Mushaf’taki resmi sırası :47
İniş sırası : 95
Toplam Ayet Sayısı : 29
İndiği Dönem :Medine döneminde inmiştir.
Sure adını : Sûre, adını 1, 18 ve 27. âyetlerde geçen “fetih” kelimesinden almıştır. Sûre de başlıca, hicretin altıncı yılında Hz.Peygamber ile Mekke’li müşrikler arasında gerçekleşen Hudeybiye antlaşması, cihad, savaştan geri kalan münafıklar ve Mekke’nin fethedileceği müjdesi konu edilmektedir.
Surenin içeriğinden,arka planından biraz söz edelim : Hz. Peygamber,Hicret'in 6. yılının sonuna doğru Mekke'den Medine'ye hicret eden sahabeler =Muhacirler yıllardır uzak kaldığı yurtlarını çok özlerler.Fetih suresinin 27 ayetinde bahsi geçen Allah rasulu rüyasında yanında kurbanlıklar ve ihramlı bir şekilde kendini mekke yolunda görür.Bunun üzerine çağrı yapar Küçük hac” ya da “‘umre ziyareti” yapmaya karar verir. İslam toplumu ile Mekke'nin müşrikleri arasında az veya çok altı yıllık sürekli bir savaş durumu olmasına rağmen Hz. Peygamber bu ziyareti sırasında herhangi bir çatışma meydana gelmesini istemiyordu..Yaptığı bu çağrıya bu seferden sağ kalarak dönemeyeceklerini sandıklan için mazeret beyan edip umre yolculuğuna çıkmayanlar, dışında 1400-1500 kişiden oluşan grubla çoğunun ihrâm kıyafeti içinde ve savaşa dair hiç bir silah hazırlığı olmadan yola düşerler.Mekke'liler de,Allah rasulunun bu iyi niyetinden çok rahatsız oluyorlar.Çevredeki kabilelerden insanlar gelmişler. onlara da; amacının sadece umre yapmak, olduğunu söylüyor. Fakat.Hz. Peygamber'in yaklaştığını öğrenen Mekke kabileleri ticari olarak etkileyeceğini ve çeşitli menfaat çıkarlarını düşünerek şehre girişini silah zoruyla engellemeye karar verdiler.Hâlid b. Velîd komutasındaki ikiyüz atlıdan oluşan bir müfreze, Hz. Peygamber'in adamlarının yolunu kesmek için yola çıkarlar.Bu arada birkaç bin kişilik ağır silahlı gruplar da Mekke çevresinde mevzilenirler. Oysa Mescid-i Harâm içinde ve çevresinde savaşmanın yasak olduğu dört “kutsal/haram ay”lardan biri olduğu halde hac ibadetinin yasaklarını çiğneyerek hacıların şehre girişini silah zoruyla engellemeye karar vermişlerdi.Hz. Peygamber hem savaşmayı istemediği için ve savaşacak güçte değilerdi . Bi’r-i ‘Usfân'beldesinden =Mekke'ye yaklaşık bir günlük yolculuk mesafesinde bulunan bir yerde Batı'ya doğru yöneldi ve arkadaşları ile birlikte birkaç gün geçireceği Hudeybiye düzlüğünde yerleşti. Her iki taraftan çeşitli aracı, elçilerle görüşmeler yürüttüğü sırada Hz. Peygamber, Osman b. ‘Affân'ı en etkin Mekke kabilelerinden birine mensup idi elçi olarak gönderdi.Bir süre sonra Osman b. ‘Affân'ın öldürüldüğü haberleri gelmeye başlar.Bu haber Hudeybiye'deki Müslümanların kampına ulaşır. Bunun üzerine, Mekkeli'lerden acımasız bir saldırı beklentisi içinde olan Hz. Peygamber, arkadaşlarını yabani bir akasya ağacının altında topladı. Büyük bir heyecan içinde, onlardan metin olacaklarına ve ölünceye kadar savaşacaklarına dair söz verdiler biat ettiler .Ve Fetih 18. ayetinin nüzulünden sonra bu “Ağaç Andı”, tarihe Bey‘atu'r-Rıdvân= Allah'ın Rızası andı olarak geçti.
Bu arada Mekkeli müşrikler tacizlerine devam ederler.Müşriklerden azgın 40 kişilik grub gece saldırmak isteselerde püskürtülür yakalananlar mekkelilere iade edilir..Daha sonra 80 kişilik saldırı ile karşıya karşı kalırlar yine üstesinden gelirler..Bu esnada Hz. Osman'ın öldüğü rivayetlerinin yanlış olduğunun anlaşıldı ve Hz. Osman'ın Hudeybiye'ye dönmesi ile Mekkeliler bir uzlaşmaya varmak istedikleri açıkladılar. Sonunda,Mekkeli heyetle Allah Rasulu aleyhisselam'la dört maddelik barış anlaşması yapılır.Bu anlaşmaya göre 1-Mekke ile Medine arasında on yıl boyunca hiçbir savaş yapılmayacak 2- Hz. Peygamber ile arkadaşlarının bu dönem Mekke'ye umre ziyaretine girmekten vazgeçmesini Sonraki yıllarda Mekke'ye gelmekte serbest olacaklarına 3-Hz. Peygamber, ayrıca, Mekkeli bir çocuğun veya velayet altındaki başka bir kişinin babasının veya velisinin izni olmadan Müslümanlara teslim olması halinde, geldiği yere iade edileceğini kabul etti. Ama Hz. Peygamber'in arkadaşlarından biri -genç yahut yaşlı olsun- kendi isteğiyle Kureyş'e giderse geri verilmeyecekti. Bu son hüküm ilk bakışta Müslümanların aleyhine göründüyse de, Hz. Peygamber'in “dinde zorlama yoktur” (2:256) prensibi uyarınca kabul ettiği açıktı.
Hudeybiye Antlaşması, İslam'ın geleceği açısından bir dönüm noktası oldu. Altı yıllık süre içinde ilk defa Mekke ile Medine arasında barışçı ilişkiler kurulmaya başlandı. Sürekli savaş hali sona erer ermez ve her iki taraftan insanlar serbestçe görüşmeye başlar başlamaz, Hz. Peygamber'in çevresinde yeni Müslümanlar, önce onlarca, sonra yüzlerce, sonra da binlerce yeni Müslüman toplanmaya başladı -öyle ki, iki yıl sonra müşrik Kureyşliler antlaşmayı bozduklarında Hz. Peygamber hiçbir direnişle karşılaşmadan Mekke'yi zaptetti İşte böyle bir antlaşmadan dönerken umre yapma imkânını da bulamamışlardı Lakin Bu da bir hayır ikrama dönüştü Mekke fethini içeren müjdeli ayetler inince ,müslümanların gönlündeki barikatlar,engeller kaldırdığı için FETİH suresi denmiştir.
26.Cüz
Rahman Ve Rahim Olan Allah Adıyla
Fetih 48/1 Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik.
إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُّبِينًا
İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ
Hudeybiye dönüşü ashab-ı kiramdan bir kısmının Resûlüllah aleyhisselamın etrafında toplanmış Resûlüllah aleyhisselam İnnâ Fetahnâ okudu. bir adam : Ya Resûlüllah! Bu bir fetih midir?» diyerek Hudeybiye anlaşmasının bir fetih olup olmadığını sordu,O'da Evet, Muhammed'in canını kudret elinde bulunduran Allah'a and olsun ki bu, bir fetihtir diye cevap verdi. Hubeydiye antlaşması ile bu gelişmeler, büyük zaferin müjdecisi ve habercisi idi.Neye niyet edildi, ne oldu Allah'ın her işin mutlaka ölçülü, hesaplı, plânlı ve programlıdır..Mekke'nin fethi kolaylaştırmıştı
Fetih 48/2 Böylece Allah, senin önceki ve sonraki günahlarını mağfiret eder Sana olan olan nimetini tamamlar ve seni Sıratı Mustakîm =En doğru bir yola iletmek için yaptı
لِيَغْفِرَ لَكَ اللَّهُ مَا تَقَدَّمَ مِن ذَنبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا
Li yagfira lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhara ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ
Fetih 48/3 Allah sana, azîz=güçlü bir yardımda bulunacaktır.
هُوَ الَّذِي أَنزَلَ السَّكِينَةَ فِي قُلُوبِ الْمُؤْمِنِينَ لِيَزْدَادُوا إِيمَانًا مَّعَ إِيمَانِهِمْ وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا
Huvellezî enzeles sekînete fî kulûbil mu’minîne li yezdâdû îmânen mea îmânihim, ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard(ardı), ve kânallâhu alîmen hakîmâ
Fetih 48/4 Mü'minlerin kalplerine, imanlarına ,iman katıp arttırsınlar diye,Sekinet = 'güven duygusu ve huzur' indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah Alim'dir hüküm ve hikmet sahibidir.
وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا
Huvellezî enzeles sekînete fî kulûbil mu’minîne li yezdâdû îmânen mea îmânihim, ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard(ardı), ve kânallâhu alîmen hakîmâ
Fetih 48/5 Bütün bunlar Allah’ın; inanan erkek ve kadınları, içlerinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere koyması, onların kötülüklerini örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında fevz-ül azîm=büyük bir başarıdır.
لِيُدْخِلَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَيُكَفِّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَكَانَ ذَلِكَ عِندَ اللَّهِ فَوْزًا عَظِيمًا
Li yudhilel mu’minîne vel mu’minâti cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ ve yukeffira anhum seyyiâtihim, ve kâne zâlike indallâhi fevzen azîmâ
Fetih 48/6 Allah hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklerle münafık kadınlara ve müşrik erkeklerle müşrik kadınlara da azap etmesi için. Kötü felaket başlarına gelsin. Allah onlara gazab etmiş, onları lanetlemiş ve kendileri için cehennemi hazırlamıştır. Orası ne kötü bir varış yeridir.
وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّانِّينَ بِاللَّهِ ظَنَّ السَّوْءِ عَلَيْهِمْ دَائِرَةُ السَّوْءِ وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَ وَسَاءتْ مَصِيرًا
Ve yuazzibel munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâtiz zânnîne billâhi zannes sev’i aleyhim dâiratus sev’i, ve gadiballâhu aleyhim ve leanehum ve eadde lehum cehennem(cehenneme), ve sâet masîrâ
Fetih 48/7 Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, Aziz mutlak güç sahibidir, ve el hakimdir o hükmünde ve yaptığı herşeyi yerli yerince yapan, hikmet sahibidir.
وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
Ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard(ardı), ve kânallâhu azîzen hakîmâ.
Fetih 48/8 Şüphesiz biz seni şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
İnnâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiran ve nezîrâ
Fetih 48/9 Allah'a ve elçisine inanıp güvenip =iman edesiniz, Resûlüne yardım edesiniz, O'na saygı gösteresiniz ve sabah akşam Allah'ı tesbih = ibadet edesiniz diye yaptık
لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا
Li tu’minû billâhi ve resûlihî ve tuazzirûhu ve tuvakkırûhu, ve tusebbihûhu bukraten ve asîlâ
resûlihî ve tuazzirûhu : ع ز ر kelime köklerinden gelen Âzerahu kök anlamı Onu kuvvetlendirdi, ona yardım etti ve destekledi, demektir.Te’azeruhu:Ona saygı gösterir, yardım eder ve eziyet görmesine engel olursunuz.
Fetih 48/10:Sana bey'at edenler ancak Allah’a bey'at etmiş olurlar. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Verdiği sözden dönen kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük bir mükâfat verecektir.
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsihî, ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecran azîmâ
Fetih 48/11 Bedevilerden muhallefun =geride bırakılanlar sana diyecekler ki: 'Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu. Bundan dolayı bizim için mağfiret dile!' Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylüyorlar. De ki: 'Allah eğer size bir zarar dilerse veya bir yarar dilerse O'na karşı sizin için kim ne yapabilir? Hayır. Allah el-Habir'dir yaptıklarınızdan haberdardır.'
سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ شَغَلَتْنَا أَمْوَالُنَا وَأَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَا يَقُولُونَ بِأَلْسِنَتِهِم مَّا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ قُلْ فَمَن يَمْلِكُ لَكُم مِّنَ اللَّهِ شَيْئًا إِنْ أَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ نَفْعًا بَلْ كَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا
Se yekûlu lekel muhallefûne minel a’râbi şegaletnâ emvâlunâ ve ehlûnâ festagfir lenâ, yekûlûne bi elsinetihim mâ leyse fî kulûbihim, kul fe men yemliku lekum minallâhi şey’en in erâde bikum darran ev erâde bikum nef’â(nef’en), bel kânallâhu bi mâ ta’melûne habîrâ
Fetih 48/12 bel =Hayır aksine Siz bu Elçi’nin ve mü'minlerin ailelerine bir daha asla dönmeyeceklerini sandınız. Bu sizin kalplerinize çekici kılındı ve kötü zanda bulundunuz da helâki hak etmiş bir toplum oldunuz.
بَلْ ظَنَنتُمْ أَن لَّن يَنقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ إِلَى أَهْلِيهِمْ أَبَدًا وَزُيِّنَ ذَلِكَ فِي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ وَكُنتُمْ قَوْمًا بُورًا
Bel zanentum en len yenkaliber resûlu vel mu’minûne ilâ ehlîhim ebeden ve zuyyine zâlike fî kulûbikum ve zanentum zannes sev’i ve kuntum kavmen bûrâ
Fetih 48/13 Kim Allah’a ve Elçisi'ne inanmazsa bilsin ki, şüphesiz biz, inkârcılar için saîr ateş hazırladık.
وَمَن لَّمْ يُؤْمِن بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَعِيرًا
Ve men lem yu’min billâhi ve resûlihî fe innâ a’tednâ lil kâfirîne saîrâ
Fetih 48/14 Göklerin ve yerin tüm yetkileri =mülk Allah’a aittir O, dilediğini mağfiret eder, dilediğine ceza verir. Allah, Gafur'dur suçları örterek, çok bağışlayıcı, Er-Rahim'dir kullarına çok , ikramda bulunandır.
وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَغْفِرُ لِمَن يَشَاء وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاء وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), yagfiru li men yeşâu ve yuazzibu men yeşâu, ve kânallahu gafûran rahîmâ
Fetih 48/15 Geride bırakılanlar, siz ganimetleri almaya çıktığınızda diyecekler ki: 'Bırakın bizi, sizin arkanızdan gelelim.' Allah'ın sözünü değiştirmek istiyorlar. De ki: 'Siz bizim arkamızdan gelemezsiniz. Allah daha önce böyle buyurdu.' 'Hayır. Bizi cekemiyorsunuz diyecekler. Hayır onlar ancak çok az anlayan kimselerdir.
سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ إِذَا انطَلَقْتُمْ إِلَى مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْ يُرِيدُونَ أَن يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللَّهِ قُل لَّن تَتَّبِعُونَا كَذَلِكُمْ قَالَ اللَّهُ مِن قَبْلُ فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَا بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ إِلَّا قَلِيلًا
Se yekûlul muhallefûne izântalaktum ilâ megânime li te’huzûhâ zerûnâ nettebi’kum, yurîdûne en yubeddilû kelâmallâh(kelâmallâhi), kul len tettebiûnâ kezâlikum kâlallâhu min kablu, fe se yekûlûne bel tahsudûnenâ, bel kânû lâ yefkahûne illâ kalîlâ
Hatırlatma :Allah rasulune mazaret gösterip Hudeybiyye seferine katılmayanlar bu sefer de bizde gelelim diyorlar Bedevilerin daha sonra ganimet elde etmek için Hayber seferine iştirak etmek talebinde bulunacaklarını ve bu katılmanın kabul edilemeyeceğini ve bunun kıskançlıktan olduğunu söyleyeceklerini bildiriyor.
Fetih 48/16 Bedevîlerin geri bırakılanlarına de ki: “Siz, güçlü kuvvetli bir kavme karşı teslim oluncaya kadar savaşmaya çağrılacaksınız. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönerseniz, Allah sizi elem dolu bir azaba uğratır.”
قُل لِّلْمُخَلَّفِينَ مِنَ الْأَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ إِلَى قَوْمٍ أُوْلِي بَأْسٍ شَدِيدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ أَوْ يُسْلِمُونَ فَإِن تُطِيعُوا يُؤْتِكُمُ اللَّهُ أَجْرًا حَسَنًا وَإِن تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُم مِّن قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Kul lil muhallefîne minel a’râbi se tud’avne ilâ kavmin ulî be’sin şedîdin tukâtilûnehum ev yuslimûn(yuslimûne), fe in tutîû yu’tikumullâhu ecran hasenâ(hasenen), ve in tetevellev kemâ tevelleytum min kablu yuazzibkum azâben elîmâ
Fetih 48/17 Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. Kim Allah’a ve Elçisine itaat ederse , Allah onu, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, onu elem dolu bir azaba uğratır.
لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَمَن يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا أَلِيمًا
Leyse alâl a’mâ haracun ve lâ alâl a’raci haracun ve lâ alâl marîdı haracun, ve men yutııllahe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru, ve men yetevelle yuazzibhu azâben elîmâ
Allah hiç bir kuluna zorluk yüklemez onların mazeretleri ailemizle ilgilenmekten savaşa katılamayız demişlerdi. onlar birer mazeret sayılamazlar. İşte mazeret teşkil edecek şeyleri Allah bildiriyor: Kör topal , hasta bu gibi sınanma içinde olanlar savaşta güçlük çekeceğinden onlara savaşa katılmama ruhsatı veriyor .
Fetih 48/18 And olsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken radiyallâhu =Allah, o mü’minlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.
لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحًا قَرِيبًا
Lekad radiyallâhu anil mu’minîne iz yubâyiûneke tahteş şecerati fe alime mâ fî kulûbihim fe enzeles sekînete aleyhim ve esâbehum fethan karîbâ
Ağaç Andı Hudeybiye'de ağacın altında Rasulullah'a s.a. Kureyş ile savaşmak ve kaçmamak üzere biat eden ihlaslı müslümanlardan Allah razı olmuştur. bu ayet sebebiyle bu biate “Ağaç Andı”, Bey‘atu'r-Rıdvân= Allah'ın Rızası sözleşmesi biatı = gelecek nesillere ibretlik bir mesaj olarak kaldı
Fetih 48/19 Ve alacakları birçok ganimetler var. Allah El-Aziz'dir güç ve kuvvet sahibidir. El Hakim hikmetle hükmeden Her hükmünde tam isabet kaydedendir
وَمَغَانِمَ كَثِيرَةً يَأْخُذُونَهَا وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا وَمَغَانِمَ كَثِيرَةً يَأْخُذُونَهَا وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
Ve megânime kesîraten ye’huzûnehâ, ve kânallâhu azîzen hakîmâ
Fetih 48/20 Allah size elde edeceğiniz birçok ganimet vaadetmiştir. Bunları hemen vermiş ve insanların elini sizden çekmiştir ki bunlar, müminlere bir işaret olsun ve sizi de Sıratı Mustakîm'e = dosdoğru yola hidayet etsin
وَعَدَكُمُ اللَّهُ مَغَانِمَ كَثِيرَةً تَأْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هَذِهِ وَكَفَّ أَيْدِيَ النَّاسِ عَنكُمْ وَلِتَكُونَ آيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا
Vaadekumullâhu megânime kesîraten te’huzûnehâ fe accele lekum hâzihî ve keffe eydiyen nâsi ankum, ve li tekûne âyeten lil mu’minîne ve yehdiyekum sırâtan mustakîmâ
Fetih 48/21 Henüz elde edemediğiniz başka ganimetler de vardır ki, onlar Allah'ın bilgi ve kudreti dahilindedir. Allah,El-kadir her şeye ölçü koyan ;herşeye gücü yetendir. ...
وَأُخْرَى لَمْ تَقْدِرُوا عَلَيْهَا قَدْ أَحَاطَ اللَّهُ بِهَا وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرًا
Ve uhrâ lem takdirû aleyhâ kad ehâtallâhu bihâ, ve kânallâhu alâ kulli şey’in kadîrâ(
Fetih 48/22 İnkâr edenler sizinle savaşsalardı, arkalarını dönüp kaçarlar, sonra da ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilirlerdi.
وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا
Ve lev kâtelekumullezîne keferû le vellevûl edbâra summe lâ yecidûne velîyyen ve lâ nasîrâ
Fetih 48/23 Allah’ın öteden beri işleyip duran kanunu budur.Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.
سُنَّةَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلُ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا
Sunnetallâhilletî kad halet min kablu, ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ
Fetih 48/24 O, Mekke’nin göbeğinde, sizi onlara karşı üstün kıldıktan sonra, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekendir. Allah el basir'dir ne yaptığınızı görüyordu.
وَهُوَ الَّذِي كَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ عَنْهُم بِبَطْنِ مَكَّةَ مِن بَعْدِ أَنْ أَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا
Ve huvellezî keffe eydiyehum ankum ve eydiyekum anhum bi batni mekkete min ba’di en azferakum aleyhim ve kânallâhu bi mâ ta’melûne basîrâ
Fetih 48/25 Onlar, inkâr eden ve sizi Mescid-i Haram’ı ziyaretten ve bekletilen kurbanlıkları yerlerine ulaşmaktan alıkoyanlardır. Eğer, oradaki henüz tanımadığınız inanmış erkeklerle, inanmış kadınları bilmeyerek ezmeniz ve böylece size bir eziyet gelecek olmasaydı, Allah,'ın dilediğini isteyenleri rahmetin tecellisi böyle ikramlarla kuşatmıştır Eğer, inananlarla inkârcılar birbirinden ayrılmış olsalardı, onlardan inkâr edenleri elem dolu bir azaba uğratırdık.
هُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَالْهَدْيَ مَعْكُوفًا أَن يَبْلُغَ مَحِلَّهُ وَلَوْلَا رِجَالٌ مُّؤْمِنُونَ وَنِسَاء مُّؤْمِنَاتٌ لَّمْ تَعْلَمُوهُمْ أَن تَطَؤُوهُمْ فَتُصِيبَكُم مِّنْهُم مَّعَرَّةٌ بِغَيْرِ عِلْمٍ لِيُدْخِلَ اللَّهُ فِي رَحْمَتِهِ مَن يَشَاء لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Humullezîne keferû ve saddûkum anil mescidil harâmi vel hedye ma’kûfen en yebluga mahıllehu, ve lev lâ ricâlun mu’minûne ve nisâun mu’minâtun lem ta’lemûhum en tetaûhum fe tusîbekum minhum maarratun bi gayri ilmin, li yudhılallâhu fî rahmetihî men yeşâu, lev tezeyyelû le azzebnâllezîne keferû minhum azâben elîmâ
Fetih 48/26 Hakikati inkara şartlanmış inkarcılar kalplerinde taassub = büyük bir kibir cahiliyye ürünü bir duygu taşırken, Allah Elçisi'ne ve müminlere sekînet = iç huzur nimetini ihsan etmiş ve onlara Allah'a karşı takva sözüne bağlılık duygusu aşılamıştır Onlar da zaten buna layık ve ehil idiler. Allah her şeyi bilendir
إِذْ جَعَلَ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَأَنزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَى رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَأَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوَى وَكَانُوا أَحَقَّ بِهَا وَأَهْلَهَا وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
İz cealellezîne keferû fî kulûbihimul hamiyyete hamiyyetel câhiliyyeti fe enzelallâhu sekînetehu alâ resûlihî ve alel mu’minîne ve elzemehum kelimetet takvâ ve kânû e hakka bihâ ve ehlehâ ve kânallâhu bi kulli şey’in alîm
Fetih 48/27 Andolsun, Allah, Elçisinin rüyasını sadık/doğru doğru çıkardı. Allah dilediği zamanda , siz güven içinde başlarınızı kazıtmış veya saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bildi ve size bundan başka yakın bir size bir fetih (Mekke’nin fethini) daha verdi.
لَقَدْ صَدَقَ اللَّهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ إِن شَاء اللَّهُ آمِنِينَ مُحَلِّقِينَ رُؤُوسَكُمْ وَمُقَصِّرِينَ لَا تَخَافُونَ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِن دُونِ ذَلِكَ فَتْحًا قَرِيبًا ﴿
Lekad sadakallâhu resûlehur ru’yâ bil hakkı, le tedhulunnel mescidel harâme inşâallâhu âminîne muhallikîne ruûsekum ve mukassırîne lâ tehâfûn(tehâfûne), fe alime mâ lem ta’lemû fe ceale min dûni zâlike fethan karîbâ
Fetih 48/28 Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Elçisini hidayet =Rehber ve Gerçek din ile gönderen kefâ billâhi şehîdâ =O'dur. Şahit olarak Allah yeter.
هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ شَهِيدًا
Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirahu alâd dîni kullihî, ve kefâ billâhi şehîdâ
Fetih 48/ 29 “Muhammed, Allah'ın rasulu'dür. Onunla beraber olanlar kâfirlere karşı kararlı ve tavizsiz, kendi aralarında ise son derece merhametlidirler. Onları rukû ve secde ederken görürsün. Allah'ın lütfunu ve rızasını kazanmayı arzularlar. Onların nişanları, yüzlerindeki secde izidir. Bu onların Tevrat'taki özellikleridir. İncil'deki özellikleri de şudur: Filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerinde dimdik duran bir ekine benzerler. Bu ekincilerin hoşuna gider. Allah bunlarla, kâfirleri öfkelendirecektir.Allah onlardan iman edip hayra ve barışa yönelik işlen yapanlara bir bağışlanma ve büyük bir ödül vaat etmiştir.”
مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Muhammedür rasulüllah vellezine meahu eşiddaü alel küffari ruhamaü beynehüm terahüm rukkean süccedey yebteğune fadlem minellahi ve rıdvana sımahüm fı vücuhihim min eseris sücud zalike meselühüm fit tevrati ve meselühüm fil incıl ke zer´ın ahrace şat´ehu fe azerahu festağleza festeva ala sukıhı yu´cibüz zürraa li yeğıyza bihimül küffar veadellahüllezıne amenu ve amilus salihati minhüm mağfiratev ve ecran azıyma
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder