Bu Blogda Ara

1 Aralık 2017 Cuma

47-MUHAMMED


Mushaf’taki resmi sırası : 47
İniş sırası : 95
Toplam Ayet Sayısı :38
Sure adını : Muhammed Kelimesi: Son nebinin ismi olarak bilinen sıfatıdır hamd kökünden türeyen bu kelime olup övgüye değer bütün güzellikleri ve iyilikleri kendinde toplayan kişi anlamındadır. Sûre, adını ALLAH Rasulu'nun 2. ayette geçen adından almıştır.Sûre iki ismiyle bilinir Ayrıca ;Savaş esnasında ve savaş sonrasında surede kâfirlerle yapılan harp hükümleri beyan edildiği için 21. âyette geçen  savaş anlamına gelen El~Kıtal  süreside denir

İndiği Dönem :Genel görüşe göre 13. ayeti dışında surenin tamamı Medine döneminde  Bedir Savaşı’ndan sonra ve muhtemelen Uhud Savaşı esnasında, Hadîd sûresinin peşinden nâzil olmuştur. Çünkü Rasûl-ü Ekrem, Mekke'den çıkıp Sevr Mağarasi'na giderken arkasına dönüp Mekke'ye doğru baktı ve şöyle dedi.Sen Allah katında, Allah'ın bütün beldelerinden daha sevimlisin. Aynı samanda Allah'ın beldeleri içinde bana en sevimli olansın. Eğer ehlin beni çıkarmasaydı kesinlikle ben senden çıkmazdım.» Bunun üzerine Allah  13. ayeti indirdi denmektedir..

Kur'an-ı Kerim'de Muhammed ismi dört kez zikredilmiştir:
1- Al-i İmran suresi 144. ayet: "Muhammed ancak bir peygamberdir."
2- Ahzab suresi 40. ayet: "Muhammed hiç kimsenin babası değildir."
3- Muhammed suresi 2. ayet: "Muhammed'e indirilene inananların..."
4- Fetih suresi 29. ayet: "Muhammed Allah'ın rasulüdür."

 26.Cüz 

 Rahman Ve Rahim Olan Allah Adıyla
Muhammed 47/1 İnkâr edenler ve Allah yolundan alıkoyanlar var ya; işte, Allah onların bütün amellerini boşa çıkarmıştır.
الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ أَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ
Ellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi edalle a’mâlehum.
Muhammed 47/2 İnanıp salih ameller işleyenlerin ve Muhammed’e indirilene ki o Rablerinden gelen haktır- inananların ise ;Allah günahlarını örtmüş ve hâllerini düzeltmiştir.
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَآمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلَى مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَأَصْلَحَ بَالَهُمْ
Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve âmenû bi mâ nuzzile alâ muhammedin ve huvel hakku min rabbihim keffera anhum seyyiâtihim ve asleha bâlehum.
Muhammed 47/3 Bu, inkâr edenlerin batıla uymaları ve inananların Rablerinden gelen  gerçeğe uymalarındandır. İşte Allah, onların emsal  durumlarını insanlara böyle anlatır.
ذَلِكَ بِأَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا اتَّبَعُوا الْبَاطِلَ وَأَنَّ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِن رَّبِّهِمْ كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ لِلنَّاسِ أَمْثَالَهُمْ
Zâlike bi ennellezîne keferûttebeûl bâtıle ve ennellezîne âmenûttebeûl hakka min rabbihim, kezâlike yadribullâhu lin nâsi emsâlehum.
Muhammed 47/4 İnkâr edenlerle  karşı karşıya geldiğinizde hemen boyunlarını vurun. Sonunda onları tamamen yenik düşürüp üstünlük sağladığınızda sıkı bağlara bağlayın. Artık bundan sonra ya lütufta bulunun yada  fidye karşılığı salıverin. Savaş ağırlıklarını bırakıncaya kadar . İşte böyle. Allah dileseydi  onları cezalandırabilirdi.Ancak birinizi diğerinizle denemek içindir Allah yolunda öldürülenlerin ise amellerini boşa çıkarmayacak.
فَإِذا لَقِيتُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا فَضَرْبَ الرِّقَابِ حَتَّى إِذَا أَثْخَنتُمُوهُمْ فَشُدُّوا الْوَثَاقَ فَإِمَّا مَنًّا بَعْدُ وَإِمَّا فِدَاء حَتَّى تَضَعَ الْحَرْبُ أَوْزَارَهَا ذَلِكَ وَلَوْ يَشَاء اللَّهُ لَانتَصَرَ مِنْهُمْ وَلَكِن لِّيَبْلُوَ بَعْضَكُم بِبَعْضٍ وَالَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَلَن يُضِلَّ أَعْمَالَهُمْ
Fe izâ lekîtumullezîne keferû fe darber rikâbi hattâ izâ eshantumûhum fe şuddûl vesâka fe immâ mennen ba’du ve immâ fidâen hattâ tedaal harbu evzârahâ, zalike, ve lev yeşâullâhu lentasara minhum ve lâkin li yebluve ba’dakum bi ba’din vellezîne kutilû fî sebîlillâhi fe len yudille a’mâlehum
Muhammed 47/5 Onları  hidayete =doğruya iletecek ve  durumlarını düzeltip ıslah edecektir.
سَيَهْدِيهِمْ وَيُصْلِحُ بَالَهُمْ
Se yehdîhim ve yuslihu bâlehum.

Muhammed 47/6 Ve onları kendilerine bildirdiği cennete sokacaktır.
وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ
Ve yudhıluhumul cennete arrafehâ lehum.
Muhammed 47/7 Ey iman edenler, eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ
Ya eyyühellezine amenu in tensurullahe yensurküm ve yüsebbit akdameküm
Muhammed 47/8 İnkâr edenlere gelince, onların hakkı yıkımdır. Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır.
وَالَّذِينَ كَفَرُوا فَتَعْسًا لَّهُمْ وَأَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ
Vellezîne keferû fe tagsen lehum ve edalle a’mâlehum.
Muhammed 47/9 Bunun sebebi, Allah’ın indirdiğini  hoş görmediler . Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır.
ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَرِهُوا مَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ
Zâlike bi ennehum kerihû mâ enzelallâhu fe ahbeta a’mâlehum
Muhammed 47/10 Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna bakmadılar mı? Allah, onların kökünü kazıdı. İnkâr edenlere de bu akıbetin emsalleri vardır.
أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ دَمَّرَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَلِلْكَافِرِينَ أَمْثَالُهَا
E fe lem yesîrû fîl ardı fe yanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim, demmerallâhu aleyhim ve lil kâfirîne emsâluhâ.

Muhammed 47/11 İşte böyle; çünkü Allah, iman edenlerin mevla'sıdır=dostudur ; kafirlerin ise, mevlâsı yoktur.
 ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ مَوْلَى الَّذِينَ آمَنُوا وَأَنَّ الْكَافِرِينَ لَا مَوْلَى لَهُمْ
Zâlike bi ennallâhe mevlâllezîne âmenû ve ennel kâfirîne lâ mevlâ lehum.
Muhammed 47/12 Şüphesiz Allah, inanıp salih ameller işleyenleri, içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. İnkâr edenler ise yararlanırlar ve enâm'ın yediği gibi yerler. Onların kalacakları yer ateştir.
إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَالَّذِينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْأَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَّهُمْ
İnnallâhe yudhılullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru, vellezîne keferû yetemetteûne ve ye’kulûne kemâ te’kulul en’âmu ven nâru mesven lehum
Muhammed 47/13 Nice kentleri seni sürüp çıkaran kentten daha kuvvetli iken onları imha ettik. Yardım edenleri de bulunmadı.
وَكَأَيِّن مِّن قَرْيَةٍ هِيَ أَشَدُّ قُوَّةً مِّن قَرْيَتِكَ الَّتِي أَخْرَجَتْكَ أَهْلَكْنَاهُمْ فَلَا نَاصِرَ لَهُمْ
Ve keeyyin min karyetin hiye eşeddu kuvveten min karyetikelletî ahracetke, ehleknâhum fe lâ nâsıra lehum.
Muhammed 47/14 Rabbinin katından açık bir belgesi/ olan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilen ve hevalarına =  arzu-isteklerine uyan kimseler gibi midir?
أَفَمَن كَانَ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّهِ كَمَن زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ
E fe men kâne alâ beyyinetin min rabbihî ke men zuyyine lehu sûu amelihî vettebeû ehvâehum.
Muhammed 47/15 Takva sahiplerine va'dedilen cennetin misali : İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç , ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını 'parça parça koparan' kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu?
مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ فِيهَا أَنْهَارٌ مِّن مَّاء غَيْرِ آسِنٍ وَأَنْهَارٌ مِن لَّبَنٍ لَّمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُ وَأَنْهَارٌ مِّنْ خَمْرٍ لَّذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ وَأَنْهَارٌ مِّنْ عَسَلٍ مُّصَفًّى وَلَهُمْ فِيهَا مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِّن رَّبِّهِمْ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَاء حَمِيمًا فَقَطَّعَ أَمْعَاءهُمْ
Meselul cennetilletî vuidel muttakûn(muttakûne), fîhâ enhârun min mâin gayri âsin ve enhârun min lebenin lem yetegayyer ta’muhu, ve enhârun min hamrin lezzetin liş şâribîn(şâribîne), ve enhârun min aselin musaffâ(musaffen), ve lehum fîhâ min kullis semerâti ve magfiratun min rabbihim, ke men huve hâlidun fîn nâri ve sukû mâen hamîmen fe kattaa em’âehum.
Muhammed 47/16 Onlardan seni dinleyenler vardır. Ancak senin yanından çıktıklarında kendilerine ilim verilmiş olanlara: 'Az önce ne söyledi?' derler. İşte onlar Allah'ın kalplerini mühürlediği ve arzularına uymuş kimselerdir.
وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ حَتَّى إِذَا خَرَجُوا مِنْ عِندِكَ قَالُوا لِلَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ آنِفًا أُوْلَئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ
Ve minhum men yestemiu ileyke, hattâ izâ haracû min indike kâlû lillezîne ûtûl ilme mâzâ kâle ânifâ(ânifen), ulâikellezîne tabaallâhu alâ kulûbihim vettebeû ehvâehum.
Muhammed 47/17 Hidayeti kabul edenlere gelince, Allah onların hidayetlerini artırmakta ve kendilerine takvalarını korunma yollarını vermektedir.
وَالَّذِينَ اهْتَدَوْا زَادَهُمْ هُدًى وَآتَاهُمْ تَقْواهُمْ
Vellezînehtedev zâdehum huden ve âtâhum takvâhum
Muhammed 47/18 Onlar o saatin kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? İşte onun alametleri gelmiştir. kendilerine geldikten sonra öğüt almaları onlara ne yarar verir?
فَهَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَن تَأْتِيَهُم بَغْتَةً فَقَدْ جَاء أَشْرَاطُهَا فَأَنَّى لَهُمْ إِذَا جَاءتْهُمْ ذِكْرَاهُمْ
Fe hel yanzurûne illâs sâate en te’tiyehum bagteten, fe kad câe eşrâtuhâ, fe ennâ lehum izâ câethum zikrâhum.
Muhammed 47/19  Bil ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! Allah, gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir.
فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ
Fa’lem ennehu lâ ilâhe illâllâhu vestagfir li zenbike ve lil mu’minîne vel mu’minât(mu’minâti), vallâhu ya’lemu mutekallebekum ve mesvâkum.
Muhammed 47/20   İman edenler, derler ki: Bir sûre indirilmeli değil miydi?" Fakat, içinde SAVAŞ= KITAL emrini   zikreden muhkem  bir sure indirildiği zaman, kalplerinde hastalık olanların, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş olanların bakışı gibi sana baktıklarını gördün. Oysa ,bu  onlar için daha evladır.
وَيَقُولُ الَّذِينَ آمَنُوا لَوْلَا نُزِّلَتْ سُورَةٌ فَإِذَا أُنزِلَتْ سُورَةٌ مُّحْكَمَةٌ وَذُكِرَ فِيهَا الْقِتَالُ رَأَيْتَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِيِّ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ فَأَوْلَى لَهُمْ
Ve yekûlullezîne âmenû lev lâ nuzzilet sûratun, fe izâ unzilet sûratun muhkemetun ve zukira fîhâl kıtâlu raeytellezîne fî kulûbihim maradun yanzurûne ileyke nazaral magşiyyi aleyhi minel mevt, fe evlâ lehum.


Muhammed 47/21 İtaat edip  boyun eğen ve kavlun ma’rûf = güzel bir söz onlar için daha hayırlıdır. İş ciddileşince Allah’a verdikleri söze bağlı kalsalardı, elbette kendileri için daha iyi olurdu.
طَاعَةٌ وَقَوْلٌ مَّعْرُوفٌ فَإِذَا عَزَمَ الْأَمْرُ فَلَوْ صَدَقُوا اللَّهَ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ
Tâatun ve kavlun ma’rûfun, fe izâ azemel emru, fe lev sadekûllâhe le kâne hayran lehum.
Muhammed 47/22 Demek siz iş başına gelecek olursanız yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaksınız ve akrabalık bağlarınızı koparacaksınız öyle mi?
فَهَلْ عَسَيْتُمْ إِن تَوَلَّيْتُمْ أَن تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَتُقَطِّعُوا أَرْحَامَكُمْ
Fe hel aseytum in tevelleytum en tufsidû fîl ardı ve tukattıû erhâmekum.
Muhammed 47/23 İşte bunlar, Allah’ın lânetleyip, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فَأَصَمَّهُمْ وَأَعْمَى أَبْصَارَهُمْ
Ulâikellezîne leanehumullâhu fe esammehum ve a’mâ ebsârahum.
Muhammed 47/24 Onlar Kur’an’ı TEDEBBÜR etmiyorlarmı  = düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var?
أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ أَمْ عَلَى قُلُوبٍ أَقْفَالُهَا
E fe lâ yetedebberûnel kur’âne em alâ kulûbin akfâluhâ.
Muhammed 47/25  Kendilerine doğru yol belli olduktan sonra arkalarına dönenleri şeytan aldatıp peşinden sürüklemiş ve  kendilerine ümit vermiştir.
إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِم مِّن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ وَأَمْلَى لَهُمْ
İnnellezînerteddû alâ edbârihim min ba’di mâ tebeyyene lehumul hudâş şeytânu sevvele lehum ve emlâ lehum.

Muhammed 47/26 Bu, münafıkların, Allah’ın indirdiğini kerih gören=/beğenmeyen kimselere, “Bazı işlerde size itaat edeceğiz” demelerindendir. Allah, onların gizlice konuşmalarını bilir.
ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللَّهُ سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ الْأَمْرِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ
Zâlike bi ennehum kâlû lillezîne kerihû mâ nezzelallâhu se nutîukum fî ba’dil emri, vallâhu ya’lemu isrârahum.
Muhammed 47/27 Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken hâlleri nasıl olacak?
فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمْ الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ
Fe keyfe izâ teveffethumul melâiketu yadribûne vucûhehum ve edbârahum.
Muhammed 47/28  Bu, Allah'ı gazablandıran şeye uymaları ve O'nun rızasından hoşnut olmamalarından ötürüdür. Allah da onların işlerini boşa çıkarmıştır.
ذَلِكَ بِأَنَّهُمُ اتَّبَعُوا مَا أَسْخَطَ اللَّهَ وَكَرِهُوا رِضْوَانَهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ
Zâlike bi ennehumuttebeû mâ eshatallâhe ve kerihû rıdvânehu fe ahbeta a’mâlehum.
Muhammed 47/29  Yoksa, kalplerinde hastalık olanlar  Alah'ın, onların kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar?
أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ أَن لَّن يُخْرِجَ اللَّهُ أَضْغَانَهُمْ
Em hasibellezîne fî kulûbihim maradun en len yuhricallâhu adgânehum.
Muhammed 47/30 Dileseydik onları sana gösterirdik, sen onları simalarından tanırdın. Andolsun ki sen onları, konuşma üslubundan da tanırsın. Allah bütün yaptıklarınızı bilir.
وَلَوْ نَشَاء لَأَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُم بِسِيمَاهُمْ وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ فِي لَحْنِ الْقَوْلِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَعْمَالَكُمْ
Ve lev neşâu le eraynâkehum fe le araftehum bi sîmâhum ve le ta’rifennehum fî lahnil kavli, vallahu ya’lemu a’mâlekum.

Muhammed 47/31 Andolsun, içinizden,mücadele= cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz
.وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتَّى نَعْلَمَ الْمُجَاهِدِينَ مِنكُمْ وَالصَّابِرِينَ وَنَبْلُوَ أَخْبَارَكُمْ
Ve le nebluvennekum hattâ na’lemel mucâhidîne minkum ves sâbirîne ve nebluve ahbârakum.
Muhammed 47/32 İnkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet yolu belli olduktan sonra Elçiye karşı gelenler hiçbir şekilde Allah’a zarar veremezler. Allah, onların amellerini boşa çıkaracaktır.
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ وَشَاقُّوا الرَّسُولَ مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الهُدَى لَن يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا وَسَيُحْبِطُ أَعْمَالَهُمْ
İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi ve şâkkûr resûle min ba’di mâ tebeyyene lehumul hudâ len yedurrûllâhe şey’â(şey’en), ve seyuhbitu a’mâlehum.
Muhammed 47/33 Ey iman edenler! Allah'a itaat edin,  Elçi’ye itaat edin ve amellerinizi geçersiz kılmayın.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû etîûllâhe ve etîûr resûle ve lâ tubtılû a’mâlekum.
Muhammed 47/34  İnkâr eden, Allah yolundan alıkoyan, sonra da inkârcılar olarak ölenler var ya, Allah onları asla bağışlamayacaktır.
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ
İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi summe mâtû ve hum kuffârun fe len yagfirallâhu lehum.
Muhammed 47/35  Siz üstün olduğunuz halde gevşeklik gösterip barışa çağırmayın. Ve Allah sizinle beraberdir. O sizin amellerinizi eksiltmeyecektir.
فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُوا إِلَى السَّلْمِ وَأَنتُمُ الْأَعْلَوْنَ وَاللَّهُ مَعَكُمْ وَلَن يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ
e lâ tehinû ve ted’û ilâs selmi ve entumul a’levne vallâhu meakum ve len yetirakum a’mâlekum.

Muhammed 47/36 Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer iman eder ve takva sahibi olursanız ecirlerinizi verir ve mallarınızı da istemez.
 إِنَّمَا الحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَإِن تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا يُؤْتِكُمْ أُجُورَكُمْ وَلَا يَسْأَلْكُمْ أَمْوَالَكُمْ
 İnnemâl hayâtud dunyâ laibun ve lehvun, ve in tu’minû ve tettekû yu’tikum ucûrakum ve lâ yes’elkum emvâlekum.
Muhammed 47/37 Eger sizden onları isteyip de sizi zorlarsa, cimrilik edecektiniz, O da kinlerinizi ortaya cikaracakti
إِن يَسْأَلْكُمُوهَا فَيُحْفِكُمْ تَبْخَلُوا وَيُخْرِجْ أَضْغَانَكُمْ
İn yes’elkumûhâ fe yuhfikum tebhalû ve yuhric adgânekum.
Muhammed 47/38 İşte siz, şu kimselersiniz: Allah yolunda harcamaya davet olunuyorsunuz da, yine içinizden kimisi cimrilik ediyor. Halbuki kim cimrilik ederse, kendi zararına cimrilik etmiş olur. Allah Ganî’dir= hiç bir şeyinize muhtaç değildir. Siz ise, muhtaçlarsınız. Eğer Allah’a itaatten yüz çevirirseniz, sizin yerinize başka bir kavmi getirir. artık onlar sizin gibi olmazlar.
هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُۚ وَمَنْيَبْ
خَلْ فَاِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِه۪ۜ وَاللّٰهُ الْغَنِيُّ وَاَنْتُمُ الْفُقَرَٓاءُۚ وَاِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْۙ ثُمَّ لَا يَكُونُٓوا اَمْثَالَكُمْ
Ha entüm haülai tüd'avne li tünfiku fı sebılillah fe minküm mey yebhal Fe innema yebhalu an nefsih vallahül ğaniyyü ve entümül fükara' ve in tetevellev yestebdil kavmen ğayraküm sümme la yekunu emsaleküm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder