Sâbiîlik: Hz. Yahya’yı kendi peygamberleri olarak kabul ederler.Ginza adı verilen kitaba inanırlar. Sabilerin kutsal kitaplarının başında “Ginza” gelir. Yaklaşık 600 sayfadan oluşur. Âdem’in Kitabı, Büyük Hazine, Büyük Kitap gibi tabirler kullanılır.
sâbikun bil hayrâti :Sâbikun: İstibak ve müsabaka kelimesinden gelen yarışma,birbirinin önüne geçme demektir sâbikun öne geçenler, ister davranış, ibadet, ister harcama dünyalık dünya ve ahirete ait faydalı olan, arzu edilen Hayırlı eylemlerdir
Salihat kelime anlamı .Bu kelimenin kök türevi Islâh: düzeltmek, iyileştirmek .Salihat sâlih ameller, ıslah edici iyilikler demektir. Sâlihât’ın türetildiği sulh =salah kökü ise birden fazla taraf arasında barışı sağlamak anlamına gelir. Üçüncü kişileri bağlayan iyiliği ifade eder.Sâlih amel el-‘amelu’s-sâlihât 6 kez tek başına, 56 kez ise iman kelimesiyle bulunur.Sâlihât, Kur’an’da tek başına sâlihât olarak da geçer.Kur’anî bir kavramdır ve Islah, musalaha ve ıstılah kelimelerinin de barıştırmak manasında da kullanılınır
Kur’an’da salih amel sâlih kelimesi iyi , güzel ve faydalı iş anlamına ve genel veya özel isim olarak da yer almaktadır. Sâlih kelimesi cahiliye de güzel yaşayış iyi gün anlamlarında iyi insan veya insan türü şeklinde deyimsel kullanılıyordu.Kur'an sâlih kavramını inancında, davranışlarında, yaşantısında amellerinde doğru olan demektir.Bizde salih samimiyetle yapılan ameller bilinir Kur'an'a Göre Sâlih Amel, Allah’ın kendisi üzerindeki haklarını yerine getiren, Allah’a karşı ödevlerini , kullara karşı da haklarını ödeyerek, toplumda örnek olan insan önce kendini düzeltmiş sonrada başkalarına ıslah edici teşvik edici gibi anlamlarda kullanılmaktadır.
Salihatın zıd anlamıda İfsaddır.İfsadın kökü ‘fe-se-de’ fiilidir. Bu da bozulmak, çürümek, sağ duyudan sapmak, kokuşmak, orta yoldan ayrılmak demektir. Bunun masdarı olan fesat; bir şeyin faydalı olmaktan çıkıp zararlı olmaya başlamasıdır. Ya da bir şeyin az veya çok itidalden çıkması demektir Fe-se-de fâsit bozan, geçersiz kılan, batıl demektir. Fesat isim olarak ;bozulma ,kuraklık, kıtlık, darlık, düzensizlik, çalkantı, telef olma ve kokuşma gibi anlamlarda da kullanılır.
Kur’an’da Sâlih ve ıslah’ın özne ismi muslih, önemli kavramlardır.
Bu iki kelime terim olarak Sâlih; kendisi doğru olan, -kendini düzelten, eğiten, fesat içinde olmayan, faydalı ve yararlı olan demektir Muslih; kendisi doğru olmakla birlikte, başkalarını da ıslah eden düzelten, tamir eden, bir şeyi iyi ve doğru yapan, insanların arasını düzelten aynı zamanda üretken insan demektir. onların yararına olacak şeyleri yapan ve yapmalarını sağlayan kişilere demektir
Sâil kelime anlamı :İsteyen” demektir. istemek zorunda kalan manasındadır. “Bâis” ile benzer anlamdadır. Bâis’de istemenin nedeni (şiddetli fakr-u zaruret) öne çıkarılırken, Sâil de şiddetli fakr-u zaruretin sonucu (isteme, dilenme, yalvarma) öne çıkarılır. Bu duruma düşmüş olan için peygambere şöyle ‘emredilir’; “Sakın isteyeni/yalvaranı azarlama!” (Duha; 93/10). Keza bu tabir, Allah’ın, yarattığı dünya nimetlerini ona ihtiyacı olanlar/isteyenler arasında “eşitçe” takdir ettiğini söylerken de kullanılır: “Yeryüzünde sabit dağlar yarattı. Yeryüzünü (rızık ve ürünlerle) bereketlendi. Orada ihtiyacı olanlar/isteyenler (sevaen li’s-sâilîn) eşitçe (paylaşsın) diye dört günde (dört mevsim) gıdalar takdir etti.” (Fussilet; 41/10). Sâil, aynı zamanda suâl soran demek, mes’ele de buradan gelir. Dolayısıyla soru soranı, bir mes’elesi olduğunu söyleyeni, senden yardım isteyeni sakın azarlama, küçük görme manasına da gelir.
Salat kelime anlamı Türkçede salât’a “namaz” derler. Namaz,Farsça ibadet anlamına gelen nemaz’dan Türkçe’ye geçmişti. (Lisan'ul-Arab) uzman alimleri tarafından 18 kadar anlamı tesbit edilmiştir.Salat çok anlamlı ilk bakışta birbiriyle alakasız gibi duran kök anlamlara nisbet eden kelimelerden biridir.Kur’an’da da farklı vurgular ve farklı anlamlarda kullanılmıştır.. En çok kullanıldığı anlam hiç şüphesiz namaz ibadeti manasıdır.Dua ve istiğfar -ibadethane-destek-din ve dindarlık -davet- devamlı kulluk-yaratılış amacına uygun hareket - keffaret-anlamlarında kullanılmaktadır
İnsanın dinini desteklediği için namaza da “salât”
denmiştir. Efendimiz’in “Namaz dinin direğidir, onu doğrultan dini
doğrultmuş olur, onu yıkan dini yıkmış olur” hadisinde salât’ın kök
anlamına da bir atıf vardır. Hadisteki “direk” manasına gelen imâd ile
salât’ın manalarından biri olan ve “omurga” anlamına da gelen ‘amud
arasındaki akrabalık dikkat çekicidir.Ancak tüm anlamları kök anlamı
destek manası kelimeleri ortak anlamında buluşturmaktadır Kur’an’da her
salât’ kelimesine namaz denmesi ,ayetleri konuları hikmetlerini doğru
kavramamaya sebep olmuştur.
Sadaka :kelimesinin aslı, doğruluk, doğru söz söylemek, doğrulamak tasdik etmek anlamına gelen ‘sıdk’tır.Sadaka kelimesi Sıdk'tan türemedir. Dolayısıyla temelde Allah yolunda infak ve ihlasa dayanmayan hiç bir sadaka, makbul değildir.Sadakat yapılan fedakarlıkla ölçülü demektir Allah infak kelimesinin bir anlamına sadaka koyması iman iddasındadaki sadakati demektir.Yoksa verdiğiniz üç beş bozuk kuruş bozuk para değildir. Müslümanın Allah’ın emrine uymada gösterdiği doğruluğu sadâkatı ifade ettiği için ‘sadaka’ denmiştir.Allahü teâlânın rızâsına niyet ederek ve karşılık beklemeden muhtâc olanlara, fakirlere, hibe edilen mal, para ve her türlü iyilikte, ihsânda bulunmak demektir Sadaka, en geniş anlamıyla; yapılan her iyilik, verilen ve harcanan her şeydir. Kur’an-ı Kerim, zekât’ ibadetini aynı kelimeyle (zekât kelimesiyle) anlattığı gibi, bazı yerlerde ‘sadaka’ diye de anmaktadır.
Sağ Ellerinin Malik oldukları mâ meleket eymânu :Kuran'da bu kelime yeminler anlaşmalar anlamında kullanılmakta sağ ellerin , yani yeminlerinizin, anlaşmalarınızın sahip olduğu kişiler anlamına geliyor.Kimi insan kalabalık nufusa sahiptir .Anlaşma/sözleşme ile evin içinde çalışanlar, yemin edilerek sahip çıkılan kişilerin bakımları üstlenilen ,insanlar ,çocuklar ,akrabalık vs.Burada bir sözleşme akdiyle oluşan ev halkından karı, kocanın ,evde sık sık bulunan bir misafir veya sürekli çalışmadan sonra artık evin insanı o da zımni bir sözleşmeye dayanarak o evde kalmaktadır, ortada ev sahibinin evde kalmaya izin verme rızası vardır.
salâvât kelime anlamı :salât = صلاة kelimesinin çoğulu salâvat'tır. Bir şeyi bırakmamak ve sürekli arkasında olmaktır. (Lisan'ul-Arab) Kuran'a tarihsel boyutu ve anlam bütünlüğü çerçevesinde bakıldığında "salat" kelimesinin tek manada değil,başka manalarda da kullanıldığı görülmektedir.Kuran'da salat kelimesi sadece namaz manasına gelmemektedir. Kuran'ın anlam bütünlüğüne göre; Allah'ın yaptığı imtihanları, büyük bir sabırla kazanmaya odaklanan kişi, onun sürekli desteğini ve yardımını hak etmiş olur.İnsanlara izafe edildiğinde Dua, ,dine destek, niyaz gibi manalara da gelmektedir Salat kelimesi YUKIMUNESSALATE-EKIMUSSALATE gibi tek değil ek alırsa kıldığımız Namaz manasınadır, tek olduğu yerlerde ise islama Allah'a taraf olmak,destek olmak yardım etmek manasındadır.
Semûm :Cân cinlerin yaratılışı hakkında kullanılan kelimedir.Lüğatte bir yaratılışta meydana getiren unsurları teşbih benzetme yollu bir ifadeyle dumansız,dalga yayan zehirleyici, en ince -hassas gözeneklere nüfuz edici ateş olarak tarif edilmiştir.İnsanın en küçük gözeneklerine içlerine bütün iliklerine nufuz eden ,zehirli yakıcı bir ateş.Bu âyetlerde görünmeyen varlıklar hakkında iki anlamda kullanılmaktadır. insan -cân iki varlık ve insanın görünen ve görünmeyen iki boyutuna gönderme yaptığı şeklinde ifade edilmektedir
Sebeb kelime anlamı :Bu Kelimenin sebeb, vesile aracı ,çare anlamı olduğu gibi , ayrıca kelimenin anlamında Hurma ağacına çıkmak için hurmanın tepesine bağlanarak aşağı sarkıtılan ip anlamı vardır.Kafirler Allah Peygambere asla yardım etmez diyorlardı. Bu anlamı kullanarak kimi merdivenle göğe çıksın ,kimi tavana ip bağlasın o kimse tavana bir ip atsın; (boğazına geçirsin); sonra da (ayağını yerden) kessin! Şimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi (bu yaptığı), öfke duyduğu şeyi (Allah'ın Peygamber'e yardımını) gerçekten engelleyecek mi?.şeklinde sadece bu anlamı öne çıkarmışlar.Ancak bu sürenin siyakında 11-12-13- ayetleri ve diğer çağrı ve duada ayetlerine uygun düşmemektedir
Semavi din, kelime anlamı Yüce Allah'ın gönderdiği vahye dayanan dinlere denir. Bunlar, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam dinleridir.Yahudilik,Hz.Musa'yav eisrail peygamberlerine gönderilen Tevrat'a;Hıristiyanlık,Hz.isa'ya gönderilen İncil'e ve İslam ise Hz.Muhammed'e gönderilen Kur'an-ı Kerim'e dayanır. Semavi olmayan dinler de vardır. Bunlar, Allah'tan vahiy almamış insanlar tarafından kurulmuşlardır. Konfüçyüs'ün kurduğu dine Konfüç-yüsçülük, Budda'nın kurduğu dine Buddizm, Tao'nunkine Tao culuk, Hindliler'in atalarından gelen dinede Hinduizm denmektedir.
Dinler, böylece kaynak bakımmdan ikiye ayrılmış oluyorlar.Vahye dayananlara semavi, vahye dayanmayanlara beşeri dinler deniliyor.İsimlerini zikrettiğimiz dinler tarihi en eski ve inanıp kabul edenleri en çok olanlarıdır. Şüphesiz bunların dışında başka dinler de vardır. Ancak, inananları
ya hiçkalmadığı için veya sayıca az insan tarafından kabul edildikleri için onlara burada değinilmemiştir.
Semûd kavmi: Ad kavminin devamı olan Hz. Salih'in.kavmi Allah'ın elçisi olduğunu dair delil olarak bir mucize/ayet getirmesini istediler. Gösterdikleri bir kayadan kendilerine bir devenin çıkarılmasını, teklif etmişlerdi Allah, onların bu isteklerine icabet ederse; kendisine iman edip uyacaklarına dair, Hz. Salih(a.s.), kendilerinden söz ve yeminler aldı. Bu hususta yemin edip, Hz. Salih(a.s.)’e söz verdiklerinde; Salih(a.s.), Allah’a dua etti. Kaya hareket edip yarıldı ve içinden onların istediği gibi bir deve çıktı..Deve onların arasında bir müddet kaldı.Hz Salih onları deveye zarar vermeyin diye uyardı . Deve Bir gün kuyularının suyunu içiyor, bir günde onlara bırakıyordu. Devenin sularını içtiği gün, onlar onun sütünü sağıp içiyorlardı. Su her gün kendilerine kalsın diye, onu öldürmeye karar vermişler., devenin üzerine kılıçla atılıp dizini kırdı ve deve yere yıkıldı. Maksadlarını gerçekleştirip deveyi boğazladılar.Ayrıca Semûd halkının dağ ve kayaları oyma sanatı,ile dillere destan yapılar yapmışlar Kuran, Semud’un bütün bunları kendisini büyük gösterme ve görme hevesi ile yaptığını açıklamaktadır. Yani sırf gösteriş merakı, servet ve ihtişam ile kuvvet ve iktidarın bir nişanesi olarak, bu eserleri meydana getirmişlerdi., Dağları oyarak yaptıkları bu evleri, sadece barınmak, mesken edinmek için yapmıyorlardı bu amaçla yapsaydılar Allahu tarafından uyarılmazlardı Bu göz kamaştırıcı meskenleri, kibir, böbürlenme, övünme, servet ve hüner gösterisi için yapılmış Ölümü düşünmeyen dünyada hiç ölmiyecekmiş gibi hayatlarını ikame ediyorlardı.İşte kimileri İzzet ve şerefi dünya malında sanırlar.
Sayha :S-y -h arapçada sad- ye- ha kelimesinden türeyen sözlükte korkunç ses,çığlık, çağırma,haykırış, feryat, yaygara, gürültü, çatırtı , azap, helak , zarar görme, kırma, yarma anlamlara sahiptir.Sayha kelimesi hakkında öne çıkan , iki şekilde açıklama yapılmış.Buna göre birincisi cebrailin dünyada ki azâb çığlığı, ikincisi bu dünyanın sonu, ahiretin başlangıcında ya da ahirette vaki olacak olan İsrafil'in sura üfürüşünün ne kadar güçlü bir ses frekansı olduğu zihinlerde hatırlatıcı haberler gibi görüşlerini aktarmışlar. Günümüze Deprem de ,yer altı katmanlarından fayların kırılması ile veya çeşitli nedenlerden, meydana gelen korkunç ses frekansının en üst katmanlara etkileri olduğu şeklinde, bilim insanları halen araştırmaktadırlar.
Sekalâni İki Yük ve iki ağırlık Sakalân, İns ve cin, görünen ve görünmeyen“birbirini dengeleyen çift taraflı ağırlık” (Elmalılı).
Sayha kelime anlamı : Sesin en yüksek halidir. Türkçede çığlık diye çevrilir.Kur’an’da beş yerde insan yüreğinin dayanamayacağı bela, Yürekleri yerinden oynatan “gürültülü bir sarsıntı”, yıldırım misali korkunç bir ses, ,gürültülü bir sarsıntısı /deprem gibi ifadeler geçmektedir
Sevaes-Sebîl kelime anlamı Sebîl, yol demektir. Her hangi bir şeye ulaşmayı sağlayan her şey, onun yolu/sebilidir. Sebil kolayca yürünen yol demektir. Çoğulu sübül veya sübldür. İster hayır, isterse şer olsun, vasıta olmasıyla bir başka şeye ulaşmayı sağlayan her nesneye sebil denir. Kelime Kur'ân-ı Kerim'de çok geniş bir alanda kullanılmıştır. Sevaes aslı s-v-y dir.Bu kelimeden gelen türevleri Sevâun” birdir mânasına gelir.Sevva dizany edilmiş manasında seviye de aynı köktendir. Aşağıda ya da yukarıda ifrat veya tefritte değil düzgün bir seviyede manasındadır.Bu âyette ise ölçülü, dengeli ve amaçlı sevvâ edilmiş, Allâh'a ulaştırmak üzere dizayn edilmiş yoldan düzgün yol -yolun ortası şeklinde kısaltılmış olarak verilmektedir
Seyyiat kelime anlamı: Sözlükte “kötülük etmek; kötü ve çirkin olmak” anlamlarındaki sev’ masdarından türemiş bir sıfat olan seyyi’ kelimesinin müennes şekli seyyie hem “günah, kötülük, çirkin iş, kötü nesne” gibi anlamlarda isim hem de sıfat olarak kullanılır; karşıtı hasenedir. Aynı kökten türeyen isâet “kötülük etmek”, isim olan sû’ da “günah, kötülük, çirkin iş” mânasına gelir Râgıb el-İsfahânî’ye göre hasene her türlü iyilik ve güzelliği, seyyie de bütün kötülük ve çirkinlikleri kapsayan lafızlar olup bunların Kur’an’da biri aklın ve dinin değerlendirmesine, diğeri insan tabiatınca hoş karşılanmasına göre iyiyi ve kötüyü ifade eden kavramlar şeklinde kullanıldığı görülür.Allah’a kulluk konusundaki kusurlara “zenb”, insan haklarıyla ilgili kötü ve çirkin iş, zararlı ve yıkıcı davranışlara ise seyyie denildiğini belirtmiştir
Siyak-Sibak kelime anlamı :Kuran ayetleri arasındaki öncesine ve sonrasına dikkat etmeyi(ayetler arasındaki anlam ilişkisinin ve bütünlüğünün olmasını ) ifade eden terimdir Siyak / Sibak kavramları: Siyak, “öncesi” anlamına; sibak ise “sonrası” anlamına gelir. Bir ayetin siyak ve sibakına bakmak demek, o ayetin öncesinde ve sonrasında gelen ayetlere bakmak demektir.
Sadaka :kelimesinin aslı, doğruluk, doğru söz söylemek, doğrulamak tasdik etmek anlamına gelen ‘sıdk’tır.Sadaka kelimesi Sıdk'tan türemedir. Dolayısıyla temelde Allah yolunda infak ve ihlasa dayanmayan hiç bir sadaka, makbul değildir.Sadakat yapılan fedakarlıkla ölçülü demektir Allah infak kelimesinin bir anlamına sadaka koyması iman iddasındadaki sadakati demektir.Yoksa verdiğiniz üç beş bozuk kuruş bozuk para değildir. Müslümanın Allah’ın emrine uymada gösterdiği doğruluğu sadâkatı ifade ettiği için ‘sadaka’ denmiştir.Allahü teâlânın rızâsına niyet ederek ve karşılık beklemeden muhtâc olanlara, fakirlere, hibe edilen mal, para ve her türlü iyilikte, ihsânda bulunmak demektir Sadaka, en geniş anlamıyla; yapılan her iyilik, verilen ve harcanan her şeydir. Kur’an-ı Kerim, zekât’ ibadetini aynı kelimeyle (zekât kelimesiyle) anlattığı gibi, bazı yerlerde ‘sadaka’ diye de anmaktadır.
Sağ Ellerinin Malik oldukları mâ meleket eymânu :Kuran'da bu kelime yeminler anlaşmalar anlamında kullanılmakta sağ ellerin , yani yeminlerinizin, anlaşmalarınızın sahip olduğu kişiler anlamına geliyor.Kimi insan kalabalık nufusa sahiptir .Anlaşma/sözleşme ile evin içinde çalışanlar, yemin edilerek sahip çıkılan kişilerin bakımları üstlenilen ,insanlar ,çocuklar ,akrabalık vs.Burada bir sözleşme akdiyle oluşan ev halkından karı, kocanın ,evde sık sık bulunan bir misafir veya sürekli çalışmadan sonra artık evin insanı o da zımni bir sözleşmeye dayanarak o evde kalmaktadır, ortada ev sahibinin evde kalmaya izin verme rızası vardır.
salâvât kelime anlamı :salât = صلاة kelimesinin çoğulu salâvat'tır. Bir şeyi bırakmamak ve sürekli arkasında olmaktır. (Lisan'ul-Arab) Kuran'a tarihsel boyutu ve anlam bütünlüğü çerçevesinde bakıldığında "salat" kelimesinin tek manada değil,başka manalarda da kullanıldığı görülmektedir.Kuran'da salat kelimesi sadece namaz manasına gelmemektedir. Kuran'ın anlam bütünlüğüne göre; Allah'ın yaptığı imtihanları, büyük bir sabırla kazanmaya odaklanan kişi, onun sürekli desteğini ve yardımını hak etmiş olur.İnsanlara izafe edildiğinde Dua, ,dine destek, niyaz gibi manalara da gelmektedir Salat kelimesi YUKIMUNESSALATE-EKIMUSSALATE gibi tek değil ek alırsa kıldığımız Namaz manasınadır, tek olduğu yerlerde ise islama Allah'a taraf olmak,destek olmak yardım etmek manasındadır.
Sayha korkunç ses demektir geri dönüşe imkan bırakmayacak olan"kıyametin kopması sırasındaki sûrun üflenmesi üzerine çıkacak olan sestir.
Sebeb kelime anlamı :Bu Kelimenin sebeb, vesile aracı ,çare anlamı olduğu gibi , ayrıca kelimenin anlamında Hurma ağacına çıkmak için hurmanın tepesine bağlanarak aşağı sarkıtılan ip anlamı vardır.Kafirler Allah Peygambere asla yardım etmez diyorlardı. Bu anlamı kullanarak kimi merdivenle göğe çıksın ,kimi tavana ip bağlasın o kimse tavana bir ip atsın; (boğazına geçirsin); sonra da (ayağını yerden) kessin! Şimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi (bu yaptığı), öfke duyduğu şeyi (Allah'ın Peygamber'e yardımını) gerçekten engelleyecek mi?.şeklinde sadece bu anlamı öne çıkarmışlar.Ancak bu sürenin siyakında 11-12-13- ayetleri ve diğer çağrı ve duada ayetlerine uygun düşmemektedir
Semavi din, kelime anlamı Yüce Allah'ın gönderdiği vahye dayanan dinlere denir. Bunlar, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam dinleridir.Yahudilik,Hz.Musa'yav eisrail peygamberlerine gönderilen Tevrat'a;Hıristiyanlık,Hz.isa'ya gönderilen İncil'e ve İslam ise Hz.Muhammed'e gönderilen Kur'an-ı Kerim'e dayanır. Semavi olmayan dinler de vardır. Bunlar, Allah'tan vahiy almamış insanlar tarafından kurulmuşlardır. Konfüçyüs'ün kurduğu dine Konfüç-yüsçülük, Budda'nın kurduğu dine Buddizm, Tao'nunkine Tao culuk, Hindliler'in atalarından gelen dinede Hinduizm denmektedir.
Dinler, böylece kaynak bakımmdan ikiye ayrılmış oluyorlar.Vahye dayananlara semavi, vahye dayanmayanlara beşeri dinler deniliyor.İsimlerini zikrettiğimiz dinler tarihi en eski ve inanıp kabul edenleri en çok olanlarıdır. Şüphesiz bunların dışında başka dinler de vardır. Ancak, inananları
ya hiçkalmadığı için veya sayıca az insan tarafından kabul edildikleri için onlara burada değinilmemiştir.
Semûd kavmi: Ad kavminin devamı olan Hz. Salih'in.kavmi Allah'ın elçisi olduğunu dair delil olarak bir mucize/ayet getirmesini istediler. Gösterdikleri bir kayadan kendilerine bir devenin çıkarılmasını, teklif etmişlerdi Allah, onların bu isteklerine icabet ederse; kendisine iman edip uyacaklarına dair, Hz. Salih(a.s.), kendilerinden söz ve yeminler aldı. Bu hususta yemin edip, Hz. Salih(a.s.)’e söz verdiklerinde; Salih(a.s.), Allah’a dua etti. Kaya hareket edip yarıldı ve içinden onların istediği gibi bir deve çıktı..Deve onların arasında bir müddet kaldı.Hz Salih onları deveye zarar vermeyin diye uyardı . Deve Bir gün kuyularının suyunu içiyor, bir günde onlara bırakıyordu. Devenin sularını içtiği gün, onlar onun sütünü sağıp içiyorlardı. Su her gün kendilerine kalsın diye, onu öldürmeye karar vermişler., devenin üzerine kılıçla atılıp dizini kırdı ve deve yere yıkıldı. Maksadlarını gerçekleştirip deveyi boğazladılar.Ayrıca Semûd halkının dağ ve kayaları oyma sanatı,ile dillere destan yapılar yapmışlar Kuran, Semud’un bütün bunları kendisini büyük gösterme ve görme hevesi ile yaptığını açıklamaktadır. Yani sırf gösteriş merakı, servet ve ihtişam ile kuvvet ve iktidarın bir nişanesi olarak, bu eserleri meydana getirmişlerdi., Dağları oyarak yaptıkları bu evleri, sadece barınmak, mesken edinmek için yapmıyorlardı bu amaçla yapsaydılar Allahu tarafından uyarılmazlardı Bu göz kamaştırıcı meskenleri, kibir, böbürlenme, övünme, servet ve hüner gösterisi için yapılmış Ölümü düşünmeyen dünyada hiç ölmiyecekmiş gibi hayatlarını ikame ediyorlardı.İşte kimileri İzzet ve şerefi dünya malında sanırlar.
Sayha :S-y -h arapçada sad- ye- ha kelimesinden türeyen sözlükte korkunç ses,çığlık, çağırma,haykırış, feryat, yaygara, gürültü, çatırtı , azap, helak , zarar görme, kırma, yarma anlamlara sahiptir.Sayha kelimesi hakkında öne çıkan , iki şekilde açıklama yapılmış.Buna göre birincisi cebrailin dünyada ki azâb çığlığı, ikincisi bu dünyanın sonu, ahiretin başlangıcında ya da ahirette vaki olacak olan İsrafil'in sura üfürüşünün ne kadar güçlü bir ses frekansı olduğu zihinlerde hatırlatıcı haberler gibi görüşlerini aktarmışlar. Günümüze Deprem de ,yer altı katmanlarından fayların kırılması ile veya çeşitli nedenlerden, meydana gelen korkunç ses frekansının en üst katmanlara etkileri olduğu şeklinde, bilim insanları halen araştırmaktadırlar.
Sekalâni İki Yük ve iki ağırlık Sakalân, İns ve cin, görünen ve görünmeyen“birbirini dengeleyen çift taraflı ağırlık” (Elmalılı).
Sayha kelime anlamı : Sesin en yüksek halidir. Türkçede çığlık diye çevrilir.Kur’an’da beş yerde insan yüreğinin dayanamayacağı bela, Yürekleri yerinden oynatan “gürültülü bir sarsıntı”, yıldırım misali korkunç bir ses, ,gürültülü bir sarsıntısı /deprem gibi ifadeler geçmektedir
Sevaes-Sebîl kelime anlamı Sebîl, yol demektir. Her hangi bir şeye ulaşmayı sağlayan her şey, onun yolu/sebilidir. Sebil kolayca yürünen yol demektir. Çoğulu sübül veya sübldür. İster hayır, isterse şer olsun, vasıta olmasıyla bir başka şeye ulaşmayı sağlayan her nesneye sebil denir. Kelime Kur'ân-ı Kerim'de çok geniş bir alanda kullanılmıştır. Sevaes aslı s-v-y dir.Bu kelimeden gelen türevleri Sevâun” birdir mânasına gelir.Sevva dizany edilmiş manasında seviye de aynı köktendir. Aşağıda ya da yukarıda ifrat veya tefritte değil düzgün bir seviyede manasındadır.Bu âyette ise ölçülü, dengeli ve amaçlı sevvâ edilmiş, Allâh'a ulaştırmak üzere dizayn edilmiş yoldan düzgün yol -yolun ortası şeklinde kısaltılmış olarak verilmektedir
Sevvâ:Her şeyi Düzgün bir seviyede bir amaca binaen yaratmıştır.Yarattı sonrada yaratılış amacını içine koydu.Onu bir düzene koydu.Dengeli olarak yaratılması mânasına gelir. Akıl, düşünce, gibi melekelerle donatıma uygun yol göstermesi ve uzuvların yerli yerinde yaratılmasıdır.
Fe-sevvâ : Düzene koydu ve yarattığı varlıklara amacına uygun şekiller verdi.” anlamına gelir. Allah, varlığı yaratıp kendi başına bırakmaz; tam aksine onları belli bir düzene ve uygun bir şekle sokar.
Seyyiat kelime anlamı: Sözlükte “kötülük etmek; kötü ve çirkin olmak” anlamlarındaki sev’ masdarından türemiş bir sıfat olan seyyi’ kelimesinin müennes şekli seyyie hem “günah, kötülük, çirkin iş, kötü nesne” gibi anlamlarda isim hem de sıfat olarak kullanılır; karşıtı hasenedir. Aynı kökten türeyen isâet “kötülük etmek”, isim olan sû’ da “günah, kötülük, çirkin iş” mânasına gelir Râgıb el-İsfahânî’ye göre hasene her türlü iyilik ve güzelliği, seyyie de bütün kötülük ve çirkinlikleri kapsayan lafızlar olup bunların Kur’an’da biri aklın ve dinin değerlendirmesine, diğeri insan tabiatınca hoş karşılanmasına göre iyiyi ve kötüyü ifade eden kavramlar şeklinde kullanıldığı görülür.Allah’a kulluk konusundaki kusurlara “zenb”, insan haklarıyla ilgili kötü ve çirkin iş, zararlı ve yıkıcı davranışlara ise seyyie denildiğini belirtmiştir
Siyak-Sibak kelime anlamı :Kuran ayetleri arasındaki öncesine ve sonrasına dikkat etmeyi(ayetler arasındaki anlam ilişkisinin ve bütünlüğünün olmasını ) ifade eden terimdir Siyak / Sibak kavramları: Siyak, “öncesi” anlamına; sibak ise “sonrası” anlamına gelir. Bir ayetin siyak ve sibakına bakmak demek, o ayetin öncesinde ve sonrasında gelen ayetlere bakmak demektir.
Siccin, sicn'den türemiştir. Sicn hapishane zindan anlamına gelmektedir. Hapishane, derin çukur anlamındaki “Siccîn” kelimesinin cehennemin veya oradaki vadilerden birinin adı olduğu kabul edilir.Bu ayetlerden siccin ile ceza ve azabı hakketmiş olanların hesap defterlerinin tutulduğu yer olduğu vurgulanır. Yüce Allah bunun mahiyetini ne olduğunu kimsenin idrak edemiyeceğini beyan edildikten sonra siccindeki amel defterlerinde her şeyiyle açık ortada sağlam korunaklı şekilde her şeyi tastamam kayıt edildiğini hatırlatarak uyarmaktadır.
Sirâc: kendisinden ışık saçan,Allah rasulu de kuran'dan aldığı ışığı tüm insanlığa tebliğ ederek yansıtmıştır.
Munîra :Münir kelimesi başkası tarafından aydınlanan, hem de başkasını aydınlatan anlamıdadır.
Sırât kelime anlamı : Sırât-ı müstakim: Dosdoğru olan yol anlamındadır. İki nokta arasındaki en kısa çizgiye de denir. Kısaca hiçbir yerinde meyil ve eğrilik bulunmayan, dümdüz ve dosdoğru demektir. Konumu ve durumu değişmeyen anlamına da gelir. Yani sapmaya izin vermeyen yol demektir.Dünya'da başlayan ahirete kadar ve ahirette de devam eden bir yoldur Dünya da bir tane olan sırat, ahirete ulaşınca ikiye ayrılarak birisi Cennet’e, diğeri Cehennem’e gidecek şekilde çatallaşır.
Sultân kelime anlamı : Genel olarak “kanıt, delil” olarak anlamlandırılmıştır. Bu kelimenin Kur’an’da “yetki, güç, açık bir delil, yaptırım gücü, hâkimiyet” gibi anlamlarda kullanıldığını görüyoruz. (bkz Necm 23, A’râf 71, Zâriyât 38, İbrahim 10- 22,Sâffât 30–151, Kasas 35, İsra 33- 65- 80) Kelimenin “yetki, iktidar” anlamından yola çıkarak Allah’ın Hz. Musa’ya verdiği mucizeler ve peygamberliğinin yanı sıra devlet başkanlığı, yani siyasi gücü kullanma yetkisini de verdi diyebiliriz.(bkz Kasas 35)Zâriyât 38’de Hz Musa’nın Firavuna gönderilişinden bahsederken sadece “sultânin mübîn” ifadesi geçiyor. Bu âyete göre sultân; asa ve yedi beyza mucizeleri de olabilir. Bu durumda âyetler kelimesi ile de Tevrat veya ilahi mesajlar kast edilmiş olur.
Sûre kelimesinin lugat manası, Yüksek rütbe, mevki, şeref, binanın kısmı veya katları manasına gelir. Çoğulu suverdir katlara sûre denildiğinden dolayı, Kur'ânn muhtelif kısım ve tabakaları teşkil eden parçalarına da böylece süre adı verilmiştir. Her sûre Allahın ilahi mesajlarını kapsadığı için ve yüksek bir mevkiye layık bulunduğundan bu ismi almış
Sıdk kelime anlamı ve türevleri ’, sözlükte, yalanın (kizb’in) zıddı olan doğruluktur. Bu doğruluk geçmişte olduğu gibi gelecekte de olabilir. Söz vermede veya başka bir konuda doğru olmayı, sözünde durmayı da ifade eder.
Kur’an, Peygamberlere ve Hz. Muhammed’e indirilmiş olan vahyi kabul etmeyi ‘tasdik’ (doğrulama), onu yalanlamayı da ‘tekzib’ (yalanlama) kelimeleriyle ifade ediyor. Bu anlamda İslâmı din olarak kabul eden kimseler ‘sadık’ kişilerdir.Doğru sözlü ve sözünde sadık olanlara Sadıkun denir Bu ’ kimslerin içi ve dışı birdir. Yalan söylemez, hile yapmaz, kimseyi aldatmaz, işini düzgün yapar. Gittiği yol doğru bir yoldur.
Mü’min, önce özünde kalbinde ‘sadık’ olmalıdır. Kalbinde yalana, hileye, düsmanlığa, üç kağıtçılığa, fitneye yer vermemelidir. Ondan sonra da sözünde doğru olmalıdır. Konuşurken yalana, uydurmaya ve iftiraya baş vurmamalıdır. Yalanın zararları açıktır, doğruluğun faydaları ise tartışılmayacak kadar çoktur.Mü’min sonra da işinde doğru olmalıdır. İşini düzgün yapmalı, hileden ve aldatmadan uzak durmalıdır.Sıdk’ sahibi olmaya ‘sadâkat’ denir. Sadık kimseler, aynı zamanda ‘sadâkat’ sahibi kimselerdir.Mü’minlerin en önemli sıfatlarından biri de ‘sadâkat’ sahibi olmaktır. Samimi arkadaş,yoldaş anlamınada gelir Türkçede sadâkat; müslüman kardeşinin iyiliğini istemek anlamına geldiği gibi, insanlara karşı dürüst davranmaya, dostluğa bağlı olmaya da denir. Bu anlamdaki sadâkatın zıddı ‘hıyanet’tir. Bu sıfat ise olgun bir müslümana yakışmaz.
Munîra :Münir kelimesi başkası tarafından aydınlanan, hem de başkasını aydınlatan anlamıdadır.
Sırât kelime anlamı : Sırât-ı müstakim: Dosdoğru olan yol anlamındadır. İki nokta arasındaki en kısa çizgiye de denir. Kısaca hiçbir yerinde meyil ve eğrilik bulunmayan, dümdüz ve dosdoğru demektir. Konumu ve durumu değişmeyen anlamına da gelir. Yani sapmaya izin vermeyen yol demektir.Dünya'da başlayan ahirete kadar ve ahirette de devam eden bir yoldur Dünya da bir tane olan sırat, ahirete ulaşınca ikiye ayrılarak birisi Cennet’e, diğeri Cehennem’e gidecek şekilde çatallaşır.
Sultân kelime anlamı : Genel olarak “kanıt, delil” olarak anlamlandırılmıştır. Bu kelimenin Kur’an’da “yetki, güç, açık bir delil, yaptırım gücü, hâkimiyet” gibi anlamlarda kullanıldığını görüyoruz. (bkz Necm 23, A’râf 71, Zâriyât 38, İbrahim 10- 22,Sâffât 30–151, Kasas 35, İsra 33- 65- 80) Kelimenin “yetki, iktidar” anlamından yola çıkarak Allah’ın Hz. Musa’ya verdiği mucizeler ve peygamberliğinin yanı sıra devlet başkanlığı, yani siyasi gücü kullanma yetkisini de verdi diyebiliriz.(bkz Kasas 35)Zâriyât 38’de Hz Musa’nın Firavuna gönderilişinden bahsederken sadece “sultânin mübîn” ifadesi geçiyor. Bu âyete göre sultân; asa ve yedi beyza mucizeleri de olabilir. Bu durumda âyetler kelimesi ile de Tevrat veya ilahi mesajlar kast edilmiş olur.
Sûre kelimesinin lugat manası, Yüksek rütbe, mevki, şeref, binanın kısmı veya katları manasına gelir. Çoğulu suverdir katlara sûre denildiğinden dolayı, Kur'ânn muhtelif kısım ve tabakaları teşkil eden parçalarına da böylece süre adı verilmiştir. Her sûre Allahın ilahi mesajlarını kapsadığı için ve yüksek bir mevkiye layık bulunduğundan bu ismi almış
Sıdk kelime anlamı ve türevleri ’, sözlükte, yalanın (kizb’in) zıddı olan doğruluktur. Bu doğruluk geçmişte olduğu gibi gelecekte de olabilir. Söz vermede veya başka bir konuda doğru olmayı, sözünde durmayı da ifade eder.
Kur’an, Peygamberlere ve Hz. Muhammed’e indirilmiş olan vahyi kabul etmeyi ‘tasdik’ (doğrulama), onu yalanlamayı da ‘tekzib’ (yalanlama) kelimeleriyle ifade ediyor. Bu anlamda İslâmı din olarak kabul eden kimseler ‘sadık’ kişilerdir.Doğru sözlü ve sözünde sadık olanlara Sadıkun denir Bu ’ kimslerin içi ve dışı birdir. Yalan söylemez, hile yapmaz, kimseyi aldatmaz, işini düzgün yapar. Gittiği yol doğru bir yoldur.
Mü’min, önce özünde kalbinde ‘sadık’ olmalıdır. Kalbinde yalana, hileye, düsmanlığa, üç kağıtçılığa, fitneye yer vermemelidir. Ondan sonra da sözünde doğru olmalıdır. Konuşurken yalana, uydurmaya ve iftiraya baş vurmamalıdır. Yalanın zararları açıktır, doğruluğun faydaları ise tartışılmayacak kadar çoktur.Mü’min sonra da işinde doğru olmalıdır. İşini düzgün yapmalı, hileden ve aldatmadan uzak durmalıdır.Sıdk’ sahibi olmaya ‘sadâkat’ denir. Sadık kimseler, aynı zamanda ‘sadâkat’ sahibi kimselerdir.Mü’minlerin en önemli sıfatlarından biri de ‘sadâkat’ sahibi olmaktır. Samimi arkadaş,yoldaş anlamınada gelir Türkçede sadâkat; müslüman kardeşinin iyiliğini istemek anlamına geldiği gibi, insanlara karşı dürüst davranmaya, dostluğa bağlı olmaya da denir. Bu anlamdaki sadâkatın zıddı ‘hıyanet’tir. Bu sıfat ise olgun bir müslümana yakışmaz.
Suhuf :sâhife nin çoğul siğasıdır. Peygamberlere indirilmiş kitapçıkları (vahiylerini) ifade etmek için kullanılır.Musâ ve İbrahim’in sahifeleri,Tevratın bu adı taşıyan kitaplarına işaret etmektedir. Demek ki Allah Hz.Musa’ya ve İsa’ya emrettiğini, vahiy aracılığı ile Hz.Muhammed’e de öğretmiş;
Ş
Şahit kelimesinin lugat manası,
Arapça bir kelime olan şehit "şehadet" kökünden türemiştir. Çoğulu, "şüheda" ve "eşhad" şeklinde yapılır. Sözlük anlamıyla "şehid" "bildiğini söyleyen", "kesin bir haberi getiren", "bir yerde hazır bulunan", "hazır olan", "bir olaya tanık olan" ve "şahitlik eden" gibi anlamlara gelmektedir. Bu kelimeler, aynı zamanda şahit kelimesinin de çoğuludur.
Bu kavramının ayetlerde “tanık, şahit” demektir. Bir kişinin tanık olabilmesi ise onun bir olayda “bulunması, görmesi ve o olayı anlatacak bilgiye sahip olması” demektir.Şahitliğin aracı, ortada, sözü dinlenen, haberci, bütün gözlerin kendisine çevrildiği kişi, örnek alınan, model edilinen, kendisine tabii olunan kişi demektir .Akabinde bir insan bir kitabı değil bir insanı örnek alır peygamberin örnekliğini, şahit olmanın canlı olmayı gerektirdiğini Müslüman'ın, Allah yolunda sürekli çaba sarfedenin dirisine şahit Müslüman'ın Allah yolunda canıyla malıyla cihad ederek ölüsüne şehit denir
Ahzab 33/ 45 Ey Rasul ! Biz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir.”
Bu şahitlik meselesini artık dilimizden hayatımıza indirmeliyiz. İnsanlar hayatımıza baktığı zaman, ne pahasına olursa olsun bizim Allah’ın rızası için doğruluktan ayrılmadığımıza şahit oluyorlarsa gerçekten biz hakikatın yaşayan şahitleriyiz demektir.
Ş
Şahit kelimesinin lugat manası,
Arapça bir kelime olan şehit "şehadet" kökünden türemiştir. Çoğulu, "şüheda" ve "eşhad" şeklinde yapılır. Sözlük anlamıyla "şehid" "bildiğini söyleyen", "kesin bir haberi getiren", "bir yerde hazır bulunan", "hazır olan", "bir olaya tanık olan" ve "şahitlik eden" gibi anlamlara gelmektedir. Bu kelimeler, aynı zamanda şahit kelimesinin de çoğuludur.
Bu kavramının ayetlerde “tanık, şahit” demektir. Bir kişinin tanık olabilmesi ise onun bir olayda “bulunması, görmesi ve o olayı anlatacak bilgiye sahip olması” demektir.Şahitliğin aracı, ortada, sözü dinlenen, haberci, bütün gözlerin kendisine çevrildiği kişi, örnek alınan, model edilinen, kendisine tabii olunan kişi demektir .Akabinde bir insan bir kitabı değil bir insanı örnek alır peygamberin örnekliğini, şahit olmanın canlı olmayı gerektirdiğini Müslüman'ın, Allah yolunda sürekli çaba sarfedenin dirisine şahit Müslüman'ın Allah yolunda canıyla malıyla cihad ederek ölüsüne şehit denir
Ahzab 33/ 45 Ey Rasul ! Biz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir.”
Bu şahitlik meselesini artık dilimizden hayatımıza indirmeliyiz. İnsanlar hayatımıza baktığı zaman, ne pahasına olursa olsun bizim Allah’ın rızası için doğruluktan ayrılmadığımıza şahit oluyorlarsa gerçekten biz hakikatın yaşayan şahitleriyiz demektir.
Şahit :Ortada,adil ve hakkı söyleyen, sözü dinlenen ve sayılan saygın bir kimse, gözleyen, tanık, dosdoğru ve güvenilir haberci anlamına geldiği gibi, bilinçli ,hissedilip görülen, bütün gözlerin kendisine çevrildiği kimse, örnek alınan, bir olayı görüp bilen, bir olay hakkında verilecek hükmün şöyle veya böyle olmasını etkileyen, model edinilen ve kendisine tabi olunan kimse demektir.
Şaki kelimesinin lugat manası, Şaki , ruhuna vahyin nurunu ulaştırmamış kişidir. Öğütten kaçanlar ise “şaki”lerdir. Bedene ve dünyaya kendini kaptırmış , hakikati dinlemeden ondan yüz çevirmiş ve yalanlamış , isyan etmiş kişidir. Şakiler , öğüt almayanlar , bedbahtlar Kuran’ın deyimi ile mutlaka “büyük ateşe” gireceklerdir.
Şekk = şekkin kelimesinin lugat manası, :“Ş-K-K” Bir şeyin ikiye ayrılması yada 2 tane olması anlamındaki kuşku gelir. şübhe ise benzeyen demektir.Doğru bir şeyi iki taneden fazla şeye benzetme oldumu belirsizlik,şüphe kelimesi kullanılır
Şerr kelimesinin lugat manası : Bu kelimenin çoğulu şurûr ve ''eşrâr'dır.Her türlü hayrın ve iyiliğin karşıtıdır.Dört anlamda 1-Beklenmeyen arzu edilmeyen, kendisinden kaçınılan 2- fesat, bozukluk, kötülük, kötü şey, 3-Zulüm, cezayı gerektiren iş 4-.Sıkıntı, belâ ve musibet mânalarına gelir.
Şifa kelimesinin lugat manası :Yaygın kabule göre “derde deva olmak” anlamına gelen eş-şifâ’ kelimesi, Kur’ân’ın Kur’ân’daki isimlerinden biridir. “Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt ve kalplerde oluşabilecek her tür manevi hastalık için bir şifa, inananlar için de bir rehber ve rahmet gelmiştir.” Şüphe yok ki Kur’ân’ın şifa olması, manevî hastalıklarla, yani inanç hastalıklarıyla ilgilidir. Kur’ân, insanların iç dünyalarını onaran bir şifadır. Nitekim Yüce Allah, aynı kökten bir kelimeyi yeşfi kullanarak, Allah yolunda savaşanlara yardım edeceğini ve müminlerin gönüllerine ferahlık vereceğini ifade etmekte, böylece şifâ’ kelimesinin gönülle alakasını ortaya koymaktadır. Bu kelimenin elbette maddî ve bedensel anlamda bir deva anlamı da vardır. Hz. İbrahim’in duasında Hastalandığımda bana şifayı O verir” (yeşfîni) ve “Bal nimetinde insanlar için şifa vardır”şifâ’ âyetlerindeki kelimeler bu anlamdadır.
Şükür kelimesinin lugat manası : “hayvanın yediği besini, verdiği süt ve semizliği ile belli etmesi” demektir. (Lisan ül Arab; c:5, s:163–165 ve Tac ül Arus; c:7, s:48–51)Sözcüğün yukarıdaki lügat anlamı biraz daha açılacak olursa “şükür”; “beslenen hayvanın, yediklerinin karşılığını maddeten vermesi” olarak, yani “bir tavuğun yumurta vermesi, bir ineğin süt vermesi, bir koyunun yün vermesi ve her üçünün de et verecek şekilde semirmesi” olarak tanımlanabilir. Bu tanımın ifade ettiği karşıt anlamdan ise, beslenen bu hayvanların sahiplerine sesle veya beden dili ile gösterdikleri yaranma, yaltaklanma hareketlerinin “şükür” kapsamında olmadığı anlaşılmaktadır. Ama sesi için beslenen papağan, bülbül, kanarya gibi hayvanların ötüşlerini de bir “şükür” olarak değerlendirmek gerekeceği açıktır.
Aynı kökten türemiş olan “teşekkür”, “müteşekkir” ve “şükran” sözcükleriyle birlikte Türkçede de kullanılan “şükür” sözcüğü, türevleriyle birlikte Kur’an’da toplam 74 kez yer almıştır. Aşağıda verilen ayetlerdeki anlamları dikkate alındığında görülmektedir ki din terminolojisinde “şükür”; “insanların Allah’ın kendilerine verdiği nimetlere karşı nimetin karşılığını Allah’a vermeleri” demektir.Sözcüğün hem ayetlerdeki kullanımı hem de gerçek anlamı, verilen nimetlere karşılık olarak verilenin, yani “şükür”ün de o nimet cinsinden bir karşılık olmasını gerektirmektedir
Şekûr : Şâkir şükreden kelimesinin abartılı siğasıdır .Şekûr çok fazla şükreden demektir
Şükür İnsan kuran'dan öğrendiği bilgisiyle nimet verenin nimetini tanır, tavırlarıyla nimet karşısındaki sevincini belli eder, davranışlarıyla nimeti verenin emir ve isteklerine uygun hareket eder. Kalp, dil ve beden birlikte ortaklaşa şükür eylemini gerçekleştirirler.
Kavli şükür: Bu nimet sahibini anmak ve hatırlatmakla olur.
Kalbi şükür: İmanı kalbe yerleştirdikten sonra nimet sahibinin Allah olduğunu kalp ile tasdik etmek, vahiyi kabul etmek, yüreğe Allah’tan başka kimsenin korkusunu ve sevgisini koymamaktır.
Fiili şükür: Bedenin organlarıyla nimet verene itaat etmek ve O’nun emirlerini yerine getirmektir.Nimetten iyiliği başkalarına pay vermek,paylaşmak Kısaca İslâm’ı her bakımdan yaşamaya çalışmaktır. Çünkü nimet vereni bilip O’nun her şeyi en güzel şekilde yaptığını kavramak Ondan gelen her şeyi kabul etmektir. Allah’a asıl şükür; hidayete uymak, İslâm’a teslim olmak demektir.
es Sâmiriyyu :Sâmirâ diye bilinen bir kabileye mensup olan demektir. Baştaki (el) belirlilik takısı da Sâmirî’nin aynı kabile veya memleketten birisidir.Yine kelimenin sonundaki (ye) harfinden Samirî’nin (o kimsenin) asıl ismi değil. arapça’da bu harf, kişinin o memleketin, kavmin ve akrabalarıyla olan ilgisini göstermek için kelimenin sonuna eklenir Tıpkı doğu Romalıların, egemenliği altındaki ülkelerde yaşamış olanlara Rumi dendiği gibi veya mekke'de yaşayanlara mekki dendiği gibi.. Rivayetlerde Samiri halkının da mücevher işleme veya döküm konusunda usta olduklarını ve Bu olayın firavun’unun servetine konmalarından sonra olduğu da söylenmektedir
şâe = شاء” fiili, bir şeyi var etti, yarattı anlamındadır. Bu fiil iki özne ile birlikte verilmektedir.Birinci özne kul dileyen 'men' dir İkinci özne dileyen Allah’tır gizli özne huve O=. مَنْ يشاء يهدي dilediğini=dileyen yani Allah'ın gösterdiğini şekilde tercih edip gönülden dileyen kimseye hidayet eder يضِلّ مَنْ يشاء Allah'tan başkalarının din adına söylemleri araştırmadan, bilgisiz bir şekilde zanla dileyen kimseyi saptırır.Allah bazı şeyleri kulunun tercihine göre yarattığından öznesi kul olursa diledi ,tercih edip yaptı.Allah olursa tercih edip şâe yarattı” anlamına gelir.Allah idare özgürlüğü vermeseydi ya sapıklıkta yada iman etmiş olursak imtihanın bir anlamı kalmazdı. Hidayet Allah’tan, sapmak insanın kendisindendir.
Sakar:Cehennemi niteleyen özel isimlerinden altıncısıdır “Şiddetli bir ısı ile yakıp kavurmak” anlamındaki sakr kökünden isimdir. Araplar Sıcaklığın beyne acı verdi anlamında kullandığı bu kelime Dört âyette cehennem kelimesi yerine kullanılmış, bunlardan bir âyette“yaktığı şeyi tüketircesine tahrip etmekle birlikte sönmeyip yakmaya devam eden ve insanın derisini kavuran” şeklinde nitelendirilmiştir.
Şefaat, Şef kelimesi, sözlükte tek olanın zıddı, yani “çift olmak” anlamına gelir. Refâkat etmek: Eşlik etmek , beraberinde.birini kendi gibisiyle eşleştirmek, birinden eşlik etmesini istemek, eşlik etmek veya arka çıkmaktır (El-Ayn, Müfredât).Kuranda şefaatin tümünün Allaha ait olduğunu O'nun izni olmaksızın, hiç kimse şefâatçi (şefi') olamaz. Allah'a yaklaşmak için aracı kurumlara, kişilere ihtiyaç yoktur.Allah bize çok yakındır.
Şikak’ : sözlükte, kendilerini güçlü görüp ayrı duranlardır.Bütünden ayrılıp muhalefete geçmek, bütüne ters düşmektir. Birisi bir tarafta, diğeri başka bir tarafta olmuştur.Zıtlık ve düşmanlık demektir.
şekk = şekkin :“Ş-K-K” Bir şeyin ikiye ayrılması yada 2 tane olması anlamındaki kuşku gelir. şübhe ise benzeyen demektir.Doğru bir şeyi iki taneden fazla şeye benzetme oldumu belirsizlik,şüphe kelimesi kullanılır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder