Bu Blogda Ara

1 Aralık 2017 Cuma

51-ZARİYAT

Mushaf’taki resmi sırası : 51
İniş sırası :  67
Toplam Ayet Sayısı : 60
İndiği Dönem :Mekke döneminde inmiştir.Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden yaklaşık iki yıl önce nazil olmuştur-
Sure adını : Zâriyât, esip savuran kuvvetler demektir.Sure adını 1.âyette geçen “ez-zâriyât” kelimesinden almıştır. İlk dönem meşhur tefsir ve hadis kaynaklarında Vez'zâriyât sûresi diye de anıldığını ifade etmişler. Başlıca,konuları  öldükten sonra hesap için toplanma, inkârcıların ahirette karşılaşacakları azap, mü’minlere verilecek mükafatlar, Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren kevni ayetler/deliller konu edilmektedir.
Yeri gelmişken Kevni ayetler ne demektir Bu ayetler Allah ın yaratığı her şeyi ifade eder örneğin güneş, ay, yıldızlar, insanlar, hayvanlar, bitkiler, sular, çiçekler, nehirler, denizler, meyveler, otlar, dağlar, ovalar, v.b. bunlar hepside Allah c.c. birer Kevni ayetleridir kısacası kâinatla ilgili olan her şey birer Kevni ayettir,

26. Cüz 

Rahman Ve Rahim Olan Allah Adıyla 

Zâriyât 51/1 O, Tozutup savuranlara,
وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا
Vezzariyati zerva.
Zâriyât 51/2   Derken bir ağırlık taşıyanlara
فَالْحَامِلَاتِ وِقْرًا
Fel hâmilâti vıkran.
Zâriyât 51/3 Sonra kolaylıkla akıp gidenlere,
فَالْجَارِيَاتِ يُسْرًا
Fel câriyâti yusran.
Zâriyât 51/4  Derken bir emir taksim edenlere yemin olsun ki.
فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا
Fel mukassimâti, emren.
Zâriyât 51/5  Size vaadedilenler sadık/kesin doğrudur.
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ
İnnemâ tûadûne le sâdikun.
Zâriyât 51/6 Ve muhakkak din günü  =ceza ve mükafat gerçekleşecektir.
وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ
Ve inned dîne le vâkıun.
Zâriyât 51/7  O düzgün yollara dolu göğe and olsun ki,
وَالسَّمَاء ذَاتِ الْحُبُكِ
Ves semâi zâtil hubuki.
Zâriyât  51/8  Muhakkak siz çelişkili bir söz içindesiniz.
إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُّخْتَلِفٍ
İnnekum le fî kavlin muhtelifin
Zâriyât  51/9   Ondan çevirilen çevrilir
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ
Yu’feku anhu men ufike.
Zâriyât  51/10  O kahrolası yalancılar
قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ
Kutilel harrâsûn
Zâriyât 51/11 Onlar bilgisizlik içinde kalmış gafil /habersiz kimselerdirler.
الَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ
Ellezîne hum fî gamratin sâhûn
Zâriyât 51/12  '“Dîn günü ne zaman?' diye soruyorlar.
يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ
Yes’elûne eyyâne yevmud dîn
Zâriyât 51/13  O gün onlar ateşte yakılırlar.
يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ
Yevme hum alân nâri yuftenûn
Zâriyât 51/14 "Tadın fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir
ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ
Zûkû fitnetekum, hâzâllezî kuntum bihî testa’cilûn
Zâriyât 51/15  Şüphesiz takva sahipleri cennetlerde ve pınar başlarındadırlar.
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
İnnel muttakîne fî cennâtin ve uyûnin.
 takva sahibi kulların  güzel hallerini bildiriyor
Zâriyât  51/16  Rablerinin kendilerine verdiğini alarak. Çünkü onlar, bundan önce  muhsin=güzel davranmayı adet edinmışlerdi.
آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُحْسِنِينَ
Âhizîne mâ âtâhum rabbuhum, innehum kânû kable zâlike muhsinîn
Zâriyât  51/17 Geceleri pek az uyurlardı.
كَانُوا قَلِيلًا مِّنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ
Kânû kalîlen minel leyli mâ yehceûn
Zâriyât  51/18 Seherlerde  istiğfar dilerlerdi.
وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Ve bil eshârihum yestağfirûn
Zâriyât  51/19  Mallarında dilenen ve mahrum=yoksul için bir hak vardı.
وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ
Ve fî emvâlihim hakkun lis sâili vel mahrûmi.
Zâriyât 51/20 Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde âyetler vardır.
وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِّلْمُوقِنِينَ
Ve fîl ardı âyâtun lil mûkınîn
Zâriyât 51/21   Kendi canlarınızda da nice deliller vardır. Görmüyor musunuz?
وَفِي أَنفُسِكُمْ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
Ve fî enfusikum, e fe lâ tubsirûn
Zâriyât 51/22   Gökte rızkınız ve size vaad olunan şeyler vardır.
وَفِي السَّمَاء رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ
Ve fîs semâi rızkukum ve mâ tûadûn
Zâriyât 51/23 Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir.
فَوَرَبِّ السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِّثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ
Fe ve rabbis semâi vel ardı innehu le hakkun misle mâ ennekum tentıkûn
Zâriyât 51/24  Ibrahim'in ikram edilmis konuklarinin haberi sana geldi mi?
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ
Hel etâke hadîsu dayfi ibrâhîmel mukramîn
Zâriyât  51/25  Onlar, Ibrahim'in yanina girip: «Selam sana» demislerdi, Ibrahim de: «Selam size» demisti; icinden de, onlarin «taninmamis bir topluluk» oldugunu gecirmisti.
إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ
İz dehalû aleyhi fe kâlû selâmâ(selâmen), kâle selâm(selâmun), kavmun munkerûn
Zâriyât  51/26 Hemen gizlice hanımının yanına gidip semiz bir buzağı getirdi.
فَرَاغَ إِلَى أَهْلِهِ فَجَاء بِعِجْلٍ سَمِينٍ
Fe râga ilâ ehlihî fe câe bi iclin semînin.
iclin :sığır yavrusu (buzağı) demektir. semînin.
Zâriyât 51/27  Onu önlerine  koyarak: «Yemeğe buyurmaz mısınız?» dedi.
فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
Fe karrabehû ileyhim kâle e lâ te’kulûn
Zâriyât 51/28 Derken onlardan korkmaya başladı. «Korkma» dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.
فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُوا لَا تَخَفْ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ
Fe evcese minhum hîfeten, kâlû lâ tehaf, ve beşşerûhu bi gulâmin alîm.

Zâriyât 51/29 Böylece karısı çığlıklar kopararak geldi ve yüzüne vurarak: "Kısır, yaşlı bir kadın mı ?" dedi.
فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ
Fe akbeletimraetuhu fî sarratin fe sakket vechehâ ve kâlet acûzun akîmun.
Zâriyât 51/30 'Rabbin böyle buyurdu. Şüphesiz O,Hakim'dir Hüküm verdiği karar  gerçekleşir O'nun her işinde hikmet vardır Alim'dir sınırsız bilendir' dediler.
قَالُوا كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكِ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
Kâlû kezâliki kâle rabbuki, innehu huvel hakîmul alîmu.

27. Cüz 
Zâriyât 51/31 İbrahim, onlara: “O hâlde asıl işiniz nedir ey elçiler?” dedi.
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
Kâle fe mâ hatbukum eyyuhâl murselûn
Zâriyât 51/32 Onlar, şüphe yok ki biz demişlerdi, mücrim bir topluluğa gönderildik.
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ
Kâlû innâ ursilnâ ilâ kavmin mucrimîn
Zâriyât  51/33 Üzerlerine çamurdan taşlar salmak için
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ
Li nursile aleyhim hıcâraten min tînin.
Zâriyât  51/34 Rabbinin katında musrifin / haddi aşanlar için işaretlenmiş olan
مُسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ
Musevvemeten inde rabbike lil musrifîn
Zâriyât, 51/35 Derken, orada inananlardan kim varsa çıkarmıştık.
فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Fe ahracnâ men kâne fîhâ minel mu’minîn
Zâriyât  51/36  Fakat bir evden başka, orada müslüman da bulmadık.
فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِّنَ الْمُسْلِمِينَ
Fe mâ vecednâ fîhâ gayra beytin minel muslimîn
Zâriyât  51/37 Acı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık.
وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ
Ve teraknâ fîhâ âyeten lillezîne yahâfûnel azâbel elîm
Zâriyât  51/38  Mûsâ kıssasında da ayetler/deliller  vardır. Hani biz onu açık bir sultan/delil ile Firavun’a göndermiştik
وَفِي مُوسَى إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَى فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
Ve fî mûsâ iz erselnâhu ilâ fir’avne bi sultânin mubînin.
Zâriyât  51/39 Firavun ve çevresi yüz çevirdi  sâhir veya mecnun, dedi
فَتَوَلَّى بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
Fe tevellâ bi ruknihî ve kâle sâhırun ev mecnûnun.
Zâriyât  51/40 Bunun üzerine biz de kendisini ve ordularını yakalayıp denize attık. O sırada   kendini kınıyordu.
فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ
Fe ehaznâhu ve cunûdehu fe nebeznâhum fîl yemmi ve huve mulîm
Zâriyât  51/41 Âd kavminde de ibretler vardır. Hani onların üzerine köklerini kesen rüzgârı göndermiştik.
وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ
Ve fî âdin iz erselnâ aleyhimur rîhal akîm
Zâriyât  51/42 Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka çürütüp kül gibi dağıtıyordu.
مَا تَذَرُ مِن شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ
Ma tezeru min şey´in etet aleyhi illa cealethu kir ramim
Zâriyât 51/43  Semud 'kavmine de.. : "Belli bir süreye kadar yararlanın" denmişti
وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّى حِينٍ
Ve fî semûde iz kîle lehum temetteû hattâ hînin.
Zâriyât  51/44  Ancak Rablerinin emrine başkaldırdılar ve bu yüzden bakıp dururlarken kendilerini yıldırım çarptı.
فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنظُرُونَ
Fe atev an emri rabbihim fe ehazethumus sâikatu ve hum yanzurûn
Zâriyât  51/45   Artık, ne yerlerinden kalkmaya güçleri yetti, ne de başkasından yardım görebildiler.
فَمَا اسْتَطَاعُوا مِن قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنتَصِرِينَ
Fe mâstetâû min kıyâmin ve mâ kânû muntesirîne.
Zâriyât  51/46 Bunlardan önce de  Nuh kavmi. .  Çünkü onlar fasık  yoldan çıkmış bir toplum idiler.
وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
Ve kavme nûhın min kablu, inne hum kânû kavmen fâsıkîn
Zâriyât  51/47 Biz göğü kudretimizle bina ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz.
وَالسَّمَاء بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ
Ves semâe beneynâhâ bi eydin ve innâ le mûsiûn(elmalı meali)
Zâriyât 51/48  Yeri de biz döşedik. Ne güzel döşeyiciyiz!
وَالْأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ
Vel arda feraşnâhâ fe ni’mel mâhidûn
Zâriyât 51/49  Tezekkür edesiniz ,düşünüp ibret alasınız diye her şeyden  iki eş yarattık.
وَمِن كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Ve min kulli şey’in halaknâ zevceynî leallekum tezekkerûn
Zâriyât 51/50 O hâlde Allah’a koşun. Şüphesiz ben, size O’nun katından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.
فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn
Zâriyât  51/51   Allah ile beraber başka bir ilâh edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allah tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.
وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Ve lâ tec’alû meallâhi ilâhen âhar(âhara), innî lekum minhu nezîrun mubîn
Zâriyât  51/52   İşte böyle. Onlardan öncekilere de ne zaman bir elçi geldiyse muhakkak: 'Sâhır=Büyücü veya mecnun' dediler.
كَذَلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
Kezâlike mâ etâllezîne min kablihim min resûlin illâ kâlû sâhırun ev mecnûn
Zâriyât  51/53 Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler? Hayır, onlar azgın bir topluluktur.
أَتَوَاصَوْا بِهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ
E tevâsav bihî, bel hum kavmun tâgûn
Zâriyât 51/54  Öyleyse sen, onlardan yüz çevir; artık kınanacak değilsin.
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنتَ بِمَلُومٍ
Fe tevelle anhum fe mâ ente bi melûm
Zâriyât  51/55  Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere fayda verir.
وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَى تَنفَعُ الْمُؤْمِنِينَ
Ve zekkir fe innez zikrâ tenfeul mu’minîn
Zâriyât  51/56  Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûn
Zâriyât  51/57 Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum.
مَا أُرِيدُ مِنْهُم مِّن رِّزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَن يُطْعِمُونِ
Mâ urîdu minhum min rızkın ve mâ urîdu en yut’imûni.
Zâriyât  51/58   Şüphesiz ,bütün rızıkları veren, Er-Rezzak olan Allah'tır. O El metin'dir güçlü ve dayanıklıdır.
 إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ
İnnallâhe huver rezzâku zul kuvvetil metîn
Zâriyât 51/59 Şüphesiz ki, zulmedenlerin cezası geçmiş arkadaşlarının payı gibi, dolgun bir azab payı vardır. Ama şimdi onu acele istemesinler.
فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِّثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ
Fe inne lillezîne zalemû zenûben misle zenûbi ashâbihim fe lâ yesta’cilûni.
Zâriyât  51/60  Kendilerine vaadedilen o günlerinden dolayı kâfirlerin vay hallerine!
فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن يَوْمِهِمُ الَّذِي يُوعَدُون
Fe veylun lillezîne keferû min yevmihimullezî yûadûn(yûadûne).


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder