ نَاقَةَ اللَّهِ وَسُقْيَاهَا
Fe kâle lehum resûlullâhi nâkatallâhi ve sukyâhâ.
Sems 91/ 14 Fakat onlar yalanlayıp deveyi kestiler. Rableri de günahlarını başlarına geçiriverdi de orayı dümdüz etti.
 فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُم بِذَنبِهِمْ فَسَوَّاهَا
Fe kezzebûhu fe akarûhâ fe demdeme aleyhim rabbuhum bi zenbihim fe sevvâhâ.
Sems 91/ 15 Bu işin sonundan O'nun korkusu yoktur.
وَلَا يَخَافُ عُقْبَاهَا
Ve lâ yehâfu ukbâhâ.



90-BELED


Resmi sıralamada : 90’ıncı suredir.

Nuzulu :35

Toplam Ayet Sayısı : 20 ayetten oluşur

İndiği Dönem :Mekke döneminde ve peygamberliğin üçüncü yılında indiği belirtilir.

Sure adını : ilk iki ayetinde geçen “el-beled” kelimesinden alır.Beled  geniş yer, bölge, şehir ,belde,  ve ülke gibi anlamlara gelir

30.Cüz.
Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla

 Beled 90/ 1  Hayır; bu şehre yemin ederim,
لَا أُقْسِمُ بِهَذَا الْبَلَدِ
Lâ uksimu bi hâzâl beled
 Hz. Muhammed’in içinde yaşadığı ve Elçi  olarak gönderildiği kente, yani “Mekke” ye işaret edilmiştir. Çünkü Mekke, peygamber yetiştiren ve Kuran da kendilerine yemin edilen dört kentten biridir; yeryüzünde Allah adına inşa edilen ilk mabedi bağrında barındıran, huzur ve emniyet diyarı olan mübarek bir şehirdir; çağlar öncesinden, tevhid çağrısının başlatıldığı kutsal beldedir.
Beled 90/ 2  Ki sen, bu şehirde oturmakta iken,
وَأَنتَ حِلٌّ بِهَذَا الْبَلَدِ
Ve ente hıllun bi hâzâl beled(beledi).
Beled 90/ 3  Ve and olsun ana baba ve çocuğuna.
وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَ
Ve vâlidin ve mâ veled
Vâlid :Arapçada  “hem erkek hem de kadın ebeveyni” gösterir. “Veled” de, “ebeveynin doğan çocukları” anlamına gelir. Bunun için ayette, “ana-baba ve çocukları”, yani “bütün insan soyu” kastedilmiştir. Ayrıca bu ayetin, “Âdem(as) ve zürriyetine; İbrahim(as) ve oğlu İsmail(as)’e; onun soyundan gelen Muhammed(as)’e ve ümmetine” işaret ettiği de söylenmiştir. Ancak, iyi-kötü ayırımı yapılmadan insan türünün hepsine yemin edildiği için, bütün ana-baba ve çocuklar, bu ayetin kapsamına girmektedir.
Beled 90/ 4  İnsanı, zorluklara katlanacak şekilde yarattık.
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي كَبَدٍ
Lekad halaknâl insâne fî kebedin.
Kebed : Zorluk, baskı, acı ve sıkıntı gibi anlamlar taşıyan k b d kökünden türemiştir.Bu kelime daha çok, arapçada “yorgunluğu, acı ve sıkıntı” yı belirtmek için kullanılmıştır.Ayrıca çetin (kötü) huyluluk” anlamına da gelir. Kelimenin taşıdığı bu mânâ göz önüne alınırsa ayetin, insan tabiatında zorluk çıkarma ve işi yokuşa sürme gibi sadistliğin bulunduğuna işaret ettiği de düşünülebilir.
Beled 90/ 5 İnsan, kendisine karşı kimse güç yetiremez mi sanıyor?
أَيَحْسَبُ أَن لَّن يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌ
E yahsebu en len yakdira aleyhi ehadun.
Beled 90/ 6  O, Ben, yığın yığın mal yok ettim der.
يَقُولُ أَهْلَكْتُ مَالًا لُّبَدًا
E lem nec’al lehu ayneyn
Lübed: Bu kelime,çok mal  anlamına gelir. Burada “sarfetme-harcama” yerine “telef etme” tabirinin kullanılması, söz konusu malın, iyilik yolunda değil, boşuna tüketilerek kaybedilmiş bir servet olduğuna işaret etmektedir. Çünkü, hayır için verilen mal zayi olmaz; ama, gösteriş için tüketilen malın veya yapılan işin, hiçbir değeri kalmaz.
Beled 90/ 7 Onu hiç bir gören olmadı mı zannediyor?
أَيَحْسَبُ أَن لَّمْ يَرَهُ أَحَدٌ
E yahsebu en lem yerahû ehadun.
Beled 90/ 8  Vermedik mi biz ona iki göz
أَلَمْ نَجْعَل لَّهُ عَيْنَيْنِ
E lem nec’al lehu ayneyn
Beled 90/ 9 Bir dil ve iki dudak?
وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ
Ve lisânen ve şefeteyn
Beled 90/ 10 Biz ona iki yol gösterdik.
وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ
Ve hedeynâhun necdeyn
Necd :Yüksek bölge ve tepe gibi anlamlara gelir.Necdeyn ikil (tesniye) şeklidir. Genel kabule göre bu kelimeyle, “hayır ve şer yolları” kastedilmiştir. Çünkü insan, iyiliği ve kötülüğü ayırt edecek ve dilediği yolda gidebilecek yetenekte yaratılmıştır. İnsan, aklıyla iyiyi kötüyü birbirinden ayırıp iradesiyle iyi yola girerse Allah’a şükreden bir mümin; kötü yola girip nankörlük ederse inkârcı bir kul olur.Hz. Peygamber, “necdeyn” kelimesini “hayır ve şer yolu” olarak  “Şer yolu, size hayır yolundan daha sevimli kılınmamıştır.” buyurmuştur.
Beled 90/ 11 Fakat o sarp yokuşa göğüs veremedi.
فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ
Fe lâktehamel akabete.
Beled 90/ 12  Bildin mi, nedir o sarp yokuş?
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ
Ve mâ edrâke mâl akabetu.
Beled 90/ 13 Esir bir boyun kurtarmak
فَكُّ رَقَبَةٍ
Fekku rakabetin.
Rakabe :Boyun” anlamına gelir.Fekku rakabetin.“kölelik” olarak tanımlanabilecek sosyal, ekonomik ve politik bütün tutsaklık ve sömürü biçimlerini ihtivâ eder. Bunun için ayet, sadece esir kişilerin değil, aynı zamanda ekonomik ve politik yönden esir muamelesi gören toplulukların da her türlü sömürü zincirinden kurtarılmaları gerektiği mesajını verir.
Beled 90/ 14 Veya darlık bir açlık gününde yemek yedirmek
أَوْ إِطْعَامٌ فِي يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ
Ev ıt’âmun fî yevmin zî mesgabetin.
Fî-yevmi’n zî mesğabe :terkibi, “kıtlık ve açlık gününde demektir.
Beled 90/ 15 Yakınlığı olan bir yetime,
يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ
Yetîmen zâ mekrabetin.
Beled 90/ 16 Hiçbir şeyi olmayan yoksulu,
أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ
Ev miskînen zâ metrabetin.

Şiddetli fakirlik ve ihtiyaçtan doğan kinaye  cümle kalıpları
Yetimen zâ mekrabe :Nesep, komşuluk veya din yakınlığı olan bir yetimi ifade eder
Miskinen zâ metrabe :Bu kalıptadaki cümle  “yatağı yer, yorganı gök olan yani barınacak hiçbir yeri bulunmayan fakir kimse” anlamına gelir.
Beled 90/ 17 Sonra inanıp güvenen(mümin olan), biri birine sabrı tavsiye eden ve merhameti tavsiye eden kimselerden olmaktır.
ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ
Summe kâne minellezîne âmenû ve tevâsav bis sabri ve tevâsav bil merhameti.
Beled 90/ 18  İşte bunlar, amel defterleri sağlarından verilenlerdir.
أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ
Ulâike ashâbul meymeneti.
Eshabu’l meymene :Sağdaki insanlar” anlamına gelir. Dürüst ve erdemli kişileri” belirtmek için kullanılan mecâzi bir ifadedir.Kuran, bir eylemin iyi ve geçerli olması için, imanı şart koşmuş, iman kaynaklı olmayan ameli ise, geçersiz saymıştır.
Beled 90/ 19 Âyetlerimizi tanımayanlar ise, onlardır işte amel defterleri sollarından verilenlerdir.
وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا هُمْ أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ
Vellezîne keferû bi âyâtinâ hum ashâbul meş’emeti.
Eshabu’l meş’eme :İman değerine erememiş erdemsiz ve uğursuz kişiler” anlamına gelir. Dünya hayatında kötülük işleyip Allah’ın azabını haketmiş bahtsız kimseleri” belirtmek için kullanılan mecâzi bir ifadedir.
Beled 90/ 20 Onların üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir  nar ateşi vardır 
عَلَيْهِمْ نَارٌ مُّؤْصَدَةٌ
 Aleyhim nârun mu’sadetun.
Mu’sede Kapatılmış ve salınmış” anlamına gelir. Bu sözcük, cehennem azabının şiddet veya sonsuzluğundan kinayedir. Ahirette, inkârcıları kuşatacak olan ümitsiz ve çaresizlik ateşinin şiddetine işaret etmektedir.