Mushaf’taki resmi sırası :49
İniş sırası : 106
Toplam Ayet Sayısı : 18 âyettir.âyetleri yüzden az olan mesânî sürelerdendir
İndiği Dönem :Medine döneminde inmiştir.
Sure adını :4.âyette geçen “Hucurât” kelimesinden almıştır. Hucurât hücre kelimesinin çoğulu odalar demektir. Burada Hz.Peygamber’in aile efradıyla birlikte ikamet ettiği odalar kastedilmektedir. Sûrede başlıca, mü’minlerin, gerek Hz. Peygambere karşı, gerek kendi aralarında uymaları gereken bazı görgü ve ahlâk kuralları konu edilmektedir.
26. Cüz
Rahman Ve Rahim Olan Allah Adıyla
Hucurat 49/1 Ey iman edenler! Allah’ın ve Elçisinin önüne geçmeyin. Allah’a karşı takvalı olun Şüphesiz, Allah Semi her şeyi işitmekte ve kusursuz bilgi sahibi Aliym'dir
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tukaddimû beyne yedeyillâhi ve resûlihî vettekûllâh(vettekûllâhe), innallâhe semîun alîm
Takva kelimesi Kur'an'da Allah'tan çekinerek, günahtan sakınmak, Allah'ın emir ve yasaklarına uymakta titizlik göstermek,Allah'a karşı sorumluluk bilinci ,Allah'ın himâyesine/ korumasına sığınmak, emrini mutlak yerine getirerek, azabından maddi ve manevi korunma manalarında kullanılmaktadır.Takva kelimesi kur'an'da Allahın emir yasaklarına uymak ;her emrin hikmetini anlayarak ,sorumluluk duyularak davranma hassas ve bilinçli davranmak demektir.Mümine izafe edildiğinde takvalı sorımluluk bilinci ile hassas / dikkatli ve titiz davranan mü’mine de, “müttakî” denilmektedir
Hucurat 49/2 Ey iman edenler! Seslerinizi, Nebi’nin sesinin üstüne fazla yükseltmeyin. Onunla konuşurken de birbirinize bağırdığınız gibi, yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ
Ya eyyuhâllezîne âmenû lâ terfeû asvâtekum fevka savtin nebiyyi ve lâ techerû lehu bil kavli ke cehri ba’dıkum li ba’dın en tahbeta a’mâlukum ve entum lâ teş’urûn
Hucurat 49/3 Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allah’ın, gönüllerini takvâ konusunda sınadığı kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.
إِنَّ الَّذِينَ يَغُضُّونَ أَصْوَاتَهُمْ عِندَ رَسُولِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ امْتَحَنَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوَى لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ
İnnellezîne yeguddûne asvâtehum inde resûlillâhi ulâikellezînemtehanallâhu kulûbehum lit takvâ lehum magfiratun ve ecrun azîm
Hucurat 49/4 Şüphesiz Odaların arkasından sana bağıranların çoğu, düşüncesiz kimselerdir.
إِنَّ الَّذِينَ يُنَادُونَكَ مِن وَرَاء الْحُجُرَاتِ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ
İnnellezîne yunâdûneke min verâil hucurâti ekseruhum lâ ya’kılûn
Hatırlatma :Kök anlamı hücre etrafı çevrilerek içine girilmekten menolunan bölümler HUCURAT çoğulu odalar demektir Hucurât'tan maksat, Peygamber s.a.v.'in hâne-i saadetinin odalarıdır ki, her biri hanımlarından birine ait olmak üzere dokuz odadır Suremizin genel bilgilerinin olduğu baş tarafında bu ayetten aldığını ifade etmiştik.tekrar hatırlamak faydalı olur.
Hucurat 49/5 Onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah, Gafur'dur suçları örterek, bağışlar ve Rahim'dir ikramıyla kuşatandır
وَلَوْ أَنَّهُمْ صَبَرُوا حَتَّى تَخْرُجَ إِلَيْهِمْ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Ve lev ennehum saberû hattâ tahruce ileyhim le kâne hayran lehum, vallâhu gafûrun rahîm
Hucurat 49/6 Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن جَاءكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا أَن تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû in câekum fâsikun bi nebein fe tebeyyenû en tusîbû kavmen bi cehâletin fe tusbihû alâ mâ fealtum nâdimîn(nâdimîne).
Kavram olarak fısk; Allah'ın emrinden, itaatinden ve yolundan çıkmak, Allah'ın kulları için tayin ettiği sınırların, hudutların dışına çıkan ve bunu ısrarla yapmasıdır.Böyle bir kimseye fasık denir Allah'ın emrinden, itaatinden ve yolundan çıkan, bu çıkışı gerçekleştiren kişidir.Günah işleyene fasik, işlenen günaha fisk denir.Fasıkın karşıtı ise müttakidir.Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle hereket eden müttaki olursa, sorumsuz davranan ne olur Yanlış haberi yeminle teyit edenler fasıktırlar
Hucurat 49/7 Ve bilin ki Allah'ın elçisi içinizdedir. Eğer o birçok işte size uysaydı muhakkak sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsledi ve inkarı, fıskı ve isyanı size kerih =çirkin gösterdi. İşte onlar olgunluğa erişmiş kimselerdir.
وَاعْلَمُوا أَنَّ فِيكُمْ رَسُولَ اللَّهِ لَوْ يُطِيعُكُمْ فِي كَثِيرٍ مِّنَ الْأَمْرِ لَعَنِتُّمْ وَلَكِنَّ اللَّهَ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ الْإِيمَانَ وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ إِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ أُوْلَئِكَ هُمُ الرَّاشِدُونَ
Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrahe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn
Hucurat 49/8 Allah'tan bir fazl =bir ihsan ve lütuf ve bir nimet olarak. Allah, Alim 'dir sınırsız bilendir ve ELHakim'dir hükümünde doğru kararlar veren
فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَنِعْمَةً وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
Fadlen minallâhi ve ni’meten, vallâhu alîmun hakîm
Hucurat 49/ 9 Mü'minlerden iki topluluk birbiriyle ,vuruşursa aralarını düzeltiniz. Şâyet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın emrine dönünceye kadar, saldıran taraf ile mücadele edin. Eğer dönerlerse, artık dengeli bir şekilde aralarını bulun ve adaletli davranın Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever
وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى الْأُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللَّهِ فَإِن فَاءتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ
Ve in tâifetâni minel mu’minînektetelû fe aslihû beyne humâ, fe in begat ihdâhumâ alâl uhrâ fe kâtilûlletî tebgî hattâ tefîe ilâ emrillâhi, fe in fâet fe aslihû beynehumâ bil adli ve aksitû, innallâhe yuhıbbul muksitîn
Hucurat 49/ 10 Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Ve Allah’a karşı takva sahibi olun ki size merhamet edilsin.
قُلْ آمِنُواْ بِهِ أَوْ لاَ تُؤْمِنُواْ إِنَّ الَّذِينَ أُوتُواْ الْعِلْمَ مِن قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلأَذْقَانِ سُجَّدًا
İnnemel mû’minûne ihvetun fe aslihû beyne ehaveykum vettekûllâhe leallekum turhamûn
Hucurat 49/11 Ey iman edenler! Hiçbir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Olur ki alay edilenler, onlardan daha iyi olabilirler. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Alay edilen kadınlar, kendilerinden daha iyi olabilirler. Birbirinizi ayıplamayınız. Birbirinize kötü lakaplar takmayınız. İmandan sonra, fâsık diye anılmak ne kötüdür! Kim tövbe etmezse işte onlar zâlimlerdir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَومٌ مِّن قَوْمٍ عَسَى أَن يَكُونُوا خَيْرًا مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاء مِّن نِّسَاء عَسَى أَن يَكُنَّ خَيْرًا مِّنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ وَمَن لَّمْ يَتُبْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Ya eyyühellezine amenu la yeshar kavmün min kavmin asa ey yekunu hayram minhüm ve la nisaüm min nisain asa ey yekünne hayram minhünn ve la telmizu enfüseküm ve la tenabezu bil elkab bi´sel ismül füsuku ba´del iman ve mel lem yetüb fe ülaike hümüz zalimun
Hucurat 49/12 Ey inananlar! Zandan çok sakının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır! Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın ve arkanızdan birbirinizi çekiştirmeye kalkışmayın! Aranızdan, hiç ölmüş kardeşinin etini yemek isteyen kimse çıkar mı? Hayır, siz ondan tiksinirsiniz. Ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Şüphesiz Allah, tövbeleri kabul edendir, çok merhametlidir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ
Ya eyyühellezine amenütenibu kesıram minez zanni inne ba´daz zanni ismüv ve la tecessesu ve la yağteb ba´duküm ba´da e yühıbbü ehadüküm ey ye´küle lahme ehıyhi meyten fe kerihtümuh vettekullah innellahe tevvabür rahıym
Hucurat 49/ 13 Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler şeklinde kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün kerim olanınız, ırk ya da soyca değil takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
Yâ eyyuhennâsu innâ halaknâkum min zekeriv ve unsâ ve cealnâkum şuûbev ve kabâile li teârefû,... inne ekramekum ...indallâhi etkâkum,.. innallâhe alîmun habîr(habîrun).
Tearafu kelimesi tanışma demektir : Bu kelime Urf, örf, irfan, arif ve marifet ile maruf gibi farklı iyi veya kötü huylarla insanların birbirine münasebetler kurmaktır. İnsan oğlunun fertler grublar ,ümmedler milletler siyasi ,biyolojik renkleri,ırkları soylarıyla her biri kimliklerini tanışmada övünç meselesi üstünlük meselesi yapar.Ayette ise soy ve üstün özelliklerin önemli olmadığını her birey ve toplumun ahlaki değerleri ,ırkları, soyları farklı olsada, Allah katında makbul olan insanın, en iyi ,en üstün derecesi ahlakı takvalı olandır.Toplumsal üstünlük ise Tearafu tanışma ve kaynaşma ancak Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münkerle her insana ümmetin bir parçası olduğu bilinci kazanır.
Hucurat 49/ 14 Bedeviler, dedi ki: "İman ettik." De ki: "Siz iman etmediniz; ancak "Teslim olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir."
قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُل لَّمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِن قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَإِن تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُم مِّنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm
Hucurat 49/ 15 Mü'min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resûlü'ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, sadık =doğru olanların ta kendileridir.
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ
İnnemel mû’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî summe lem yertâbû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâh(sebîlillâhi), ulâike humus sâdikûn(sâdikûne).
Hucurat 49/ 16 De ki: Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah El Alim'dir tüm bilgilerin kaynağı sınırsız hakkıyla bilendir.
قُلْ أَتُعَلِّمُونَ اللَّهَ بِدِينِكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Kul e tuallimûnallâhe bi dînikum vallâhu ya’lemu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), vallâhu bi kulli şey’in alîm
Hucurat 49/ 17 Müslüman oldular diye seni borçlu /minnet altına almak mı istiyorlar. De ki: "Müslümanlığınızı bana karşı minnet etmeyin. Tam tersine, sizi imana yönelttiği için asıl siz Allah’a borçlu olursunuz;
يَمُنُّونَ عَلَيْكَ أَنْ أَسْلَمُوا قُل لَّا تَمُنُّوا عَلَيَّ إِسْلَامَكُم بَلِ اللَّهُ يَمُنُّ عَلَيْكُمْ أَنْ هَدَاكُمْ لِلْإِيمَانِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Yemunnûne aleyke en eslemû kul lâ temunnû aleyye islâmekum, belillâhu yemunnu aleykum en hedâkum lil îmâni in kuntum sâdikîn(sâdikîne
Minnet’, bir iyilik karşısında duyulan borçluluk duygusu olarak tarif edilebilir. Kelime ayrıca ihsan, in’am, lütuf, kerem, iyilik etme, iyilik bilme, bir iyiliğe teşekkür etme gibi anlamları da dile getirir. Bununla birlikte yapılan iyiliği başa kakma anlamıyla yaygınlık kazanmış ve genellikle bu kötü huyu belirtmek amacıyla kullanılmıştır.Yapılan bir iyiliği başa kakma anlamında minnet, Kur’an amelleri boşa çıkaran, azap gerektiren kötü bir davranış biçiminde tanımlanarak yasaklanmıştır.
İman ettiniz diye Allah’ın hiçbir şeyi artmaz.imanınızı Allah’a bir lütuf gibi sunmaya
kalkmayın ! Aksine sizi imanla şerefendirdiği için Allah’a sonsuz minnet borçluyuz.
Hucurat 49/18 Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını/ sırlarınıı bilir. Allah, El basir Her şeyi her durumda mükemmel görendir.
إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
İnnallâhe ya’lemu gaybes semâvâti vel ard(ardı), vallâhu basîrun bimâ ta’melûn
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder