Kuran'da Resmi sıralama 96 süremiz
Toplam ayet sayısı 19 ayettir,
Nuzul sırası : Kur'an'ın ilk indirilen ayetlerini barındırdığı için nuzul sıralamasında 1.nci Alak süresi gelir.Bu surenin başındaki 5 ayet ilk nazil olan ayetlerdir
İndiği dönem :Mekkede 610 yılında indirilmiştir.Mekke toplumunda yaşayan kendi içlerinden çok iyi tanıdıkları biriydi. Muhammed aleyhisselam bulunduğu toplumun ahlaksız yapısından çok rahatsız ne yapacağını bilemiyordu. Bu çirkeflik bozulmuşluktan uzak kalmayı tercih ediyordu Muhammed a.s İnziva yeri olan Hira'da arayış içindeydi. Zihnindeki sorulara cevap ararken Yüce Allah,Muhammed aleyhisselamı muhatap aldı.Cebrail aleyhisselam Allah'tan aldığı vahiy ile tüm insanlığa İslam Dininin son peygamberi olarak görevlendirmiştir.
Sürenin ismini Alak kelimesini 2.ayetinden almıştır
Alak kelime anlamı :İnsanın yaratılış aşamalarından ikincisidir.Yani önce Nutfe bilimsel adı ziğot'tur Anne karnındaki bebek oluşmadan önce , bebek olmaya aday olan yaratık da , anne rahminde büyümeye başlamadan önce , tıpkı sülük gibi ayrı bir varlık olarak gelişimine başlar.Şöyle ki ; Bebeğin İlk aşamasında sperm ile , meni ile döllenmiş bir kadın yumurtası NUTFE yâni bilimsel adı ZİGOTTUR. Bu yumurtacık anne rahminin duvarına yapışarak orada 1santimetre boyutuna ulaştığında ALAK (Alâkalı) olur.
Alak yaratılışla ilgili sürectir.
ALAK kelimesi hakkında alimler ;
a) Kan pıhtısı,
b) Asılı duran madde,
c) Sülük.
d)sevgi ve alaka..gibi anlamlarına geldiğini söylemişlerdir
30.Cüz
Rahman ve Rahim olan Allah Adıyla
Alak 96 /1 Yaratan Rabbinin adiyla oku!
اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Ikra´ bismi rabbikelleziy halak
Alak 96/2 İnsanı bir alaktan /embriyodan yarattı.
خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ
Halekal´insane min ´alak
Alak 96/3 Oku ve senin Rabbin, sonsuz kerem sahibidir.
قْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ
Ikre´ ve rabbükel´ekrem
Alak 96 /4 Ki O, kalem ile öğretti.
الَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ
Elleziy ´alleme bilkale
Alak 96 / 5 İnsana bilmediği şeyleri öğretti.
عَلَّمَ الْإِنسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ
Allemel´insane ma lem ya´lem
Alak Süresi 96 /6 Hayır; gerçekten insan, azar.
كَلَّا إِنَّ الْإِنسَانَ لَيَطْغَى
Kella innel´insane leyatğa
Alak Süresi 96/7 Kendini müstağni gördüğünden.
أَن رَّآهُ اسْتَغْنَى
En raâhustagnâ.
Alak 96/8 Kuşkusuz dönüş Rabbinedir.
إِنَّ إِلَى رَبِّكَ الرُّجْعَى
İnne ilâ rabbiker ruc’â.
Alak 96/9 Engellemekte olanı gördün mü?
أَرَأَيْتَ الَّذِي يَنْهَى
E raeytellezî yenhâ.
Alak 96/10 Namaz kıldığı zaman bir kulu.
عَبْدًا إِذَا صَلَّى
Abden izâ sallâ.
Alak 96/11Gördün mü! Ya o iyilik ve doğruluk üzere ise?!
أَرَأَيْتَ إِن كَانَ عَلَى الْهُدَى
E reeyte in kâne alel hudâ.
Alak 96/12 Ya o, takvayı emrediyorsa!
أَوْ أَمَرَ بِالتَّقْوَى
Ev emera bit takvâ.
Alak 96/13 Gördün mü? Ya bu engellemek isteyen yalanlıyor ve yüz çeviriyor ise.
اَرَاَيْتَ اِنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۜ
E raeyte in kezzebe ve tevellâ.
Alak 96/14 Bilmiyor mu ki Allah kendisini kesinlikle görüyor?!.
اَلَمْ يَعْلَمْ بِاَنَّ اللّٰهَ يَرٰىۜ
E lem yağlem bi ennallâhe yerâ.
Alak 96/15 Hâyır hâyır / kesinlikle yanlış yapıyor... Eğer engellemekten vazgeçmezse onu, mutlaka perçeminden, tutup sürükleriz!..
كَلَّا لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ۬ لَنَسْفَعاً بِالنَّاصِيَةِۙ
Kellâ lein-lem yentehi le nesfean-bin-nâsıyeh
Alak 96/16Yalancı günahkârın perçeminden…
نَاصِيَةٍ كَاذِبَةٍ خَاطِئَةٍۚ
Nâsıyetin kâzibetin hâtıeh
Alak 96/17 O zaman çağırsın meclisini, yardımcılarını.
فَلْيَدْعُ نَادِيَهُۙ
Fel yed'u nâdiyeh
Alak 96/18 Biz de çağıracağız zebanileri;
سَنَدْعُ الزَّبَانِيَةَۙ
Se ned'uz-zebâniye
Alak 96/19 Hâyır hâyır!.. Sakın ona uyma… Secde ederek; boyun eğerek Rabbine yakınlaş(SECDE)
كَلَّاۜ* لَا تُطِعْهُ وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ
Kellâ. Lâ tütığhü vescüd vaqterib
Alak süresinin kimliği ;
1-Kuran'da Resmi sıralama :96 süremiz ve 19 ayettir
2- Nuzul sırası : Alak süresinin ilk 5.ayeti nazil olan süredir
3-Sürenin ismini Alak kelimesini 2.ayetinden almıştır
4- Mekkede 610 yılında indirilmiştir
Alak kelime anlamı :İnsanın yaratılış aşamalarından ikincisidir.Yani önce Nutfe bilimsel adı ziğot ilk aşamasında sperm ile , meni ile döllenmiş bir kadın yumurtası yâni NUTFEDİR. Anne karnındaki bebek oluşmadan önce , bebek olmaya aday olan yaratık da , anne rahminde büyümeye başlamadan önce , tıpkı sülük gibi ayrı bir varlık olarak gelişimine başlar. Bu yumurtacık anne rahminin duvarına yapışarak orada 1santimetre boyutuna ulaştığında ALAK (Alâkalı) olur.
Alak kelimesinin anlamı yaratılışla ilgili sürectir ALAK kelimesi hakkında ; a) Kan pıhtısı, b) Asılı duran madde, c) Sülük.yapışkan ilişen d) Ruhsal ve manevî olarak, Rabbani ilgi ve alâka gibi aşk muhabbet, sevgi mânasına da gelir.Allah'ın Rabbiliği ,kuluna ilgisi, alakası terbiyesi sevgi ile iyiliği içindir.Annenin yavrusunu kendisine bağlandığı ve ondan ayrılmadığı değerli şeydir.
Mekke toplumunda yaşayan çok iyi tanıdıkları kendi içlerinden biri
Peygamberimiz s.a toplumun ahlaksız yapısından çok rahatsız ne yapacağını bilemiyor bu çirkeflik bozulmuşluktan uzak kalmayı tercih ediyor .Muhammed a.s İnziva yeri Hira'da arayış içindeydi Zihnindeki sorulara cevap ararken Yüce Allah,Muhammed aleyhisselam muhatap aldı.Cebrail aleyhisselam ile vahiy tüm insanlığın İslam Dininin son peygamberi olarak görevlendirmiştir.
Kur'anın indirildiği ayı ve 23 boyunca devam etmiştir
Bakara-2/185 Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.
OKU kavramı nedir ?
Rahman ve Rahim Olan Allah adıyla ...
Alak 96 /1 Yaratan Rabbinin adiyla oku!
اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Ikra´ bismi rabbikelleziy halak
İKRA = Oku! diye öğretilen kelimenin ASLI :
ikra emri, toplamak ve dağıtmak anlamı ekseninde “vahyolunacakları zihninde toparla/oku/dağıt, tebliğ et anlamına gelir.
İkra = İkra sözcüğü, karae fiilinin emir kipidir. Arapçada oku kelimesi üç farklı anlamda kullanıldığı. Türkçede sadece oku'ma fiili karşılamaktadır arapçada geçen üç farklı okuma anlamı ise Tilavet - Tertil -Kıraat' okumada nasıl okunmasını bize anlatmaktadır
1- Kıraat Aklın ve Zihnin okumasıdır k-r-a kökü türevlerinden biraraya getirmek, toplamak ve okumak anlamında olup, sesli okumak değildir, yeterki okuduğunun manasını anlasın, vahyedilen Kuran ile birlikte, yaratılan kitabı Kainatı da oku, incele, düşünmek, dersler, ibretler çıkarmak, idrak etmek veya toplamak, içselleştirmek, bunlara uygun yaşamak ve insanları da bu eyleme davet etmektir.Ne demek istediğini kavramaktır. Okumada kırat etmek manasını keşfetmektir, sesli veya sessiz olması önemli değildir.
Okuma eylemi Yaparken zihnin bilgi kirliliğinden arınmış saf duru bir okumadır.
Nahl 16/98 Bundan böyle Kur'an okuyacağın zaman, öncelikle kovulmuş şeytandan Allah'a sığın
فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
Fe iza kara´tel kur´ane festeiz billahi mineş şeytanir racım
Bilginin kaynağı gücü Yüce Allah'tır
İsra 17/106 Ve Kur’ân’ı, Biz onu insanlara ağır ağır öğrenip, öğretesin diye parça parça ayırdık ve Biz onu indirdikçe indirdik!
وَقُرْآناً فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَأَهُ عَلَى النَّاسِ عَلَى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنزِيلاً
Ve kur’ânen faraknâhu li takreehu alen nâsi alâ muksin ve nezzelnâhu tenzîlâ(tenzîlen).,
2-Tilavet arapçada ''utlu '' olarak çeşitli anlamları türevleriyle geçer. Dilin okumasıdır Okuduğu bilgiyi aktarması gereğini yapmak, takip etmek” nakletme, lafızları arka arkaya dizmek, tekrar etmek, anlamlarına gelmektedir.Tilavette de yapılması gereken sesli telaffuzudur , sesli olmayan okuma tilavet sayılmaz.
Bakara 2/ 129 "Rabbimiz, içlerinden onlara bir elçi gönder, onlara ayetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Şüphesiz, Sen güçlü ve üstün olansın, hüküm ve hikmet sahibisin."
رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ
Rabbena veb´as fihim rasulem minhüm yetlu aleyhim ayatike ve yüallimühümül kitabe vel hıkmete ve yüzekkıhim* inneke entel azızül hakım
En am 6/151 De ki: "Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını (utlu ) okuyayım, öğreteyim O'na hiç bir şeyi ortak koşmayın, anne babaya iyilik edin, yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de, onların da rızıklarını biz vermekteyiz- Çirkin kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın. Hakka dayalı olma dışında, Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı kimseyi öldürmeyin. İşte bunlarla size tavsiye emr etti; umulur ki akıl erdirirsiniz.
قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْ إمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ
Kul tealev etlü ma harrame rabbüküm aleyküm ella tüşriku bihi şey´a ve bil valideyni ıhsana ve la taktülu evladeküm min imlak nahnü nerzükuküm ve iyyahüm ve la takrabül fevahışe ma zahera minha ve ma betan ve la taktülün nefselletı harramellahü illa bil hakk zaliküm vessaküm bihı lealleküm ta´kılun
Ankebut 29/45 Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).
Ey insan sana vahy edileni oku tilavet et izle gereğini yerine getir Eylemde bulun, başkalarına ilet namazın hakkını ver cünki seni kötü şeylerden alıkoyar. Hele Allahı anmak senin için en büyük ibadet ,cünki Allah yaptıklarını biliyor.
Bakara 2/121 Kendilerine ilahi mesaj (verilip) de onu tilavet etmenin hakkını verenler var ya: işte onlardır ona hakkıyla inananlar, kim de bu mesajı inkar ederse, işte kaybedenler de onlardır.
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلاَوَتِهِ أُوْلَئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَمن يَكْفُرْ بِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Ellezine ateynahümül kitabe yetlunehu hakka tilavetih* ülaike yü´minune bih* ve mey yekfür bihı fe ülaike hümül hasirun
3-Tertil :Kalbin okuması acele etmeden, Bir metni yavaş yavaş, dura dura, bazı şeyleri görünür şekilde, en uygun düzen içinde ve acele etmeden sindirerek bir araya getirmek anlamına gelir.manasının hakkını vererek okumaktır.kalbinle okuyup ön yargısız hissederek yaşarak yavaş yavaş okuyarak hayatını yaşantını kuran ahlakını hücrelerine kadar yedirmek
Peygamberimiz s.a tertilin tavsiye edilmesi çok önemlidir. Söz ve söyleyiş söz konusu olduğu zaman tertil, tane tane, yavaş yavaş karşıdakinin anlayabilmesine imkan vererek konuşmak anlamındadır. mana bütünlüğünü yansıtacak şekilde, yerine göre şiddetli, yerine göre yumuşak bir üslupla, okuma kaidelerine uyarak; manayı karşıdakilere hissettirecek örnegin Cehennem ayetlerini okurken tertilimiz korku ve haşyet titremeleri sesimize hâkim olması yada cennetle müjdelendiğinde sevinçli olmak ayetteki sorulara cevap veriyormuş gibi konuşmak şiir okuyor gibi değil O’nun incelikleri üzerinde durup, kalbinimizi onunla harekete geçmesi heyecan korku ürperti sevinç
TAHA 20/ 114 Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. Sana O'nun vahyi tamamlanmazdan önce Kur'an'ı (okumakta) acele etme ve "Rabbim, benim ilmimi artır" de.
فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا
Fe teâlallâhul melikul hak ve lâ ta’cel bil kur’âni minn kabli eyyukdâaa ileyke vahyuh ve kur rabbi zidnî ılmâ(ılmen).
Müzzemmil 73/ 4 Veya üzerine ilave et. Ve Kur'an'ı belli bir düzen içinde tertil üzere oku.
زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْتِيلًا
Ev zid ´aleyhi ve rettililkur´ane tertiylen.
3-Tilavet Emrin, Kuran'ı yaşamaya yönelik bir emir lafzı tilavet değil, manasını hayata aktarmaktır.Kuran'ı tilavet etmenin, onun içindeki emir ve nehiylere; teşvik ve korkutmalara ya da böyle olduğu düşünülen şeylere uyma ve Allah'ın nazil olan kitaplarına uymak, onları takip etmektir
ikra emri vahyolunacakları zihninde toparla ,toplama, dağıtmak, /oku/ dağıt, tebliğ et
Neml 27/92 Ve Kur'an'ı okumakla da emrolundum. Artık kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete gelmiştir; kim sapacak olursa, de ki: "Ben yalnızca uyarıcılardanım."
وَأَنْ أَتْلُوَ الْقُرْآنَ فَمَنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَقُلْ إِنَّمَا أَنَا مِنَ الْمُنذِرِينَ
Ve en etlüvel kur´an fe menihteda fe innema yehtedi li nefsih ve men dalle fe kul innema ene minel münzirın
Kasas 28/ 85 Kuran'a uymayı sana farz kılan Allah, seni döneceğin yere döndürecektir. De ki: 'Rabbim kimin doğrulukla geldiğini, kimin apaçık sapıklıkta bulunduğunu en iyi bilendir.'
إِنَّ الَّذِي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لَرَادُّكَ إِلَى مَعَادٍ قُل رَّبِّي أَعْلَمُ مَن جَاء بِالْهُدَى وَمَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
İnnellezî farada aleykel kur’âne le râdduke ilâ meâd(meâdin), kul rabbî a’lemu men câe bil hudâ ve men huve fî dalâlin mubîn(mubînin).
Kur"ân, Yüce Allah"ın istediği şekilde okunursa ölü hayat dirilecektir.
Haşr 59/21-Eğer biz, bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek parça parça olmuş görürdün. İşte misaller! Biz onları insanlara düşünsünler diye veriyoruz.
لَوْ أَنزَلْنَا هَذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَّرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُّتَصَدِّعًا مِّنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Lev enzelnâ hâzel kur’âne alâ cebelin le reeytehu hâşian mutesaddian min haşyetillâh, ve tilkel emsâlu nadribuhâ lin nâsi leallehum yetefekkerûn.
Rab ismi anlamı : İlk ayette ve ilk sürelerde Allah ismi değil Rab ismi daha çok kullanılmıştır Müşrikler ve evrensel olarak tüm insanlık Allah'ın var olduğunu ,her şeyi yarattığınıbilir. Ateis bile ancak Allah'ın Rabbiliği hayatına müdahilliğini istemeyenlere karşı çok anlamlıdır .Rab isminin özelliklerinde Tüm alemlerin Rabbi ve Terbiye eden öğretici aşama aşama geliştiren olgunlaştıran . Kuran ahlakıyla yaratılmak, yapılanmak istersen; Rabbin terbiyesine girmek, Ona yapışmak, aşkla bağlanmak, tutunmak gerektir. Bunun da tek yolu ikra yapmaktır.
Alak Süresi 2. Bölüm
Alak 96/ 2 O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı
خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ
Halekal´insane min ´alak
Kuranda 5 ayette alak kelimesi geçiyor ayetleri okuyalım.
1-) Alak 96/2 O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı
خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ
Halakal insâne min alak
2.) Hac 22/ 5 Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvları (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder; yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür; ta ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin. Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten (veya çiftten) iç açıcı bitkiler verir.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِن كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِّنَ الْبَعْثِ فَإِن خَلَقْنَاكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِن مُّضْغَةٍ مُّخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِّنُبَيِّنَ لَكُمْ وَنُقِرُّ فِي الْأَرْحَامِ مَا نَشَاء إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ وَمِنكُم مَّن يُتَوَفَّى وَمِنكُم مَّن يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِن بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا وَتَرَى الْأَرْضَ هَامِدَةً فَإِذَا أَنزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاء اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَأَنبَتَتْ مِن كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ
Ya eyyühen nasü in küntüm fi raybim minel ba´si fe inna halaknaküm min türabin sümme min nutfetin sümme min alekatin sümme mim mudğatim muhallekativ ve ğayri muhallekatil li nübeyyine leküm ve nükirru fil erhami ma neşaü ila ecelim müsemmen sümme nuhricüküm tıflen sümme li teblüğu eşüddeküm ve minküm mey yüteveffa ve minküm mey yürüddü ila erzelil umüri li keyla ya´leme mim ba´di ılmin şey´a ve teral erda hamideten fe iza enzelna aleyhel maehtezzet ve rabet ve embetet min külli zevcim behıc
3-)Müminun 23 /14 Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıp-yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ
Sümme halaknen nutfete alekaten fe halaknel alekate mudğaten fe halaknel mudğate izamen fe kesevnel ızame lahmen sümme enşe´nahü halkan ahar fe tebarakellahü ahsenül halikıyn
4-)-Mümin 40 / 67 Sizi topraktan, sonra meniden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan) yaratan sonra bebek olarak çıkaran, sonra sizi güçlü kuvvetli bir çağa erişmeniz, sonra da ihtiyarlamanız -ki içinizden daha önce vefat edenler de vardır- ve belli bir vakte ulaşmanız için sizi yaşatan O'dur. Umulur ki düşünürsünüz.
هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخًا وَمِنكُم مَّن يُتَوَفَّى مِن قَبْلُ وَلِتَبْلُغُوا أَجَلًا مُّسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Men amile seyyieten fe la yücza illa misleha ve men amile salihüm min zekerin ev ünsa ve hüve mü´minün fe ülaike yedhulunel cennete yürzekune fiha bi ğayri hısab
5-)Kıyame 75 / 38 Sonra bu, alaka (aşılanmış yumurta) olmuş, derken Allah onu (insan biçiminde) yaratıp şekillendirmişti.
ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوَّى
Summe kane ´alekaten fehaleka fesevva.
Alak kelimesinin ikinci anlamı alaka sevgi ilgi şefkat
Hûd sûresi 11/ 90 Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.”
وَاسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ
Vestağfiru rabbeküm sümme tubu ileyh inne rabbi rahıymüv veduAllah kuran'da her şeyi insan iyiliği için yarattı
Alak 96/3 Oku ve senin Rabbin, sonsuz kerem sahibidir.قْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ
Ikre´ ve rabbükel´ekrem
Yüce Allahın El Ekremliği
“Ey İnsanlık Bir damla sudan yaratıldın, nutfelendin alakalandın,ve ileride de bir nimet ve imkanlara sahip olarak dünyaya geldin.Fakat, bütün bunları kendin elde ediyorsun zannetme, bilakis Allah veriyor, çünkü Allah mükrimdir, ikram sahibidir hatta en büyük ikram sahibidir. Yani O EKREM’dir. Mutlak kerem sahibi olan ancak Allah’tır. Mutlak eğitici olan ancak Allah’tır. Çünkü O, Rabb’dir. Mutlak terbiye eden, yasalar koyan, yöneten O’dur. Peygamberlere dahi bu sıfat verilemez.
Allah’a karşı kulluğunu hakkıyla yerine getiren Allah katında kerim olandır
Hucurat 49 : 13 Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün kerim olanınız, ırk ya da soyca değil takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
Yâ eyyuhennâsu innâ halaknâkum min zekeriv ve unsâ ve cealnâkum şuûbev ve kabâile li teârefû,... inne ekramekum indallâhi etkâkum,.. innallâhe alîmun habîr.
İkram, insanın onurlandırılmasıdır
isra17/70 Andolsun, biz Ademoğlunu yücelttik; onları karada ve denizde çeşitli araçlarla taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
Ve le kad kerramna beni ademe ve hamelnahüm fil berri vel bahri ve razaknahüm minet tayyibati ve faddalnahüm ala kesırim mimmen halakna tefdıyla
İKRA VE RABBUK’EL EKREM”
Size sayısız nimetler verildi, o nimetlerden öte, nimetleri yaradana, var edene, sonsuz hamdetmek,Allah, en güzel şekilde yarattığı insanı hayatın ve çevrenin zaruretleriyle ilgili bütün vasıf ve yeteneklerle donatmış, onu fıtratının gerekli kıldığı yola yöneltmiştir
Abese 80/20 Sonra ona yolu kolaylaştırdı.
ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ
Summessebiyle yesserehu
İnfitar 82/ 20 Ey insan! Kerim olan Rabbine karşı seni aldatan (mağrur kılan) nedir?
يَا أَيُّهَا الْإِنسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ
Ya eyyuhel´insanu mağarreke birabbikelkeriymi.
--------------------------------
ALAK SÜRESİ 3. BÖLÜM
Alak 96 /4 Ki O, kalem ile öğretti.
الَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ
Elleziy ´alleme bilkalem
Alak 96 / 5 İnsana bilmediği şeyleri öğretti.
عَلَّمَ الْإِنسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ
Allemel´insane ma lem ya´lem
Kalem 68/1 Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.
ن وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ
Nun velkalemi ve ma yesturune.
Kalem Öğrenme de nasıl niçin zihinlerdeki sorulara cevap bulmada araçların kullanılması öğretilmekte kalem İlahi eğitim-öğretim aracıdır ..Allemle İlk inen üç ayette( allemle anlamı ) bir şeyi ilk defa öğretti demektir.
İlk inen sürelerde kalem kelimesi geçiyor Yüce Allah öğretendir. kaynakları yazılı ve görsel ve tüm donanım ,algılama da bilgiye ulaşmayı öğretmesidir.
Bakara 2/31.Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin." dedi.
وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ ﴾أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Ve alleme âdemel esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn.
Rahman süresi 55/1-4
1- Rahmân,,
2- Kur’an’ı öğretti.-
3. İnsanı yarattı.
4. Ona beyanı öğretti.
İnsan Allah dilediği kadarını öğretir Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır.O'da Allah'tır
Yusuf 12/76.Bunun üzerine kovuşturma için Yusuf´un yanına getirildiler, Yusuf, arama işine küçük kardeşi Bünyami!in yükünden önce üvey kardeşlerinin yüklerinden başladı; ve sonunda kupayı küçük kardeşinin yükünde bulup çıkardı. Yusufun dileğine erişmesi için Biz olayları işte böyle düzenledik; Allah böyle dilemeseydi, Kral´ın yasalarına göre, Yusuf kardeşini başka türlü alıkoyamazdı. Biz dilediğimiz kimseyi (bilgice) yüksek düzeylere çıkarırız, fakat her bilgi sahibinin üstünde her şeyi bilen (Allah) vardır.
فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاء أَخِيهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِن وِعَاء أَخِيهِ كَذَلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ الْمَلِكِ إِلاَّ أَن يَشَاء اللّهُ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مِّن نَّشَاء وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ
Fe bedee bi ev´iyetihim kable viai ehıyhi sümmestahraceha min viai ehıyh kezalike kidna li yusüf ma kane li ye´huze ehahü fı dınil melikı illa ey yeşaellah nerfeu deracatim men neşa´ ve fevka külli zı ılmin alım
İlahi bilgi sadece Allah'ın öğrettiği ilimdir
Allah elçisi Muhammed a s. evvelkilere indirilen kitaplardan bilgi sahibi değildi
Ankebut Süresi : 29/ 48. Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.
بَلْ هُوَ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الظَّالِمُونَ
Ve ma künte tetlu min kablihi min kitabiv ve la tehuttuhu bi yemınike izel lertabel mübtılun
Kitap nedir, iman nedir bilmiyor
Şura Süresi : 42/52. Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.
وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Ve kezalike evhayna ileyke ruham min emrina ma künte tedri mel kitabü ve lel ımanü ve lakin cealnahü nuran nehdı bihı men neşaü min ıbadina ve inneke le tehdı ila sıratım müstekıym
Kitab’ın kendisine indirileceğini ummuyordu
Kasas Süresi : 28/86. Kitabın sana (kalbine vahy ile) bırakılacağını umud etmezdin; (bu,) Rabbinden ancak bir rahmettir. Öyleyse sakın kafirlere arka olma.
وَمَا كُنتَ تَرْجُو أَن يُلْقَى إِلَيْكَ الْكِتَابُ إِلَّا رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ ظَهِيرًا لِّلْكَافِرِينَ
Ve ma künte tercu ey yülka ileykel kitabü illa rahmetem mir rabbike fe la tekunenne zahiral lil kafirın
Maide Süresi : 5/,67. Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz, Allah, kafir olan bir topluluğu hidayete erdirmez.
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
Ya eyyüher rasulü belliğ ma ünzile ileyke mir rabbik ve il lem tef´al fe ma bellağte risaleteh vallahü ya´sımüke minen nas innellahe la yehdil kavmel kafirun
Kur’an, onun da diğerleri gibi bir beşer olduğunu, ilmin ancak ona vahyedildiğini vurgular
Kehf 18/110 De ki: "Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca bana sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın."
قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا
Kul innema ene beşerum mislüküm yuha ileyye ennema ilahüküm ilahüv vahid fe men kane yercu likae rabbihı felya´mel amelen salihav ve la yüşrik bi ıbadeti rabbihı ehada
----------------------------------------------
ALAK SÜRESİ 4. BÖLÜM
İnsanın azgınlaşması takvayı görmemezlikten gelmesi
Alak Süresi 96 / 6 Hayır; gerçekten insan, azar.
كَلَّا إِنَّ الْإِنسَانَ لَيَطْغَى
Kella innel´insane leyatğa
Alak Süresi 96/ 7Kendini müstağni gördüğünden.
أَن رَّآهُ اسْتَغْنَى
En raâhustagnâ
müstağni :Kendini zengin yeterli sanan demektir
Haddini aşan azgın özellikleri
Abese 80/ 5 Ama kendini her şeye yeterli görene gelince,
أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَى
Emma menistağna.
Ley 92 / 8 Her kim de cimrilik eder, kendisini müstağni sayar
وَأَمَّا مَن بَخِلَ وَاسْتَغْنَى
Ve emma men bahile vestağna.
Ley 92 / 9 Ve en güzel sözü yalanladıysa.
وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَى
Ve kezzebe bilhusna.
Ley 92 / 10 onun için zorluğa ve sıkıntıya giden yolu kolaylaştırırız
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرَى
Fesenüyessirühu lil´usra.
Allah insanın yaratılışına doğuştan takva ve fucur koymuştur
Allah'ın, onun için koyduğu sınırı aşan azgın insan kendi iradesi ile fucura yönelir
Şems 91/ 7 Ve bir nefse ve onu düzenliyene
وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا
Ve nefsin ve ma sevvaha.
Şems 91/8 Sonra da ona iyilik ve kötülük kabiliyeti verene andolsun
فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا
Feelhemeha fücureha ve takvaha.
Şems 91/9 Onu arındırıp temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّاهَا
Kad efleha men zekkaha
Şems 91/10 Kendini fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır.
وَقَدْ خَابَ مَن دَسَّاهَا
Ve kad habe men dessaha.
Müstağni Azgın insan ,Allaha ve rasulun getirdiklerini inkar ederler
Tegabun 64/6 Bu, kendilerine apaçık belgelerle elçiler geldiği halde "bizi bir beşer mi hidayete ulaştıracak?" demeleri ve bu yüzden inkâr edip saparak yüz çevirmeleri nedeniyledir. Allah da onlara karşı müstağni olduğunu hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını gösterdi. Allah Ğani'dir, Hamid'dir.
ذَلِكَ بِأَنَّهُ كَانَت تَّأْتِيهِمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالُوا أَبَشَرٌ يَهْدُونَنَا فَكَفَرُوا وَتَوَلَّوا وَّاسْتَغْنَى اللَّهُ وَاللَّهُ غَنِيٌّ حَمِيدٌ
Zalike biennehu kanet te´tiyhim rusuluhum bilbeyyinati fekalu ebeşerun yehdunena fekeferu ve tevellev vestağnallahu vallahu ğaniyyun hamiydun
Cimridirler
Muhammed 47 / 38 İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye çağrılıyorsunuz; buna rağmen bazılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, artık o, ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise, Ğaniy hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır; fakir olan sizlersiniz. Eğer siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip değiştirir. Sonra onlar, sizin benzeriniz de olmazlar.
هَاأَنتُمْ هَؤُلَاء تُدْعَوْنَ لِتُنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَمِنكُم مَّن يَبْخَلُ وَمَن يَبْخَلْ فَإِنَّمَا يَبْخَلُ عَن نَّفْسِهِ وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَأَنتُمُ الْفُقَرَاء وَإِن تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ
Ha entüm haülai tüd´avne li tünfiku fi sebılillah fe minküm mey yebhal vallahül ğaniyyü ve entümül fükara´ ve in tetevellev yestebdil kavmen ğayraküm sümme la yekunu emsaleküm
Kendi nefsini ilahlaştırır ben ben der
Furkan 25/43 Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?
أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
E raeyte menit tehaze ilahehu hevah e fe ente tekunü aleyhi vekila
Dünyalık istekleri önceliklidir
Casiye 45/ 23 Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbi üzerine mühür vurduğu ve gözü üstüne de bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp düşünmüyor musunuz?
أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَن يَهْدِيهِ مِن بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Feraeyte menittehaze ilahehu hevahü ve edallehüllahü ala ilmiv ve hateme ala sem´ıhı ve kalbihı ve ceale ala besarihı ğışaveh fe mey yehdıhi mim ba´dillah e fe la tezekkerun
İnsan daima Allah'a muhtac varlık Allah Ganiydir
Fatır 35/15Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ğaniy (hiç bir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَنتُمُ الْفُقَرَاء إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ
Ya eyyühen nasü entümül fükaraü ilellah vallahü hüvel ğaniyyül hamid
Müstağni insan Allahı ahireti dönüşün Allaha olduğunu unutur
Ey Müslümanlar Çevrenize bir bakın, insanoğlu kendisinde bir varlık gördüğünde, dönüşü Rabbine olmasına rağmen Firavun gibi hatta daha da fazla tuğyan ettiğini gör
Alak 96/8. Kuşkusuz dönüş Rabbinedir.
إِنَّ إِلَى رَبِّكَ الرُّجْعَى
İnne ilâ rabbiker ruc’â. Bir amaç uğruna yaratıldığımızı unutmayalım
Mü’minûn 23/115. 'Sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?'
أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ
E fe hasibtüm ennema halaknaküm abesev ve enneküm ileyna la türceun
Yasin 36/ 83 Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah'ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O'na döneceksiniz.
فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Fe sübhanellezi bi yedihı melekutü külli şey´iv ve ileyhi türceun
Bakara 2 / 245 Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ancak O’na döndürüleceksiniz.
مَّن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ أَضْعَافًا كَثِيرَةً وَاللّهُ يَقْبِضُ وَيَبْسُطُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Menzellezi yukridullahe kardan hasenen fe yüdaıfehu lehu ad´afen kesırah* vallahü yakbidu ve yebsut* ve ileyhi türceun
Bakara 156 Sabredenler, kendilerine bir musibet geldiğinde, “Biz Allah'ın kuluyuz ve biz O'na döneceğiz” derler.
الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ
Ellezine iza esabethüm müsıybetün kalu inna lillahi ve inna ileyhi raciun
----------------------------------------
ALAK SÜRESİ 5.BÖLÜM
Alak 96/9. Engellemekte olanı gördün mü?
أَرَأَيْتَ إِن كَانَ عَلَى الْهُدَى
Eraeyte in kane ´alelhüda
Alak 96/ 10 Namaz kıldığı zaman bir kulu.
عَبْدًا إِذَا صَلَّى
Abden izâ sallâ
Eraeyte: Düşün, bir bak anlamına gelir Görmüyorsunuz! Doğru yol üzerinde olanlar, takvayı emredenler, namaz kılanlar,kısaca İslâm'ı yaşamaya çalışanlar itilip kakılıyor.Namazı Salat desteği engellenen kul zaten Allah resulüdür. O halde baksana denilince dönüp bakması gerekenler, her çağda Kur’an’a muhatap olanladır.
Sallâ fiili namaz kıl anlamında geçen ayetlerde ekîm ekâme gibi kalıpta başta gelir.Bu ayette ise ibadet unsurlarını kapsayan ve yönelme olarak düşünülen kelime gelmektedir .
Kur'an'da Rasulullah'ı '' kul'' olarak niteleyen ifadeler
Kehf 18/1 Hamd, Kitabı kulu üzerine indiren ve onda hiç bir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir.
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنزَلَ عَلَى عَبْدِهِ الْكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَل لَّهُ عِوَجَا
El hamdü lillahillezi enzele ala abdihil kitabe ve lem yec´al lehu ıveca
Cin 72/ 19. Allah'ın kulu, Allah'a dua etmek üzere kalktığında, müşrikler/kâfirler neredeyse üzerine çullanacaklardı.Allah'ın kulu kalkıp O'na yalvarınca üzerine üşüştüler.”
وَأَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللَّهِ يَدْعُوهُ كَادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَدًا
Ve ennehu lemmâ kâme abdullâhi yedûhu kâdû yekûnûne aleyhi libedâ
Bakara 2/114. Allah'ın mescidlerinde O'nun isminin anılmasını engelleyen ve bunların yıkılmasına çalışandan daha zalim kim olabilir? Onların (durumu) içlerine korkarak girmekten başkası değildir. Onlar için dünyada bir aşağılanma, ahirette büyük bir azab vardır.
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَاجِدَ اللّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَى فِي خَرَابِهَا أُوْلَئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَن يَدْخُلُوهَا إِلاَّ خَآئِفِينَ لهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ
Ve men azlemü mimmem menea mesacidellahi ey yüzkera fihesmühu ve sea fı harabiha* ülaike ma kane lehüm ey yedhuluha illa haifın* lehüm fid dünya hızyüv ve lehüm fil ahırati azabün azıym
Nahl16/ 123. Sonra da sana: «Doğru yola yönelerek İbrahim'in dinine uy! O müşriklerden değildi» diye vahyettik.
ثُمَّ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ أَنِ اتَّبِعْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Sümme evhayna ileyke enittebı´ millete ibrahime hanıfa ve ma kane minel müşrikın
Allah Kur'an'da kullarını 'müslümanlar' olarak isimlendirdi
HAC 22 / 78. Allah adına gerektiği gibi cihad edin. O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dini(nde olduğu gibi . O Allah bundan daha önce de, bunda Kur'an'da da sizi 'müslümanlar' olarak isimlendirdi; elçi sizin üzerinize şahid olsun, siz de insanlar üzerine şahidler olasınız diye. Artık dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a sarılın, sizin Mevlanız O'dur. İşte, ne güzel mevla ve ne güzel yardımcı.
وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ مِّلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمينَ مِن قَبْلُ وَفِي هَذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ
Ve cahidu fillahi hakka cihadil hüvectebüküm ve ma ceale aleyküm fid dini min harac millete ebıküm ibrahım hüve semmakümül müslimıne min kablü ve fı haza lı yekuner rasulü şehıden aleyküm ve ketunu şühedae alen nas fe ekıymüs salate ve atüz zekate va´tesımu billah hüve mevlaküm fe nı´mel mevla ve nı´men nesıyr
Alak 96/ 10 Namaz kıldığı zaman bir kulu.
عَبْدًا إِذَا صَلَّى
Abden izâ sallâ.
Salla :Salât kelimesinin kök-anlamı, Bir yere veya yöne doğru gitme eylemini karşılaşacak şekilde 'meyletme' veya 'yönelme'dir. en asli mânâsıyla Allah'a yöneliyor ve kulluklarını da hakkıyla yerine getiriyorlar 'Sa-le-ve' kökünden türeyen bütün kelimelerde bu 'ortak/sabit' anlam arandığında, birçok anlamın 'salât' kelimesiyle ilgisi vardır.kulun Allah'tan istemesi, niyazda bulunması hali olan 'duâ', kişinin önce Allah'a 'yönelmesi' ile gerçekleşir. Yardım isteme, saygı sunma, şükretme, bağışlanma talep etme, destekleme, gözetme gibi eylemler de bu ilk 'yönelme' eyleminden sonra gerçekleşirler.asıl anlamı 'yönelme' veya 'yöneltilme'dir Hakka yönelmek ,ibadette destelemekte tevhid içeriikli eylemlerdir
'Salât' 'yönelme' eyleminin , içtenliğini ifade eder
Sa-le-ve' kökünden türeyen 'salât Allah'a karşı "içten yönelişidir.
Enam 6/162 De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.
قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Kul inne salati ve nüsüki ve mahyaye ve mematı lillahi rabbil alemın
Fatiha 1/5.Ancak sana kulluk ederiz ve ancak senden yardım dileriz.
اياك نعبد واياك نستعين
İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în,
Fatiha 1/ 6.Bizi doğru isteyenin yol(un)a hidayet eyle.
اهدنا الصرط المستقيم
İhdinessırâtel müstakîm.
--------------------------------------------
ALAK SÜRESİ 6 BÖLÜM
Alak 96/11Gördün mü! Ya o iyilik ve doğruluk üzere ise?!
أَرَأَيْتَ إِن كَانَ عَلَى الْهُدَى
E reeyte in kâne alel hudâ.
Hidayet ne demektir H-d-y kök türevlerinden yol gösterme eriştirme rehberlik yapma anlamlarına gelir Bir varlık ne için yaratılmışsa o uğurda hayatını devam etirmesidir
Allah yaratan ve düzene koyandır
Ala 87/2 O ki yarattı, düzene koydu,
الَّذِي خَلَقَ فَسَوَّى
Ellezî halaka fesevvâ.
Ala 87/3 Takdir etti, böylece yol gösterdi,
Vellezî kaddere fe hedâ.
Halk ve haleka kuranda ayetlere baktığımızda bunun yoktan var etme anlamında kullanıldığını ve kuranda insanın yaradılışı hakkında söz edildiği gibi, yaratılan başka varlıklarıda neden yaratıldığı hakkında bilgi verir ..
Ala süresindeki sevva fiili anlamı Düzene koyması tesviye etmek yani her şeyin düzgün bir şekilde yaratılarak bir düzenle işlediğini rastgele değil aksine hepinin bir proğram ve amaç üzere olduğunu gösteriyor
Sevva fiilinin başında fa edatı Yaratma esnasında düzenlemeninde yapıldığıdır.Yaratılış gayesi o gayeyi gerçekleştirmesine uygun şekilde düzenlenmiş demektir. Bu ayetteki sevva fiili bir anlamda varlıkların bu amaç doğrultusunda yaratılış amacına uygun şekilde olması özelliğine sahip düzende yaratılmış olduğunu bilincini öğretir
Allahın yaratması ve düzene koyması hakkında örnek ayetleri inceleyelim...
Kehf süresi 18/37 Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: "Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin?"
قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ أَكَفَرْتَ بِالَّذِي خَلَقَكَ مِن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ سَوَّاكَ رَجُلًا
Kâle lehu sâhıbuhu ve huve yuhâviruhû e keferte billezî halakake min turâbin summe min nutfetin summe sevvâke raculâ(raculen). İnsanın topraktan ve ziğottan yaratıldığını sonra hemen arkasından insan düzenlenmesine vurgu yapıyor.
İnfitar 82/7 Rabbin ki seni yarattı, düzgün hale koydu, en güzel ölçülerle şekillendirdi
الَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ
Ellezî halakake fe sevvâke fe adelek(adeleke).
İnsanı en güzel şekilde yaratıldığı
şems 91/7 Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene.
وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا
Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Tin 95/4.Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ
Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin)
Ala 87/3 Takdir etti, böylece yol gösterdi,
وَالَّذِي قَدَّرَ فَهَدَى
Vellezî kaddere fe hedâ.
Yüce Allah her şeyi bir düzende ve ölçüde yaratmıştır herhangi bir uygunsuzluk göremeyiz
Mülk 67/3-Birbiriyle uyum ve ahenk içinde yedi gökleri yaratan da O'dur. O Rahman'ın yaratışında/yarattıklarında herhangi bir uyuşmazlık, aykırılık, çelişme göremezsin. Bir kez daha bak! Bir çatlaklık, bir uyuşmazlık görüyor musun?
الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا مَّا تَرَى فِي خَلْقِ الرَّحْمَنِ مِن تَفَاوُتٍ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَى مِن فُطُورٍ
Ellezî halaka seb'a semâvâtin tibâkâ(tibâkan), mâ terâ fî halkır rahmâni min tefâvut ferciıl basara hel terâ min futûr
Mülk 67/4- Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.
ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنقَلِبْ إِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِأً وَهُوَ حَسِيرٌ
Summerciıl basara kerreteyni yenkalib lieykel basaru hâsien ve huve hasîr(hasîrun).
İnsanın ana rahmindeki ziğottan sonraki aşaması bir ölçü ve takdirle şekillendirilmiştir
Allah her şeyde insanın tüm ihtiyacı olanları eksiksiz kusursuz donatmıştır
Abese 80/19-Bir nutfeden spermadan yarattı da ona şekil verdi.
مِن نُّطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ
Min nutfeh(nutfetin), halakahu fe kadderah
Talak 65/3 Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, kendi emrini yerine getirip gerçekleştirendir. Allah, her şey için bir ölçü kılmıştır.
وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا
Ve yerzukhu min haysu lâ yahtesib(yahtesibu), ve men yetevekkel alâllâhi fe huve hasbuh(hasbuhu), innallâhe bâligu emrih(emrihî), kad cealallâhu li kulli şey’in kadrâ(kadren).
Herşeyi bir kadere (ölçü) ve sistem üzerine yaratıldığını beyan etmektedir
kamer 54/49 Şu bir gerçek ki, biz herşeyi bir ölçüye göre/bir kaderle yarattık.
إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
İnnâ kulle şey’in halaknâhu bi kader(kaderin).
Yağmurun bulutlardan indirilmesi ölçüsü gibi tüm yaratılmışlar ölçü üzerine sistem ve ahenk içindedir rastgele değildir
Hicr 15/21 Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri bizim yanımızda olmasın. Ama biz onu ancak belirli bir ölçüde/bir kaderle indiririz.
وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ عِندَنَا خَزَائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ إِلاَّ بِقَدَرٍ مَّعْلُومٍ
Ve in min şey’in illâ indenâ hazâinuhu ve mâ nunezziluhû illâ bi kaderin ma’lûm(ma’lûmin).
Ölçülü yaratılmak bir anlamda boşuna yaratılmamışlığı
Sad 38/27 Biz şu göğü ve yeri ve ikisi arasındakileri boşuna yaratmadık. Böyle düşünmek, küfre sapanların sanısıdır. Vay hallerine o inkârcıların, ateş yüzünden!
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاء وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلًا ذَلِكَ ظَنُّ الَّذِينَ كَفَرُوا فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِنَ النَّارِ
Ve mâ halaknes semâe vel arda ve mâ beynehumâ bâtıla(bâtılen), zâlike zannullezîne keferû, fe veylun lillezîne keferû minen nâr(nâri).
Hiç bir varlığın gereksiz luzumsuz yaratılmamışştır
Müminun 23/115-"Sizi, boş yere yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?"
أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ
E fe hasibtum ennemâ halaknâkum abesen ve ennekum ileynâ lâ turceûn(turceûne)
. Dünya hayatının oyun ve eğlence olmadığını
Duhan 44/38 Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri eğlenmek için yaratmadık.
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ
Mâ halaknâhumâ illâ bil hakkı ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne)
İnsanın boşuna yaratılmamışlık anlamı olduğunu idrak etmesi Birbirini muazzam şekilde tamamlayan hakikatın unsurları Takdir etmek kader'e, yani ölçüye sahip kılınması ve başı boşuktan uzak tutulması bütün bu unsurlar
Duhan 44/39 İkisini de, sadece gerçeği göstermek üzere yarattık. Ama onların çokları bilmiyorlar.
مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
â halaknâhumâ illâ bil hakkı ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
İnsan ve tüm yaratılmışlar hangi proğram üzerine proğramlanmış ise ona uygun olarak görevlerini yerine getirmektedirler.
İnsan dışındaki varlıkların dahi Toprağın hidayeti tohumun, bitki ve çeşitli zenginlikler dışarıya vermesi Gök ve yer arasındaki canlı cansız şuurlu şuursuz varlıklar bulutları yoğunlaştırması sular,yağmurlar denizler nehirler vb güneş ışı ve enerji vermesi ,hayvanların hem beslenmede hemde faydalı olması vb gibi insanlar için faydalı olmuştur Bunca nimetler içinde insanın adına fıtrat dediğimiz ilahi proğramı ise Tevhiid cizgisinden sapmadan bunca niimetlerin kendininmiş gibi azgınlaşmadan bu ilahi koroya katılmasıdır
Hidayeti ancak Allah gösterdiği gibi olur.
Allaha kulluğunda samimi olması için verilen kurandaki fıtrata uymasıdır.Hidayet fıtrat sistemi oluşturan insana verilmiş ilahi programdır Acizliğinin farkına vararak heva ve isteklerinin arzusuna kapılmadan, kendisine ilahi bilgilendirilmeyle verilen proğrama uymasıdır
Hidayetin tanımını musa a.s fravuna verdiği cevap açıklamaktadır.
Taha 20/ 49 Firavun dedi: "Sizin Rabbiniz kim, ey Mûsa?"
قَالَ فَمَن رَّبُّكُمَا يَا مُوسَى
Kâle fe men rabbikumâ yâ mûsâ.
Taha 20/ 50-Mûsa dedi: "Rabbimiz, herşeye yaratılışını lütfeden, sonra da doğru yolu gösterendir."
قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَى
Kâle rabbunellezî a’tâ kulle şey’in halkahu summe hedâ.
İnsan 76/3. Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.
إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا
İnnâ hedeynâhus sebîle immâ şâkiren ve immâ kefûrâ
Hidayet etmek doğru yola ulaştırmak sadece Allah'a mahsusdur
Hidayete ve dalalete aslında insanın kendisi sebep oluyor. "Allah fasıkları hidayete erdirmez" ayeti bunun delilerinden birisini oluşturuyor.Aklımıza şu soru gelebilir.Allah tüm insanları hidayet eriştiremez mi ? Allah'ın kâfirleri, zalimleri, fasıkları hidayete erdirmeyeceği Çünkü fasık insan kendi iradesiyle fıskı seçmiş, doğru yoldan, hidayetten, Kur'an yolundan uzaklaşmayı tercih etmiştir . Allah bu kimseye o hiçbir gayret sarf etmeden hidayeti verirse, bu takdirde bir zorlama söz konusu olacaktır.
Münafikun 63/ 6 Onlara bağışlama dilesen de, dilemesen de onlar için birdir. Allah, onları asla bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez.
وَعَلَى اللّهِ قَصْدُ السَّبِيلِ وَمِنْهَا جَآئِرٌ وَلَوْ شَاء لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ
Ve alâllâhi kasdus sebîli ve minhâ câirun, ve lev şâe le hedâkum ecmaîn
Leyl Süresi :92/12. Hidayete ulaştırmak mutlaka Bize aittir.
إِنَّ عَلَيْنَا لَلْهُدَى
İnne aleynâ lel hudâ.
Nahl 16 / 9 Doğru yolu göstermek Allah’a aittir. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi, hepinizi doğru yola iletirdi.
وَعَلَى اللّهِ قَصْدُ السَّبِيلِ وَمِنْهَا جَآئِرٌ وَلَوْ شَاء لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ
Ve alâllâhi kasdus sebîli ve minhâ câirun, ve lev şâe le hedâkum ecmaîn
Hidayet yolunun zıt anlamı inkarcının yoludur
Hac Süresi :22/ 4. " Onun şeytan hakkında şöyle yazılmıştır: Kim onu yoldaş edinirse bilsin ki şeytan kendisini saptıracak ve alevli ateşin azabına sürükleyecektir.
كُتِبَ عَلَيْهِ أَنَّهُ مَن تَوَلَّاهُ فَأَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْدِيهِ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ
Kütibe aleyhi ennehu men tevellahü fe ennehu yüdillühu ve yehdıhi ila azabis seıyr
Hac Süresi :22/ 24 Hem sözün güzelini işitecek duruma ulaştırılmışlar, hem de övülmeye layık olan Allah'ın yoluna eriştirilmişlerdir.
وَهُدُوا إِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِ وَهُدُوا إِلَى صِرَاطِ الْحَمِيدِ
Ve hüdu ilet tayyibi minel kavli ve hüdu ila siratıl hamıd
Allah dileyeni hidayete erdirir dileyenide sapıklıkta bırakır
Allah herkese yol gösteriyor. Allah'ın herkese düşünebilecek, hak ile batılı birbirinden ayırt edebilecek bir akıl ihsan etmesi, hak ile batılı gönderdiği kitaplarla ve peygamberlerle insanlığa bildirmesi, onun bütün insanlara hidayet yolunu gösterdiğini, rehberlik ettiğini gösteriyor
iBRAHİM 14/4 Biz hiç bir elçiyi, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara apaçık anlatsın. Böylece Allah, dilediğini şaşırtıp saptırır, dilediğini hidayete erdirir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
Peygamber elçi dahi sevdiğini hidayete erdiremez Ancak allah dileyene/dilediğine verir
Bakara Süresi 2/ 272 Onları hidayete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak ne harcarsanız, kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah’ın rızasını kazanmak için harcarsınız. Hayır olarak her ne harcarsanız -hiç hakkınız yenmeden- karşılığı size tastamam ödenir.
لَّيْسَ عَلَيْكَ هُدَاهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍ فَلأنفُسِكُمْ وَمَا تُنفِقُونَ إِلاَّ ابْتِغَاء وَجْهِ اللّهِ وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنتُمْ لاَ تُظْلَمُونَ
Leyse aleyke hüdahüm ve lakinnellahe yehdi mey yeşa´* ve ma tünfiku min hayrin fe li enfüsiküm* ve ma tünfikune illebtiğae vechillah* ve ma tünfiku min hayriy yüveffe ilayküm ve entüm la tuzlemun
Allahın rasulude olsa doğruya iletecek olan Allah'tır
Kasas Süresi :28/56. Sen sevdiğini doğruya iletemezsin. Dilediğini doğruya ileten sadece ALLAH'tır. Doğruya ulaşmayı
إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
İnneke la tehdi men ahbebte ve lakinnellahe yehdı mey yeşa´ ve hüve a´lemü bil mühtedın
Hz peygamberin yapabileceği tek şey Allahın çağırdığı gibi çağırıyı teblig ederek rehberlik etmek
Yunus 10/ 25 Allah barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip iletir.
وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Vallahü yed´u ila daris selam ve yehdi mey yeşaü ila sıratım müstekıym
Hidayet etme sadece Allah!a aittir
Tüm insanlığın hidayet kaynağı kuran'dır Hidayet etme sadece Allah!a aittir ve önceki rasul'llerinin ve son elçi Peygamber a.s Allahtan vahiy olundukları esaslarını insanlara tebliğ eder.İnsanlığa ulaştırır
Ahkaf Süresi 46 /30"Ey halkımız," dediler, "Biz, Musa'dan sonra, kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirilen bir kitabı dinledik. O gerçeğe ve dosdoğru yola iletmektedir."
قَالُوا يَا قَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنزِلَ مِن بَعْدِ مُوسَى مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَى طَرِيقٍ مُّسْتَقِيمٍ
Kalu ya kevmena inna semı´na kitaben ünzile min ba´di musa müsaddikal lima beyne yedeyhi yehdi ilel hakkı ve ila tarıkım müstekıym
Bakara Süresi :2/2 Bu, kuşkusuz, erdemliler için yol gösterici bir kitaptır
ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ
Zalikel kitabü la raybe fih* hüdel lil müttekıyn
İsra Süresi :17/9 Bu Kuran en iyi yola ulaştırır ve erdemli davranan müminleri büyük bir ödülle müjdeler
إِنَّ هَذَا الْقُرْآنَ يِهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا كَبِيرًا
İnne hazel kur´ane yehdi lilletı hiye akvemü ve yübeşşirul mü´minınellezıne ya´melunes salihati enne lehüm ecran kebıra
Sebe Süresi :34/6. Kendilerine ilim verilenler ise, Rabbinden sana indirilenin hakkın ta kendisi olduğunu ve üstün, güçlü, övülmeye layık olan (Allah)ın yoluna yöneltip ilettiğini görüyorlar.
وَيَرَى الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ الَّذِي أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ هُوَ الْحَقَّ وَيَهْدِي إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ ﴿
Ve yerallezine ütül ılmellezı ünzile ileyke mir rabbike hüvel hakka ve yehdı ila sıratıl azızil hamıd
Cinn Süresi 72/2. "O doğruya iletiyor ve biz ona inandık; bundan böyle Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız."
يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ وَلَن نُّشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا
Yehdiy ilerruşdi feamenna bihi ve len nuşrike birabbina ehaden.
Allah a ve Rasulune iman etmiş tüm İnananlar Allah'ın emrine uygun yol gösterenler doğru yolu tavsiye etmesi
Naziat 79/19 Ve: “Seni Rabbine ulaştırayım hidayete erdireyim.” de. Böylece huşû sahibi ol.
وَأَهْدِيَكَ إِلَى رَبِّكَ فَتَخْشَى
Ve ehdiyeke ilâ rabbike fe tahşâ.
ibrahim a.s gibi ve Allah rasulu olan elçilerde Allahtan aldığı ilimle doğru yolu göstermekle emrolundular
Meryem 19/43 Babacığım, gerçek şu ki, bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım."
يَا أَبَتِ إِنِّي قَدْ جَاءنِي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْنِي أَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا
Ya ebeti inni kad caenı minel ılmi ma lem ye´tike fettebı´nı ehdike sıratan seviyya
Secde Süresi :32/24.Ve onların içinden, sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola iletip yönelten imamlar kıldık; onlar bizim ayetlerimize kesin bilgiyle inanıyorlardı.
وَجَعَلْنَا مِنْهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا لَمَّا صَبَرُوا وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يُوقِنُونَ
Ve cealna minhüm elmmetey yehdune bi emrina lemma saberu ve kanu bi ayatina yukinun
Her topluma bir Hidayete ulaştıran Yol Gösterici vardır.
Rad Süresi :13/7. İnkarcılar, "Ona bir mucize inmeli değil miydi," diyorlar. Sen ancak bir uyarıcısın. Her toplum için bir Yol Gösterici vardır.
وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْلآ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ
Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihî, innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd
Kasas Süresi :28/56. Sen sevdiğini doğruya iletemezsin. Dilediğini doğruya ileten sadece ALLAH'tır. Doğruya ulaşmayı
إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
İnneke la tehdi men ahbebte ve lakinnellahe yehdı mey yeşa´ ve hüve a´lemü bil mühtedın
Rum Süresi :30/53. Körü de sapıklığından kurtarıp yola getiremezsin. Sen ancak ayetlerimize inananlara işittirebilirsin ki onlar hemen teslim olurlar.
وَمَا أَنتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَن ضَلَالَتِهِمْ إِن تُسْمِعُ إِلَّا مَن يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُم مُّسْلِمُونَ
Ve mâ ente bi hâdil umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn
ŞURA 42/ 52 Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip iletiyorsun.
وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî mâl kitâbu ve lâl îmânu ve lâkin cealnâhu nûran nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustakîm
Zuhruf Süresi 43/40. Sen mi sağıra işittireceksin, yahut körü ve apaçık bir sapıklıkta olanı yola getireceksin?
أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ أَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَن كَانَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
E fe ente tusmius summe ev tehdîl umye ve men kâne fî dalâlin mubîn,
Tegabun Süresi :64/ 6 Çünkü, elçileri onlara apaçık kanıtlarla gidiyorlar ve onlar ise, "Bize doğru yolu bir insan mı gösterecek?" diyorlardı. Böylece inkar edip yüz çeviriyorlardı. ALLAH hiç bir şeye muhtaç değildir. ALLAH Zengindir, Övülendir.
ذَلِكَ بِأَنَّهُ كَانَت تَّأْتِيهِمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالُوا أَبَشَرٌ يَهْدُونَنَا فَكَفَرُوا وَتَوَلَّوا وَّاسْتَغْنَى اللَّهُ وَاللَّهُ غَنِيٌّ حَمِيدٌ
Zâlike bi ennehu kânet te'tîhim rusuluhum bil beyyinâti fe kâlû e beşerun yehdûnenâ fe keferû ve tevellev vestagnâllâh(vestagnâllâhu), vallâhu ganiyyun hamîd
Taha 20/ 128 Kendilerinden önceki nesillerden nicelerini yıkıma uğratmamız, onları doğruya yöneltmedi mi? (Oysa bugün kendileri) onların kaldıkları yerlerde (tarihi kalıntıları üzerinde) gezinip duruyorlar. Şüphesiz bunda sağduyu sahipleri için ayetler vardır.
أَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّأُوْلِي النُّهَى
E fe lem yehdi lehum kem ehleknâ kablehum minel kurûni yemşûne fî mesâkinihim, inne fî zâlike le âyâtin li ulîn nuhâ.
Hidayeti insanın tercihi bağlıdır .
Hak ve batıl yada yaradılış amacı olan yol kendi heva ve heveslerinin yolu
Beled Süresi 90/10. ve ona kötülüğün ve iyiliğin iki yolunu da göstermedik mi?
وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ
Ve hedeynahünnecdeyni.
İnsan 76/3 Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.
إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا
İnnâ hedeynâhus sebîle immâ şâkiran ve immâ kefûran.
İnsan istemesi kul isterse şükreden yada inkar eden zalim olur
Müzemmil 73/ 19 Şüphesiz bunlar bir öğüttür. Kim dilerse Rabbine ulaştıran bir yol tutar.
إِنَّ هَذِهِ تَذْكِرَةٌ فَمَن شَاء اتَّخَذَ إِلَى رَبِّهِ سَبِيلًا
İnne hazihi tezkiretun femen şaettehaze ila rabbihi sebiylen.
Müdessir 74/54 Gerçek (şu ki), o (Kur'an,) elbette bir öğüttür.
كَلَّا إِنَّهُ تَذْكِرَةٌ
Kellâ innehu tezkiratun.
Müdessir 74/55 Dileyen ondan (düşünüp) öğüt alır.
فَمَن شَاء ذَكَرَهُ
Fe men şâe zekerehu.
Müdessir 74/56 Ama o (öteki dünyaya inanmaya)nlar, Allah dilemedikçe ondan ders almazlar çünkü O, Allah'a karşı sorumluluk bilincinin ve mağfiretin kaynağıdır.
وَمَا يَذْكُرُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ هُوَ أَهْلُ التَّقْوَى وَأَهْلُ الْمَغْفِرَةِ
Ve mâ yezkurûne illâ en yeşâallâhu, huve ehlut takvâ ve ehlul magfirati.
İnsan 76/ 29 Şüphesiz,bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol bulabilir.
إِنَّ هَذِهِ تَذْكِرَةٌ فَمَن شَاء اتَّخَذَ إِلَى رَبِّهِ سَبِيلًا
İnne hâzihî tezkiratun, fe men şâettehaze ilâ rabbihî sebîlâ
İnsan 76/ 30 Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Gerçekten Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا
Ve ma teşaune illa en yeşaallahu innallahe kane
´aliymen hakiymen.
Tekvir 81/ 27 O (Kur'an), alemler için yalnızca bir zikirdir;
إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ
İn huve illâ zikrun lil âlemîn
Tekvir 81/ / 28 Doğru yolda yürümek isteyen her biriniz için.
لِمَن شَاء مِنكُمْ أَن يَسْتَقِيمَ
Li men şâe minkum en yestekîm
Tekvir 81/ 29 Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâhu rabbul âlemîn
-------------------------------------------------
ALAK SÜRESİ 7 BÖLÜM TAKVA KAVRAMI Alak 96/12 Ya o, takvayı emrediyorsa!
أَوْ أَمَرَ بِالتَّقْوَى
Ev emera bit takvâ Alak süresinde geçen iki kavram hidayetten sonra sonucu takva a Takva İnkarcı insanların karşıtı olarak gösterilen takva Allaha karşı sorumlu duyarlı olan kötülüklerden korunabilme özelliğine sahip olan kişiler..
Takva kelime kökü ittekaa kalıbı 5 harfli fiili korunmak sorumluluk duyularak davranma hassas ve bilinçli davranmak demektir
Takva kavramı Duyarlı olmayı gerektiren bilinçli bir kul olmaya götüren esasların tümü.
muttaki Duyarlı kuran ahlakı kazanmış kişi demek.Takva duyarlılık ve fucur kötülük suç kabahatlere karşı insanı iyilik yapma potansiyeli kazandıran bir kavram..Peygamberimiz s.a kalem süresinin 4 ayetinde buyurduğu gibi tüm muhattabların takvalı olmanın bir görev olduğudur. İnsanların kendisiyle birlikte Allahın hoşnut sevdiği kullarından, olabilme ,mükafat ve cennete gidebilmenin en önemli sebebin takvalı olmak olduğunu tavsiye etmiştir
Alak 96/12 Ya o, takvayı emrediyorsa!
أَوْ أَمَرَ بِالتَّقْوَى
Ev emera bit takvâ Nebe 78/31Gerçek şu ki, muttakiler için 'bir kurtuluş ve mutluluk' vardır.
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ مَفَازًا
İnne lil muttekîne mefâzâ
Kuran'a göre Takva'nın özellikleri
Rabbimiz Yaratılışında verildiğini beyan eden sakınmayı ve korunma kötülükleri terk etme uzaklaşma ve doğruya yönelmeyi onun yaratılış proğramına vermiştir .insandan bu özelliğini artırması için bilgilendirmiştir
Doğuştan verilmiş korunma iç güdüsü
Sems süresi 91/7 Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene.
وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا
Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Sems süresi 91/8 Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا
Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sems süresi 91/9 Benliği temizleyip arındıran, gerçekten kurtulmuştur.
قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّاهَا
Kad efleha men zekkâhâ.
Leyl süresi 92/5 Kim verir ve sakınırsa,
فَأَمَّا مَن أَعْطَى وَاتَّقَى
Fe emmâ men a’tâ vettekâ.
İstigna ederek kendini yeterli görünce fucurunu büyütüp duyarsızlaşmaya başlar,
Leyl 92/8 Ama kim cimriliğe sapar ve kendisini tüm ihtiyaçların üstünde görür,
وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَى
Ve kezzebe bil husnâ.
Alak 96/12Ya o, takvayı emrediyorsa!
Gördün mü! Ya o iyilik ve doğruluk üzere ise?!
أَرَأَيْتَ إِن كَانَ عَلَى الْهُدَى
E reeyte in kâne alel hudâ. insan için hidayete fıtratına uygun davranarak Allahtan başka ilah edinmeyen duyarlılığı göstermektir .böylelikle Allah bize takva ve hidayetin kuranın bütününde arasındaki ayrılamaz ,birbirini kapsadığını beyan etmektedir
Hidayet yoluna uyanlar,manevi azık kazanır.
takva kuranın prensiplerine uygun davrananlar sonradan bilinçli bir şekilde Allahın rızası ve mükafatlarına nail olmayı düşünür.Ahireti için dünyada oluşundaki amacını sorumluluğunu fedakarlıkları , sorumlu duyarlı bir şekilde manevi azık kazanır.Kısaca Karanlıkta yolunu bulamazken takvanın kazandırdığı nuru artarak adeta sabahın aydınlığı ile ,arınmış takva saadeti olur
Bakara 2/197 Hac (ayları), bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca başlarsa, artık ona hacda cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının. diyanet meali
الْحَجُّ أَشْهُرٌ مَّعْلُومَاتٌ فَمَن فَرَضَ فِيهِنَّ الْحَجَّ فَلاَ رَفَثَ وَلاَ فُسُوقَ وَلاَ جِدَالَ فِي الْحَجِّ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَتَزَوَّدُواْ فَإِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوَى وَاتَّقُونِ يَا أُوْلِي الأَلْبَابِ
El haccu eşhurun ma’lûmât(ma’lûmâtun), fe men farada fîhinnel hacca fe lâ refese ve lâ fusûka ve lâ cidâle fîl hacc(haccı), ve mâ tef’alû min hayrın ya’lemhullâh(ya’lemhullâhu), ve tezevvedû fe inne hayraz zâdit takvâ, vettekûni yâ ulîl elbâb(elbâbi).
Ahlak Örtüsü olan takva
Allahın tesettüre anlam kazandıran yegane özelliğinin takva elbisesi ahlak örtüsü şartı koymuş olmasıda yapılan ibadetlerin kalbi niyetlerin korunmasına,eylemin samimi olması gereği gibi olmasını istemektedir
Araf 7/26 Ey ademoğulları! Size, çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik. Ama takva giysisi en hayırlısıdır. İşte bu, Allah'ın ayetlerindendir. Düşünüp öğüt almaları umuluyor.
يَا بَنِي آدَمَ قَدْ أَنزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْءَاتِكُمْ وَرِيشًا وَلِبَاسُ التَّقْوَىَ ذَلِكَ خَيْرٌ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللّهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
Yâ benî âdeme kad enzelnâ aleykum libâsen yuvârî sev’âtikum ve rîşâ(rîşâen) ve libâsut takvâ zâlike hayr(hayrun), zâlike min âyâtillâhi leallehum yezzekkerûn(yezzekkerûne).
Takvanın muhteşem anlamlarından biride giysi insanı i saran onu ı koruyan ihtiyactır .İşte takva kavramıda insanı koruyup kollaması sığınak gibidir
Takvanın kazandırdıkları
Takva sahibi olan insanlar kendisine şeytani dürtü geldiğinde hemen Allahı hatırlar
Araf 201. Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler
وَإِمَّا يَنزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ إِنَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَواْ إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِّنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُواْ فَإِذَا هُم مُّبْصِرُونَ
Ve immâ yenzeganneke mineş şeytâni nezgun festeiz billâh(billâhi), innehu semîun alîm(alîmun). İnnellezînettekav izâ messehum tâifun mineş şeytâni tezekkerû fe izâhum mubsırûn(mubsırûne).
Ali-imran 3/133 Rabbinizin affına mazhar olmak ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar için hazırlanmış gökler ile yer kadar geniş bir cennete ulaşmak için birbirinizle yarışın;
وَسَارِعُواْ إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ
Ve sâriû ilâ magfiretin min rabbikum ve cennetin arduhâs semâvâtu vel ardu, uiddet lil muttekîn(muttekîne).
Ali-imran 3/134 Onlar ki hem bolluk hem de darlık zamanında (Allah yolunda) harcarlar, öfkelerini kontrol altında tutarlar ve insanları affederler, çünkü Allah iyilik yapanları sever;
الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
Ellezîne yunfikûne fîs serrâi ved darrâi vel kâzımînel gayza vel âfîne anin nâs(nâsi), vallâhu yuhibbul muhsinîn(muhsinîne).
Ali-imran 3/135 Yine onlar bir kötülük işlediklerinde ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayarak hemen günahlarının affedilmesini dilerler. Günahları Allah'tan başka kim affedebilir? Onlar işledikleri günahlarda bile bile ısrar etmezler.
وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُواْ لِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ عَلَى مَا فَعَلُواْ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Vellezîne izâ fealû fâhişeten ev zalemû enfusehum zekerûllâhe festagferû li zunûbihim, ve men yagfiruz zunûbe illâllâhu ve lem yusırrû alâ mâ fealû ve hum ya’lemûn (ya’lemûne).
Takva sahiplerinin Allah tarafından verilen lutuf furkan sahibi olma yeteneğini bahşetmesidir
Enfal 8/29 Ey iman edenler, Allah'tan korkup sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.
يِا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إَن تَتَّقُواْ اللّهَ يَجْعَل لَّكُمْ فُرْقَاناً وَيُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Kuran bir ismi olması kuranla bütünleşmiş insanın hakikatleri öğrendiğinde hak ve batıl ayırt etme gibi çok önemli bir mizacda kazandıracak inşALLAH
Takva sahipleri en sıkıntılı dönemlerinde bile Allah kendisine çıkış yolu verir.
Allaha güvenen insan her şeyi bir ölçü ve proğrama bağlı oluncada sıkıntılarda kolaylaştırması Kim Allah'tan korkup sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu gösterir;
Talak 65/ 2-Sonra (üç iddet bekleme) sürelerine ulaştıkları zaman, artık onları maruf (bilinen güzel bir tarz) üzere tutun, ya da maruf üzere onlardan ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de şahid tutun. Şahidliği Allah için dosdoğru yerine getirin. İşte bununla, Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere öğüt verilir. Kim Allah'tan korkup sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir;
فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَأَشْهِدُوا ذَوَيْ عَدْلٍ مِّنكُمْ وَأَقِيمُوا الشَّهَادَةَ لِلَّهِ ذَلِكُمْ يُوعَظُ بِهِ مَن كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مَخْرَجًا
Fe izâ belagne ecelehunne fe emsikûhunne bi ma’rûfin evfârikûhunne bi ma’rûfin ve eşhidû zevey adlin minkum ve ekîmûş şehâdete lillâh(lillâhi), zâlikum yûazu bihî men kâne yû’minu billâhi vel yevmil âhir(âhiri), ve men yettekıllâhe yec’al lehu mahrecâ(mahrecen).
Talak 65/ 5-İşte bu, Allah’ın size indirdiği emridir. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükâfatını büyütür
ذَلِكَ أَمْرُ اللَّهِ أَنزَلَهُ إِلَيْكُمْ وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّئَاتِهِ وَيُعْظِمْ لَهُ أَجْرًا
Zâlike emrullâhi enzelehû ileykum, ve men yettekıllâhe yukeffir anhu seyyiâtihî ve yu’zım lehû ecrâ(ecren).
Nahl 16/31 Adn cennetleri; ona girerler, onun altından ırmaklar akar, içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle ödüllendirir.
جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَآؤُونَ كَذَلِكَ يَجْزِي اللّهُ الْمُتَّقِينَ
Cennâtu adnin yedhulûnehâ tecrî min tahtihel enhâru lehum fîhâ mâ yeşâûn(yeşâûne), kezâlike yeczîllâhul muttekîn(muttekîne).
Sad 38/49 Bir hatırlatmadır bu! Korunup sakınanlar için elbette güzel bir gelecek vardır.
هَذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ لِلْمُتَّقِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ
Hâzâ zikr(zikrun), ve inne lil muttekîne le husne meâb(meâbin).
Şuara 26/90 Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır.
وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ
Ve uzlifetil cennetu lil muttekîn(muttekîne).
Duhan 44/51-Korunup sakınanlar, güvenli bir makamdadır;
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ
İnnel muttekîne fî makâmin emîn(emînin).
Duhan 44/52 Bahçelerde, pınar başlarında.
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Fî cennâtin ve uyûn(uyûnin).
Kalem 68/34 Takva sahipleri için, Rableri katında nimetlerle dolu cennetler vardır.
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ
İnne lil muttekîne ınde rabbihim cennâtin naîm(naîmi).
Takva sahiplerinin karşılaştığı lutufları
hidayet üzere olması sonucunda kurtuluşa erenler arasına girmeleridir..
Bakara 2/5 İşte, Rableri tarafından yol gösterilenler ve mutluluğa erenler bunlardır.
أُوْلَئِكَ عَلَى هُدًى مِّن رَّبِّهِمْ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Ulâike alâ huden min rabbihim ve ulâike humul muflihû
(muflihûne).
Takva sahiplerinin cennet nimetlerinden kazanacakları ödüller
Rad 13/35 Sakınıp korunanlara vaat edilen cennetin temsilî anlatımı şu: Altından ırmaklar akar, yemişleri de sürekli, gölgesi de. İşte korunup sakınanların son yurdu. Kâfirlerin son yurdu ise ateş...
مَّثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ أُكُلُهَا دَآئِمٌ وِظِلُّهَا تِلْكَ عُقْبَى الَّذِينَ اتَّقَواْ وَّعُقْبَى الْكَافِرِينَ النَّارُ
Meselul cennetilletî vuidel muttekûn(muttekûne), tecrî min tahtihel enhâr(enhâru), ukuluhâ dâimun ve zilluhâ, tilke ukbellezînettekav ve ukbel kâfirînen nâr(nâru).
Hicr 15/45 Sakınılması gereken şeylerden sakınanlar ise cennetlerde pınarlar içindedir.
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
İnnel muttekîne fî cennâtin ve uyûn(uyûnin).
Nahl 16/30 Korunup sakınanlara, "Rabbiniz ne indirdi" dendiğinde şöyle dediler: "Hayır indirdi." Bu dünyada güzel düşünüp güzel davrananlara güzellik vardır. Sonsuzluk yurdu elbette ki daha hayırlıdır. Gerçekten ne güzelmiş takva sahiplerinin yurdu!
وَقِيلَ لِلَّذِينَ اتَّقَوْاْ مَاذَا أَنزَلَ رَبُّكُمْ قَالُواْ خَيْرًا لِّلَّذِينَ أَحْسَنُواْ فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَلَدَارُ الآخِرَةِ خَيْرٌ وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّقِينَ
Ve kîle lillezînettekav mâ zâ enzele rabbukum, kâlû hayrâ(hayren), lillezîne ahsenû fî hâzihid dunyâ haseneh(haseneten), ve le dârul âhıreti hayr(hayrun), ve le ni’me dârul muttekîn(muttekîne).
ALAK SÜRESİ 9 Bölüm
Alak 96/13) Gördün mü? Ya (bu engellemek isteyen) yalanlıyor ve yüz çeviriyor ise.
اَرَاَيْتَ اِنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۜ ﴿١٣
96/13) E raeyte in kezzebe ve tevellâ.
Eraeyte: Düşün, bir bak gör Allahın elçileri yalanlamış olanlar tevellâ.yüz çeviriyor
Tevelle: Hem yüz çevirmek ve sırt dönme anlamında kuranda geçtiği ayetlerde anlamları.Kelime olarak kuran'da
uzaklaşma,arkasını dönen , dönme ,yüz çevirme , dost edinen, geri kalma ,öteye çekilme
Tevelle Fiilinin kullanımları
1- Çekildi, gitti, ayrıldı:
Kasas 28/24. Bunun üzerine Musa, onların davarlarını suladı. Sonra gölgeye çekildi ve "Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım" dedi.
فَسَقَى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلَّى إِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ
Fe seka lehüma sümme tevella ilez zilli fe kale rabbi ninı lima enzelte ileyye min hayrin fekıyr Neml 27/,28. "Bu yazdığım mektubu götür ve onlara ver. Sonra onlardan dönüp uzaklaş ve onları gözetle. Nasıl bir tepki verecekler?" dedi.
اذْهَب بِّكِتَابِي هَذَا فَأَلْقِهْ إِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ
İzheb bi kitabi haza fe elkıh ileyhim sümme tevelle anhüm fenzur maza yarciun
Tevbe 9/92. Kendilerini bindirip savaşa gönderesin diye gönüllü olarak sana geldiklerinde, "Sizi bindirecek birşey bulamıyorum." dediğin zaman, bu uğurda harcayacakları birşey bulamadıklarından dolayı üzülüp gözlerinden yaş döke döke geri dönüp gidenlere de bir günah yoktur.
وَلاَ عَلَى الَّذِينَ إِذَا مَا أَتَوْكَ لِتَحْمِلَهُمْ قُلْتَ لاَ أَجِدُ مَا أَحْمِلُكُمْ عَلَيْهِ تَوَلَّواْ وَّأَعْيُنُهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ حَزَنًا أَلاَّ يَجِدُواْ مَا يُنفِقُونَ
Ve la alellezine iza ma etevke li tahmilehüm kulte la ecidü ma ahmilüküm aleyhi tevellev ve a´yünühüm tefıdu mined dem´ı hazenen ella yecidu ma yünfikun
2. Yüzünü cevirme , kabul etmeyen:
Nisâ 4/ 80,Kim Resûl'e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.
مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا
Men yutiır resûle fe kad atâallâh, ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ
Yunus 10/72," .Eğer yüz çevirirseniz bilin ki, ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim Allah'a aiddir. Müslimlerden olmakla emrolundum."
فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَأَلْتُكُم مِّنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى اللّهِ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ
Fe in tevelleytum fe mâ seeltukum min ecrin, in ecriye illâ alâllâhi ve umirtu en ekûne minel muslimîn
Mâide 5/ 49.O halde, Allah'ın indirdiği Kitap ile aralarında hükmet, Allah'ın sana indirdiği Kuran'ın bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın, heveslerine uyma; eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah bir kısım günahları yüzünden onları cezalandırmak istiyor. İnsanların çoğu gerçekten fasıktırlar.
وَأَنِ احْكُم بَيْنَهُم بِمَآ أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَن يَفْتِنُوكَ عَن بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللّهُ إِلَيْكَ فَإِن تَوَلَّوْاْ فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللّهُ أَن يُصِيبَهُم بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ لَفَاسِقُونَ
Ve enıhkum beynehum bimâ enzelallâhu ve lâ tettebi’ ehvâehum vahzerhum en yeftinûke an ba’dı mâ enzelallâhu ileyk(ileyke) fe in tevellev fa’lem ennemâ yurîdullâhu en yusîbehum bi ba’dı zunûbihim ve inne kesîran minen nâsi lefâsıkûn
Zâriyât 51/.54. Öyleyse sen, onlardan yüz çevir; artık kınanacak değilsin.
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنتَ بِمَلُومٍ
Fe tevelle anhum fe mâ ente bi melûm
3. arkasını dönüp Kaçmak:
Enfal 8/ 15-Ey iman edenler! Toplu olarak kâfirlerle karsilastiginiz zaman, onlara arkalarinizi dönmeyin kaçmayin
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا لَقِيتُمُ الَّذِينَ كَفَرُواْ زَحْفاً فَلاَ تُوَلُّوهُمُ الأَدْبَارَ
Ya eyyühellezine amenu iza lekıytümüllezıne keferu zahfen fe la tüvelluhümül edbar
Tevbe 9/25) Andolsun ki, Allah size birçok savaş yerinde ve Huneyn gününde Uhud’da yardım etti. Hani, çokluğunuz sizi böbürlendirmişti de bu hiçbir işinize yaramamıştı. Tüm genişliğine rağmen, yeryüzü size dar gelmişti. Sonra da sırtınızı dönüp kaçmıştınız.
لَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّٰهُ ف۪ي مَوَاطِنَ كَث۪يرَةٍۙ* وَيَوْمَ حُنَيْنٍۙ* اِذْ اَعْجَبَتْكُمْ كَـثْرَتُكُمْ فَلَمْ تُغْنِ عَنْكُمْ شَيْـٔاً وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ الْاَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُمْ مُدْبِر۪ينَۚ
Lekad nesara kümüllâhü fi mevâtıne kesiratin,-ve yevme huneynin, iz ağcebetküm kesratüküm fe lem tugni anküm şey'en-ve dâqat aleykümül erdu bi mâ rahubet sümme velleytüm müdbirîn(e).
96/14) Bilmiyor mu ki Allah kendisini kesinlikle görüyor?!.
اَلَمْ يَعْلَمْ بِاَنَّ اللّٰهَ يَرٰىۜ
E lem yağlem bi ennallâhe yerâ.
Allahın Sinelerde olanı bilir.
Mülk 67/ 13 Sözünüzü ister gizleyin ister açıklayın. Ama bilin ki O Allah, göğüslerde olanı çok iyi bilir.
وَاَسِرُّوا قَوْلَكُمْ اَوِ اجْهَرُوا بِه۪ۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿١٣
Ve esirrû qavleküm evicherû bih(î). İnnehü alîmün-bi zâtıs-sudûr(i). Enam 6/103 Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır.
لاَّ تُدْرِكُهُ الأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الأَبْصَارَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ
Lâ tudrikuhul ebsâru ve huve yudrikul ebsâr(ebsâru) ve huvel lâtîful habîr(habîru)
Alak 96/15) Hâyır hâyır / kesinlikle yanlış yapıyor... Eğer engellemekten vazgeçmezse onu, mutlaka perçeminden, saçından tutup sürükleriz!..
كَلَّا لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ۬ لَنَسْفَعاً بِالنَّاصِيَةِۙ
Kellâ lein-lem yentehi le nesfean-bin-nâsıyeh(ti).
Nankör İnsanın kibiri hallerinede yansımaktadır
ister istemez dıış görünüşüne yansıttırSefe’a: Atın alındaki siyah perçeminden alıp çekmektir.Ayetteki, perçemden veya alından tutup sürüklemek, "bir insanı toplum önünde rencide etmek, başına çeşitli belâ açmak, burnu sürtmek" anlamında mecaz-ı"perçemin sahibi" kastedilmiştir. "sahibi yalancı ve günahkâr olan perçem" demektir.
Nâsiye: Alındaki saç, yani kâküldür. Ama bazen, saçların bittiği yere de "Nâsiye" denir.
Allah rasulunun getirdiklerini bilgilendirmenize, eğitim vermenize, nasihat etmesine rağmen kendine yeteceğini azgınlıklarına son vermezler ve saldırganlık yaparlarsa Allah onları dünyada ve ahirette perçemlerinden tutup rezil rüsva edecektir.
İslâm'ın ilk döneminde Peygamber a.s vahiy düşmanlarınsdan en azılı düşmanı ve Kureyş'in ileri gelenlerinden biri.Asıl adı Amr b. Hişâm olup önceleri Ebû'l-Hakem künyesiyle anılırken,müslümanlar tarafından Ebû Cehil (cehâlet babası) diye adlandırılmıştır.Kuran mesajları evrenseldir.Her çağda bu gibi azgın insanların içteki azgınlıklarını çok güzel ibretlik şekilde vermektedir
Müdessir 74 / 20- Yine kahrolası, nasıl bir ölçü koydu?
ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ﴿٢٠
Sümme qutile keyfe qadder
Müdessir 74/21 Sonra baktı,
ثُمَّ نَظَرَۙ﴿٢١
Sümme nezar
Müdessir 74/22 Sonra surat astı ve kaşlarını çattı,
ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَۙ﴿٢٢
Sümme abese ve beser.
Sonra da böbürlenerek arkasını döndü,
Müdessir 74/ 23- Sonra da sırt çevirdi ve büyüklük tasladı istikbar.
ثُمَّ اَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَۙ
Sümme edbera vestekber(a).
Alak 96/16 Yalancı günahkârın perçeminden…
نَاصِيَةٍ كَاذِبَةٍ خَاطِئَةٍۚ ﴿١٦
Nâsıyetin kâzibetin hâtıeh
Hâtıeh: Hata fiili gelir. . Günahı ahlak halin getirmesi,azgınlaşması
Kalem 68/16) Yakında hortumuna damga basacağız; burnunu sürteceğiz onun.
سَنَسِمُهُعَلَىالْخُرْطُومِ﴿١٦
Se nesimühü alel hurtûm(i).
Alak 96/17) O zaman çağırsın meclisini, yardımcılarını.
فَلْيَدْعُ نَادِيَهُۙ ﴿١٧
Fel yed'u nâdiyeh(ü).
Zebâni: Bu kelime azap meleklerine isim olmuştur. Dildeki asıl anlamı, polis, zabıta, asker yani güvenlik görevlisi, mu*hafız demektir. Çoğul bir kelimedir.
Zebâniye, itmek mânasına gelen "zebene" kelimesinden alınmış Cehennem melekleri kâfirleri cehenneme fırlatıp attıkları için “zebâni”olarak tanıtılmıştır
Alak 96/18) Biz de çağıracağız zebanileri;
Tağutlar malca-mülkçe, çoluk-çocukça, askerce ne kadar güçlü gözükseler de sakın onlara itaat etmeyin, sakın onlara boyun eğmeyin!Secde teslimiyetin zirvesidir. Siz Allah'a teslim olun, Ona boyun eğin ve yakınlaşın!"
ALAK 96/19) (SECDE) Hâyır hâyır!.. Sakın ona uyma… Secde ederek; boyun eğerek Rabbine yakınlaş…
كَلَّاۜ* لَا تُطِعْهُ وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ
Kellâ. Lâ tütığhü vescüd vaqterib.
İslama karşı İsterlerse tüm yardakçılarını,taraflarını mallarını nufuslarını meclislerini, kurultaylarını, Birleşmiş Milletlerini, Natolarını yardımlarına çağırsınlar...Allah da zebanilerini, en korkunç, en haşin güvenlik görevlilerini çağıracağı zamanı bekleyin
Kalem süresi 8-16
8. Şu halde yalanlayanlara itaat etme.
9. Onlar, senin kendilerine yaranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı.
10. Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık,
11. Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan),
12. Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar,
13. Zorba-saygısız, sonra da kulağı kesik;
14. Mal (servet) ve çocuklar sahibi oldu diye,
15. Ona ayetlerimiz okunduğu zaman: '(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır' diyen. Secde müminlere kazandırdığı içsel teslimiyetin dışa vurulmuş simgesi kuranda hangi anlamları ifade ediyor Teslim olmuş olarak yere kapanmayı ifade eden ayetler Allahın nebileri ve iman edenler Allahın ayetleri okuduğu zaman secdeye kapananlardır
Şükür Secdesi: Şükür; nimeti bilip nimet vereni anmak ve övmek demektir. Şükür secdesi, bir nimete kavuşmaktan veya bir sıkıntı ve musibetten kurtulmaktan dolayı kıbleye yönelerek ve tekbir alınarak tilâvet secdesi gibi yapılan secdedir.Secdede Allah'a hamd ve şükür edilir, tesbih edilir; daha sonra yine tekbir alarak ayağa kalkılır. Hz Ebu Bekir’den rivayete göre, "Nebi Muhammed Rasullulah alehiyselam sevindirici bir haber aldığı zaman veya kendisine bir müjde verildiği vakit secdeye kapanırdı." Şükür secdesi müstehaptır.
Kur'an-ı Kerim'de 14 yerde secde âyeti bulunan sayfaların kenarına bunu belirten özel bir işaret Tilavet secdesidir
Tilâvet Secdesi: Tilâvet; okuma, özellikle Kur'an okuma anlamına gelir. Kur'an'daki bir secde âyetini okuyan veya dinleyen müslümanın yapması gereken secdeye denilir
Meryem 19/ 58 İşte bunlar; kendilerine Allah'ın nimet verdiği nebîlerdendirAdem'in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımız insan nesillerinden, İbrahim ve İsrail Yakup'un soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahman olan Allah'ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlar.
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَن خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا*
Ülaikellezine en´amellahü aleyhim minen nebiyyıne min zürriyyeti ademe ve mimmen hamelna mea nuhıv ve min zürriyyeti ibrahıme ve israıle ve mimmen hedeyna vectebeyna iza tütla aleyhim ayatür rahmani harru süccedev ve bükiyya
Secde 32/15) SECDE Bizim ayetlerimize o kimseler inanır ki, o ayetlerle kendilerine öğüt verildiğinde, secdelere kapanırlar; Allah’a boyun eğerler ve hiç böbürlenmeyerek Rablerini hamd ile tesbih ederler; her şeyin O allah’a mahsus olduğunu ikrar ederek O’nu yüceltirler. اِنَّمَا يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّداً وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ
İnnemâ yü'minü bi âyâtinellezîne izâ zükkirû bihâ harrû sücceden-ve sebbehû bihamdi rabbihim ve hüm lâ yestekbirûn(e). İsra 17/107 De ki: " İster inanın ona, Kur’an’a, ister inanmayın. O, kendilerine daha önce ilim verilmiş olanlara okunduğunda onlar, çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar."
قُلْ اٰمِنُوا بِه۪ٓ اَوْ لَا تُؤْمِنُواۜ* اِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِه۪ٓ اِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ سُجَّداًۙ
kul âminû bihî ev lâ tû'minû. İnnellezîne ûtûl ılme min qablihî izâ yütlâ aleyhim yehırrûne lil ezqâni süccedâ(n)
Araf 7/143 Mûsâ, belirlediğimiz yere, Tûr dağına geldiğinde Rabbi de ona konuşunca, “Ey Rabbim!.. Bana kendini göster, Sana bakayım” dedi. Allah da “Beni asla göremezsin. Şu dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de Beni görebilirsin.” dedi. Rabbi, dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın olarak yere yığıldı. Ayılınca, “Sen Sübhan’sın, hertürlü noksandan uzaksın. Tövbe ettim, yaptığım amelin bilinçli olarak hatalı olduğunu anlayıp pişmanlıkla ondan kesin dönüş yaparak Sana yöneldim. Ben Allah’ın görülemeyeceğine inananların ilkiyim” dedi.
وَلَمَّا جَٓاءَ مُوسٰى لِم۪يقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُۙ* قَالَ رَبِّ اَرِن۪ٓي اَنْظُرْ اِلَيْكَۜ* قَالَ لَنْ تَرٰين۪ي وَلٰكِنِ انْظُرْ اِلَى الْجَبَلِ فَاِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرٰين۪يۚ* فَلَمَّا تَجَلّٰى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكاًّ وَخَرَّ مُوسٰى صَعِقاًۚ* فَلَمَّٓا اَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ اِلَيْكَ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿١٤٣
Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehü rabbühü, kâle rabbi erinî enzur ileyk(e). kâle len terânî ve lâkininzur ilel cebeli fe inisteqarra mekânehü fe sevfe terân. Fe lemmâ tecellâ rabbühü lil cebeli cealehü dekkan-ve harra mûsâ sâıkâ. Fe lemmâ efâka kâle sübhâneke tübtü ileyke ve ene evvelül mû'minîn
2-Boyun eğmek, emrine uyma şeklinde geçer:
Yusuf 12/4- Allah'ın kendisine secde emrinden kaçınanlar, kula kulluk için emre amadedirler. Bunlar, halk deyimiyle "emir Kulu”dur; âmirleri kim olursa olsun, hazır ola geçmeye, boyun eğmeye, kulluk göstermeye secdeye hazırdırlar.
اِذْ قَالَ يُوسُفُ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي رَاَيْتُ اَحَدَ عَشَرَ كَوْكَباً وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَاَيْتُهُمْ ل۪ي سَاجِد۪ينَ
İz kale yusüfü li ebihi ya ebeti innı raeytü ehade aşera kevkebev veş şemse vel kamera raeytühüm li (sacidın: secde ediyorlar)
Yusuf 12/100 Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu; onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: "Ey Babam, bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, O, çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendir. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O'dur
وَرَفَعَ أَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّواْ لَهُ سُجَّدًا وَقَالَ يَا أَبَتِ هَذَا تَأْوِيلُ رُؤْيَايَ مِن قَبْلُ قَدْ جَعَلَهَا رَبِّي حَقًّا وَقَدْ أَحْسَنَ بَي إِذْ أَخْرَجَنِي مِنَ السِّجْنِ وَجَاء بِكُم مِّنَ الْبَدْوِ مِن بَعْدِ أَن نَّزغَ الشَّيْطَانُ بَيْنِي وَبَيْنَ إِخْوَتِي إِنَّ رَبِّي لَطِيفٌ لِّمَا يَشَاء إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
Ve rafea ebeveyhi alel arşi ve harru lehu sücceda ve kale ya ebeti haza te´vilü rü´yaye min kablü kad cealeha ribbı hakka ve kad ahsene bı iz ahracenı mines sicni ve cae biküm minel bedvi mim ba´di en nezeğaş şeytanü beynı ve beyne ıhvetı inne rabbı latıyfül lima yeşa´ innehu hüvel alımül hakım A'râf 17/161.ayette Şehrin kapısında yere kapanmak anlamında değildir.Allah yeryüzündeki Lutuflarına karşı tevazu ile girin anlamında
A'râf 17/161. Hani onlara denildi ki: “Bu ülkede yerleşiniz ve oranın ürünlerinden dilediğiniz gibi yararlanınız ve bunu yaparken ‘Bizden günahlarımızın yükünü kaldır' diye niyaz ediniz! Saygıda bulunarak kapıdan giriniz ki, sizin günahlarınızı bağışlayalım. İyilik yapanları kat kat ödüllendireceğiz.”
وَإِذْ قِيلَ لَهُمُ اسْكُنُواْ هَذِهِ الْقَرْيَةَ وَكُلُواْ مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ وَقُولُواْ حِطَّةٌ وَادْخُلُواْ الْبَابَ سُجَّدًا نَّغْفِرْ لَكُمْ خَطِيئَاتِكُمْ سَنَزِيدُ الْمُحْسِنِينَ
Ve iz kiyle lehümüskünu hazihil kayete ve külu minha haysü şi´tüm ve kulu hıttatüv vedhulül babe sücceden nağfirleküm hatıy´atiküm senezıdül muhsinın
3- Allah’a secde etmek onun İlahi yasalara teslim olmak
Rad 13 /15 Göklerde ve yerde her ne varsa -isteyerek de olsa, istemeyerek de olsa- Allah'a secde eder. Sabah akşam gölgeleri de O'na secde eder.
وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَظِلالُهُم بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ
Ve lillahi yescüdü men fis semavati vel ard tav´av ve kerhev ve zilalühüm bil ğudüvvi vel asal
Hac 22/ 18 SECDE Göklerdeki ve yerdeki tüm varlıkların, güneşin, ayın, yıldızların, dağların, ağaçların, hayvanların ve çok sayıda insanın Allah'a secde ettiklerini, O'nun buyruğuna boyun eğdiklerini görmüyor musun? Birçok sayıdaki insan da azaba çarpılmayı haketmiştir. Allah'ın alçalttığı kimseye hiç kimse onur kazandıramaz. Hiç şüphesiz Allah dilediğini yapar.
وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَابُّ وَكَثِيرٌ مِّنَ النَّاسِ وَكَثِيرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُ وَمَن يُهِنِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن مُّكْرِمٍ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يَشَاء*
E lem tera ennellahe yescüdü lehu men fis semavati ve men fil erdı veş şemsü vel kameru ven nücumü vel cibalü veş şeceru ved devabbü ve kesırum minen nas ve kesırun hakka aleyhil azab ve mey yühinillahü fe ma lehu min mükrim innellahe yef´alü ma yeşa´
Dua:
Ali-Imran–193. 'Rabbimiz, biz: 'Rabbinize iman edin' diye imana çagrida bulunan çagiriciyi isittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarimizi bagisla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür.'
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder