Bu Blogda Ara

2 Şubat 2019 Cumartesi

E-Kuran Kelime Sözlüğü

E
----
Emanîyyuhum:  Ümniye kelimesinin çoğuludur.kuruntu demektir.Ümniye ise, insanın  Hayatı ilgilendirmeyen, öyle de böyle de olsa kişiyi cennete götürmeyecek boş şeylerdir. İnsanlar din zanneden gerçek olmayan, bâtıl şeyleri temenni ve arzu edenler.Amelleri, bilgileri kitabî değildir, kitaba dayanmaz. Zannediyorum bu böyledir! Derler ve böylece zan üzerine yürürler.Zanla amel ederler.
----------------------------------
Evvâb: Evvab; elif,vav,be harflerinden oluşan EVB kökündendir.çok doğru olan ,dönüşünde azimeden çok tevbekar ve Allah'ı çok anan ,tesbih , takdis eden demektir. evvab”, tevvab gibi Mim ekiylen de dönüş yeri sığınak anlamındadır.Tevvab olan Allah’a çokça dönüp yönelen tesbih/yatatılış gayesine uygun hareket edenlere  evvab denir .


Sad 38/ 19 Kuşları da onun emrine topladık. Hepsi Allah'a evvab /yönelmektedirler.
وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً كُلٌّ لَّهُ أَوَّابٌ
Vet tayra mahşûraten, kullun lehû evvâb

Sad 38/ 17 Sen onların dediklerine sabret ve güçlü kulumuz Davud'u Hatırla Çünkü o evvab idi
اصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا الْأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ
Isbır alâ mâ yekûlûne vezkur abdenâ dâvûde zel eydi, innehû evvâb

Sad 38/ 34 Andolsun, biz Süleyman’ı fitne /imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık. Sonra tevbe ile yöneldi.
وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمَانَ وَأَلْقَيْنَا عَلَى كُرْسِيِّهِ جَسَدًا ثُمَّ أَنَابَ
Ve lekad fetennâ suleymâne ve elkaynâ alâ kursiyyihî ceseden summe enâb

Fitnelendirme sınama :çeşitli badirelerden geçirerek saflaştırmıştık, olgunlaştırmıştık anlamındadır .
Tahtının üstüne bir ceset bırakma  En çok bilinen kaynaklı tefsirlerde mecazi anlamı olan bu söz için Surenin bütününe uygun Altı bölümden oluşan yorumları buraya aldım. 

Bunlar dan biri: Süleyman’ın genişleyen ülkesine liyakatsiz yardımcılar ve danışmanları yüzünden ihtilal çetesinin kısa bir süre memleket idaresine el koymuş olması  ile ,bir dönem iktidarda işe yarar işler yapmadığından kinâye yollu Süleyman’ın cansız ceset gibi kalması anlamındadır denmiş

İkincisi:Tahtın üzerindeki ceset ölümü ve ahireti hatırlatır.Süleyman'a bahşedilen iktidar kimseye verilmemiştir. Dünyanın tüm güzellikleri ,sahip olunan taht ve makamların geciciliği faniliği anlatır.O ceset, dünyayı ahirete tercih etmemeyi Süleyman (a.s.)’a bir an için unutmuş olabileceği tehlikesini hatırlatıcı  bir imtihandır.Cünki sonraki ayetten anlaşılacağı üzere hem af dilemiş (istiğfar) hem de dönüş yapmıştır

Üçüncüsü :Süleyman aleyhisselam yine böyle bir kargaşada nüfuzunu kaybetmiş ve tahtının üstüne, ilahlaştırılan bir heykel oturtulmuştu, bu da kinaye  ile tahta ceset atılması demektir denmiş
Beşincisi :Süleyman (A.S.)ın vefatından sonra oğlu, yürüyen ölü misali, tahtı koruyamamış ve kısa zamanda ülkenin parlak dönemi yön değiştirdiği tevrat'ta da bu hususa geniş yer verildiği ifade edilmektedir. Son olarak ; Hz Süleyman şiddetli bir hastalığa yakalanmak suretiyle imtihan edilmiş, hastalığı sırasında, “cansız ceset” denecek kadar zayıflamış, sonra tekrar sağlığına kavuştuğu da söylenir.(Elmalılı).Bu vesile ile Süleyman aleyhisselamın hayatından kesitler öğrenmiş olduk.Şüphesiz doğrusu Allah bilir

Sad 38/ 41  Kulumuz Eyyub'u da an. Hani o Rabbine: 'Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve azab dokundurdu' diye seslenmişti.
وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ
Vezkur abdenâ eyyûb(eyyûbe), iz nâdâ rabbehû ennî messeniyeş şeytânu bi nusbin ve azâb

Şeytan bana bir yorgunluk ve azab dokundurdu'Hz Eyyub önceleri sıhhat ve varlık içindeyken ,daha sonra yokluk ve hastalıkla sınanır eşi çoçukları dahil herkes dağılmış asırlara ibret olacak kıyamete kadar insanlığa vahiyle sabrın nasıl bir ibadet ve kulluk olduğunu göstermiş.Hz Eyyüb selam olsun ki nasıl direndiği , nasıl göğüs gerdi ve nasıl , çare aradı ise işte sabrın örnekliği vermiştir.Şeytanın onu, bu halde iken Rabbi konusunda ümitsizliğe düşürmeye çalıştı vesvese verip sabırsızlığı süslemek istedi Yetti artık deditirecek veya olumsuzluğa sevk etme arasında şıkıp kalınca müthiş mücadele ile bizlere ibretlik mesajlar veriyor .İmtihan ve musibetlerde onun gibi müminler Hz eyüp a.s sabrı bir örnektir.şahitliktir.Onca  sıkıntılı durumlarda sabır zırhını kuşanmak müminler bu öğütü üzerlerine alarak üzerine sorumluluğu getirenlerden olabiliriz
--------------------------------------------

Evliya= Veli: kelimesi  arapça olup çoğulu “evliyadır”. Kelime olarak veli; dost, arkadaş, yakın, taraftar, kanuni sorumluluğunu üstlenen kişi (öğrenci velisi gibi).
Kur'anda evliya veli kelimeleri dört  anlamda geçmektedir.
1-)El’veliyyü: Elesmâü’l-Hüsnâ’dan biri olup sizin gerçek sahibiniz Allah mü’minlerin velisidir anlamında geçmektedir: Bakara 157 
 2-)Allah ve Elçileri müminlerin velisidir anlamında geçmektedir .Maide 55  3-)Olumsuz anlamda “veli-evliya” kelimeleri geçmektedir: Şeytan, tağut, inanmayanlar, yahudiler, hrıstiyanlar birbirlerinin velisi-evliyasıdır.

Kur'an'a göre islâm inancından kişi ile Allah arasında (İbadet ve duada, Allah’a  yönelme anlamında) aracılar yoktur ve bu şirktir. Nebilerin dahi böyle bir görev ve sorumlulukları yoktur.Nebiler sadece Allah’ın vahyi üzere Rasullükleri gereği dini insanlara duyururlar. İnsanların bu dindeki inanç, amel ve niyetlerinin durumunu takdir edecek sadece Allah’tır.
---
 Kur’an’a göre endad Allah’a ortaklar ihdas ve isnad etmenin, farkı boyutu ; yani  O’nun yaratıcı oluşunu kaale almama ve  Allah’ı yaratılmış varlıklara benzetmek, hem de Allah’ın sıfatlarını yaratılmış varlıklara (insana) atfederek Allah’ı sever gibi sevilen varlıklar (insanlar) endâd edinmektir

Ecel kelime anlamı :
Bir vakit, bir zaman dilimi, süre veya bir vaktin sonu demektir,Arapçada örneğin, “şu borç bir sene süreyle sınırlandırılmıştır” denildiğinde, bir sene bir eceldir. Sonra “ecel geldi” denildiği zaman da senenin sonunun geldiği anlaşılır.Şu halde, insanın dünyadaki eceli demek, ölümüne kadarki ömrünün müddeti veya o müddetin sonu, ölüm vakti demektir. Öldüğü anda, bu ecel gelmiş ve ecel yetmiş olur. Ölüm, hangi se­beple gerçekleşirse gerçekleşsin, ecel yetmiş, ömür bitmiş olur. Ona ecelsiz öldü demek, çelişki­den başka bir şey değildir.

Ecel kelimesi , insan için kullanıldığı gibi, bir ümmet için, bir topluluk için de kullanılabilir. Bir insanın eceli olduğu gibi bir toplumun da eceli vardır. Sürelerini dolduran ümmetler ve uluslar, tarih sahnesinden silinir ve egemenliklerini kaybeder, başka ulus ve yönetimlerin egemenliği altına girerler. Bu konuyla ilgili âyetler için bkz. Yunus, 49, Hicr, 5, Mü’minûn, 43, A’râf, 34.
Cansız varlıklar da canlı varlıklar gibidirler. Meselâ kimi kayalar, kimi mağaralar, kimi nehirler uzun ömürlüdürler. Kimi kayalar dayanıksız olur, kısa sürede parçalanır gider. Kimi mağaralar da kısa ömürlü olur. Bir bakarsınız ki ya çökmüşler ya da ağızları kapanmıştır. Kimi nehirler de kısa ömürlüdürler. Bir bakarsınız ki, kurumuşlar ya da küçük kollara ayrılarak sularını yitirmişlerdir.
İnsan elinden çıkan cansız eşyalar da öyledirler. Kimi yapı uzun, kimi yapı ise kısa ömürlü olur. Kimi teknik aygıt uzun ömürlü olur, çok dayanır; kimisi de kısa ömürlü olur, dayanıksız çıkar. Kimi elbise uzun ömürlü olduğu gibi, kimi elbise de kısa ömürlü olur.

  Ecelin musemmâ : Ne zaman sona ereceğini  yalnız Allah'ın bildiği  ölüm tarihimizdir Ecel gelince insan ölür. Bazı yanlış davranışlar o eceli müsemmâyı kısaltabilirde  Tevbe edip durumunu düzeltirse eceli eski seviyesine çıkar. Bunun örneği, Yunus aleyhisselamdır.Yinede insan ve her varlığın bir ecelin musemmâsı vardır.Bu kelime belirlik takısı almadığı için  bu ömür süresini  Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceğine delalet eder.İnsanın Bu doğumuyla ölümü arasındaki geçen süreye de ecel denilmiştir. “  takdir edilmiş, belirlenmiş ecel demektir.

    Allah insana iki nefis üzerine yaratmıştır.Birinci nefsi bedenidir.ikincisi ruhudur.Yüce Allah  ana rahminde döllenmiş yumurtadan yaratığı  bedenin bütün organları tamamlandıktan sonra  ruhu üflenir. Böylece o,insan bedenen hayatı sürdürebilen ve ruh olarak  dinleyebilen,gören ve düşünen ,gönül sahibi olan canlı türü haline gelir
Bedenimiz ruhu ev gibi kullanır.Beden uykuya daldığında  ruh çıkar gider ,uyanınca geri gelir.Ama ölen insanın ruhu tekrar diriltilme gününe kadar dönmez
 Zümer 39 /42: Allah, ölüm esnasında ruhları/ canları alır. Ölmeyenin de uykusunda. alır .Böylece hakkında ölüm hükmü verdiklerini tutar diğerini ise belli bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz bunda düşünen bir topluluk için ayetler vardır
--

Emri kelime anlamı : Burada “iş” anlamına gelen emr kelimesi, yüklem halinde kullanılınca “komut vermek, talimat vermek, emretmek, bir işin yapılma­sını istemek”; isim halinde ise, “hal, durum, iş, olay, konum, otorite, güç, irade” mânalarına gelmektedir

 Emrin Hakim ise  iki anlama gelir
1-Bu emir hikmete dayanır ve onda hiçbir yanlışlığın olması mümkün değildir.
2-Bu kesin bir emirdir ve onun vukubulmasını hiçkimse değiştiremez.
Allah'ın emri (işi) olarak ayrılan, indirilen Kur'an'dır.Bu mubarek gecede inen Kur'an aracılığı ile El Hakim hüküm ve hikmet sahibi Allah'ın her emirleri aldığı kararlar - hükümler- icraatlar- ilâhî düzenin hikmeti ayırd edilmiş, her mesele çözüme bağlanmış, kalıcı hak ile yüzeysel batıl belirlenmiş, sınırlar çizilmiş,ayrılmıştır. İnsanlığın bu geceden itibaren kuran'la muhattab olan her insan  bir belirlenmiş eceline kadar ayetler inerde iner  İnsanların dünyasında hayatın dayanmak zorunda olduğu hiçbir temel açıklanmadan, belirlenmeden bırakılmamıştır. Genel ve kalıcı evrensel yasalar sisteminde olduğu gibi herşey ortaya konmuştur. Ayırmaktan maksat indirmek, Cebrail ve Peygamber aracılığı ile İnsanlara göndermektir. "İndirme ve gönderme" yanında "ayırma ve ayrılma" kelimesinin de kullanılması, ister Kur'an olsun, ister hükmü verilmiş, Kur'an'ın bütününden ayrılan parçaların yeri ve zamanı geldikçe Hz. Peygamber'e gönderilmesi aynı kelime ile "ayırdık" denilerek ifade edilmiştir.İsra 17/106 Ve Kur’ân’ı, Biz onu insanlara ağır ağır öğrenip öğretesin diye parça parça ayırdık ve Biz onu indirdikçe indirdik!


Esîm kelime anlamı : Kasıtlı  ve kendi iradesiyle günah işleyen kişinin  kınanmayı hak etmiş, sonunda üzerine ceza gerektiren günah demektir. Çoğulu ise âsâm Arapça sözlükte kullanımı,ise birini  sevaptan alıkoyan ve geri bıraktıran iş, yapılmasıyla hayırdan uzaklaştıran eylem, karşılığın da ceza gerektiren günah demektir. “Esim   fiil şeklinde kullanıldığında ise insanın günaha dalması demektir Bazen “zenb” günah ile aynı anlamda kullanılmış ise de aralarında ince fark olduğu söylenebilir. Şöyle ki “işlenilen günahlardır.zenb” kasıtlı ve kasıtsız günahlara delalet ederken, “ism” sadece belirli bir kasıt ve seçim neticesidir .Bu fiileri devamlı olunca yavaş yavaş Mü’mini hayr’dan, takvadan ve Allah rızasından uzaklaştırır, onu sıkıntıya ve cezaya yaklaştırır.

Ensar, Arapçada “yardım edenler, yardımcılar” demektir Sıfat olarak, “herkesi seven, herkese yardım eden” demektir Mekkeli Müslümanlara yardım eden Medineli Müslümanlara da Ensar denir

Muhacir: Dinleri ve inançları uğruna, Mekke’den Medine ye göç eden Müslümanlara denir.
 İslam tarihinde Ensar olarak anılan Medine halkı; Mekke’de zûlüm altında olan ilk Müslümanları şehirlerine davet etmiş, onlarla evlerini, topraklarını paylaşmış, kentlerinin bu davet nedeniyle düşmanların taarruzlarına maruz kalmasını göze almışlardır Bir ayet ile savaşmaya izin verilene kadar uzun bir süre düşmanlarına karşılık vermeden canlarını vermiş, Yaratıcı’nın iznini içeren ayet inince de İslam için savaşmışlardır

Ensârullâh /havariler kelime anlamı : Ensâr kelimesinin kökü yardım etmek anlamına gelen “nasr”dır. “Ensâr” kelimesi de yardım edenler yani Allah’ın dininin, Allah yolun ,dinini ve şeriatını koruyan ve bu hususta elden gelen gayreti sarfeden kimseler emektir. (Medine halkından olup, Allah rasulu (s.a.s.) ve Mekke’den hicret eden muhâcirleri barındırıp onlara yardım eden Evs ve Hazrec kabilelerine de “yardımcılar” anlamında ensâr denilir.Kur’ân-ı Kerim’de geçen nasr kelimesi “min” harf-i cerri ile birlikte kullanıldığı vakit, kurtarmak anlamına gelir.
Hz. İsa, Allah yolunda kendisine yardımcılar aramış, havârîleri ona yardımcı olacaklarına söz vermiş, yani bey’at etmişlerdir.

Ensârullâh /havariler
Ensâr kelimesinin kökü yardım etmek anlamına gelen “nasr”dır. “Ensâr” kelimesi de yardım edenler yani Allah’ın dininin, Allah yolun ,dinini ve şeriatını koruyan ve bu hususta elden gelen gayreti sarfeden kimseler emektir. (Medine halkından olup, Allah rasulu (s.a.s.) ve Mekke’den hicret eden muhâcirleri barındırıp onlara yardım eden Evs ve Hazrec kabilelerine de “yardımcılar”  anlamında ensâr denilir.
 Havari : Hz. İsa, Allah yolunda kendisine yardımcılar aramış, havârîleri ona yardımcı olacaklarına söz vermiş, yani bey’at etmişlerdir. İncilde Hz  İsa’nın kendisine yardımcı olmak üzere seçtiği on iki kişiden her biridir. İsa'nın getirdiği dini  yaymaya çalışan diğer öğrencileri için de kullanılsa da havari sözcüğü ile çoğunlukla "İsa'nın 12 Havarisi" kastedilir
Havârî; Hz. İsâ'nın yardımcılarına verilen addır. Bu kişilerin kassâr (çamaşırcı) veya avcı oldukları söylenir. Bazı bilginlere göre bunlara Havâri denmesinin sebebi; onların, insanlara din ve ilim öğreterek arındırmalarından dolayıdır... Avcı olmaları ise, insanları kararsızlıktan kurtararak Hakka döndürmelerindendir (Râğıb Isfahânî, el-Müfredât)Nitekim beyaz giydikleri için bu ismi aldıkları da söylenir (Buhârî, Fedâilu's-Sahâbe, 13).
Kur’an-ı Kerim’de üç Ensar’dan bahsedilir. İkisi tarihî, biri ebedî. Birinci tarihî Ensar, Hz. Îsâ Aleyhisselâmın yardımcılarıdır. Onlara Havârîler denir. 12 civarında sayıları olduğu söylenir. Hz. Îsâ (a.s.) Men ensârî ilallah (Allah’a, Onun rızasına giden yolda, Onun iradesi istikametinde yürürken, bana kim yardım edecek, benim yardımcılarım kimlerdir?) diye sorduğunda, o bir avuç kişi demişlerdi ki: Biz Allah’ın dininin, peygamberinin yardımcılarıyız. Bu hitap ve verilen cevaptan Yüce Allah’ın, Dinine, peygamberine yardım edenlere; peygamberin, dinin yardımcıları değil, Allah’ın yardımcıları olarak isimlendirdiğini ve onlar için Ensarullah tabirini kullandığını anlıyoruz. İkinci tarihi Ensar, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)in hayatında, hicret hadisesinden sonra ortaya çıkmıştır. Dinlerini, imanlarını korumak, ilâhî vahyi tam olarak almak, muhafaza etmek ve bütün cihana ulaştırmak maksadıyla, memleketini terk etmek mecburiyetinde kalan ve Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanlara muhacir, onları Medine’de karşılayan ve her şeylerini paylaşan insanlara da Ensar denilmiştir. İslâm tarihinin bu şerefli camiası, Ensar’ın ikinci halkasını oluşturur. Ensar’ın son halkasını ise ebedî Ensar oluşturur. Bu halkayı Kur’an-ı Kerîm şöyle ifade ediyor; Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayağınızı sağlam tutar. Ebedî Ensar olmak, Allah’ın dinini yaşamak ve ona sahip çıkmak, yaşayıp yayılması için fedakârca çalışmak demektir. İkinci Ensar halkasından sonra Kıyamet kopuncaya kadar Allah’ın dinini yaşayan, yaşatılması için maddi manevi her türlü fedakarlıkta bulunanlar bu halka içerisinde yerini alacaktır. Üzerinde durmak istediğim ikinci kavram ise Vakıf kelimesidir. Kısa ve öz olarak Vakıf; “bir malı veya mülkü satılmamak kaydıyla bir hayır işine bağışlamaktır.”..

Etimoloji,kelime anlamı :
Bir dildeki kelimelerin ilk/kök anlamlarını meydana çıkarmayı amaç edinen bir ilim dalıdır (Palmer, 1991). Daha açık bir ifadeyle, etimoloji, kelimelerin şekil yapılarıyla, anlamları arasında irtibat sağlayan ve bu kelimelerin yapı ile anlamlarını köklerine doğru takib ederek ilk defa hangi köke dayandıklarını, hangi kavramları yansıttıklarını ve zaman içinde hangi evrelerden geçerek ne gibi gelişmeler gösterdiklerini inceleyen ve köken bilgisi ile diğer konuları araştıran dilbilimi dalıdır.

Ezkâ kelime anlamı :
Zekât kelimesinden gelir. En çok  artan,en temiz anlamına gelir.Allah rasulu sahabileri  bu ayet için  onlar  temizlikten kasıt helâl olanına bakın denmiş olabileceğini düşünmüşler.

Ezvâc kelime anlamı :  Bu kelime, “zevc”in çoğuludur. “Zevc” kelimesi de hem “çiftlerden birini” hem de “erkek dişi iki cinsin oluşturduğu bir çifti” ifade etmektedir. Ragıb’a göre, iki yakının her birine de ve bir diğerine benzer veya zıt olarak ilgili bulunan şeye de “zevc” denir. Bu itibarla dünya­daki şeylerin hepsi, bir zıddı, ben­zeri, herhangi bir terkip ve karşıtı bulunması nedeniyle çifttir. Mese­la, cisim ve ruh, madde ve kuv­vet, cevher ve araz, iç ve dış, dün­ya ve ahiret gibi.
Âyette eşler halinde yaratılışa üç örnek verilmektedir.
Toprağın çıkardığı eşler: Toprağın çıkardığı eşler deyince akla ilk gelen bitkilerdeki dişilik ve erkeklik özelliğidir.
1-Tohumlu ve çiçekli bitkilerde erkek ve dişi üreme hücreleri vardır. Bu hücreleri her ikisi de çiçeğin ortasında bulunan erkek organ ile dişi organ üretir. Dişi organın yumurtalık denen şişkince bölümünde küçük ve yuvarlak tohum taslakları, bunların içinde de dişi üreme hücreleri bulunur. Erkek üreme hücreleri ise erkek organın başçık bölümünün ürettiği çiçek tozlarının içinde saklıdır. Çok hafif olan çiçek tozları rüzgârla ya da çeşitli hayvanlar aracılığıyla çiçekten çiçeğe taşınırken, içlerinden bir bölümü dişi organın tepeciğine yapışıp kalır. Daha sonra bu çiçek tozu taneciği boyuncuktan aşağıya doğru inerek, yumurtalıklardaki tohum taslaklarına ince bir borudan uzanır. Erkek üreme hücresi de bu borudan geçer ve tohum taslağının içindeki dişi üreme hücresiyle birleşir. Erkek ve dişi üreme hücrelerinin birleşmesiyle tohum taslakları onlardan da tohumlar oluşur. Bu tohumlardan da yeni bitkiler gelişir.
  2-  Kendi benliklerimizden eşler: Akla ilk gelen insanların dişi-erkek şeklinde yaratılışlarıdır. Fakat insan benliğindeki ters karakterleri; yani cesurluk-korkaklık, sevgi-nefret, cömertlik-cimrilik gibi özellikleri de âyetin işareti içinde değerlendirenler olmuştur.
  3-  Bilinmeyen eşler: Evren’deki eşli yaratılışların birçoğundan Kuran’ın indiği dönemde insanların haberi yoktu. Buna kısaca değinirsek:

 Enâm,kelimesi "ne'ame"nin çoğulu olup En'am Sûresi'nde 142-144'te açıklandığı üzere, ehil hayvanlardan deve, sığır, davar koyun ve keçi  anlamındadır Kur’an’da  yalnızca  burada  kullanılan el en'âm"ın, yeryüzündeki  yaşayan  canlılar gibi anlamına geldiği  ifade edilmiştir

El Ehad benzeri olmayandır.El vahid Ortağı olmayan : bölünme çoğalma olmaz -

 Emanîyyuhum: Ümniye kelimesinin çoğuludur.kuruntu demektir.Ümniye ise, insanın  Hayatı ilgilendirmeyen, öyle de böyle de olsa kişiyi cennete götürmeyecek boş şeylerdir. İnsanlar din zanneden gerçek olmayan, bâtıl şeyleri temenni ve arzu edenler.Amelleri, bilgileri kitabî değildir, kitaba dayanmaz. Zannediyorum bu böyledir! Derler ve böylece zan üzerine yürürler.Zanla amel ederler.

Eshabu’l meymene :Sağdaki insanlar” anlamına gelir. Dürüst ve erdemli kişileri” belirtmek için kullanılan mecâzi bir ifadedir.Kuran, bir eylemin iyi ve geçerli olması için, imanı şart koşmuş, iman kaynaklı olmayan ameli ise, geçersiz saymıştır.

 Eshabu’l meş’eme :İman değerine erememiş erdemsiz ve uğursuz kişiler” anlamına gelir. Dünya hayatında kötülük işleyip Allah’ın azabını haketmiş bahtsız kimseleri” belirtmek için kullanılan mecâzi bir ifadedir.

Ehvâ :Karamsı, esmer ve karaya çalan koyu renkler” demektir.Dünya hayatının geçiciliğine dikkat çekmektir. Yeşil otlar nasıl sararıp kuruyor, sonra da kırılıp çöp oluyorsa, insan da ömrünü tamamlayınca ruhu bedeninden ayrılacak, bedeni kuruyup ufalanacak ve toprağa karışacaktır. Çünkü insan yeryüzünde yaşayacak ve ölecek, Kıyamet gününde de oradan diriltilip Allah’ın huzuruna çıkarılacaktır.

 Esâtîrul evvelîn :Eskilerin masalları” Esatir kelimesi şu an, asla olmayan, saçmalık ya da hurafenin geçerli olduğu kıssaları ifade etmektedir. Bu kelime Kur'an'da sadece bu anlamda kullanılmamış aynı zamanda aralarında, elden ele dolaşan hristiyan ve yahudilerin kitapları dahil olmak üzere öncekilerin kitapları ve sahifelerine işaret maksatıyla da (Kur'an'da) yer almıştır.Öyle ki, Kafirler Peygamber'in okumuş olduğu Kur'an'ın vahiy olmadığını ve O'nun ellerde dolaşan ilk kitaplardan iktibas edip yazdırmış ve ezberlemiş olduğunu söylemek istemektedirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder