Mushaf’taki resmi sırası : 68
Nuzul Sırası: 2
Toplam Ayet Sayısı :52 ayetten oluşur
İndiği Dönem :Mekkede indirilmiştir.Alak'tan sonra nuzul olan 2. süre olarak bilinir
Sure adını : El-Kalem veya En-Nun kelimelerinin geçtiği 1. ayetten almıştır.Kalem insanın düşünce ve idrakinin bireyden bireye, toplumdan topluma aktarılmasında Allah tarafından verilmiş bir nimettir.Bilginin yazılıp korunmasında, ilmin gelişmesinde, toplumların aydınlanmasında kalemin vazgeçilmez bir araç olduğuna işaret vardır.İlk indirilen Alak süresinde olduğu gibi ''kalem '' mecazen bilgi edinme ve öğrenmede verilen olanakların tümüdür İnsanı yaratan Allah aynı zaman da bilgi ve beyan etme donanımlarını öğrenmesi için kullarına bahşedildiğini hatırlatılır
29 Cüz
Rahman Ve Rahim Olan Allah Adıyla
Kalem, 68/ 1 Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.
ن وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ
Nun velkalemi ve ma yesturune.
Kalem, 68/ 2 Rabbinin ni’meti ile sen mecnun değilsin.
مَا أَنتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ
Mâ ente bi ni’meti rabbike bi mecnûn(mecnûnin)
Kalem, 68/ 3 Gerçekten senin için başa kakılmayan kesintisi olmayan bir ecir vardır.
وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ
Ve inne leke le ecren gayre memnûn
Kalem, 68/ 4 Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.
وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Ve inneke le alâ hulukın azîm
Kalem, 68/ 5 Artık yakında göreceksin ve onlar da görecekler.
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ
Fe se tubsıru ve yubsırûn
Kalem, 68/ 6 Sizden, hanginizin 'fitneye tutulup çıldırdığını.'
بِأَييِّكُمُ الْمَفْتُونُ
Bi eyyikumul meftûn
Kalem 68/ 7 Elbette senin Rabbin, kimin kendi yolundan şaşırıp saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir.
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
İnne rabbeke huve a´lemu bimen dalle´an sebiylihi ve huve a´lemu bilmuhtediyne.
Kalem 68/ 8 Şu halde yalanlayanlara itaat etme.
فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّبِينَ
Fe lâ tutııl mukezzibîn
Kalem 68/9 İstediler ki, yumuşak davranasın, böylece onlar da yumuşak davransınlar.
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ
Veddû lev tudhinu fe yudhinû
Kalem 68/10 Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık,
وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَّهِينٍ
Ve lâ tutı’ kulle hallâfin mehîn
Kalem 68/11 Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan),
هَمَّازٍ مَّشَّاء بِنَمِيمٍ
Hemmâzin meşşâin bi nemîm
Kalem 68/12 Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar,
مَنَّاعٍ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ
Mennâın lil hayri mu’tedin esîm
Kalem 68/13 Zorba, saygısız, sonra da kulağı kesik;
عُتُلٍّ بَعْدَ ذَلِكَ زَنِيمٍ
Utullin ba’de zâlike zenîm
Kalem 68/14 Mal servet ve çocuklar sahibi oldu diye,
أَن كَانَ ذَا مَالٍ وَبَنِينَ
En kâne zâ mâlin ve benîn(benîne).
Kalem 68/15 Ona âyetlerimiz okunduğu zaman o, «Öncekilerin masalları!» der.
إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ
İzâ tutlâ aleyhi âyâtunâ kâle esâtîrul evvelîn
Kalem 68/ 16 Yakında biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız.
سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ
Se nesimuhu alel hurtûm
Kalem 68/17 Gerçek şu ki, biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti erkenden ve kimseye haber vermeden onu bahçeyi mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi.
إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ
İnnâ belevnâhum ke mâ belevnâ ashâbel cenneh(cenneti), iz aksemûle yasri munnehâ musbihîn
Kalem 68/18 Bu konuda Hiçbir istisna yapmıyorlardı.
وَلَا يَسْتَثْنُونَ
Ve lâ yestesnûn
Kalem 68/ 19 Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp gelen bir bela onun üstünü sarıp kuşatıverdi.
فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِّن رَّبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ
Fe tâfe aleyhâ tâifun min rabbike ve hum nâimûn
Kalem 68/ 20 Sonunda bahçe kökünden kuruyup kapkara kesildi.
فَأَصْبَحَتْ كَالصَّرِيمِ
Fe asbahat kes sarîm
Kalem 68/21.Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler.
فَتَنَادَوا مُصْبِحِينَ
Fe tenâdev musbihîn
Kalem 68/22 Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkıp çıkın."
أَنِ اغْدُوا عَلَى حَرْثِكُمْ إِن كُنتُمْ صَارِمِينَ
Enıgdû alâ harsikum in kuntum sârımîn.
Kalem 68/ 23 Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp gittiler:
فَانطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَ
Fentalekû ve hum yetehâfetûn
Kalem 68/ 24"Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın.
أَن لَّا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُم مِّسْكِينٌ
En lâ yedhulennehel yevme aleykum miskîn
Kalem 68/ 25 Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler.
وَغَدَوْا عَلَى حَرْدٍ قَادِرِينَ
Ve gadev alâ hardin kâdirîn
Kalem 68/ 26 Fakat bahçeyi o hâlde gördüklerinde, “Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!” dediler.
فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ
Fe lemmâ reevhâ kâlû innâ le dâllûn
Kalem 68/ 27"Hayır, biz her şeyden ve bütün servetimizden yoksun bırakıldık."
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
Bel nahnu mahrûmûn
Kalem 68/ 28 Onların en dengeli hayırlı olanı: 'Ben size, 'Rabbinizi) tesbîh etmeli değil miydiniz!’ demedim mi?' dedi
قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ
Kâle evsatuhum e lem ekul lekum levlâ tusebbihûn
Kalem 68/ 29 ki: "Rabbimiz seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz."
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ
Kâlû subhâne rabbinâ innâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne).
Kalem 68/ 30 Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar.
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ
Fe akbele ba’duhum alâ ba’dın yetelâvemûn(yetelâvemûne).
Kalem 68/ 31"Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız" dediler.
قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا طَاغِينَ
Kâlû yâ veylenâ innâ kunnâ tâgîn
Kalem 68/ 32 Belki Rabbımız bize bundan daha iyisini verir. Doğrusu biz; artık ümitle O'na yöneleceğiz.”Rabbımızdan dilemekteyiz.
عَسَى رَبُّنَا أَن يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِّنْهَا إِنَّا إِلَى رَبِّنَا رَاغِبُونَ
Asâ rabbunâ en yubdilenâ hayren minhâ innâ ilâ rabbinâ râgıbûn
Kalem 68/ 33 İşte böyledir azap. Elbette ahiret azabı daha büyüktür, fakat bilselerdi!
كَذَلِكَ الْعَذَابُ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Kezâlikel azâb(azâbu), ve le azâbul âhırati ekber(ekberu), lev kânû ya’lemûn
Kalem 68/ 34 Kuşkusuz korunanlar için de, Rableri katında nimetleri bol bahçeler vardır.
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ
İnne lil muttakîne inde rabbihim cennâtin naîm
Kalem 68/ 35 Öyle ya, teslimiyet gösterenleri suçlular gibi tutar mıyız hiç?
أَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِمِينَ كَالْمُجْرِمِينَ
E fe nec’alul muslimîne kel mucrimîn
Kalem 68/ 36 Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz?
مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
Mâ lekum, keyfe tahkumûn
Kalem 68/ 37 Yoksa size ait bir kitap var da onda mı okuyorsunuz?
أَمْ لَكُمْ كِتَابٌ فِيهِ تَدْرُسُونَ
Em lekum kitâbun fîhi tedrusûn
Kalem 68/ 38 O kitapta, «beğendiğiniz her şey sizindir» diye mi yazılı?
إِنَّ لَكُمْ فِيهِ لَمَا يَتَخَيَّرُونَ
İnne lekum fîhi lemâ tehayyerûn
Kalem 68/ 39 Yoksa, «ne hükmederseniz mutlaka sizindir» diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?
أَمْ لَكُمْ أَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ
Em lekum eymânun aleynâ bâligatun ilâ yevmil kıyâmeti inne lekum le mâ tahkumûn
Kalem 68/ 40 Sor bakalım onlara, içlerinden ona kefil hangisi?
سَلْهُم أَيُّهُم بِذَلِكَ زَعِيمٌ
Sel hum eyyuhum bi zâlike zeîm
Kalem 68/ 41 Yoksa onların ortakları mı var? O halde ortaklarını getirsinler, doğru söylüyorsalar!
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاء فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَائِهِمْ إِن كَانُوا صَادِقِينَ
Em lehum şurakâu, felye’tû bi şurakâihim in kânû sâdikîn
Kalem 68/ 42 O gün işler zorlaşır ve secdeye davet edilirler. Fakat güç yetiremezler.
يَوْمَ يُكْشَفُ عَن سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ
Yevme yukşefu an sâkın ve yud’avne ilâs sucûdi fe lâ yestetîûn
Kalem 68/ 43 Gözleri düşük bir halde kendilerini bir zillet kaplar. Oysa onlar sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı.
خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ
Hâşiaten ebsâruhum terhekuhum zilletun, ve kad kânû yud’avne ilâs sucûdi ve hum sâlimûn
Kalem 68/ 44 Bu sözü yalanlayanı bana bırak. Onları bilmedikleri yönden derece derece azaba yaklaştıracağız.
فَذَرْنِي وَمَن يُكَذِّبُ بِهَذَا الْحَدِيثِ سَنَسْتَدْرِجُهُم مِّنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ
Fe zernî ve men yukezzibu bi hâzâl hadîs(hadîsi), se nestedricuhum min haysu lâ ya’lemûn
Kalem 68/ 45 Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu onların tuzağına karşı beklenmedik şekilde kötü sona yaklaştırırız
وَأُمْلِي لَهُمْ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ
Ve umlî lehum, inne keydî metî
Kalem 68/ 46 Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır borç altında mı eziliyorlar?
أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُم مِّن مَّغْرَمٍ مُّثْقَلُونَ
Em tes’eluhum ecran fe hum min magramin muskalûn
Kalem 68/ 47 Yoksa gayb onların yanlarında da onlar mı yazıyorlar?
أَمْ عِندَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ
Em inde humul gaybu fe hum yektubûn
Kalem 68/ 48 O halde Rabbinin hükmüne sabret de balık sahibi gibi olma! Hani O, mahcup bir şekilde yalvarıp yakarmıştı.
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُن كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَى وَهُوَ مَكْظُومٌ
Fasbir li hukmi rabbike ve lâ tekun ke sâhıbil hût(hûti), iz nâdâ ve huve mekzûm
Kalem 68/ 49 Rabbinden bir nimet yetişmiş olmasaydı, elbette kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.
لَوْلَا أَن تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِّن رَّبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاء وَهُوَ مَذْمُومٌ
Levlâ en tedârakehu ni’metun min rabbihî le nubize bil arâi ve huve mezmûm
Kalem 68/ 50 Fakat Rabbi onu seçti de iyilerden kıldı.
فَاجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
Fectebâhu rabbuhu fe cealehu mines sâlihîn
Kalem 68/ 51 Ve gerçek o küfr edenler o zikri işittikleri vakıt az daha seni gözleriyle kaydıracaklardı, bir de durmuşlar o her halde bir mecnun diyorlar.
وَإِن يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ
Ve in yekâdullezîne keferû le yuzlikûneke bi ebsârihim lemmâ semiûz zikra ve yekûlûne innehu le mecnûn
Kalem 68/ 52 Halbuki o âlemler için bir öğüttür.
وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ
Ve mâ huve illâ zikrun lil âlemîn
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder