Bu Blogda Ara

4 Aralık 2017 Pazartesi

112-İHLAS SURESİ

Kur'an'daki Sırası : 112 
Nüzul Sırası: 22
Ayet Sayısı : 4.Ayettir  Mufassal sûrelerdendir "mufassal" denilmesinin sebebi, bunların birbirlerinden arka arkaya "besmele" ile ayrılmış bulunmalarıdır.Kur'ân'ın sonundaki kısa sûrelere denir.Bunlar 1-Tıval,(uzun olanlar,) 2-Evsat, ( orta olanlar,) 3-Kısar (kısa olanlar )olmak üzere üçe bölünür Leyl'den Nâs sûresine kadar olan 22 sûreye de kısar-ı mufassal  (kısa olanlar )
Sure adını :İmanın özü esası olmazsa olmazı  tevhid'dir Şirkin her çeşidini reddettiği için de “ihlâs” suresi adını almıştır.İhlâs Sûresi kelime-i tevhidin tefsiridir. Allah insanlığa bütünüyle  tanıtan suredir
İhlas sözlükteki anlamı :Arınmak, saflaşmak, kurtulmak” bir şeyi, içine karışmış ve değerini düşürmüş olan başka şeylerden temizleyip arındırmak, saflaştırmak anlamına gelir
 İslâmî literatürde İhlâs  terim anlamı : İbadet ve iyilikleri riyadan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak demektir. ihlâs daha geniş olarak şirk ve riyadan, bâtıl inançlardan, kötü duygulardan, çıkar hesaplarından ve genel mânada gösteriş arzusundan kalbi temizlemeyi, her türlü hayırlı faaliyete iyi niyetle yönelmeyi ve her durumda yalnızca Allah’ın rızâsını gözetmeyi ifade eder (Râgıb el-İsfahânî,
İndiği Dönem:Bu surenin  çeşitli rivayetlerden dolayı mekki medeni olduğunda ihtilaf olsada Bu surenin Mekke döneminin başında nazil olmasının delili, Mekke'de Hz. Bilâl'in sahibi Umeyye b. Halef'in, Bilâl'i kızgın kuma yatırarak göğsüne taş koyduğunda Bilâl'in, "ehad, ehad" diyerek Allah'ı zikretmesidir. Bu kelime ihlas suresinden alınmadır.Bu yüzden Peygamberliğin ilk yıllarında  Mekke'de nuzul olmuştur denmiştir.
Buharî, Müslim ve başka Hadis kitaplarında Hz. Aişe'den nakledilen bir rivayete göre,
1-Kuran bünyesindeki yeri ve yüksek değeri, Peygamber(as) tarafından şöyle dile getirilmiştir: “İhlâs suresi, Kuran’ın üçte birine denktir.”
 2- Rasulullah bir grubu sefer için göndermişti. İçlerinden bir şahıs kıldırdığı bütün namazları İhlas suresi ile bitiriyordu. Geri döndüklerinde gruptakiler bunu Resulullah'a anlattılar. Rasulullah, niçin böyle yaptığını ona sormalarını istedi. Ona sorulduğunda şöyle cevap verdi: "Ben surede Rahman'ın sıfatları zikredildiğinden bu sureyi çok seviyorum" deyince Allah'ın Rasulü (s.a) : "O'na deyin ki, Allah da O'nu seviyor" diye buyurdu.
Nuzul Sebebi Kaynaklarda, bu surenin inişine, Müşriklerin Allah’ın kimliğine, oğlu ve babası olup olmadığına ilişkin sorularının ve bu konudaki tevhide aykırı sözlerinin sebep olduğu belirtilir. Rivayete göre Müşrikler, Hz Muhammed aleyhisselam'a  gelip ondan Allah’ın soyunu ve sopunu açıklamasını isterler, bunun üzerine O’nun nasıl bir Allah olduğunu en özlü ve doğru biçimde anlatan İhlâs suresi iner.Resulullah'ın Tevhide davet etmeye başladığı dönemde insanların kafasındaki ilahi düşüncenin nasıldır.Bu surenin inişi ile ilgili rivayetlerden bir kaçını okuyalım
 İbn Abbâs'tan gelen bir rivayete göre de Amir ibnu't-Tufeyl ve Erbed ibn Rabîa Hz. Peygamber (sa)'e gelmişler ve Amir ibnu't-Tufeyl'in Hz. Pey­gamber (sa)'e: "Ey Muhammed, bizi neye çağırıyorsun?" sorusuna Hz. Pey­gamber (sa): "Allah'a çağırıyorum." diye cevap vermiş. Onun: "Onu bana tavsif et; , (niteliklerini söyle).o altından mı, gümüşten mi, demirden mi?" demesi üzerine bu Sûre-i Celîle nazil olmuş.
İbn İshâk'm Muhammed'den, onun da Saîd'den rivayetinde o şöyle anla­tıyor: Hz. Peygamber (sa)'e yahudilerden bir grup geldi ve: "Ey Muhammed, Allah yaratıkları yaratmıştır. Peki Allah'ı kim yaratmıştır?" diye sordular. Hz. Peygamber onlara o kadar kızdı ki rengi değişti. Allah Tealâ'dan onların sorusu­nun cevabı olarak bu Sûre-i Celîle geldi.şeklinde çeşitli rivayetler bulunmaktadır.
Bu surenin mesajları evrenseldir  Nasıl bir Allah tasavuru olmalı sorusunun cevabıdır.

 Putperest müşriklerin taptığı ağaçtan, taştan, altından, bronzdan ,gümüşten vb. çeşitli ilahlar şekil, suret ve cisim sahibi idiler. İlahlarına cinsiyet çeşitliliğine  hem  erkekten  hem kadından hemde ilahlarında üreme vardı. Hiç bir tanrıça kocasız değildi. Hiçbir ilah eşsiz değildi. Onların sözde yemeye, içmeye de ihtiyaçları vardı. Onlara tapanlar bu nedenle taptıklarına  yeme, içme imkânı sağlıyorlardı. Müşriklerin büyük bir bölümü, Allah'ın insan şeklinde insanların arasına geleceğine de inanmış,idiler. Bazıları O'nun temsilcisi durumundaydılar. Hristiyanlar, bir Allah'a inandıklarını iddia etseler de inandıkları ilahın  en azından bir oğlu vardı. Oğlu ile baba arasında Ruhu'l Kudüs'ün de önemli bir yeri vardı; hatta ilahın anası ve kaynanası da vardı. Yahudilerin de bir Allah'a inandıklarını iddia etmeleri boşunadır. Çünkü inandıkları ilah, maddi cismanilikten ve insani sıfatlardan uzak değildi. Mesela yürürdü. İnsani şekilde gelirdi. Kendi kulları ile güreş de yapardı. En az bir adet oğul'un Uzeyr babasıydı.Bu dini grubun dışında mecusiler ateşe taparlardı.Sabiiler den yıldızlara tapanlar Bu şartlarda, Rasulullah insanları "vahdehu la şerikeleh"e inanmaya çağırınca,  zihinlerine, bütün mabudların terkedilerek bir olduğuna inanılacak Rabbin nasıl bir şey olduğu sorusu gelmişti.

30.Cüz
Rahman ve Rahim olan Allah Adıyla 

İhlas 112/1 De ki: “O Allah,  O, bir tektir.
قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
Kul huvallâhu ehad
İhlas 112/2  Allah samed’dir.Hiçbir şeye muhtaç olmayan, herşey O’na muhtaç olandır.
اللَّهُ الصَّمَدُ
Allâhus samed
İhlas 112/3 Ne bir çoçuk edinmiştir. Ne de kimsenin çoçuğu olmuştur
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ
Lem yelid ve lem yûled.
İhlas 112/4  Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir.
وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ
Ve lem yekun lehu kufuven ehad

küfüv :sözlükte denk ve benzer, eşit veya eşdeğer” gibi anlamlara gelir. Burada, Allah’ın eşsizliğini dile getirmektedir. Öyleyse Allah benzersizdir; hiçbir şey O’na benzemez ve denk tutulamaz. Çünkü Allah’ın hiçbir dengi, eşi ve eşiti yoktur. Bu yüzden O’nunla ne zıtlaşacak ne de birleşecek şekilde hiçbir eş, ortak veya rakip olamaz. Her şeyin bir eşi, benzeri yahut zıttı olabilir. Ama Allah’ın hiçbir dengi ve benzeri olmamıştır. Öyleyse hiçbir dengi ve ortağı olmayan bir tek Allah vardır; O’nun dışındakiler hep mahluk, sonradan yaratılmış varlıklardır.

1’inci ayetinde,
 İhlas 112/1 De ki: “O Allah,  O, bir tektir.
قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
Kul huvallâhu ehad
Allah nasıldır, bize anlat?” sorusuna muhatap olan Peygamber(as)’den, evrensel olarak doğru Allah tasavuru inşa etmektedir. Kur'an'da 5 sure Kul ile başlar.Cin, Kafirun, İhlas, Felak ve Nas sureleri. Beş surede  Mekki sûrelerdir. Kul =Deki ifadesi haber-duyurma -dua-talebi ve inşa - tavizsiz  açıkla ilet anlamlarında
Kul: De ki emridir. Surenin söze (de ki) emri ile girmesi nedenini maddeler halinde islami kaynaklardan edindiğimiz bilgilere bakalım :
1. Bu bir emirdir. Muhatabın zihnini, bu mesajın emretmeye layık yüce bir makamdan geldiğini ifade eder
2. Bu talim ve terbiyeyi amaçlayan bir emirdir. Allah hakkında bize bir ikrarı talim ettirir. Dil ile ikrar, İmanın, Marifet ve kalb ile tasdikten sonra 3. basamağıdır. Vahyin terbiyesine teslim olan birine düşen, ilk iki basamağı çıkmış olmaktır.
3. Kul(de ki) emri, bir şeyi yapmamızı değil dememizi emreder. Çünkü Allah hakkında doğru tasavvuru dile getirmek, yapmanın ,yani salih amele giriş anahtarıdır.
4. Bir tek de ki emri ile , tüm sure haber türünden, inşa türüne taşınmıştır. Eğer baştaki kul emri olmasaydı, ihlas suresi haber cümlelerinden oluşan bir sure olacaktı. Fakat baştaki bu emir, surenin belagat çatısını değiştirmiştir. Kul ile surenin haberden inşaya taşınması , muhataba, seni inşa edeceğim hazırmısın uyarısıdır.
5. Emir kipi ile konunun kişisel tercih ve bireysel yorumlara açık olmayan bir konu olduğunu gösterir .Bu konuda insanın doğrudan ilahi inşaaya muhataç olduğunu delalet eder. Üstelik bu inşa, Allah tasavvuru gibi en yüksek düzeyde bir inşaadır.
6. Kul (deki) emri aynı zamanda karşı ileti isteyen bir hitab biçimidir. Muhataptan; emir tekrarı istenmektedir. Emir tekrarı çok hassas olan ve yanlış anlaşılması durumunda muhatabın çok büyük ziyana uğrayacağı meselelerde istenir.
7. Kul (de ki) emri muhatabının yanlış anlama ihtimali olan hususlarda istenir. Daha önceki yanlış anlamalara gönderme yapan ve onları kınayan bir vurgusuda vardır.
8. Kul (deki) emri muhataba bu konudaki yanlış anlamaları hiç eğip bükmeden lafı dolandırmadan doğrudan ve açıkca red etme görevini yükler. Bu göreve aynı konuda tavizsiz olma vurgusuda dahildir.
9. Surenin kul deki; ile başlaması tevhidi bilmenin ve buna inanmanın yetmediğini, bunu dile getirmek ve hatta anlatmak gerektiğini ifade eder.
10.Surenin Kul (de ki) ile başlaması Allah hakkındaki yanlış tasavvurlar sukutla geçiştirilemeyecek kadar önemlidir, İmasını içeriğinde taşır.
11. Surenin Kul( de ki) ile başlaması ,Allahı doğru bilme ve tanıma ve anlamanın vaz geçilmez unsurları olan El Esmaul hüsnanın önemine yapılmış örtülü bir vurguya sahiptir.
Allah :Allah ismi Esma’ül  Hüsnanın kalbidir. O’nun zat ve özel ismidir. İsmi Has’tır.Yalnız O’nun için kullanılır. Başka bir kelime bu ismin yerini tutamaz ve başka dillere de bu ismin dışında tercüme edilemez. Diğer tüm esma ve sıfatlar Allah ismine bağlıdır. Allah isimdir, diğerleri sıfattır. Merkezde Allah isminden yansıyan nurun sıfatları diğer isimlerdir. Diğer isimler Allah’ın fiilleri, sıfatları ve tecellileri ile ilgilidir.

Ehad ve Vahid ne demektir?

Bir anlamına gelen ehad ve vahid isimleri ikiside Vahdet kökünden gelir.
Ehad ve vahid Allah'ın sayı ile değil, hiçbir ortağı ve benzeri olmaması itibariyle tek ve bir olmasıdır.
"Ehad" ve "vahid", aynı kökten gelen ve benzer anlamları olan Allah'ın isimleridir. Bu kelimeler Allah için kullanıldığında "tek, parçalara ayrılması ya da miktarının artması imkansız olan bir" demektir.
Vahid
Arapça'da "vahid", sayma sayılarından olan "bir" demektir. Arapça'da sayı saymaya "ehad" ile değil "vahid" ile başlanır. Vahid kelimesi Kur'an'da "bir kapı" (Yusuf:67), "bir ses, gürültü (Yasin:29), "bir koyun" (Sad:23) gibi birçok maddi ve manevi varlığı nitelemek için kullanılmıştır.
Aynı zamanda Allah için "tek ilah" ifadesi geçen Mü’min:16, Bakara:163, Nahl:22, Maide:73 gibi ayetlerde de "vahid" sözcüğü kullanılmıştır.
Ehad
Kur'an'da sıklıkla yer alan "ehad" sözcüğü "hiçbir kimse" (Hakka:47, Kehf:38) ifadelerinde geçmektedir."Ehad", yalnızca İhlas:1 ayetinde doğrudan, bazı ayetlerde ise (Beled:5, Beled:7) dolaylı olarak Allah için kullanılmıştır."Vahid" kelimesinin aksine "ehad" sıfatı, yalnızca Allah için kullanılmıştır.
Anlam
Sayılar görecelidir. Örneğin bir sayısı iki, üç, çeyrek sayılarına nispeten onların yarısı, üçte biri, dört katıdır.Ehad ve vahid isimleri Allah için kullanıldığında biricikliği, eşsizliği ve benzersizliği gösterir ve aşağıdaki ifadelerle açıklanabilir:
Tekliğin sadece kendisine ait olduğu
Bölünüp parçalara ayrılmayan, bileşik olmayan
Katları, fazlası, eksiği olmayan
Parçalardan meydana gelmeyen
Ortağı olmayan
Ne değildir?

Allah'ı birçok isim ve sıfatıyla tanımak O'nun birden çok olduğu anlamına gelmediği gibi, Allah'ı "bir" olarak tanımak O'na bir "son" ya da "sınır" koymak anlamına da gelmez. Allah'ın "bir" oluşu tevhid yani O'ndan başka tanrıları reddetmektir.
Sayıların içinde parçası, dışında benzeri vardır. Çünkü sayılarda kesir (parça, bölünme) ve katlanma (toplanma, benzerleri) mümkündür. Toplama aynı cinsler arasında olur. Bölünme ise bir cinsi aynı cinsten olan parçalara ayırmaktır. Allah'ın bir cinsi (Şura:11) ve dengi (İhlas:4) yoktur. O'nun birliği, çokluğun içindeki sayısal birlik değildir.
"Vahid, Ehad" olan Allah, "ilk" ve "son" olandır Allah'a "ilk" demek ikincisi var demek değil, "kendisinden öncesi yok" demektir. O'na "son" demek öncesi olması değil, "sonrası yok" demektir
Hadid 57/3 :El- Evveldir İlk O’dur,El-Ahir sonraki de O'dur.Ez -Zahirdir delilleriyle varlığı apaçık olan ,El-Batındır zatını akılların O’nu idrâk edemediği, her şeyi sınırsız bilen El-Alim olan Allah'tır
هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Huvel evvelu vel âhiru vez zâhiru vel bâtın(bâtınu), ve huve bi kulli şey’in alîm


Her iki isim aynı kökten gelmesine rağmen arap dilinin kurallarından dolayı isim farklılığı demek anlam farklılığını demektir.Ehad ile Vahid’in “Bir”liği farklıdır.Ehad Zâtında şeriki olmayan,benzeri olmayan yalnız bir tek olduğunu  ifade eder.Buradaki birlik, herhangi bir sayı dizisinin İlk basamağı anlamında değildir;.O kadar kapsamlıki   yani mahlukata ait şekil renk tür çeşit  tüm nitelemelerden uzak  tekdir. Ehad ismi maddi -manevi aklen - kalben her açıdan zatında hadsiz, hudutsuz, sayısız, rakamsız, rakipsiz,  benzersiz biriçik tekliğini ifade eder.Bundan dolayı el  takısı almaz.Sadece Allah'a hasdır.Başkasına  isim olarak  kullanılmaz Teccellileri artmaz eksilmez.
Vahid ise sıfatlarına ve fiiline dönük bir olduğunu ifade eder .Vahid Allah'ın Sıfatlarında şeriki olmayan ve fiillerinde eşsiz benzersiz ."bir olduğunu ifade eder.Vahid ismi başkaları içinde kullanılır Vahid isminin tecellisi ise ilahi fiillerine göre değişkenlik gösterir.Vahid ismi bölünmeyen parçalanmayan bir anlamındadır.

Ehad,kelimesi kur'an'da  üç şekilde gelir  :
1-  Ehad kelime olarak  nefiyde kullanılır. (yani olumsuzluk anlamında  bir şeyin “ne olmadığını” belirtmek içindir) Meselâ “Bir adam gördüm= raculün vâhidün cümlesinde “vahid” kullanılır  Hiçbir kimse görmedim  cümlesinde ise “ehad” kelimesi kullanılır.Az, çok ,dağınık  yada toplu bilinçli varlıkların tümünü kapsar ''Evde hiç kimse(ehad )yok dendiğinde bir kişi de veya toplu olarak da kimse yok anlamında  gelir. 
2-İsbat için kullanılır Bu da  a-)Sadece bir yerde ehadiyat” yalnızca Allah için kullanılır, oda ihlas sureside geçer.b-)Kuran'da çeşitli zamirlere bitişik olarak Ehadukum :biriniz,Ehadekumu :birinize Ehadekum birinizi  yevmul ehad haftanın birinci günü gibi genellikle zamirlere  tamlayan, ya da tamlanan olarak kullanılır. c-)10'lu sayılara bir eklendiğinde Ehade aşera =11 veya  ehadin gibi kullanımı vardır.
---------

2’nci ayetin beyanına göre “Allah samed’dir.
İhlas 112/2  Allah samed’dir.Hiçbir şeye muhtaç olmayan, herşey O’na muhtaç olandır.
اللَّهُ الصَّمَدُ
Allâhus samed
 Samed kelimesi, sözlükte “kasd” anlamına gelen Sad, mim ve dal" Harflerinden türemiş şeklidir Arapça'da gerek çekimli ,gerek sonuna  ekli olarak  ve bu harflerin  farklı sıralamalarıyla çok  geniş anlamlar taşıyan bir özelliğe sahiptir .Öncelikle bu anlamlara göz atalım.
es-Samed: Herşeyden yüksek kısım= kendisinden üstün kimse olmayan
el-Musmed: Eksikliği olmayan , içine bir şey girmeyen katı şey.
Beytun Musammedun: İhtiyaç zamanında rücu edilen ev.
Binaun Musammedun: Yüksek bina.
Samedehu ve Samede ileyhi samden: O şahsa gitmeyi kastetmek.
Asmede ileyhi'l-emr:  İtimat edilen kişiye havale edilmiştir.
İşte bu tüm anlamlar kümelerini hepsi  Allah için kullanıldığında es- samed esmasını özelliklerini vermektedir. Yukarıdaki anlamlara göre
Es-samed olan Allah Hiç bir şeye muhtaç olmayan.Her şey, her yönden Allah’a muhtaçtır; Muhtaçların  ihtiyaclarını karşılayan İçine hiç bir şey almayan Yemek içmek gibi içinden de hiç bir şey çıkmayan ,Var olmak için bir başkasına dayanmayan, Fakat kendisine dayanılan, eksiği ve ihtiyacı olmadığını ifade eden Bu ismi özellikle her türlü beşeri ihtiyaçtan münezzehtir. Subhan olduğu için ölümlü bir beşere benzetilen  vasıflarla yanlış ilah tasavurunu red eder.
İşte bu yüzden surenin ilk ayetinde “Allah’ın tek bir” olduğu bildirilmiş; fakat “bu kadar çok ve çeşitli ihtiyaçlara bir tek Allah nasıl yetişir?” şeklinde hatıra gelebilecek bir tereddüdü gidermek için de, bu ayette “Allah’ın samed olduğu” belirtilmiştir. Çünkü her ihtiyacı karşılayan, her işi bitirecek ve maksada erdirecek olan Allah’tır. Bunun için Kuran’da: “Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz, ama O, hiçbir şeye muhtaç değildir..” buyurulmuştur.

3’nci ayetin beyanına göre
İhlas 112/3 Ne bir çoçuk edinmiştir. Ne de kimsenin çoçuğu olmuştur
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ
Lem yelid ve lem yûled.
Çoğunlukla Lem yelid doğurmamıştır şeklinde yanlış cevrilmiştir.Ayette Allah'ın anneliğini değil babalığını red etmektedir. Cünki müşrikler  Allah'a ya babalık yada kocalık  isnad etmişlerdir.Ayette  Allah’ın “oğul” olmadığı gibi O’nun evlâdının da bulunmadığı bildirilir. Allah ne baba, ne de oğuldur.Allah’ın bilinen bir cisim, bir madde, bir organizma olmadığı, bölünme veya parçalanma yoluyla kısımlara ayrılmadığı, O’nun başka bir şeyden kopmuş bir parça olmadığı da anlaşılmalıdır. O’nun varlığının cinsi, benzeri ve nevi yoktur. Allah, hiçbir şeye muhtaç olmadığı gibi üremeye de ihtiyaç duymaz. Doğmuş ve doğurmuş olmak, canlılarda, özellikle de insanlarda görülen tabii bir durumdur.O halde ne İsa(as) Allah’ın oğlu, ne de melekler O’nun kızlarıdır. Onların hiçbiri Allah’ın evladı değildir, tam aksine hepsi yaratılmış varlıklardır. Şu halde, yalana olan meyletmelerinden dolayı “Allah çocuk edindi ” diyenler, elbette yalan söylüyorlar.  Allah, ancak yaratıklara yakıştırılabilecek “oğul” ya da “soy” gibi vasıflardan bütünüyle münezzehtir ve her türlü eksiklikten, yetersizlikten uzaktır.

1 yorum: