Bu Blogda Ara

2 Şubat 2019 Cumartesi

V-Y-Kuran Kelime Sözlüğü


El Vâsî : Varlığı sürekli genişleten. Yaratışı ve yarattıklarını dilediği şekilde artırıp genişleten.Geniş ve müsamahası bol olmasaydı, ona isyan edenlerle, inkar edenler bir yudum su içemezler, bir nefes bile alamazlardı..Allah’ın ilmi, rahmeti, kudreti, afv ve mağfireti geniştir ve her şey’i kaplamıştır. Allah’ın ilminden hiçbir şey gizlenemez, ikram ve ihsanına bir nihayet yoktur.
Vasat ümmed ;
 Allah bu ümmeti milletlerin ortasında ve onlar için hayırlı örnek olacak bir topluluk kılmış.Ortada bir ümmet Ortada olan, herkes tarafından görülen demektir. Bu ümmetin ortada olması, herkes tarafından görülmesi, örnek ve model alınması içindir. Allah insana, bütün ilişkilerinde “dengeli” olmayı tavsiye buyurdu; şaşmaz ilahi ilkelerine inanıp bunları uygulayan ve böylece hayatın her alanında dengeyi ve ölçüyü gözeten model/örnek topluma da "vasat ümmet adını koydu.Bunlar Hayatın her alanında Allah’a teslim olarak bireysel ve toplumsal barışı(silm) sağlayanlardır.

Vaad kelime anlamı : Va’ada fiili,  söz  verdi,  vaadde  bulundu,  anlamına  gelmektedir.Aynı  kökten  gelen  ev’ada“va’îd” ve “iyad” acı ve korkunç olan olaylarda kullanılır. Tehdit ve korkutma ifade eder.  şerle,  kötülükle,  fenalıkla  tehdit  etti,  gözdağı  verdi  anlamında  kullanılmaktadır. Va‘d kavramı  hem hayır ve iyilikle, hem de şerle; kötülük ve fenalıkla ilgili  olarak  kullanılmaktır. Münafıklara vaidi vaat etmiştir, müminlere ise vaad vaat etmiştir

 Vakar Bu kelime iki yönlüdür.Birincisi  hafifliğin zıddı olarak ağırlık, yumuşak huyluluk, ağırbaşlılık ve ululuk mânâlarına gelir. Nitekim bu kökten türetilen tevkir, "ululamak" demektir. fâili veya başında bulunan "lâm" harfinin ilgili olduğu kelimeyi açıklamaktadır.
Allah'ın büyüklüğünü kabul etme yüceliğine  O'na saygı gösterme isteği duymuyorsunuz Yani, "Siz niçin  Allah'ın yumuşaklığıyla beraber bir ululuk ve yüceliği bulunduğuna inanmıyor ona saygısızlık ediyor,O'ndan başkalarına  tapıyorsunuz?"
Bu mânâya göre söz, ikaz tehdit ve korkutma ifade eder. İkincisi  , "Niçin siz yüce Allah'ın size ilerde bir vakar ve onur lütfederek size değer vermesini, yükseltmesini  ümit etmiyorsunuz da iman ile onun yoluna gitmiyor, onu inkâr edip başkalarına ilahlık vererek zelillik yolunu seçiyorsunuz?" demektir ki, bu durumda teşvik etmesini ifade eder

Velayet kelime anlamı :"velâ" fiilinden türeyen sözlükte; yardım eden , seven, dost olan, yakın, himaye eden, korumak, birinin işlerini üstlenmek ve akrabalık tesis etmek anlamlarına gelmektedir.Kabul etsin veya etmesin birinin bir başkası üzerinde söz sahibi olmasıdır.Velâ' fiilinden türeyen velî; zaman, mekan, din, inanç ve nispette yakınlık anlamına gelir,

Veyl :iki yerde, iki mânâda kullanılır. Bir Müslüman hakkında, bir de kâfir hakkında kullanılır. Müslüman hakkında kullanıldığında,  “Vah! Tuh! Yazık! Eyvah! Keşke şöyle olsaydı! Keşke böyle olmasaydı! Keşke böyle yapmasaydı!” gibi anlamlarda kullanılır. Kâfir için kullanıldığında da cehennemin veyl deresine, cehennemin en aşağısına, ateşin en şiddetlisine gidesiceler anlamına kullanılmaktadır.
Vech:  yüz demektir.vucudun yüz kısmıdır .Arapçada mecazen Kişinin kendisi  zatı ve varlığı anlamındadır.İnsanın varlığını ,kendisini benliğini   Allah’a adaması ,teslim olması demektir.Arapçada vech o yüzün ait olduğu varlığı temsil eder. Arapçada bir insanın güçü kast edilecekse el (eyd)  Zatı kişinin kendisi kast edilecekse yüzü (vech) Konuştuğu söz kast ediliyorsa ağız (fem) kelimesi  kullanılır Allah için .O’nun yüzü dendiğinde  Allah’ın tüm varlığını ifade eder

Vekîl kelime anlamı : :savunucu koruyucu ve gözetici anlamlarına gelir. Kur’an’da Allah’ı niteleyen ve  sıfatı olarak vekil,yarattıklarının tedbirini üzerine alan Vahiyi , peygamberi ,.Allaha yönelenleri savunan, koruyan ve gözeten Yüce Allah olduğu  herşeyin üzerinde bir gözetici ve hakkın üstün gelmesini sağlayıcı olarak ifade eder.

Arapça'da "yevm" gün demektir. Din Günü, ;Bu ayette Karşılık Günü”anlamını ifade eder..Herkesin iyi ya da kötü, yapıp ettiklerinin karşılığını göreceği ahiret günü kast edilmektedir.Kur’an’a göre Din Günü O gün sadece söz hakkı Allah’ındır. hiçbir insanın bir başka insana asla fayda sağlamayacağı gündür Allah’ın ayetlerini yalanlayanlar ayetleri bildikleri ya da duydukları halde inkar etmeyen ama hiç bir mazereti olmadığı halde gereğini yapmayanlardır. Diğer bir ifade ile ayetleri bilmezlikten ve duymazlıktan gelerek hareket edenlerdir. Kısaca, bunlar Ayetleri ciddiye almayan, kendilerini ayetlere muhtaç hissetmeyen ve ayetler karşısında kibirlenen yaptıklarını da kendi kendinelerine yettiğini düşünen kimselerdir.

Vesvese kelime anlamı ; şeytanların dürtüsü olup, bazen kulağa bir fısıltıymış gibi gelebilen veya beyinimize bir düşünce halinde doğan, bir çok insanın bunların ne olduğunu ayıramayıp kendi fikri sanarak çelişkiye düştüğü bir durumdur.

İlham kelime anlamı :  Bunlar kendi arasında ikiye ayrılır. Meleki   vasıtası ile kulağa veya kalbe gelen fısıltı halinde veya düşünce şeklindeki düşünceler ya da, Allah’ın vasıtasız olarak doğrudan kalbte yarattığı İlahi mesajlardır. Kulağa fısıltı olarak gelen veya beyinde düşünce olarak beliren hatırlatmalar  kuvvet takva  ilhamıdır. Bütün vücüda yayıldığı ve her zerre ile işitildiği sanılan ilham ise, ruhumuza bir fikir veya bir uyarı veya bir müjde halinde doğan İlahi ilhamdır.
Peygamberimiz a.s  buyuruyor ki:
-“ Melekten gelen ilham,Allah'ın rızasına  İslamiyet’e uygun  olur Şeytandan gelen vesvese, İslamiyet’ten  haktan ,ayrılmaya,muhalef etmesine  sebep olur ” [Tirmizi]

Vücûh -Nezâir kelime anlamı :çeşitli anlamlarda kullanılan müşterek (çok anlamlı) lafızlara; Nezâir ise, bir çok kelimenin aynı anlamda kullanılmasına denir. Sâlat kelimesinin Kur'ân'da beş vakit namaz (Bakara, 2/3), ikindi namazı (Mâide, 5/106), Cuma namazı (Cum'a, 62/9), cenaze namazı (Tevbe, 9/84), dua (Tevbe, 9/103), din (Hûd, 11/87), kırâat (İsrâ, 17/110), rahmet ve istiğfar (Ahzâb, 33/56), namaz kılınacak yer (Hac, 22/40) anlamlarında kullanılması vücûha..
 sakar, nâr, hutame, cahim, hâviye, saîr kelimelerinin cehennemi ifade etmek için kullanılması ise nezâire örnektir.

Vizr kelime anlamı : Kur’an günah olgusunu ifade etmek üzere on beş kelime kullanmaktadır. Bunların arasında bir anlam yakınlığı olsa bile, her biri başka bir hataya, hatanın farklı bir boyutuna işaret eder. Vizr sözlük anlamı, sığınılan dağ geçidi veya oyuk demektir. ‘Vizr’ günah, borç, yük ve sorumluluk anlamına gelmektedir.Aynı kökten gelen ‘vezir’, işi yüklenen demektir ki yöneticinin sorumluluğunu paylaşan kimselere de vezir denmektedir.İslâm’a göre herkes kendi yaptığından sorumludur. Hiç kimse bir başkasının işlediği suçtan dolayı ceza çekemez. yani bir kimsenin cezasını vekâleten, onun yerine bir başkası çekmez Bu bakımdan İslâm, Hırıstiyanlıktaki ilk günah olayını, ya da günahın babadan oğula geçmesi inancını reddetmektedir.Fakat nasıl ki iyi bir çığır açmak, sevap işlemesine sebep olmak insana sevap kazandırırsa; günaha sebep olmak, günahın işlenmesine zemin hazırlamak, kötü (münker) bir gelenek başlatmak, kişiyi günah kazandırdığı gibi, o günahı işleyenlerin günahlarında bir eksilme olmadan ona ilave bir ‘vizr’ kazandırır. (Bakınız: Bid’at) Kötü bir çığır açmanın ‘vizr’ini yüklenmek kötü olduğu gibi, bir takım insanları cahillikleri sebebiyle doğru yoldan saptırıp inkâra ya da günaha sürüklemek te büyük bir vebâldir, ağır bir vizr (yük)dir.


Vizr=Vezer :Vizr, kendisiyle korunulan sarp ve sağlam dağ. "Kellâ lâ vezer: hayır, hayır sığınacak yer yoktur" âyetindeki "vezer" kelimesi de bu mânâda kullanılmıştır. Daha sonra, dağa benzetmek için, ağır olan her şeye "vizr" denildi. Daha sonra da, takma isim  olarak günah mânâsında kullanıldı. Çünkü günahta, insanın omuzlarına çöken bir ağırlık vardır. Vizr, yük, ağırlık, ağır yük, vebal, sığınak anlamına gelir. "Vezer" ise ağırlık manasıyla ilişkili olarak sarp ve sağlam dağ demektir. Bu özel­likteki dağlar, firarilerin, kaçakların sığındıkları uygun mekanlar olduğu için, gerek dağ, gerek kale, gerek silah, gerek insan vesa­ire, mutlaka bir kurtarıcı, sığınak, sığınacak yer, er ve siper manalarında kullanılmıştır.K.K.T.sözlük
 Günahkâr kimse, zaten, kendi günahı sebebiyle sırtındaki yükü ağır olan kimse demektir. Çünkü, herkes böylesi bir kimsenin, yeniden başka bir şey üstlenemeyeceğini bilir

Vizrâ /Vizr Çekilemeyen yük, ağır yük taşımak , vebal taşımak anlamlarına sahiptir Bu kelime önceleri  dağ ,sarp kayalık yüksek,zor ,ağır, meşakketli  olan şeyler için kullanılırken zamanla ağır yük olan şeye ''vizr''denildi. özellikle Dağlar,kaleler, suçluların, kaçakların, içinde bir sper yerleri kurtarıcı,sığınaktır.Daha sonraları bu kelime günahların büyüklüğü ve dağ gibi ağırlığı ile ölünceye kadar bir vebal günah içinde olur. Ahirette ise insanın omuzlarına çöken  günahların ağırlığından  kıyamette zorlanacağı bir yük altına girmesi anlamındadır.Vahiy ise yükü hafifletir. Felaha erdirir  

Veli:Evliya= kelimesi  arapça olup çoğulu “evliyadır”. Kelime olarak veli; dost, arkadaş, yakın, taraftar, kanuni sorumluluğunu üstlenen kişi (öğrenci velisi gibi).
Kur'anda evliya veli kelimeleri dört  anlamda geçmektedir.
1-)El’veliyyü: Elesmâü’l-Hüsnâ’dan biri olup sizin gerçek sahibiniz Allah mü’minlerin velisidir anlamında geçmektedir: Bakara 157  2-)Allah ve Elçileri müminlerin velisidir anlamında geçmektedir .Maide 55  3-)Olumsuz anlamda “veli-evliya” kelimeleri geçmektedir: Şeytan, tağut, inanmayanlar, yahudiler, hrıstiyanlar birbirlerinin velisi-evliyasıdır.
Kur'an'a göre islâm inancından kişi ile Allah arasında (İbadet ve duada, Allah’a  yönelme anlamında) aracılar yoktur ve bu şirktir. Nebilerin dahi böyle bir görev ve sorumlulukları yoktur.Nebiler sadece Allah’ın vahyi üzere Rasullükleri gereği dini insanlara duyururlar. İnsanların bu dindeki inanç, amel ve niyetlerinin durumunu takdir edecek sadece Allah’tır
. --------------------------------Y
Yaratılış (insanın )aşamaları Kur'an insanın yaratılışı ile ilgili ruh üflenmeden önceki yaratılış ilgili aşamalar sırasıyla  okuyalım
1-Türab toprak aşaması,
2-Tin :Toprağın su ile karışımıdır çamur veya balçık aşaması,
3-Tın-i lâzib  , toprak, su, hava ve ateş (sıcaklık) birbirine karıştırılırsa buna 'tın-i lazib -yapışkan cıvık çamur aşamasıdır.
 4- Hame-i mesnun cıvık çamurun yoğrulduktan sonra biçim verilmeye uygun duruma gelmesi Mesnun' ise kalıba dökülmüş, belli bir sûrete sokulan şekil verilmiş çamur aşaması,
5- Sülâletin min tîn süzme çamur aşaması,insanların bedenlerinde ete kemiğe dönüştüren erkeklik suyu veya bu suyu meydana getiren elementlerin birleşme aşamasıdır.Türkçede, çoluk çocuğa, torunlara, soya sülâle denmesinden dolayıdır.
6-Sâlsâlin kel-fahhar işlenmiş ve pişirilmiş kurumuş balçık demektir. Çamura belli bir şekil verildikten sonra kurumaya bırakılır, iyice sertleşir ve vurulunca ses çıkarmaya başlar.
7-Ruh verilme aşaması beşer kalıbı/cesedi bu haliyle henüz insan olmamıştı. Şekli tamamlanmıştı ama, onu değerli kılacak bir canlılığı yoktu. İşte bu cesede ilâhî ruh üflendi ve o bir insan/beşer Hayat buldu ve yaşamaya başladı. İnsanı değerli kılan da aslı topraktan gelen cesedi/kalıbı değil, özünde taşıdığı ilâhî nefes ruhdur. Ana rahminde yeni yeni oluşmaya başlayan cenine de belli bir zaman sonra ruh üflenir, yani can verilir. Tıpkı ilk insan verildiği gibi. O zaman cenin canlı olur, ruh sahibi olur. Ölen kimseler için de 'ruhu alındı, ruhu çıktı' denilir. Başlangıçta değersiz, cıvık, rengi değişmiş, zayıf ve kokuşmuş bir çamur, ya da adi, basit ve sıradan bir şey olan bu varlık; şekillendi, en güzel bir biçim aldı. Her birinin ayrı görevi olan organlara sahip oldu.Topraktan süzülüp gelen, bünyesinde topraktan cevherler taşıyan, toprakla aynı öze sahip olan insan ölünce ait olduğu yere geri dönüyor. Toprak onu bağrına alıyor sanki verdiklerini geri alıyor.Kaynak :Hüseyin ece

Bakara 2/ 4 Ve onlar ki hem sana indirilene iman ederler, hem senden önce indirilene. Ahirete de  yakîn = kesinlikle iman ederler.
والَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَبِالآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
Vellezîne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablik ve bil âhireti hum yûkınûn
Yakîn kelime anlamı : "ikan", "istikan", teyakkun", hep­si aynı anlamdadır. "İkan" ise ya­kın sahibi olmaktır "Yakîn", ger­çeğe uygun ve herhangi bir şüphe ile ortadan kalkmayacak şekilde şek ve şüpheden uzak, kesin bir inanış demektir. Başka bir ifade ile "yakîn", şek ve şüphe bulun­mayan kesin bilgi, şüphe karış­mayan ilim, bozulma ihtimali olmayan ilim demektir. Bununla be­raber kalbin kararı anlamında da "yakîn" denilmiştir.

Yetim kelime anlamı :“Öksüz” demektir. Arapların “eşsiz inci” (durre yetim) sözünden alınmıştır. İnci nasıl diğer taşlar arasında benzersiz ise yetim de diğer insanlar arasında kimsesi olmaması bakımından benzersizdir. Öksüz,  Eski Türkçede ise Ög / Ök Kelimesi Ana / Anne Anlamında Kullanıldı.  Ög / Ök Kelimesinin Sonuna süz yokluk eki aldığında Ögsüz / Öksüz  Olmuştur. Yani Annesiz ( Anasız ) Göğüssüz (öğ-süz) yani yaslanacak bir anne göğsü bulamayan demektir. Kur’an’da yukarıdaki sâil için söylenen aynen yetim için de söylenir: “Sakın öksüzü hor görme/üzme” (Duha; 93/9).
Daha geniş açıdan bakarsak, bugün için kimisi annesi babası olmama anlamında, onları bir şekilde kaybetme anlamında, kimisi toplumu içinde yalnız kalma anlamında öksüzdür. Babası, annesi olsada olmasada , toplumunda yanlış anlaşılan, doğruyu söylediği için dokuz köyden kovulan, onca gürültü arasında sesini duyuramayan, sözü yarım kalan, dışlanan, mahkûm edilen, çaresiz kalan, kapısı çalınmayan, unutulan, terk edilen, bazı şeylerden yoksun olan taşlanan kimselerde yetimdir

vâzirat vizra vizr Kur’an günah olgusunu ifade etmek üzere on beş kelime kullanmaktadır.Bunlardan birisi ‘Vizr’:Günah ve ağır yük anlamına gelen borç,ve sorumluluk anlamına da gelmektedir.Aynı kökten gelen ‘vezir’, işi yüklenen demektir ki yöneticinin sorumluluğunu paylaşan kimselere de vezir denmektedir.İslâm’a göre herkes kendi yaptığından sorumludur. Hiç kimse bir başkasının işlediği suçtan dolayı ceza çekemez. yani bir kimsenin cezasını vekâleten, onun yerine bir başkası çekmez Bu bakımdan İslâm, Hırıstiyanlıktaki ilk günah olayını, ya da günahın babadan oğula geçmesi inancını reddetmektedir.

Yevm kelime anlamı Bu kelime bize zaman olarak güneşin doğması ile batması arasındaki süreyi ifade eder.Kur'an'da  ayetlerin tümünde ‘eyyamin’ kelimesi, Bizim bildiğimiz anlamda ‘gün’ olarak kullanılıyor. Herhangi bir zaman dilimini anlatır. Yevm, dört şekilde tefsir edilir:Sitteti eyyam terkibi, “altı gün, altı evre , altı aşama” vb  anlamına geldiği ifade edilmektedir..Bu terkip, Kur’an’ın tamamında “yedi kez” geçer

Yemin ayetleri :Yemin edilen konu , ne ise yeminden sonraki cümleyi bağlayan bir anlam ilişkisi vardır Yemin ifadelerine Muksemun bih yani kendisi ile yemin edilen denir, Yeminden sonra gelen ayetlere Muksemun aleyh yeminin cevabı  denir.

Yemin ifadelerinin Fiili olarak “و vav”, “ب be”, “ت ta” “لا اقسم lâ, uksimu” Kasem / yemin harfi bâ” harfi cerri ile geçişli fiil.,vav /tâ tellâhi Allah'a yemin olsun ki ve Lâ uksimu farklı genel anlam yemin ediyorum.

Şahitliğine Değişik görüşlerde kanıt gösteriyorum Toplam sekiz yerde geçmektedir. Tartışılan konuda ileri sürülen yanlış düşüncenin reddine yöneliktir.İnançsızların bu fikirlerini reddeden lâ - hayır edatı ile gelmektedir Kuranda yemin üslubu olarak,yemin edilen varlıkların ve sonrasındaki cümlelerin ehemmiyetini düşündürmek

Terim olarak Yemin Bir  sözün  doğruluğunu  veya  yanlışlığını kuvvetlendirmek için Allahın   adını anarak sözün söylemesine yemin denir. Haberin  doğru  veya  yanlış  olduğu  hususunda  Allah’ın  ismini  zikrederek veya cevapta bulunarak haberin kuvvetlendirilmesidir.

Arapça ve Türkçe’de yemin etme arasında farklar vardır.
Yemin Türkçe’de sadece inandırmayı güçlendirmek için kullanılırken Arapça’da dikkat çekmek için de kullanılıyor.

 Allah dikkat çekmek istediği yerlere/yerlerde yemin ediyor.Allah, insanların ayetlere olan iman ve güvenlerini temin etmek, verdiği haberleri kuvvetlendirmek, önemli varlıklar ve nesneler üzerinde tefekkürü teşvik etmek, önemli nİmetleri hatırlatmaktır.


Yeryüzünü bir beşik  Yeryüzünün her tarafı insanlar için her zaman bir beşik gibidir. Tıpkı bebek beşiği gibidir. Tüm insanlar da aslında yeryüzünün yavruları, çocuklarıdırlar. Yeryüzü onları bağrında barındırır ve sütü ile besler. Öte yandan yeryüzü, insanların üzerinde yürümelerine, toprağı sürmelerine, ekip biçmelerine ve yaşamalarına elverişli olarak yaratılmış, bu faaliyetler için insanların yararlarına sunulmuştur. Her şeyi tasarlayıp yönlendiren yüce Allah, her şeyi amacına uygun olarak yarattığı gün, yeryüzüne bu konumu vermiştir. Görevine uygun niteliklerle donatarak yarattığı yeryüzünü, gerçekleşmesini öngördüğü “hayat” olgusuna elverişli olarak var etti. Bunun yanı sıra fonksiyonuna uygun nitelikle donatarak yarattığı insanoğlunu da, bu yeryüzünde yaşamaya uygun bir biçimde yarattı. Yani yeryüzünü insanların yararına sunduğu gibi orayı onlar için beşik de yaptı. Bu anlamların her ikisi birbirine bağlantılıdır. (S. Kutub)İnsanoğlunun topraktan gelip toprağa gitmesi yine yeryüzünün beşik olmasını hatırlatıyor.

Yeûs :
Türkçe de yeis kelimeside arapça kökenlidir.Umutsuzluktan doğan karamsarlık, üzüntü.anlamındadır.Kur'an'daki Yeûs anlamı ise geçmişteki mutlu,rahat refah hayata Allah’ın izni ile lütfü ile değil de kendisini bu hak ettiği için, sahip olduğunu düşünür.Lakin musibetler karşısındaki tevekkülsüz,sabırsız umutsuzluğu ifade eder sans uğur gibi batıla dayanırlar

El Yüsr:
kolaylık” demektir. Zıddı, El-Usr Zorluk kelimesidir. Allah o kişinin yolunu kolaylaştıracak Girdiği İslâm yolunu ona kolay gelecektir  Allah, onun için hesabı kolaylaştıracaktır.Allah, Kur’an’ı tüm  hükümleri kolaylık içindir. Zikri hayatına taşıyan, günahlardan korunup malını hayır için harca yan insana, huzur ve rahatlığa giden yolu kolaylaştırır, onu hayır yolunda hep başarılı kılar. Buradan, kolaylaştırmanın veya zorlaştırmanın, her iki yönde insan tarafından seçilen eylemlere bağlı bir sonuç olduğu ortaya çıkıyor.

Usr: Zorluk anlamındadır.  Allah’ın sevmediği, işlendiği takdirde cehenneme sürükleyen amellerdir. Kuran’ın belirttiği gerçekleri ve güzel şeyleri yalanlayan kimseye ibadet etmek ve iyi iş yapmak zor gelir. Çünkü insan, inanmadığı şeyi yapmak istemez, iyi ve güzel şeylere inanmayan insan da bunları yapmaktan hoşlanmaz. Böyle birine günah işlemek daha kolay gelir ve o kimse kötü iş yapmaktan zevk alır. Kötü işleri iyi sanan ve kendine cazip gelen günahlarla manen alçalan kimse, sonunda çukura yuvarlanır. Ancak vermeye kıyamadığı malı onu çukura yuvarlandığı zaman helak olmaktan kurtaramaz.

Leyl 92 / 8  Her kim de cimrilik eder, kendisini müstağni sayar
وَأَمَّا مَن بَخِلَ وَاسْتَغْنَى
Ve emma men bahile vestağna.
 Leyl 92 / 9  Ve en güzel sözü yalanladıysa.
وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَى
Ve kezzebe bilhusna.
Leyl 92 / 10 Onun için zorluğa ve sıkıntıya giden yolu kolaylaştırırız
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرَى
Fesenüyessirühu lil´usra.
Leyl 92 / 11 Çukura yuvarlandığı zaman malı ona fayda vermez
وَمَا يُغْنِي عَنْهُ مَالُهُ إِذَا تَرَدَّى
Ve mâ yugnî anhu mâluhû izâ teraddâ.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder