Nüzul Sırası : 44. suredir.
Ayet Sayısı: 98 ayettir.Ayet sayısına göre 100’den az olan Mesani surelerdendir
İndiği Dönem:Mekke döneminde inmiştir.58 ve 71. âyetler Medine döneminde inmiştir.
Sure adını :Adını, 16'ncı ayette geçen “Meryem” kelimesinden alır.Mekke'de,Müslümanların Habeşistan'a hicret etmelerinden önce, Fâtır suresinden sonra inmiştir. Bazı tefsir bilginlerine göre Bir rivayete göre başındaki hurûf-ı mukattaadan dolayı "Kâf hâ yâ ayn sâd" sûresi olarak da adlandırılır. Sure içinde tilavet secdesi bulunan surelerden biridir.
16.CÜZ
Bismillahirrahmanirrahim
Meryem 19/ 1 Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd.
كهيعص
Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd.
Meryem 19/ 2 Senin Rabbinin, kulu Zekeriya (A.S)’a rahmetinin zikridir/ hatırlatmadır
ذِكْرُ رَحْمَةِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّا
Zikru rahmeti rabbike abdehu zekeriyyâ.
Meryem 19/ 3 O, Rabbine gizli bir sesle nida etmişti.
إِذْ نَادَى رَبَّهُ نِدَاء خَفِيًّا
İz nâdâ rabbehu nidâen hafiyyâ(hafiyyen).
Meryem 19/ 4 Demişti ki: 'Rabbim! Doğrusu benim kemiklerim zayıfladı, başım iyice ağardı. Rabbim! Ben sana dua etmekle de hiç behdat olmadım,
قَالَ رَبِّ إِنِّي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنِّي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْبًا وَلَمْ أَكُن بِدُعَائِكَ رَبِّ شَقِيًّا
Kâle rabbî innî ve henel azmu minnî veştealer re’su şeyben ve lem ekun bi duâike rabbî şakıyyâ(şakıyyen).
Meryem 19/ 5 "Doğrusu ben arkamdan yerime geçecek yakınlarımdan endişeliyim. Karım da kısırdır. Bana Artık bana kendi katından bir yardımcı /dost armağan et.
وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِن وَرَائِي وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا فَهَبْ لِي مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا
Ve innî hıftul mevâliye min verâî ve kânetimraetî âkıran fe heb lî min ledunke veliyyâ(veliyyen).
Meryem 19/ 6 Bana da, Yakub oğullarına da, mirasçı olsun. Rabbim, o'nu razı olduğun olacağın biri eyle!'
يَرِثُنِي وَيَرِثُ مِنْ آلِ يَعْقُوبَ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّا
Yerisunî ve yerisu min âli ya’kûbe vec’alhu rabbî radıyyâ(radıyyen).
Meryem 19/ 7 'Ey Zekeriyya! Seni adı Yahya olan bir oğlan çocukla müjdeliyoruz ki ;Daha önce Onunla bir kimseyi isimlendirmedik.
يَا زَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَى لَمْ نَجْعَل لَّهُ مِن قَبْلُ سَمِيًّا
Yâ zekeriyyâ innâ nubeşşiruke bi gulâminismuhu yahyâ lem nec’al lehu min kablu semiyyâ(semiyyen).
Meryem 19/ 8 Dedi ki: 'Ey Rabbim! Benim nasıl oğlum olur ki? Karım kısırdır, Ben de tamâmıyla yaşlanarak ihtiyarladım dedi.
قَالَ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِيًّا
Kâle rabbî ennâ yekûnu lî gulâmun ve kânetimraetî âkıran ve kad belagtu minel kiberi ıtiyyâ(ıtiyyen).
Meryem 19/ 9 Öyledir. Rabbım buyurdu ki: Bu, bana çok kolaydır. Daha önce sen bir şey değilken seni de yaratmıştım.
قَالَ كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِن قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْئًا
Kâle kezâlike, kâle rabbuke huve aleyye heyyinun ve kad halaktuke min kablu ve lem teku şey’â(şey’en).
Meryem 19/ 10 'Rabbim! Bana bir ayet göster' dedi. Dedi ki: 'Senin ayetin sapasağlam olduğun halde üç gece insanlarla konuşamamandır..
قَالَ رَبِّ اجْعَل لِّي آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَ لَيَالٍ سَوِيًّا
Kâle rabbic’al lî âyeh(âyeten), kâle âyetuke ellâ tukellimen nâse selâse leyâlin seviyyâ(seviyyen).
Meryem 19/11 Derken, mihrabdan kavminin karşısına çıkıp onlara: «Sabah ve akşam tesbih edin!» diye işaret verdi.
فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ مِنَ الْمِحْرَابِ فَأَوْحَى إِلَيْهِمْ أَن سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِيًّا
Fe harace alâ kavmihî minel mihrâbi fe evhâ ileyhim en sebbihû bukraten ve aşiyyâ
Meryem 19/12 Ey Yahya! Kitab'ı kuvvetle al. Biz ona daha sabi iken hikmeti verdik.
يَا يَحْيَى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ وَآتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّ
Yâ yahyâ huzil kitâbe bi kuvvetin, ve âteynâhul hukme sabiyyâ(sabiyyen).
Meryem 19/13 Katımızdan ona bir sevgi sevgi ve zekât (arınmışlık -temizlik) verdik). O, çok takva sahibi oldu
وَحَنَانًا مِّن لَّدُنَّا وَزَكَاةً وَكَانَ تَقِيًّا
Ve hanânen min ledunnâ ve zekâten, ve kâne takıyyâ(takıyyen).
Meryem 19/14 Anne babasına iyi davranırdı. İsyankâr bir zorba değildi.
وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُن جَبَّارًا عَصِيًّا
Ve berren bi vâlideyhi ve lem yekun cebbâren asıyyâ(asıyyen).
Meryem 19/15 Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kaldırılacağı gün ona selâm olsun!
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا
Ve selâmun aleyhi yevme vulide ve yevme yemûtu ve yevme yub’asu hayyâ(hayyen).
Meryem 19/16 Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا
Vezkur fil kitâbı meryem(meryeme), izintebezet min ehlihâ mekânen şarkıyyâ(şarkıyyen).
Meryem 19/17 Ardından onların önlerine bir perde çekmişti. Bu sırada biz ona Ruh'umuzu gönderdik. Ona düzgün bir beşer suretinde göründü.
فَاتَّخَذَتْ مِن دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا
Fettehazet min dûnihim hicâben fe erselnâ ileyhâ rûhanâ fe temessele lehâ beşeren seviyyâ(seviyyen).
Meryem 19/18 Dedi ki: 'Ben senden Rahman'a sığınırım.Eğer takva sahibi isen.
قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَن مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّا
Kâlet innî eûzu bir rahmâni minke in kunte takıyyâ(takıyyen).
Meryem 19/19 “Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamak için gönderildim” dedi.
قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا
Kâle innemâ ene resûlu rabbiki li ehebe leki gulâmen zekiyyâ(zekiyyen).
Meryem 19/20 “Bana bir beşer dokunmamış ken benim nasıl bir oğlum olabilir? Ve ben, iffetsiz olmadım.
قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا
Kâlet ennâ yekûnu lî gulâmun ve lem yemsesnî beşerun ve lem eku bagıyyâ(bagıyyen).
Meryem 19/21 Öyledir!” dedi. “Ama Rabbin buyurdu ki ‘O, bana kolaydır, onu insanlar için bir belge (ayet) ve katımızdan bir ikram kılacağız. Bu, kararı verilmiş bir iştir.
قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِّنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَّقْضِيًّا
Kâle kezâlik(kezâliki), kâle rabbuki huve aleyye heyyin(heyyinun), ve li nec’alehû âyeten lin nâsi ve rahmeten minnâ, ve kâne emren makdıyyâ(makdıyyen).
Meryem 19/22 Böylelikle, ona hamile kaldı.kaldı ve onunla uzak bir mekâna çekildi.
فَحَمَلَتْهُ فَانتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا
Fe hamelethu fentebezet bihî mekânen kasıyyâ(kasıyyen).
Meryem 19/23 Doğum sancısı onu bir hurma gövdesine,sevketti. “Keşke bu durum başıma gelmeden önce ölseydim de unutulup giden biri olsaydım!" diye yakındı.
فَأَجَاءهَا الْمَخَاضُ إِلَى جِذْعِ النَّخْلَةِ قَالَتْ يَا لَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَذَا وَكُنتُ نَسْيًا مَّنسِيًّا
Fe ecâehâl mehâdû ilâ ciz’ın nahleti, kâlet yâ leytenî mittu kable hâzâ ve kuntu nesyen mensiyyâ(mensiyyen).
Meryem 19/24 Bunun üzerine onun, alt tarafından Meryem'e şöyle diye bir nida ile seslenildi: Üzülme/mahzun olma Rabbin alt taraftan bir pınar akıttı.
فَنَادَاهَا مِن تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا
Fe nâdâhâ min tahtihâ ellâ tahzenî kad ceale rabbuki tahteki seriyyâ(seriyyen).
Meryem 19/25 Hurma dalını kendine doğru silkele ki, üzerine taze, olgun hurma dökülsün.
وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا
Ve huzzî ileyki bi ciz’ın nahleti tusâkıt aleyki rutaben ceniyyâ(ceniyyen).
Meryem 19/26 “Ye, iç, gözün aydın olsun. Beşerden bir kimseyi görecek olursan, “Şüphesiz ben Rahmân’a susmayı adadım. Bugün hiçbir insan ile konuşmayacağım” de.
فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا
Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ(aynen), fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ(insiyyen).
Meryem 19/27 Nihayet onu yüklenerek kavmine getirdi. Dediler ki: 'Ey Meryem! Andolsun sen şaşırtıcı bir şey yaptın!
فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا
Fe etet bihî kavmehâ tahmiluhu, kâlû yâ meryemu lekad ci’ti şey’en feriyyâ(feriyyen).
Meryem 19/28 Ey Harun'un kardeşi! Senin baban kötü biri değildi, annen de iffetsiz değildi.'
يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا
Yâ uhte hârûne mâ kâne ebûkimrae sev’in ve mâ kânet ummuki bagıyyâ(begıyyan).
Meryem 19/29 Bunun üzerine, onu işaret etti. dediler ki: “Beşikte olan bir sabi ile biz nasıl konuşuruz?”
فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَن كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا
Fe eşârat ileyhi, kâlû keyfe nukellimu men kâne fîl mehdi sabiyyâ(sabiyyen).
Meryem 19/30 Şöyle dedi: “Muhakka Ben Allah’ın kuluyum. O, bana kitap verecek ve beni nebi yapacaktır.
قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا
Kâle innî abdullâhi, âtâniyel kitâbe ve cealenî nebiyyâ(nebiyyen).
Meryem 19/31 Beni bulunduğum her yerde bereketli kıldı. Yaşadığım sürece salâtı ve zekâtı bana emretti.
وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا
Ve cealenî mubâraken eyne mâ kuntu ve evsânî bis salâti vez zekâti mâ dumtu hayyâ(hayyen).
Meryem 19/32 Beni, anneme iyilik yapar kıldı ve beni azgın bir zorba yapmadı.
وَبَرًّا بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّارًا شَقِيًّا
Ve berren bi vâlidetî ve lem yec’alnî cebbâren şakıyyâ(şakıyyen).
Meryem 19/33 Doğduğum gün ve öleceğim gün ve canlı olarak beas edileceğim gün selâm benim üzerimedir
وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا
Vesselamü aleyye yevme vülidtü ve yevme emutü ve yevme üb´asü hayya
Meryem 19/34 İşte hakkında şüpheye düştükleri Meryem oğlu İsa hakk /gerçek söz budur.
ذَلِكَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذِي فِيهِ يَمْتَرُونَ
Zâlike îsâbnu meryem(meryeme), kavlel hakkıllezî fîhi yemterûn(yemterûne).
Meryem 19/35 Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değildir O, Sübhan’dır. Bir işin oluşuna o sadece ol der, o oluşmaya başlar .
مَا كَانَ لِلَّهِ أَن يَتَّخِذَ مِن وَلَدٍ سُبْحَانَهُ إِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Mâ kâne lillâhi en yettehıze min veledin subhânehu, izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).
Meryem 19/36 'Şüphesiz Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; O'na kulluk edin. İşte bu Sıratı Mustakîm' doğru yol budur.'
وَإِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
Ve innallâhe rabbî ve rabbukum fa’budûhu, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Meryem 19/37 Aralarından birtakım hizipler ayrılığa düştüler. Artık büyük bir günü görmekten dolayı inkâr edenlerin vay haline!
فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن مَّشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ
Fahtelefel ahzâbu min beynihim, fe veylun lillezîne keferû min meşhedi yevmin azîm(azîmin).
Meryem 19/38 Onlar bize geldikleri gün ne müthiş duyar, ne müthiş görürler! Ancak zalimler bugün açık bir sapkınlık içindedirler.
أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا لَكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Esmi’ bihim ve ebsır yevme ye’tûnenâ lâkiniz zâlimûnel yevme fî dalâlin mubîn(mubînin).
Meryem 19/39 İş hükme bağlanıp biteceği, hasret gününe karşı onları uyar; onlar bir gaflet içindedirler ve onlar iman etmezler.
وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Ve enzirhum yevmel hasreti iz kudıyel emru, ve hum fî gafletin ve hum lâ yu’minûn(yu’minûne).
Meryem 19/40 Şüphesiz yeryüzüne ve onun üzerindekilere biz varis olacağız, biz ! ve onlar bize döndürülecekler.
إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ
İnnâ nahnu nerisul arda ve men aleyhâ ve ileynâ yurceûn(yurceûne).
Meryem 19/41 Kitap’ta İbrahim’i de zikret . Gerçekten O, sadık /özü sözü doğru bir nebi idi.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا
Vezkur fîl kitâbi ibrâhîm(ibrâhîme), innehu kâne sıddîkan nebiyyâ(nebiyyen).
Meryem 19/42 Hani babasına şöyle demişti: “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin kulluk ediyorsun?
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ يَا أَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْنِي عَنكَ شَيْئًا
İz kâle li ebîhi, yâ ebeti lime ta’budu mâ lâ yesmau ve lâ yubsıru ve lâ yugnî anke şey’â(şey’en).
Meryem 19/43 “Babacığım! Doğrusu, sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana uy ki seni doğru Sıratı Seviye’ye seviyeli,/düzgün bir yolu göstereyim.
يَا أَبَتِ إِنِّي قَدْ جَاءنِي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْنِي أَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا
Yâ ebeti innî kad câenî minel ilmi mâ lem ye’tike fettebi’nî ehdike sırâtan seviyyâ(seviyyen).
Meryem 19/44 Ey babacığım, şeytana kul olma! Muhakkak ki şeytan, Rahmân’a asi oldu.
يَا أَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمَنِ عَصِيًّا
Yâ ebeti lâ ta’budiş şeytân(şeytâne), inneş şeytâne kâne lir rahmâni asıyyâ(asıyyen).
Meryem 19/45 Ey Babacığım! Doğrusu ben, sana, çok esirgeyici Rahmân tarafından bir azabın dokunmasından, böylece şeytana bir dost olmandan korkuyorum.”
يَا أَبَتِ إِنِّي أَخَافُ أَن يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِّنَ الرَّحْمَن فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا
Yâ ebeti innî ehâfu en yemesseke azâbun miner rahmâni fe tekûne liş şeytâni veliyyâ(veliyyen).
Meryem 19/46 “Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, mutlaka seni taşa tutarım. uzun müddet benden uzaklaş!” dedi.
قَالَ أَرَاغِبٌ أَنتَ عَنْ آلِهَتِي يَا إِبْراهِيمُ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ لَأَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْنِي مَلِيًّا
Kâle e râgıbun ente an âlihetî yâ ibrâhîm(ibrâhîmu), lein lem tentehi le ercumenneke vehcurnî meliyyâ
Meryem 19/47 dedi ki: 'Selâm sana/“Esenlik ve güvenliğe gir Senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz O, bana karşı lütuf sahibidir.
قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي إِنَّهُ كَانَ بِي حَفِيًّا
Kâle selâmun aleyk(aleyke), se estagfiru leke rabbî, innehu kâne bî hafiyyâ(hafiyyen)
Meryem 19/48 Sizden ve Allah'tan ile aranıza koyup yalvardıklarınızdan ayrılıyor ve Yanlızca Rabbime yalvarıyorum. Rabbime yaptığım dua sayesinde bedbaht olmayacağımı umuyorum
وَأَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَأَدْعُو رَبِّي عَسَى أَلَّا أَكُونَ بِدُعَاء رَبِّي شَقِيًّا
Ve a’tezilukum ve mâ ted’ûne min dûnillâhi ve ed’û rabbî, asâ ellâ ekûne bi duâi rabbî şakıyyâ
Meryem 19/49 Böylece onlardan ve Allah'tan başka başka kul olduklarından ayrılınca biz ona İshak ve Yakub'u bahşettik ve Onların her ikisini de nebi yaptık.
فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا
Fe lemmâ’tezelehum ve mâ ya’budûne min dûnillâhi vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûb(ya’kûbe) ve kullen cealnâ nebiyyâ(nebiyyen).
Meryem 19/50 Onlara rahmetimizden bağışlarda bulunduk ve konuşmalarını en doğru şekilde yapanlardan sağladık.
وَوَهَبْنَا لَهُم مِّن رَّحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا
Ve vehebnâ lehum min rahmetinâ ve cealnâ lehum lisâne sıdkın aliyyâ(aliyyen).
Meryem 19/51 Kitap'ta Musa'yı da an. Şüphesiz o muhlis biriydi ve gönderilmiş bir nebi olan elçi idi.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَى إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا
Vezkur fîl kitâbi mûsâ, innehu kâne muhlesan ve kâne resûlen nebiyyâ(nebiyyen).
Meryem 19/52 Biz ona Tur'un sağ yanından seslendik ve onu özel konuşma için yaklaştırdık.
وَنَادَيْنَاهُ مِن جَانِبِ الطُّورِ الْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا
Ve nâdeynâhu min cânibit tûril eymeni ve karrabnâhu neciyyâ(neciyyen).
Meryem 19/53 Ona rahmetimizden dolayı kardeşi Harun'u nebi olarak armağan etmiştik.
وَوَهَبْنَا لَهُ مِن رَّحْمَتِنَا أَخَاهُ هَارُونَ نَبِيًّا
Ve vehebnâ lehu min rahmetinâ ehâhu hârûne nebiyyâ(nebiyyen).
Meryem 19/54 Kitap'ta İsmail'i de an. Şüphesiz o sözünde duran biriydi ve gönderilmiş bir; nebi olan elçiydi.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا
Vezkur fîl kitâbi ismâîle innehu kâne sâdıkal va’di ve kâne resûlen nebiyyâ(nebiyyen).
Meryem 19/55 Ailesine /ehline namaz ve zekâtı emrederdi. Rabbinin katında da kendinden razı olunmuş biriydi.
وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِندَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا
Ve kâne ye’muru ehlehu bis salâti vez zekâti ve kâne inde rabbihî mardıyyâ(mardıyyen)
Meryem 19/56 Kitap’ta İdris’i de an. Şüphesiz O, sadık /doğru sözlü bir kimse, bir nebî idi.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا
Vezkur fîl kitâbi idrîse innehu kâne sıddîkan nebiyyâ(nebiyyen).
Meryem 19/57 Biz onu yüce bir yere yükselttik.
وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا
Ve rafa’nâhu mekânen aliyyâ(aliyyen).
Meryem 19/58 : İşte bunlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği nebilerdendir;Adem'in soyundan, Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan, İbrahim ile İsrail'in soyundan, doğru yola erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendir. Onlara Rahman'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَن خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا*
Ulâikellezîne en’amallâhu aleyhim minen nebiyyîne min zurriyyeti âdeme ve mimmen hamelnâ mea nûhin ve min zurriyyeti ibrâhîme ve isrâîle ve mimmen hedeynâ vectebeynâ, izâ tutlâ aleyhim âyâtur rahmâni harrû succeden ve bukiyyâ(bukiyyen)SECDE ÂYETİ
Meryem 19/59 Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zayi ettiler ve şehvetlerine uydular. İşte bunlar azgınlıklarının cezasını göreceklerdir.
فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا
Fe halefe min ba’dihim halfun edâus salâte vettebeûş şehevâti fe sevfe yelkavne gayyâ(gayyen).
Meryem 19/60 Ancak dönüş yaparak, tevbe eden, inanan ve amilüs salihati işleyenler müstesnadır. Bunlar cennete girerler ve hiçbir şeyde haksızlığa uğratılmazlar.
إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْئًا
İllâ men tâbe ve âmene ve amile sâlihan fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne şey’â(şey’en).
Meryem 19/61Rahmân'ın kullarına vaad ettiği, görmedikleri adn cennetlerine gireceklerdir. Şüphesiz Allah'ın sözü kesindir.
جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدَ الرَّحْمَنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا
Cennâti adninilletî vaader rahmânu ibâdehu bil gayb(gaybi), innehu kâne va’duhu
me’tiyyâ(me’tiyyen).
Meryem 19/62 Orada boş söz işitmezler yalnızca esenlik/selam ve selâmet. Orada sabah ve akşam rızıkları hazırdır.
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا إِلَّا سَلَامًا وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ فِيهَا بُكْرَةً وَعَشِيًّا
Lâ yesmeûne fîhâ lagven illâ selâmâ(selâmen), ve lehum rızkuhum fîhâ bukraten ve aşiyyâ(aşiyyen).
Meryem 19/63 İşte, kullarımızdan takva sahibi olanları varis kılacağımız cennet budur.
تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَن كَانَ تَقِيًّا
Tilkel cennetulletî nûrisu min ibâdinâ men kâne takıyyâ(takıyyen).
Meryem 19/64 'Biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bunlar arasında ne varsa O'nundur. Senin Rabbin asla unutkan değildir.'
وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَلِكَ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا
Ve mâ netenezzelu illâ bi emri rabbike, lehu mâ beyne eydînâ ve mâ halfenâ ve mâ beyne zâlike, ve mâ kâne rabbuke nesiyyâ(nesiyyen).
Meryem 19/65 Göklerin, yerin ve bu ikisinin arasındakilerin Rabbidir. O halde O'na kulluk et ve O'na kullukta kararlı ol. es-semiyyâ- O'na denk adaş başka birini biliyor musun ?.
رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا
Rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ fa’budhu vastabir li ibâdetihî, hel ta’lemu lehu semiyyâ(semiyyen).
Meryem 19/66 İnsan der ki; "Öldüğüm zaman gerçekten diriltilip çıkarılacak mıyım?
وَيَقُولُ الْإِنسَانُ أَئِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا
Ve yekûlul insânu e izâ mâ mittu le sevfe uhracu hayyâ(hayyen).
Meryem 19/67 İnsan, daha önce hiçbir şey değilken, bizim onu yarattığımızı düşünmüyor mu?
أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا
E ve lâ yezkurul insânu ennâ halaknâhu min kablu ve lem yeku şey’â(şey’en).
Meryem 19/68 Rabbine yemin olsun ki, onları da şeytanları da mutlaka haşredeceğiz. Sonra onları cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız.
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا
Fe ve rabbike le nahşurennehum veş şeyâtîne summe le nuhdırannehum havle cehenneme cisiyyâ(cisiyyen).
Meryem 19/69 Sonra her milletten, Rahmân olan Allah'a en çok âsi olanlar hangileri ise onları çekip ayıracağız.
ثُمَّ لَنَنزِعَنَّ مِن كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَنِ عِتِيًّا
Summe le nenzianne min kulli şîatin eyyuhum eşeddu alâr rahmâni ıtiyyâ(ıtiyyen).
Meryem 19/70 Sonra Biz, elbette o cehenneme yaslanmaya en layık olanların kimler olduğunu daha iyi biliriz.
ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِالَّذِينَ هُمْ أَوْلَى بِهَا صِلِيًّا
Summe le nahnu a’lemu billezîne hum evlâ bihâ sıliyyâ(sıliyyen).
Meryem 19/71 Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır.
وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen).
Meryem 19/72 Sonra takva sahiplerini kurtarır; zalimleri ise orada diz üstü çökmüş halde bırakırız.
ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوا وَّنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا
Summe nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ(cisiyyen).
Meryem 19/73 Onlara apaçık ayetlerimiz okunduğunda inkâr edenler iman edenlere derler ki: 'İki gruptan hangisi makam bakımından daha iyi ve yeri daha güzeldir?
وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَّقَامًا وَأَحْسَنُ نَدِيًّا
Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne keferû lillezîne âmenû eyyul ferîkayni hayrun makâmen ve ahsenu nediyyâ(nediyyen).
Meryem 19/74Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik ki, onlar mal ve görünüş bakımından daha güzeldiler!
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَاثًا وَرِئْيًا
Ve kem ehleknâ kablehum min karnin hum ahsenu esâsen ve ri’yâ(ri’yen).
Meryem 19/75 De ki: 'Sapıklıkta olana Rahmân, ona zamanı uzatarak mühlet verir; sonuçta kendilerine vaadedilen, azabı veya kıyameti gördüklerinde kimin yerinin daha kötü ve ve kimin ordusunun daha zayıf olduğunu bileceklerdir.
قُلْ مَن كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَنُ مَدًّا حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضْعَفُ جُندًا
Kul men kâne fîd dalâleti felyemdud lehur rahmânu meddâ(medden), hattâ izâ raev mâ yûadûne immâl azâbe ve immâs sâate, fe se ya’lemûne men huve şerrun mekânen ve ad’afu cundâ(cunden).
Meryem 19/76 Allah, doğru yolda gidenlerin hidayetini arttırır. Kalıcı olan iyi işler, Rabbinin katında hem ödül bakımından daha iyi, hem de sonuç olarak daha hayırlıdır.
وَيَزِيدُ اللَّهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَّرَدًّا
Ve yezîdullâhullezînehtedev huden, vel bâkıyâtus sâlihâtu hayrun inde rabbike sevâben ve hayrun meraddâ(meradden).
Meryem 19/77 Şu ayetlerimizi inkâr eden ve: 'Bana mutlaka mal ve çocuklar verilecek' diyeni gördün mü?
أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا
E fe raeytellezî kefere bi âyâtinâ ve kâle le ûteyenne mâlen ve veledâ(veleden).
Meryem 19/78 O kişi gaybı mı bildi, yoksa Rahman’ın katından bir söz mü aldı?
أَاطَّلَعَ الْغَيْبَ أَمِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا
Ettalaal gaybe emittehaze inder rahmâni ahdâ(ahden).
Meryem 19/79 Hayır! Biz onun dediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzatacağız!
كَلَّا سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا
Kellâ, se nektubu mâ yekûlu ve nemuddu lehu minel azâbi meddâ(medden).
Meryem 19/80 Onun söylemekte olduğuna biz mirasçı olacağız; o bize, fert olarak' tek başına' gelecektir.
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًا
Ve nerisuhu mâ yekûlu ve ye’tînâ ferdâ(ferden).
Meryem 19/81 Onlar, Kendilerine güç sağlasınlar diye, Allah'tan başka ilahlar edindiler.
وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لِّيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا
Vettehazû min dûnillâhi âliheten li yekûnû lehum ızzâ(ızzen).
Meryem 19/82 Hayır, hayır! Onların , ibadetlerini inkâr edecekler. ve onlara hasım olacaklar.
كَلَّا سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا
Kellâ, se yekfurûne bi ibâdetihim ve yekûnûne aleyhim dıddâ
Meryem 19/83 Görmedin mi, ? biz gerçekten şeytanları, küfre sapanların üzerine gönderdik, onları tahrik edip kışkırtıyorlar.
أَلَمْ تَرَ أَنَّا أَرْسَلْنَا الشَّيَاطِينَ عَلَى الْكَافِرِينَ تَؤُزُّهُمْ أَزًّا
E lem tera ennâ erselnâş şeyâtîne alâl kâfirîne teuzzuhum ezzâ(ezzen).
Meryem 19/84 Onlara karşı acele davranma; biz onlar için sadece saydıkça sayıyoruz.
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْ إِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّا
Fe lâ ta’cel aleyhim, innemâ neuddu lehum addâ(adden).
Meryem 19/85 Takva sahiplerini Rahmân’ın huzurunda izzet ve ikramla toplıyacağımız gün.
يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّقِينَ إِلَى الرَّحْمَنِ وَفْدًا
Yevme nahşurul muttekîne ilâr rahmâni vefdâ(vefden).
Meryem 19/86 Ve mücrimleri susamış olarak cehenneme sevkedeceğiz.
وَنَسُوقُ الْمُجْرِمِينَ إِلَى جَهَنَّمَ وِرْدًا
Ve nesûkul mucrimîne ilâ cehenneme virdâ(virden).
Meryem 19/87 Rahman'ın katında bir ahid almış olanların dışındakiler şefaatten yararlanma hakkına sahip olamayacaktır.
لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا
Lâ yemlikûneş şefâate illâ menittehaze inder rahmâni ahdâ(ahden).
Meryem 19/88 'Rahman çocuk edindi' dediler.
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا
Ve kâluttehazer rahmânu veledâ(veleden).
Meryem 19/89 Andolsun siz, çok çirkin bir şey yaptınız ki
لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْئًا إِدًّا
Lekad ci’tum şey’en iddâ(idden).
Meryem 19/90 Bundan dolayı neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp çökecek.
تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا
Tekâdus semâvâtu yetefattarne minhu ve tenşakkul ardu ve tehırrul cibâlu heddâ(hedden).
Meryem 19/91 Rahman'a çocuk isnad ettiler diye!
أَن دَعَوْا لِلرَّحْمَنِ وَلَدًا
En deav lir rahmâni veledâ(veleden).
Meryem 19/92 Oysa Rahman'ın çocuk edinmesi olamaz
وَمَا يَنبَغِي لِلرَّحْمَنِ أَن يَتَّخِذَ وَلَدًا
Ve mâ yenbagî lir rahmâni en yettehıze veledâ(veleden).
Meryem 19/93 Göklerdeki ve yerdeki kimselerin hepsi, Rahman’a kul olarak gelecektir.
إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا
İn kullu men fîs semâvâti vel ardı illâ âtir rahmâni abdâ(abden).
Meryem 19/94 Andolsun O, onların tümünü kuşatmış ve teker teker saymıştır.
لَقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا
Lekad ahsâhum ve addehum addâ(adden).
Meryem 19/95 Onların hepsi kıyamet günü O'na ferdî olarak tek başlarına geleceklerdir.
وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا
Ve kulluhum âtîhi yevmel kıyâmeti ferdâ(ferden).
Meryem 19/96 Sınırsız rahmet sahibi Rahman olan Allah, iman edip .İnanıp güvenen ,(amilus sâlihât) ıslah edici davranışlar ortaya koyanları , herkese sevdirecektir.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدًّا
İnnellezîne âmenû ve amilus sâlihâti se yec’alu lehumur rahmânu vuddâ(vudden).
Meryem 19/97 O'nu senin lisanınla kolaylaştırdık.Onunla takva sahiplerini müjdeleyesin ve direnen bir kavmi uyarasın diye
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنذِرَ بِهِ قَوْمًا لُّدًّا
Fe innemâ yessernâhu bi lisânike li tubeşşire bihil muttakîne ve tunzira bihî kavmen luddâ(ludden).
Meryem 19/98 Biz onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Onlardan hiçbirini hissediyor yahut onların bir fısıltısını olsun işitiyor musun?
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُم مِّنْ أَحَدٍ أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا
Ve kem ehleknâ kablehum min karnin, hel tuhıssu minhum min ehadin ev tesmeu lehum rikzâ
Ve a’tezilukum ve mâ ted’ûne min dûnillâhi ve ed’û rabbî, asâ ellâ ekûne bi duâi rabbî şakıyyâ
Meryem 19/49 Böylece onlardan ve Allah'tan başka başka kul olduklarından ayrılınca biz ona İshak ve Yakub'u bahşettik ve Onların her ikisini de nebi yaptık.
فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا
Fe lemmâ’tezelehum ve mâ ya’budûne min dûnillâhi vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûb(ya’kûbe) ve kullen cealnâ nebiyyâ(nebiyyen).
Meryem 19/50 Onlara rahmetimizden bağışlarda bulunduk ve konuşmalarını en doğru şekilde yapanlardan sağladık.
وَوَهَبْنَا لَهُم مِّن رَّحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا
Ve vehebnâ lehum min rahmetinâ ve cealnâ lehum lisâne sıdkın aliyyâ(aliyyen).
Meryem 19/51 Kitap'ta Musa'yı da an. Şüphesiz o muhlis biriydi ve gönderilmiş bir nebi olan elçi idi.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَى إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا
Vezkur fîl kitâbi mûsâ, innehu kâne muhlesan ve kâne resûlen nebiyyâ(nebiyyen).
Meryem 19/52 Biz ona Tur'un sağ yanından seslendik ve onu özel konuşma için yaklaştırdık.
وَنَادَيْنَاهُ مِن جَانِبِ الطُّورِ الْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا
Ve nâdeynâhu min cânibit tûril eymeni ve karrabnâhu neciyyâ(neciyyen).
Meryem 19/53 Ona rahmetimizden dolayı kardeşi Harun'u nebi olarak armağan etmiştik.
وَوَهَبْنَا لَهُ مِن رَّحْمَتِنَا أَخَاهُ هَارُونَ نَبِيًّا
Ve vehebnâ lehu min rahmetinâ ehâhu hârûne nebiyyâ(nebiyyen).
Meryem 19/54 Kitap'ta İsmail'i de an. Şüphesiz o sözünde duran biriydi ve gönderilmiş bir; nebi olan elçiydi.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا
Vezkur fîl kitâbi ismâîle innehu kâne sâdıkal va’di ve kâne resûlen nebiyyâ(nebiyyen).
Meryem 19/55 Ailesine /ehline namaz ve zekâtı emrederdi. Rabbinin katında da kendinden razı olunmuş biriydi.
وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِندَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا
Ve kâne ye’muru ehlehu bis salâti vez zekâti ve kâne inde rabbihî mardıyyâ(mardıyyen)
Meryem 19/56 Kitap’ta İdris’i de an. Şüphesiz O, sadık /doğru sözlü bir kimse, bir nebî idi.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا
Vezkur fîl kitâbi idrîse innehu kâne sıddîkan nebiyyâ(nebiyyen).
Meryem 19/57 Biz onu yüce bir yere yükselttik.
وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا
Ve rafa’nâhu mekânen aliyyâ(aliyyen).
Meryem 19/58 : İşte bunlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği nebilerdendir;Adem'in soyundan, Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan, İbrahim ile İsrail'in soyundan, doğru yola erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendir. Onlara Rahman'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَن خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا*
Ulâikellezîne en’amallâhu aleyhim minen nebiyyîne min zurriyyeti âdeme ve mimmen hamelnâ mea nûhin ve min zurriyyeti ibrâhîme ve isrâîle ve mimmen hedeynâ vectebeynâ, izâ tutlâ aleyhim âyâtur rahmâni harrû succeden ve bukiyyâ(bukiyyen)SECDE ÂYETİ
Meryem 19/59 Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zayi ettiler ve şehvetlerine uydular. İşte bunlar azgınlıklarının cezasını göreceklerdir.
فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا
Fe halefe min ba’dihim halfun edâus salâte vettebeûş şehevâti fe sevfe yelkavne gayyâ(gayyen).
Meryem 19/60 Ancak dönüş yaparak, tevbe eden, inanan ve amilüs salihati işleyenler müstesnadır. Bunlar cennete girerler ve hiçbir şeyde haksızlığa uğratılmazlar.
إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْئًا
İllâ men tâbe ve âmene ve amile sâlihan fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne şey’â(şey’en).
Meryem 19/61Rahmân'ın kullarına vaad ettiği, görmedikleri adn cennetlerine gireceklerdir. Şüphesiz Allah'ın sözü kesindir.
جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدَ الرَّحْمَنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا
Cennâti adninilletî vaader rahmânu ibâdehu bil gayb(gaybi), innehu kâne va’duhu
me’tiyyâ(me’tiyyen).
Meryem 19/62 Orada boş söz işitmezler yalnızca esenlik/selam ve selâmet. Orada sabah ve akşam rızıkları hazırdır.
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا إِلَّا سَلَامًا وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ فِيهَا بُكْرَةً وَعَشِيًّا
Lâ yesmeûne fîhâ lagven illâ selâmâ(selâmen), ve lehum rızkuhum fîhâ bukraten ve aşiyyâ(aşiyyen).
Meryem 19/63 İşte, kullarımızdan takva sahibi olanları varis kılacağımız cennet budur.
تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَن كَانَ تَقِيًّا
Tilkel cennetulletî nûrisu min ibâdinâ men kâne takıyyâ(takıyyen).
Meryem 19/64 'Biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bunlar arasında ne varsa O'nundur. Senin Rabbin asla unutkan değildir.'
وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَلِكَ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا
Ve mâ netenezzelu illâ bi emri rabbike, lehu mâ beyne eydînâ ve mâ halfenâ ve mâ beyne zâlike, ve mâ kâne rabbuke nesiyyâ(nesiyyen).
Meryem 19/65 Göklerin, yerin ve bu ikisinin arasındakilerin Rabbidir. O halde O'na kulluk et ve O'na kullukta kararlı ol. es-semiyyâ- O'na denk adaş başka birini biliyor musun ?.
رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا
Rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ fa’budhu vastabir li ibâdetihî, hel ta’lemu lehu semiyyâ(semiyyen).
Meryem 19/66 İnsan der ki; "Öldüğüm zaman gerçekten diriltilip çıkarılacak mıyım?
وَيَقُولُ الْإِنسَانُ أَئِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا
Ve yekûlul insânu e izâ mâ mittu le sevfe uhracu hayyâ(hayyen).
Meryem 19/67 İnsan, daha önce hiçbir şey değilken, bizim onu yarattığımızı düşünmüyor mu?
أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا
E ve lâ yezkurul insânu ennâ halaknâhu min kablu ve lem yeku şey’â(şey’en).
Meryem 19/68 Rabbine yemin olsun ki, onları da şeytanları da mutlaka haşredeceğiz. Sonra onları cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız.
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا
Fe ve rabbike le nahşurennehum veş şeyâtîne summe le nuhdırannehum havle cehenneme cisiyyâ(cisiyyen).
Meryem 19/69 Sonra her milletten, Rahmân olan Allah'a en çok âsi olanlar hangileri ise onları çekip ayıracağız.
ثُمَّ لَنَنزِعَنَّ مِن كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَنِ عِتِيًّا
Summe le nenzianne min kulli şîatin eyyuhum eşeddu alâr rahmâni ıtiyyâ(ıtiyyen).
Meryem 19/70 Sonra Biz, elbette o cehenneme yaslanmaya en layık olanların kimler olduğunu daha iyi biliriz.
ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِالَّذِينَ هُمْ أَوْلَى بِهَا صِلِيًّا
Summe le nahnu a’lemu billezîne hum evlâ bihâ sıliyyâ(sıliyyen).
Meryem 19/71 Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır.
وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen).
Meryem 19/72 Sonra takva sahiplerini kurtarır; zalimleri ise orada diz üstü çökmüş halde bırakırız.
ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوا وَّنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا
Summe nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ(cisiyyen).
Meryem 19/73 Onlara apaçık ayetlerimiz okunduğunda inkâr edenler iman edenlere derler ki: 'İki gruptan hangisi makam bakımından daha iyi ve yeri daha güzeldir?
وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَّقَامًا وَأَحْسَنُ نَدِيًّا
Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne keferû lillezîne âmenû eyyul ferîkayni hayrun makâmen ve ahsenu nediyyâ(nediyyen).
Meryem 19/74Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik ki, onlar mal ve görünüş bakımından daha güzeldiler!
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَاثًا وَرِئْيًا
Ve kem ehleknâ kablehum min karnin hum ahsenu esâsen ve ri’yâ(ri’yen).
Meryem 19/75 De ki: 'Sapıklıkta olana Rahmân, ona zamanı uzatarak mühlet verir; sonuçta kendilerine vaadedilen, azabı veya kıyameti gördüklerinde kimin yerinin daha kötü ve ve kimin ordusunun daha zayıf olduğunu bileceklerdir.
قُلْ مَن كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَنُ مَدًّا حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضْعَفُ جُندًا
Kul men kâne fîd dalâleti felyemdud lehur rahmânu meddâ(medden), hattâ izâ raev mâ yûadûne immâl azâbe ve immâs sâate, fe se ya’lemûne men huve şerrun mekânen ve ad’afu cundâ(cunden).
Meryem 19/76 Allah, doğru yolda gidenlerin hidayetini arttırır. Kalıcı olan iyi işler, Rabbinin katında hem ödül bakımından daha iyi, hem de sonuç olarak daha hayırlıdır.
وَيَزِيدُ اللَّهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَّرَدًّا
Ve yezîdullâhullezînehtedev huden, vel bâkıyâtus sâlihâtu hayrun inde rabbike sevâben ve hayrun meraddâ(meradden).
Meryem 19/77 Şu ayetlerimizi inkâr eden ve: 'Bana mutlaka mal ve çocuklar verilecek' diyeni gördün mü?
أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا
E fe raeytellezî kefere bi âyâtinâ ve kâle le ûteyenne mâlen ve veledâ(veleden).
Meryem 19/78 O kişi gaybı mı bildi, yoksa Rahman’ın katından bir söz mü aldı?
أَاطَّلَعَ الْغَيْبَ أَمِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا
Ettalaal gaybe emittehaze inder rahmâni ahdâ(ahden).
Meryem 19/79 Hayır! Biz onun dediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzatacağız!
كَلَّا سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا
Kellâ, se nektubu mâ yekûlu ve nemuddu lehu minel azâbi meddâ(medden).
Meryem 19/80 Onun söylemekte olduğuna biz mirasçı olacağız; o bize, fert olarak' tek başına' gelecektir.
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًا
Ve nerisuhu mâ yekûlu ve ye’tînâ ferdâ(ferden).
Meryem 19/81 Onlar, Kendilerine güç sağlasınlar diye, Allah'tan başka ilahlar edindiler.
وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لِّيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا
Vettehazû min dûnillâhi âliheten li yekûnû lehum ızzâ(ızzen).
Meryem 19/82 Hayır, hayır! Onların , ibadetlerini inkâr edecekler. ve onlara hasım olacaklar.
كَلَّا سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا
Kellâ, se yekfurûne bi ibâdetihim ve yekûnûne aleyhim dıddâ
Meryem 19/83 Görmedin mi, ? biz gerçekten şeytanları, küfre sapanların üzerine gönderdik, onları tahrik edip kışkırtıyorlar.
أَلَمْ تَرَ أَنَّا أَرْسَلْنَا الشَّيَاطِينَ عَلَى الْكَافِرِينَ تَؤُزُّهُمْ أَزًّا
E lem tera ennâ erselnâş şeyâtîne alâl kâfirîne teuzzuhum ezzâ(ezzen).
Meryem 19/84 Onlara karşı acele davranma; biz onlar için sadece saydıkça sayıyoruz.
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْ إِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّا
Fe lâ ta’cel aleyhim, innemâ neuddu lehum addâ(adden).
Meryem 19/85 Takva sahiplerini Rahmân’ın huzurunda izzet ve ikramla toplıyacağımız gün.
يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّقِينَ إِلَى الرَّحْمَنِ وَفْدًا
Yevme nahşurul muttekîne ilâr rahmâni vefdâ(vefden).
Meryem 19/86 Ve mücrimleri susamış olarak cehenneme sevkedeceğiz.
وَنَسُوقُ الْمُجْرِمِينَ إِلَى جَهَنَّمَ وِرْدًا
Ve nesûkul mucrimîne ilâ cehenneme virdâ(virden).
Meryem 19/87 Rahman'ın katında bir ahid almış olanların dışındakiler şefaatten yararlanma hakkına sahip olamayacaktır.
لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا
Lâ yemlikûneş şefâate illâ menittehaze inder rahmâni ahdâ(ahden).
Meryem 19/88 'Rahman çocuk edindi' dediler.
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا
Ve kâluttehazer rahmânu veledâ(veleden).
Meryem 19/89 Andolsun siz, çok çirkin bir şey yaptınız ki
لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْئًا إِدًّا
Lekad ci’tum şey’en iddâ(idden).
Meryem 19/90 Bundan dolayı neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp çökecek.
تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا
Tekâdus semâvâtu yetefattarne minhu ve tenşakkul ardu ve tehırrul cibâlu heddâ(hedden).
Meryem 19/91 Rahman'a çocuk isnad ettiler diye!
أَن دَعَوْا لِلرَّحْمَنِ وَلَدًا
En deav lir rahmâni veledâ(veleden).
Meryem 19/92 Oysa Rahman'ın çocuk edinmesi olamaz
وَمَا يَنبَغِي لِلرَّحْمَنِ أَن يَتَّخِذَ وَلَدًا
Ve mâ yenbagî lir rahmâni en yettehıze veledâ(veleden).
Meryem 19/93 Göklerdeki ve yerdeki kimselerin hepsi, Rahman’a kul olarak gelecektir.
إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا
İn kullu men fîs semâvâti vel ardı illâ âtir rahmâni abdâ(abden).
Meryem 19/94 Andolsun O, onların tümünü kuşatmış ve teker teker saymıştır.
لَقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا
Lekad ahsâhum ve addehum addâ(adden).
Meryem 19/95 Onların hepsi kıyamet günü O'na ferdî olarak tek başlarına geleceklerdir.
وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا
Ve kulluhum âtîhi yevmel kıyâmeti ferdâ(ferden).
Meryem 19/96 Sınırsız rahmet sahibi Rahman olan Allah, iman edip .İnanıp güvenen ,(amilus sâlihât) ıslah edici davranışlar ortaya koyanları , herkese sevdirecektir.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدًّا
İnnellezîne âmenû ve amilus sâlihâti se yec’alu lehumur rahmânu vuddâ(vudden).
Meryem 19/97 O'nu senin lisanınla kolaylaştırdık.Onunla takva sahiplerini müjdeleyesin ve direnen bir kavmi uyarasın diye
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنذِرَ بِهِ قَوْمًا لُّدًّا
Fe innemâ yessernâhu bi lisânike li tubeşşire bihil muttakîne ve tunzira bihî kavmen luddâ(ludden).
Meryem 19/98 Biz onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Onlardan hiçbirini hissediyor yahut onların bir fısıltısını olsun işitiyor musun?
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُم مِّنْ أَحَدٍ أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا
Ve kem ehleknâ kablehum min karnin, hel tuhıssu minhum min ehadin ev tesmeu lehum rikzâ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder