Bu Blogda Ara
1 Aralık 2017 Cuma
54-KAMER
Mushaf’taki resmi sırası :54
Nuzul Sırası: : 37
Toplam Ayet Sayısı : 55
İndiği Dönem :Tank sûresinden sonra, Sâd sûresinden önce Mekke döneminde inmiştir
Sure adını: ilk âyette geçen “el-Kamer” kelimesinden almıştır. Kamer, ay demektir.
27. Cüz
Rahman Ve Rahim Olan Allah Adıyla
Kamer 54/1 Saat yaklaştı ve ay yarıldı;
اقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانشَقَّ الْقَمَرُ
İkterabetis sâatu ven şakkal kamer.
Kamer 54/2 Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve “Süregelen bir sihirdir” derler.
وَإِن يَرَوْا آيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُّسْتَمِرٌّ
Ve in yerav âyeten yu’ridû ve yekûlû sihrun mustemirrun.
Kamer 54/3 Yalanladı ve kendi arzularına uydular. Oysa her iş yerini bulacaktır.
وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ
Ve kezzebû vettebeû ehvâehum ve kullu emrin mustekırrun.
Kamer 54/4 And olsun ki, onları bu hallerinden vazgeçirecek nice haberler gelmiştir.
وَلَقَدْ جَاءهُم مِّنَ الْأَنبَاء مَا فِيهِ مُزْدَجَرٌ
Ve lekad câehum minel enbâi mâ fihî muzdecer
Kamer 54/5 Bunlar üstün bir hikmettir fakat uyarılar fayda vermiyor.
حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُ
Hikmetun bâligatun fe mâ tugnin nuzur
Kamer 54/6 Sen de onlardan yüz çevir ki, o gün çağırıcı, görülmedik müthiş bir şeye çağırır.
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ إِلَى شَيْءٍ نُّكُرٍ
Fe tevelle anhum, yevme yed’ud dâi ilâ şey’in nukur
Kamer 54/7 Gözleri düşkün düşkün sanki yayılan çekirgeler gibi bulundukları yerden =kabirlerden çıkarlar.
خُشَّعًا أَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُّنتَشِرٌ
Huşşean ebsâruhum yahrucûne minel ecdâsi keennehum cerâdun munteşir
Kamer 54/8 Davetçiye doğru koşarlarken kâfirler, “Bu zor bir gün” derler.
مُّهْطِعِينَ إِلَى الدَّاعِ يَقُولُ الْكَافِرُونَ هَذَا يَوْمٌ عَسِرٌ,
Muhtıîne ilâd dâi, yekûlul kâfirûne hâzâ yevmun asir
Kamer 54/9 Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanladı; o kulumuza “O, mecnundur delidir, yalancıdır dediler; çok incittiler onu zorla alıkoydular..
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ
Kezzebet kablehum kavmu nûhın fe kezzebu abdenâ ve kâlû mecnûnun vezducir
Kamer 54/10 Bunun üzerine Rabbine: «Ben yenik düştüm, bana yardım et!» diyerek yalvardı.
فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانتَصِرْ
Fe deâ rabbehû ennî maglûbun fentasır.
Kamer 54/11 Biz de boşalan bir su ile göğün kapılarını açtık.
فَفَتَحْنَا أَبْوَابَ السَّمَاء بِمَاء مُّنْهَمِرٍ
Fe fetahnâ ebvâbes semâi bi mâin munhemir
Kamer 54/12 Yeryüzünü pınar pınar fışkırttık. Derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti.
وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاء عَلَى أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ
Ve feccernâl arda uyûnen feltekal mâu alâ emrin kad kudir
Kamer 54/13 Biz O'n’u çivilerle perçinli levhalardan oluşan gemiye bindirdik.
وَحَمَلْنَاهُ عَلَى ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ
Ve hamelnâhu alâ zâti elvâhın ve dusur(
Kamer 54/14 İnkar ve nankörlüğe uğramış kimseye mükafat olmak üzere. Gözetimimiz altında yüzerek akıp gidiyordu.
تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاء لِّمَن كَانَ كُفِرَ
Tecrî bi a’yuninâ, cezâen li men kâne kufir
Kamer 54/15 Biz onu bir ibret dersi olarak geride bıraktık.Müddekir = İbret alan yok mu
وَلَقَد تَّرَكْنَاهَا آيَةً فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Ve lekad teraknâhâ âyeten fe hel min muddekir
Kamer 54/16 Benim azabım ve uyarılarım nasılmış
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
Fe keyfe kâne azâbî ve nuzuri.
Kamer 54/17 And olsun ki Kuran'ı, öğüt alınsın diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mu?
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Ve lekad yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir
Kamer 54/18 Âd kavmi de yalanladı. Azabım ve uyarılarım nasıl oldu !
كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
Kezzebet âdun fe keyfe kâne azâbî ve nuzuri.
Kamer 54/19 Biz onların üstüne, uğursuzluğu devam eden bir günde dondurucu bir rüzgar gönderdik.
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُّسْتَمِرٍّ
İnnâ erselnâ aleyhim rîhan sarsaran fî yevmi nahsin mustemirr
Kamer 54/20 İnsanları söküp atıyordu; sanki onlar, kökünden sökülüp kopmuş hurma kütükleriymiş gibi.
تَنزِعُ النَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُّنقَعِرٍ
Zenziun nase ke ennehum a´cazu nahlim munkair
Kamer 54/21 Nasıl oldu benim azabım ve uyarılarım!
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
Fe keyfe kane azabi ve nuzur
Kamer 54/22 Andolsun biz kur"an"ı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mu?
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Ve lekad yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir
Kamer 54/23 Semud da bütün uyarıları yalanladı;
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ
Kezzebet semudu bin nuzur
Kamer 54/24 Dediler ki: 'Şöyle dediler: içimizden bir beşere mi uyacağız? Şüphesiz biz o vakıt dalâlet =şaşkınlık içinde oluruz ve kendimizi ateşe atarız.
فَقَالُوا أَبَشَرًا مِّنَّا وَاحِدًا نَّتَّبِعُهُ إِنَّا إِذًا لَّفِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
Fe kâlû e beşeren minnâ vâhiden nettebiuhû innâ izen lefî dalâlin ve suur
Kamer 54/25 O zikir aramızdan ona mı bırakılıyor? Hayır o, yalancının, şımarığın biridir.
أَؤُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِن بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ
E ulkıyez zikru aleyhi min beyninâ bel huve kezzâbun eşir
Kamer 54/26 İleride bilecekler o şımarık yalancı kimdir?
سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَّنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ
Se ya’lemûne gaden menil kezzâbul eşir
Kamer 54/27 Gerçek şu ki Biz, bir fitne imtihan ve deneme konusu olarak o dişi deveyi kendilerine gönderen biziz. Şu halde sen onları gözleyip bekle ve sabret.
إِنَّا مُرْسِلُو النَّاقَةِ فِتْنَةً لَّهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْ
İnna murslun nakati fitnetel lehum fertekibhum vastabir
Kamer 54/28 Ve onlara, suyun aralarında kesin olarak pay edildiğini haber ver. Herbiri kendi içme sırasında hazır bulunsun."
وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاء قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ كُلُّ شِرْبٍ مُّحْتَضَرٌ
Ve nebbi´hum ennel mae kismetun beynehum kullu şirbim muhteda
Kamer 54/29 Andolsun biz kur"an"ı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mu?
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Ve lekad yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir
Kamer 54/30 : Derken, arkadaşlarını çağırdılar. O da işe koyuldu ve deveyi kesti.
فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَى فَعَقَرَ
Fe nâdev sâhıbehum fe teâtâ fe akar
Kamer 54/31 Şüphesiz biz, üzerlerine bir sayha =çığlık gönderdik de, hayvan ağılına konan kuru ot gibildular.
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَشِيمِ الْمُحْتَظِرِ
İnnâ erselnâ aleyhim sayhaten vâhıdeten fe kânû ke heşîmil muhtezir
Kamer 54/32 Andolsun biz kur"an"ı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mu?
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Ve lekad yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir
Kamer 54/33 Lut kavmi de uyarıları yalanladı.
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ
Kezzebet kavmu lûtın bin nuzuri.
Kamer 54/34 Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lut'un ailesini bir seher vakti kurtardık;
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا إِلَّا آلَ لُوطٍ نَّجَّيْنَاهُم بِسَحَرٍ
İnnâ erselnâ aleyhim hâsiben illâ âle lût(lûtin), necceynâhum bi sehar
Kamer 54/35 Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte Biz, şükredenleri böyle ödüllendiririz.
نِعْمَةً مِّنْ عِندِنَا كَذَلِكَ نَجْزِي مَن شَكَرَ
Ni’meten min indina, kezâlike neczî men şeker
Kamer 54/36 Andolsun, Lût onları bizim şiddetli azabımızla uyardı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşıladılar
وَلَقَدْ أَنذَرَهُم بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ
Ve lekad enzerahum batşetenâ fe temârav bin nuzur
Kamer 54/37 Andolsun ki onlar onun konuklarından murâd almağa kalkıştılar. Biz de gözlerini silme kör ettik. 'Şimdi tadın azabımı ve uyarılarımı.'
وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَن ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
Ve lekad râvedûhu an dayfihî fe tamesnâ a’yunehum fe zûkû azâbî ve nuzuri.
Kamer 54/38 Andolsun, onlara sabahleyin erkenden kalıcı bir azap geldi.
وَلَقَدْ صَبَّحَهُم بُكْرَةً عَذَابٌ مُّسْتَقِرٌّ
Ve lekad sabbehahum bukraten azâbun mustekırr
Kamer 54/39 Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” dedik.
فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
Fe zûkû azâbî ve nuzuri.
Kamer 54/40 Andolsun biz kur"an"ı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mu?
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Ve lekad yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir
Kamer 54/41 Andolsun, Firavun’un ailesine de uyarıcılar gelmişti.
وَلَقَدْ جَاء آلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُ
Ve lekad câe âle fir’avnen nuzur
Kamer 54/42 Bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları mutlak güç ve iktidar sahibinin yakalaması gibi yakaladık.
كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَاهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُّقْتَدِرٍ
Kezzebû bi âyâtinâ kullihâ fe ehaznâhum ahze azîzin muktedir
Kamer 54/43 Sizin kafirleriniz onlardan daha hayırlı mıdır? Yoksa sizin için zebûrlarda =Kitaplarda bir Berâet:=kurtuluş belgesi mi var?
أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِّنْ أُوْلَئِكُمْ أَمْ لَكُم بَرَاءةٌ فِي الزُّبُرِ
E kuffârukum hayrun min ulâikum em lekum berâetun fîz zubur
Kamer 54/44 Yoksa: 'Biz yardımlaşma içindeki bir topluluğuz' mu diyorlar?
أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُّنتَصِرٌ
Em yekûlûne nahnu cemîun muntesir
Kamer 54/45 Yakında o topluluk bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.
سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ
Se yuhzemul cem’u ve yuvellûned dubur
Kamer 54/46 Doğrusu kıyamet saati onların azap vaktidir. O saat daha dehşetli ve daha acıdır.
بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَى وَأَمَرُّ
Belis sâatu mev’ıduhum ves sâ’atu edhâ ve emerr
Kamer 54/47 Şüphesiz mücrimler =suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler.
إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
İnnel mucrimîne fî dalâlin ve suur
Kamer 54/48 Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, “Sekarın dokunuşunu tadın!” denecek.
يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلَى وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ
Yevme yushabûne fîn nâri alâ vucûhihim, zûkû messe sekar
Kamer 54/49 Hiç şüphesiz, biz her şeyi bir ölçü kader ile yaratmışızdır.
إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
İnnâ kulle şey’in halaknâhu bi kader
Kamer 54/50 Bizim emrimiz yalnız bir tektir. Bir göz kırpması gibidir.
وَمَا أَمْرُنَا إِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ
Ve mâ emrunâ illâ vâhıdetun ke lemhın bil basar
Kamer 54/51 Andolsun, biz sizin gibileri hep helâk ettik. Fakat var mı düşünüp öğüt alan?
وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا أَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Ve lekad ehleknâ eşyâakum fe hel min muddekir
Kamer 54/52 İşledikleri her şey, defterlerde (kayıtlı)dır.
وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ
Ve kullu şey’in fealûhu fîz zubur
Kamer 54/53 Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır
وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ
Ve kullu sagîrin ve kebîrin mustetar
Kamer 54/54 Şüphesiz Allah’a karşı takvalı olan muttekîler cennetlerde, ırmak başlarındadırlar.
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍ
İnnel muttakîne fî cennâtin ve neher
Kamer 54/55 EL-muktedir ölçüleri koyan iktidar sahibi, El Melik Mülkünde mükemmel otorite sahibi olan Allah'ın huzurunda doğruluk / sadıklar makamındadır.
فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِندَ مَلِيكٍ مُّقْتَدِرٍ
Fî mak’adi sıdkın inde melîkin muktedir
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder