Bu Blogda Ara

1 Aralık 2017 Cuma

50-KAF


Mushaf’taki resmi sırası :50
İniş sırası : 34
Toplam Ayet Sayısı :45
İndiği Dönem :Mekke döneminde ve peygamberliğin beşinci yılında Mekke döneminde inmiştir.
Sure adını : Sûre, adını başındaki “Kâf ” harfinden almıştır.Ümmü Hişam, Rasulullah’ın bu sûreyi sık sık mü’minlere‘hutbe’ olarak okuduğunu, kendisinin de bu sûreyiRasulullah’tan dinleye dinleye ezberlediğini söyler(Müslim). Yine Hz. Ömer, Rasulullah’ın bu sûreyi bayram namazlarında sürekli okuduğunu nakleder (Muvatta
ve Müslim).
Sûrede başlıca İslâm inancının temel esasları çerçevesinde, Allah’ın birliğinin delilleri, Peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve geçmişteki inkârcı milletlerin başlarına gelen felaketler, uğradıkları azaplar konu edilmektedir.

26. Cüz

Rahman Ve Rahim Olan Allah Adıyla

 Kaf 50/1 Kaaf, andolsun büyük ve şerefli Kur'ân'a.
ق وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ
Kâf vel kur’ânil mecîd
Kaf 50/2 Kendilerine içlerinden bir uyarıcı gelmesine hayret ettiler de o inkar edenler: 'Bu acîbun.=şaşılacak bir şeydir' dediler.
بَلْ عَجِبُوا أَن جَاءهُمْ مُنذِرٌ مِّنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ
Bel acibû en câehum munzirun minhum fe kâlel kâfirûne hâzâ şey’un acîbun.
Kaf 50/3 “Öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman  geri dönmek, öyle mi Bu, akla uzak  bir dönüştür!”
أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا ذَلِكَ رَجْعٌ بَعِيدٌ
 E izâ mitnâ ve kunnâ turâbâ(turâben), zâlike rec’un baîdun.
Kaf 50/4  Şüphesiz biz, toprağın; onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz. Katımızda da  saklayan muhafaza eden  bir kitap vardır.
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنقُصُ الْأَرْضُ مِنْهُمْ وَعِندَنَا كِتَابٌ حَفِيظٌ
Kad alimnâ mâ tenkusul ardu minhum, ve indenâ kitâbun hafîzun.
Kaf 50/5 Hatta gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar. Artık onlar kararsız bir hâldedirler.
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَّرِيجٍ
Bel kezzebû bil hakkı lemmâ câehum fe hum fî emrin merîcin.
Kaf 50/6  Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık! Onda hiçbir düzensizlik ve eksiklik yoktur.
أَفَلَمْ يَنظُرُوا إِلَى السَّمَاء فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِن فُرُوجٍ
E fe lem yanzurû ilâs semâi fevkahum keyfe beneynâhâ ve zeyyennâhâ ve mâ lehâ min furûcin.
Kaf 50/7 Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı çift bitkiler bitirdik.
وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ
Vel arda medednâhâ ve elkaynâ fîhâ ravâsiye ve enbetnâ fîhâ min kulli zevcin behîcin.
Kaf 50/8  Gönülden yönelen  Münib olan her kul için gönül gözünü açmak ve ibret vermek için.
تَبْصِرَةً وَذِكْرَى لِكُلِّ عَبْدٍ مُّنِيبٍ
Tebsıraten ve zikrâ li kulli abdin munîbin.
Kaf 50/9   Gökten mubarek=bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek daneler bitirdik.
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء مُّبَارَكًا فَأَنبَتْنَا بِهِ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَصِيدِ
Ve nezzelnâ mines semâi mâen mubâraken fe enbetnâ bihî cennâtin ve habbel hasîdi.
Kaf 50/10  Ve birbiri üstüne dizilmiş tomurcukları olan uzun uzun hurma ağaçları.
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَّهَا طَلْعٌ نَّضِيدٌ
Ven nahle bâsikâtin lehâ tal’un nadîdun
Kaf 50/11  Kullar için rızık olarak. Onunla ölü bir beldeyi dirilttik. İşte yeni çıkış da böyledir.
رِزْقًا لِّلْعِبَادِ وَأَحْيَيْنَا بِهِ بَلْدَةً مَّيْتًا كَذَلِكَ الْخُرُوجُ
Rızkan lil ibâdi ve ahyeynâ bihî beldeten meytâ(meyten), kezâlikel hurûcu.
Kaf 50/12 Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud de yalanlamıştı.
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَأَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُ
Kezzebet kablehum kavmu nûhın ve ashâbur ressi ve semûdu.
Kaf 50/13  Ad, Firavun ve Lut'un kardeşleri de.
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَإِخْوَانُ لُوطٍ
Ve âdun ve fir’avnu ve ihvânu lûtın.
Kaf 50/14 Eyke halkı ve Tübba' kavmi de. Bütün bunlar elçilerini yalanladılar da tehdidim gerçekleşti!
 وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ
Ve ashâbul eyketi ve kavmu tubbain, kullun kezzeber rusule fe hakka vaîdi.
Kaf 50/15 İlk yaratışta âciz mi kaldık ki? ; Hayır ama onlar, yeni bir yaratışta şüphe içindeler.
أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِّنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ
E fe ayînâ bil halkıl evvel(evveli), bel hum fî lebsin min halkın cedîd
Kaf 50/16 Ve Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi.
Kaf 50/17  İki melek onun sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadır.
إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ
İz yetelakkâl mutelakkîyâni anil yemîni ve aniş şimâli kaîdun.
Kaf 50/18  İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.
مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ
Mâ yelfızu min kavlin illâ ledeyhi rakîbun atîdun.
Kaf 50/19 Bir de ölüm sarhoşluğu gerçek olarak gelmiştir. 'İşte bu kendisinden kaçtığın şeydir.'
وَجَاءتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ذَلِكَ مَا كُنتَ مِنْهُ تَحِيدُ
Ve câet sekratul mevti bil hakk(hakkı), zâlike mâ kunte minhu tehîdu
Kaf 50/20 Sur’a üfürülür; İşte bu, geleceği vadedilen gündür.
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ ذَلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ
Ve nufiha fîs sûr(sûri), zâlike yevmul vaîdi.
Kaf 50/21  Herkes beraberinde bir sevk edici, bir de şahitlik edici ile gelir.
وَجَاءتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌ
Ve câet kullu nefsin meahâ sâikun ve şehîdun.
Kaf 50/22 Andolsun sen bundan habersizdin. Şimdi  perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün  keskindir.'
لَقَدْ كُنتَ فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا فَكَشَفْنَا عَنكَ غِطَاءكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ
Lekad kunte fî gafletin min hâzâ fe keşefnâ anke gıtâeke fe besarukel yevme hadîdun.
Kaf 50/23  Yakını der ki: 'İşte şu yanımdaki hazırdır.'
وَقَالَ قَرِينُهُ هَذَا مَا لَدَيَّ عَتِيدٌ
Ve kâle karînuhu hâzâ mâ ledeyye atîd
Kaf 50/24 Atın cehenneme her inatçı kâfiri.
أَلْقِيَا فِي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنِيدٍ
Elkıyâ fî cehenneme kulle keffârin anîdin.
Kaf 50/25 Hayra bütün gücüyle engel olan azgın murîbi =şüpheciyi!
مَّنَّاعٍ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُّرِيبٍ
Mennâın lil hayri mu’tedin murîbin.
Kaf 50/26 “Allah ile beraber, başka bir ilâh edinen o kimseyi atın şiddetli azabın içine!”
الَّذِي جَعَلَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَأَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّدِيدِ
Ellezî ceale meallâhi ilâhen âhara fe elkıyâhu fîl azâbiş şedîdi.
Kaf 50/27 Yakını der ki: 'Rabbimiz! Onu ben azdırmadım. Fakat o uzak bir sapıklığın içindeydi.'
قَالَ قَرِينُهُ رَبَّنَا مَا أَطْغَيْتُهُ وَلَكِن كَانَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ
Kâle karînuhu rabbenâ mâ etgaytuhu ve lâkin kâne fî dalâlin baîdin.
Kaf 50/28 Allah buyurur: "Benim huzurumda çekişip durmayın. Ben size daha önce 'kesin vaadim uyarımı göndermiştim
قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ إِلَيْكُم بِالْوَعِيدِ
Kâle lâ tahtesımû ledeyye ve kad kaddemtu ileykum bil vaîdi.
Kaf 50/29  Benim katımda söz değiştirilmez ve ben kullara zulmedici değilim.”
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَا أَنَا بِظَلَّامٍ لِّلْعَبِيدِ
Mâ yubeddelul kavlu ledeyye ve mâ ene bi zallâmin lil abîd
Kaf 50/30 O gün cehenneme; Doldun mu? Deriz. O da; Daha var mı? der.
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِن مَّزِيدٍ
Yevme nekûlu li cehenneme helimtele’ti ve tekûlu hel min mezîdin.
Kaf 50/31  Cennet,  takva sahipleri için  yaklaştırılacak.Onlardan uzak değildir.
وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ غَيْرَ بَعِيدٍ
Ve uzlifetil cennetu lil muttakîne gayra baîdin.
 Bu mübarek ayetler de cennetlere selâmetle girecek olanların özellikleri  muttaki yani takva Allah'ın emir yasaklarına uyarak allahı her an görüyormuş gibi hasas davranlar dünyada iken kazandıkları  azık =rızıklarıdır
Kaf 50/32 İşte size vâdedilen cennet  ki o, Allah'a yönelip dönen, görevini muhafaza eden için
هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ
Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz
Kaf 50/33  Görmediği halde Rahman'a karşı 'içi titreyerek korku duyan' ve 'içten Allah'a yönelmiş' bir kalb ile gelen içindir.
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ وَجَاء بِقَلْبٍ مُّنِيبٍ
Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbin.
Kaf 50/34 Oraya selâmetle girin. İşte bu, ebedî yaşamanın başladığı gündür
ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ
Udhulûhâ bi selâm , zâlike yevmul hulûd
Kaf 50/35  Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.
لَهُم مَّا يَشَاؤُونَ فِيهَا وَلَدَيْنَا مَزِيدٌ
Lehum mâ yeşâûne fîhâ ve ledeynâ mezîdun.
Kaf 50/36  Biz onlardan önce, kendilerinden daha zorlu nice nesilleri helâk ettik de ülke ülke dolaşıp kaçacak delik aradılar. Kaçacak bir yer mi var?
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْهُم بَطْشًا فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِ هَلْ مِن مَّحِيصٍ
Ve kem ehleknâ kablehum min karnin hum eşeddu minhum batşen fe nakkabû fîl bilâd(bilâdi), hel min mahîsin.
Kaf 50/37  Doğrusu bunda, kalbi olana veya şahid olarak kulak veren kimse için bir öğüt vardır.
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَن كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ
İnne fî zâlike le zikrâ li men kâne lehu kalbun ev elkâs sem’a ve huve şehîdun.
Kaf 50/38  Andolsun, Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık; Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.
وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَمَا مَسَّنَا مِن لُّغُوبٍ
Ve le kad halaknes semavati vel erda ve ma beynehuma fi sitteti eyyamiv ve ma messena mil luğub
Kaf 50/39 Artık onların söylediklerine sabret ve Güneş'in doğuşundan önce de batışından önce de Rabbinin hamdiyle tespih et!
فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ
Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kable tulûış şemsi ve kablel gurûb
Kaf 50/40 Gecenin bir kısmında ve secdelerin arkalarından O'nu tespih et!
وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ السُّجُودِ
Ve minel leyli fe sebbihhu ve edbâres sucûdi.
Kaf 50 / 41Ve O munâdi'nin = Çağırıcının, yakın bir yerden çağrıda bulunacağı güne kulak ver;
وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِن مَّكَانٍ قَرِيبٍ
Vestemi’ yevme yunâdil munâdi min mekânin karîb
Kaf  50 / 42 O gün insanlar, o sayhayı gerçek olarak duyarlar. İşte bugün, çıkış günüdür.
يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ
Yevme yesmeûnes sayhate bil hakk(hakkı), zâlike yevmul hurûci
Kaf 50/43 Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir.
إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَإِلَيْنَا الْمَصِيرُ
İnnâ nahnu nuhyî ve numîtu ve ileynâl masîru.
Kaf 50/44 O gün yer yarılır,çabucak çıkarlar. İşte bu, sadece bize göre kolay bir toplanmadır.
يَوْمَ تَشَقَّقُ الْأَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعًا ذَلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌ
Yevme teşakkakul ardu anhum sirââ(sirâan), zâlike haşrun aleynâ yesîrun.
Kaf 50/45 Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O hâlde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur’an ile öğüt ver.
نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ
Nahnu a’lemu bi mâ yekûlûne ve mâ ente aleyhim bi cebbârin fe zekkir bil kur’âni men yehâfu vaîdi.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder