Kur'an'daki Sırası : 36.suredir.
Nüzul Sırası: 41
Ayet Sayısı :83
İndiği dönem :Mekke döneminde inmiştir.
Sure adını : ilk âyeti oluşturan “Yâ-Sîn” harflerinden almıştır.Ya-Sin “Sen Ey insan” anlamındadır. İlk dönem de bu anlamın o toplumda kullanılan bir nida, seslenme sözü olduğu, çeşitli kanaklarda dil uzmanlarınca ifade edilmektedir. Allah'ın Elçisi Muhammed (s)'i kasdettiği ve Kur’an'ın sıkça yaptığı gibi o'nun ve yakın arkadaşlarının beşer olma özelliklerini tüm muhattablarına vurgulamayı amaçladığını çoğunluk müfessirleri tarafından da kabul görmüştür.Bununla berâber "Azime=Allah'ın yanında şerefli olarak zikredilen,Muammime= sahibine dünya ve âhiretin hayatını kazandıran,Kaziye ondan dünya ve âhiretin korkularını gideren , Dafia, -onunla amel eden kişilerden her türlü fenalığı defeden, ve okuyanların kalplerini aydıntattığı için kendisine "Kur'anın kalbi"de denilmiştir.
22.Cüz
Rahman ve Rahim Olan Allah Adıyla
Yasin 36/1Yâsîn,
يس
Yâ sîn.
Yasin 36/2 Hikmetlerle dolu Kur'ân'a yemin olsun ki.
وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ
Vel kur’ânil hakîm
Yasin 36/3 Şüphe yok ki sen,murselinlerdensin
إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
İnneke leminel murselîn
Yasin 36/4 Sırâtı mustakîm üzerindesin
عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Alâ sırâtın mustakîm
Yasin 36/5 El-Azîz' Gücü mükemmel şerefi yüksek olan, ve Rahim ikramı bol, çok merhamet eden Allah tarafından indirilmiştir
تَنزِيلَ الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ
Tenzîlel azîzir rahîm
Yasin 36/6 Babaları uyarılmamış,bir kavmi uyarman için Çünkü onlar gaflet içindedirler.
لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أُنذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ
Li tunzira kavmen mâ unzira âbâuhum fe hum gâfilûn
Yasin 36/7 Yemin olsun ki, onların çoğu üzerinde söz hak olmuştur. Onlar artık iman etmezler.
لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَى أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Lekad hakkal kavlu alâ ekserihim fe hum lâ yu’minûn
Yasin 36/8 Onların boyunlarına demir halkalar geçirdik, o halkalar çenelerine kadar dayanmıştır. Bu sebeple kafaları yukarıya kalkık durumdadır.
إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلاَلاً فَهِيَ إِلَى الأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ
İnnâ cealnâ fî a’nâkıhim aglâlen fe hiye ilâl ezkâni fe hum mukmehûn
Yasin 36/9 Onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çektik. Böylece onları örtüverdik. Artık görmezler.
وَجَعَلْنَا مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ
Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynâhum fe hum lâ yubsırûn
Yasin 36/10 Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.
وَسَوَاء عَلَيْهِمْ أَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
Ve sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn
Yasin 36/11 Sen ancak, zikre uyan ve gayb ile Rahman'a içtenlikle, derin bir ürpertiyle saygı duyan kimseyi uyarabilirsin işte böylelerine bir bağışlama ve kerîm bir ecirle müjdele.
إِنَّمَا تُنذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ
İnnemâ tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmâne bil gayb, fe beşşirhu bi magfiretin ve ecrin kerîm
Yasin 36/12 Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların takdim ettiklerini ve arkalarına bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi imâm-i mubîn'de /apaçık bir ana kitapta bir bir kaydetmişizdir.
Yasin 36/13 Sen onlara, o şehir halkının örneğini ver; hani oraya elçiler gelmişti.
وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلاً أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءهَا الْمُرْسَلُونَ
Vadrıb lehum meselen ashâbel karyeti, iz câehâl murselûn
Yasin 36/14 Onlara iki elçi göndermiştik de o ikisini yalanlamışlardı. Bunun üzerine bir üçüncüyle güçlendirdik. Dediler ki: 'Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz'.
إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُم مُّرْسَلُونَ
İz erselnâ ileyhimusneyni fe kezzebûhumâ fe azzeznâ bi sâlisin fe kâlû innâ ileykum murselûn
Yasin 36/15 Dediler ki : “Siz de ancak bizim gibi beşersiniz. Rahmân, hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.”
قَالُوا مَا أَنتُمْ إِلاَّ بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَمَا أَنزَلَ الرَّحْمن مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلاَّ تَكْذِبُونَ
Kâlû mâ entum illâ beşerun mislunâ ve mâ enzeler rahmânu min şey’in in entum illâ tekzibûn
Yasin 36/16 Dediler ki: 'Rabbimiz biliyor ki biz muhakkak size gönderilmiş elçileriz.
قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ
Kalû rabbunâ ya’lemu innâ ileykum le murselûn
Yasin 36/17 Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir.
وَمَا عَلَيْنَا إِلاَّ الْبَلاَغُ الْمُبِينُ
Ve mâ aleynâ illâl belâgul mubîn
Yasin 36/18 Dediler ki: "Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer bu söylediklerinize bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acı bir azab dokunacaktır."
قَالُوا إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ لَئِن لَّمْ تَنتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ
Kâlû innâ tetayyernâ bi kum, le in lem tentehû le nercumennekum ve le yemessennekum minnâ azâbun elîm
Yasin 36/19 Dediler ki: 'Sizin uğursuzluğunuz kendinizdendir.Size zikir hatırlatıldı diye mi ? Doğrusu siz müsrif,/çok ileri giden bir topluluksunuz'.
قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ أَئِن ذُكِّرْتُم بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ
Kâlû tâirikum meakum, e in zukkirtum, bel entum kavmun musrifûn
Yasin 36/20 Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve dedi ki: “Ey kavmim! Bu elçilere uyun.”
وَجَاء مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَى قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ
Ve câe min aksal medîneti raculun yes’â kâle yâ kavmittebiûl murselîn
Yasin 36/21 Sizden hiçbir karşılık beklemeyen ve doğru yolda olan bu kimselere İttiba/uyun!"
اتَّبِعُوا مَن لاَّ يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُم مُّهْتَدُونَ
İttebiû men lâ yes’elukum ecran ve hum muhtedûn
Yasin 36/22 Ben ,beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim? Oysa siz, O’na döndürüleceksiniz.
وَمَا لِي لاَ أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Ve mâ liye lâ a’budullezî fataranî ve ileyhi turceûn
Yasin 36/23 “O’nu bırakıp da başka ilâhlar mı edineyim? Eğer Er- RAHMAN’ her yeri saran,sınırsız İkram ve Rahmet Sahibi' bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve Ve onlar beni kurtaramazlar.
أَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِ آلِهَةً إِن يُرِدْنِ الرَّحْمَن بِضُرٍّ لاَّ تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلاَ يُنقِذُونِ
E ettehızu min dûnihî âliheten in yuridnir rahmânu bi durrin lâ tugni annî şefâatuhum şey’en ve lâ yunkızûni.
Yasin 36/24 O takdirde ben apaçık bir sapıklık içinde olurum.
إِنِّي إِذًا لَّفِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ
İnnî izen le fî dalâlin mubîn
Yasin 36/25 Şüphesiz ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!”
إِنِّي آمَنتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِ
İnnî âmentu bi rabbikum fesmeûni.
Yasin 36/26 Ona: "Cennete gir" denilince. Dedi ki ;Yâ leyte Keşke.! Kavmim bilseydi
قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ
Kîledhulil cennete, kâle yâ leyte kavmî ya’lemûn
Yasin 36/27 Rabbimin beni mağfiret ettiğini ve beni ikram edilenlerden kıldığını
بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ
Bimâ gafera lî rabbî ve cealenî minel mukremîn
23.Cüz
Yasin 36/28 Ve Ondan sonra biz kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.
وَمَا أَنزَلْنَا عَلَى قَوْمِهِ مِن بَعْدِهِ مِنْ جُندٍ مِّنَ السَّمَاء وَمَا كُنَّا مُنزِلِينَ
Ve mâ enzelnâ alâ kavmihî min ba’dihî min cundin mines semâi ve mâ kunnâ munzilîn
Yasin 36/29 Sadece korkunç sayha oldu. Bir anda sönüp gittiler.
إِن كَانَتْ إِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ
İn kânet illâ sayhaten vâhıdeten fe izâ hum hâmidûn
Yasin 36/30 Yâ hasreten /Yazıklar olsun o kullara ki,kendilerine gelen her resul ile, mutlaka alay ederlerdi.
يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ مَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلاَّ كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون
Yâ hasreten alâl ıbâd, mâ ye’tîhim min resûlin illâ kânû bihî yestehziûn
Yâ hasreten elinden kaçırılan fırsatlar ve bir şey için duyulan pişmanlık,üzüntüden kuvveti kesilen, yorgun düşen, duyulan hasretten ve pişmanlıktan şaşkın panik anlamındadır ayette onlar elçilerini yalanladılar hesab günü Ey O, kulların üzerine çökeçek pişmanlık ve şaşkınlık için ''Yazıklar olsun ya kullarım siz ne yaptınız Yâ hasreten alel ibâd şefkat,acıma hayret sözüdür
Yasin 36/31 Kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi; O yok olanlar,asla dönemeyeceklerini görmediler mi?
أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنْ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لاَ يَرْجِعُونَ
E lem yerav kem ehleknâ kablehum minel kurûni ennehum ileyhim lâ yerciûn
Yasin 36/32 Ancak, onların hepsi huzurumuzda hazır bulundurulacaklardır.
وَإِن كُلٌّ لَّمَّا جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ
Ve in kullun lemmâ cemîun ledeynâ muhdarûn
Yasin 36/33 Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz, onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız da onlardan yerler.
وَآيَةٌ لَّهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ
Ve âyetun lehumul ardul meytetu, ahyeynâhâ ve ahracnâ minhâ habben fe minhu ye’kulûn
Yasin 36/34 Biz, yeryüzünde nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralardan birçok pınarlar fışkırttık.
وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنْ الْعُيُونِ
Ve cealnâ fîhâ cennâtin min nahîlin ve a’nâbin ve feccernâ fîhâ minel uyûn
Yasin 36/35 O'nun ürünlerinden ve kendi elleriyle yetiştirdirdiler efe lâ yeşkurûn- Hâlâ şükretmezler mi?
لِيَأْكُلُوا مِن ثَمَرِهِ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ أَفَلَا يَشْكُرُونَ
Li ye’kulû min semerihî ve mâ âmilethu eydîhim, e fe lâ yeşkurûn
Yasin 36 / 36 Bitkilerden, kendilerinden ve daha henüz bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan O Sübhan’dır her türlü eksiklikten uzaktır.
سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ
Sübhanellezi halekal ezvace külleha mimma tümbitül erdu ve min enfüsihim ve mimma la ya´lemun
Yasin 36 / 37 Gece de onlar için bir ibrettir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara içinde kalırlar.
وَآيَةٌ لَّهُمْ اللَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَإِذَا هُم مُّظْلِمُونَ
Ve âyetun lehumul leylu, neslehu minhun nehâra fe izâ hum muzlimûn
Yasin 36 / 38 Güneş, karar kılınmış yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak el-aziz Gücü mükemmel şerefi yüksek olan ve El-alîm en iyi bilen Allah’ın takdiridir.
وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
Veş şemsu tecrî li mustekarrin lehâ, zâlike takdîrul azîzil alîm
Yasin 36 / 39 Ay için de birtakım menziller tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilal) olur da geri döner.
وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ
Vel kamera kaddernâhu menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîm
Yasin 36/40 Ne güneşin aya erişmesi mümkün olur, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörünge üzerinde yüzmektedir.
لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
Leşşemsü yembeğiy leha en tüdrikel kamera velel leylü sabikun nehar ve küllün fı felekiy yesbehun
Yasin 36/41 Onların soylarını dolu gemide taşımamız da onlar için bir âyettir
وَآيَةٌ لَّهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
Ve âyetun lehum ennâ hamelnâ zurriyyetehum fîl fulkil meşhûn
Yasin 36/42 Biz, onlar için o gemi gibi binecekleri nice şeyler yarattık.
وَخَلَقْنَا لَهُم مِّن مِّثْلِهِ مَا يَرْكَبُونَ
Ve halaknâ lehum min mislihî mâ yerkebûn
Yasin 36/43 Biz istesek onları boğarız Hiçbir kimse de onlara yardım edemez ve kurtarılamazlar da.
وَإِن نَّشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنقَذُونَ
Ve in neşe’ nugrıkhum fe lâ sarîha lehum ve lâ hum yunkazûn
Yasin 36/44 Ancak bizden bir rahmet ve bir süreye kadar yararlandırmamız başka.
إِلَّا رَحْمَةً مِّنَّا وَمَتَاعًا إِلَى حِينٍ
İllâ rahmeten minnâ ve metâan ilâ hîn
Yasin 36/45 Onlara: "Önünüzde ve arkanızda olandan korunun.Umulur ki merhamet olunursunuz' dendiğinde (aldırmazlar).
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Ve izâ kîle lehumuttekû mâ beyne eydîkum ve mâ halfekum leallekum turhamûn
Not :Ayette Önünüzdekinden/ahiret azabını ve arkanızdakinden/dünyanın aldatıcılığından korunun dendiğinde kinaye vardır
Yasin 36/46 Onlara ne zaman ,Rablerinin ayetlerinden bir âyet gelse, mutlaka ondan yüz çevirmişlerdir.
وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ آيَةٍ مِّنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ
Ve mâ te’tîhim min âyetin min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu’ridîn
Yasin 36/47 Onlara: ''Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın'' denildiği zaman, o kafirler, iman edenler için derler ki : “Allah'ın dilediği taktirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz ancak apaçık bir dalal =sapkınlık içindesiniz”
.وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمْ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَن لَّوْ يَشَاء اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Ve izâ kîle lehum enfikû mimmâ razakakumullâhu kâlellezîne keferû lillezîne âmenû e nut’imu men lev yeşâullâhu at’amehu, in entum illâ fî dalâlin mubîn
Yasin 36/48 Bir de ,Eğer sadık/doğru söyleyenlerseniz bu vaad ne zamandır?' diyorlar.
وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdikîn
Yasin 36/49 Onlar ancak, çekişip dururlarken, kendilerini yakalayacak korkunç bir sayha bekliyorlar.
مَا يَنظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ
Mâ yenzurûne illâ sayhaten vâhıdeten te’huzuhum ve hum yahıssımûn
Yasin 36/50 O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler.
فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَا إِلَى أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ
Fe lâ yestetîûne tavsiyeten ve lâ ilâ ehlihim yerciûn
Yasin 36/ 51 Sur'a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden diriltilip Rablerine doğru dalgalar halinde süzülüp giderler.
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَإِذَا هُم مِّنَ الْأَجْدَاثِ إِلَى رَبِّهِمْ يَنسِلُونَ
Ve nüfiha fis suri fe iza hüm minel ecdasi ila rabbihim yensilun
Yasin 36/ 52 Derler ki: Yâ veylenâ. = Eyvaah ..bize! Bizi uyuduğumuz yerden kim diriltti? Bu Rahman'ın vaad ettiğidir. Demek ki elçiler doğru söylemişler.'
قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَن بَعَثَنَا مِن مَّرْقَدِنَا هَذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ
Kalu ya veylena mem beasena mim merkadina haza ma veader rahmanü ve sadekal murselun
Yasin 36/ 53 Sadece korkunç bir sayha=ses olur. Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurumuzda hazır bulunurlar.
إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ
İn kânet illâ sayhaten vâhıdeten fe izâ hum cemîun ledeynâ muhdarûn
Yâsîn,36/ 54 O gün kimseye, hiç mi, hiç zulmedilmez. ancak yaptıklarınızdan başkasıyla cezalandırılmazsınız
فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Fel yevme lâ tuzlemu nefsun şey’en ve lâ tuczevne illâ mâ kuntum ta’melûn
Yâsîn 36/ 55 Şüphesiz cennetlikler o gün nimetlerle zevk içinde meşguldürler,
إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ
İnne ashâbel cennetil yevme fî şugulin fâkihûn
Yâsîn 36/ 56 Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar.
هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِؤُونَ
Hum ve ezvâcuhum fî zılâlin alâl erâiki muttekiûn
Yâsîn 36/ 57 Onlar için orada meyveler vardır. Onlar için diledikleri her şey vardır.
لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُم مَّا يَدَّعُونَ
Lehum fîhâ fâkihetun ve lehum mâ yeddeûn
Yâsîn 36/ 58 Er-Rahîm İkramı bol,eşsiz merhamet sahibi Rab’ten onlara "selâm/ esenlik sözüdür
سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ
Selâmun kavlen min rabbin rahîm
Yasin 36/ 59 “Ey mücrimler! Ayrılın bu gün!”
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ
Vemtâzûl yevme eyyuhâl mucrimûn
Yasin 36/ 60 “Ey Âdemoğulları! ‘Size şeytana tapmayınız; çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır' demedim mi?”
أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn
Yasin 36/ 61 Bana kulluk edin, doğru yol / Sıratı Mustakîm budur.
وَأَنْ اعْبُدُونِي هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustakîm
Yasin 36/ 62 Andolsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. e fe lem tekûnû -Hâla akıl erdiremiyor musunuz?
وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ
Ve lekad edalle minkum cibillen kesîran, e fe lem tekûnû ta’kılûn
Yasin 36/ 63 “İşte bu, tehdit edildiğiniz cehennemdir.”
هَذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ
Hâzihî cehennemulletî kuntum tûadûn
Yasin 36/ 64 İnkâr ettiğinizden dolayı bugün ona yaslanın
اصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ
Islevhâl yevme bimâ kuntum tekfurûn
Yasin 36/ 65 O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.
الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
El yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn
Yasin 36/ 66 Ve Dileseydik gözlerini silme kör ederdik de yolda koşuşup dururlardı. Ama nasıl göreceklerdi?
وَلَوْ نَشَاء لَطَمَسْنَا عَلَى أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّى يُبْصِرُونَ
Ve lev neşâu le tamesnâ alâ a’yunihim festebekûs sırâta fe ennâ yubsırûn
Yasin 36/ 67 Dilersek kılıklarını değiştirip, onları oldukları yerde dondururduk, ne ileri gidebilir, ne geri dönebilirlerdi.
وَلَوْ نَشَاء لَمَسَخْنَاهُمْ عَلَى مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ
Ve lev neşâu le mesahnâhum alâ mekânetihim fe mâstetâû mudiyyen ve lâ yerciûn
Yasin 36/ 68 Kime uzun ömür verirsek biz, onun gelişmesini tersine çeviririz. e fe lâ ya’kılûn Hiç akıllarını kullanmıyorlar mı?
وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ أَفَلَا يَعْقِلُونَ
Ve men nuammirhu nunekkishu fîl halk, e fe lâ ya’kılûn
Yasin 36/ 69 Biz ona şiir öğretmedik,ona yakışmaz da. O sadece kur’ânun mubîn/ Bu bir öğüt ve apaçık Kuran'dır.
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي لَهُ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُّبِينٌ
Ve mâ allemnâhuş şi’re ve mâ yenbagî lehu, in huve illâ zikrun ve kur’ânun mubîn
Yasin 36/70 Diri olanları uyarmak ve küfre sapanların üzerine sözün hak olması için indirilmiştir
لِيُنذِرَ مَن كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ
Li yunzire men kâne hayyen ve yehıkkal kavlu alel kâfirîn
Yasin 36/71 Görmediler mi ki ;kudretimizle yapıp meydana getirdiklerimizden büyük ve küçükbaş hayvanları halkettik Onlara sahip oldular.
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ
E ve lem yerav ennâ halaknâ lehum mimmâ amilet eydînâ en’âmen fe hum lehâ mâlikûn
Yasin 36/72 Onları, kendilerinin buyruklarına verdik. Böylece onlardan bazıları binekleri oldu ve bazılarından yiyorlar
وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ
Ve zellelnâhâ lehum fe minhâ rakûbuhum ve minhâ ye’kulûn
Yasin 36/73 Onlarda daha bir çok menfaatleri ve türlü içecekleri var. efe lâ yeşkurûn =Hâlâ şükretmiyecekler mi?
وَلَهُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُ أَفَلَا يَشْكُرُونَ
Ve lehum fîhâ menâfiu ve meşâribu, e fe lâ yeşkurûn
Yasin 36/74 Belki kendilerine yardım edilir diye Allah’ı bırakıp da ilâhlar edindiler.
وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنصَرُونَ
Vettehazû min dûnillâhi âliheten leallehum yunsarûn
Yasin 36/75 Onlar, kendilerine yardımda bulunmaya güç yetiremezler. Aksine kendileri onlar için hazırlanmış askerlerdir.
لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُندٌ مُّحْضَرُونَ
Lâ yestetîûne nasrahum ve hum lehum cundun muhdarûn
Yasin 36/76 Öyleyse onların sözleri seni hüzne kaptırmasın. Gerçekten biz, sakladıklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.
فَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
Fe lâ yahzunke kavluhum, innâ na’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûn
Yasin 36/77 İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi? Şimdi o, apaçık bir hasım kesildi.
أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ
Evelem yeral insanü enna halaknahü min nutfetin fe iza hüve hasiymün mübın
Yasin 36/78 Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: “Çürümüş kemikleri kim diriltecek?”
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ
Ve darabe lenâ meselen ve nesiye halkahu, kâle men yuhyil izâme ve hiye remîm
Yasin 36/79 De ki: “Onları ilk defa inşa eden, diriltecektir. O, El alim'dir her türlü yaratmayı çok iyi bilir
قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ
Kul yuhyîhâllezî enşeehâ evvele merratin, ve huve bi kulli halkın alîm
Yasin 36/80 O, sizin için yeşil ağaçtan, ateş yaratandır. Şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz.
أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ
Ellezî ceale lekum mineş şeceril ahdari nâren fe izâ entum minhu tûkıdûn
Yasin 36/81 Gökleri ve yeri yaratan ,onların benzerini yaratmaya kaadir değil midir? Belâ =evet O,El Halık takdirine uygun yaratan ,El alim her türlü yaratmayı çok iyi bilir
أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُم بَلَى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ
E ve leysellezî halakas semâvâti vel arda bi kâdirin alâ en yahluka mislehum, belâ ve huvel hallâkul alîm
Yasin 36/82 Bir şeyi irade ettiği zaman, yaptığı ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluşmaya başlar
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn
Yasin 36/83 Her şeyin yönetimini elinde tutan Allah, Sübhandır. Bütün noksanlıklardan uzaktır. Siz yalnızca O’na döndürüleceksiniz.
فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Fe subhânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn
Yasin 36/13 Sen onlara, o şehir halkının örneğini ver; hani oraya elçiler gelmişti.
وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلاً أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءهَا الْمُرْسَلُونَ
Vadrıb lehum meselen ashâbel karyeti, iz câehâl murselûn
Yasin 36/14 Onlara iki elçi göndermiştik de o ikisini yalanlamışlardı. Bunun üzerine bir üçüncüyle güçlendirdik. Dediler ki: 'Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz'.
إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُم مُّرْسَلُونَ
İz erselnâ ileyhimusneyni fe kezzebûhumâ fe azzeznâ bi sâlisin fe kâlû innâ ileykum murselûn
Yasin 36/15 Dediler ki : “Siz de ancak bizim gibi beşersiniz. Rahmân, hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.”
قَالُوا مَا أَنتُمْ إِلاَّ بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَمَا أَنزَلَ الرَّحْمن مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلاَّ تَكْذِبُونَ
Kâlû mâ entum illâ beşerun mislunâ ve mâ enzeler rahmânu min şey’in in entum illâ tekzibûn
Yasin 36/16 Dediler ki: 'Rabbimiz biliyor ki biz muhakkak size gönderilmiş elçileriz.
قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ
Kalû rabbunâ ya’lemu innâ ileykum le murselûn
Yasin 36/17 Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir.
وَمَا عَلَيْنَا إِلاَّ الْبَلاَغُ الْمُبِينُ
Ve mâ aleynâ illâl belâgul mubîn
Yasin 36/18 Dediler ki: "Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer bu söylediklerinize bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acı bir azab dokunacaktır."
قَالُوا إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ لَئِن لَّمْ تَنتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ
Kâlû innâ tetayyernâ bi kum, le in lem tentehû le nercumennekum ve le yemessennekum minnâ azâbun elîm
Yasin 36/19 Dediler ki: 'Sizin uğursuzluğunuz kendinizdendir.Size zikir hatırlatıldı diye mi ? Doğrusu siz müsrif,/çok ileri giden bir topluluksunuz'.
قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ أَئِن ذُكِّرْتُم بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ
Kâlû tâirikum meakum, e in zukkirtum, bel entum kavmun musrifûn
Yasin 36/20 Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve dedi ki: “Ey kavmim! Bu elçilere uyun.”
وَجَاء مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَى قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ
Ve câe min aksal medîneti raculun yes’â kâle yâ kavmittebiûl murselîn
Yasin 36/21 Sizden hiçbir karşılık beklemeyen ve doğru yolda olan bu kimselere İttiba/uyun!"
اتَّبِعُوا مَن لاَّ يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُم مُّهْتَدُونَ
İttebiû men lâ yes’elukum ecran ve hum muhtedûn
Yasin 36/22 Ben ,beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim? Oysa siz, O’na döndürüleceksiniz.
وَمَا لِي لاَ أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Ve mâ liye lâ a’budullezî fataranî ve ileyhi turceûn
Yasin 36/23 “O’nu bırakıp da başka ilâhlar mı edineyim? Eğer Er- RAHMAN’ her yeri saran,sınırsız İkram ve Rahmet Sahibi' bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve Ve onlar beni kurtaramazlar.
أَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِ آلِهَةً إِن يُرِدْنِ الرَّحْمَن بِضُرٍّ لاَّ تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلاَ يُنقِذُونِ
E ettehızu min dûnihî âliheten in yuridnir rahmânu bi durrin lâ tugni annî şefâatuhum şey’en ve lâ yunkızûni.
Yasin 36/24 O takdirde ben apaçık bir sapıklık içinde olurum.
إِنِّي إِذًا لَّفِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ
İnnî izen le fî dalâlin mubîn
Yasin 36/25 Şüphesiz ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!”
إِنِّي آمَنتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِ
İnnî âmentu bi rabbikum fesmeûni.
Yasin 36/26 Ona: "Cennete gir" denilince. Dedi ki ;Yâ leyte Keşke.! Kavmim bilseydi
قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ
Kîledhulil cennete, kâle yâ leyte kavmî ya’lemûn
Yasin 36/27 Rabbimin beni mağfiret ettiğini ve beni ikram edilenlerden kıldığını
بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ
Bimâ gafera lî rabbî ve cealenî minel mukremîn
23.Cüz
Yasin 36/28 Ve Ondan sonra biz kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.
وَمَا أَنزَلْنَا عَلَى قَوْمِهِ مِن بَعْدِهِ مِنْ جُندٍ مِّنَ السَّمَاء وَمَا كُنَّا مُنزِلِينَ
Ve mâ enzelnâ alâ kavmihî min ba’dihî min cundin mines semâi ve mâ kunnâ munzilîn
Yasin 36/29 Sadece korkunç sayha oldu. Bir anda sönüp gittiler.
إِن كَانَتْ إِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ
İn kânet illâ sayhaten vâhıdeten fe izâ hum hâmidûn
Yasin 36/30 Yâ hasreten /Yazıklar olsun o kullara ki,kendilerine gelen her resul ile, mutlaka alay ederlerdi.
يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ مَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلاَّ كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون
Yâ hasreten alâl ıbâd, mâ ye’tîhim min resûlin illâ kânû bihî yestehziûn
Yâ hasreten elinden kaçırılan fırsatlar ve bir şey için duyulan pişmanlık,üzüntüden kuvveti kesilen, yorgun düşen, duyulan hasretten ve pişmanlıktan şaşkın panik anlamındadır ayette onlar elçilerini yalanladılar hesab günü Ey O, kulların üzerine çökeçek pişmanlık ve şaşkınlık için ''Yazıklar olsun ya kullarım siz ne yaptınız Yâ hasreten alel ibâd şefkat,acıma hayret sözüdür
Yasin 36/31 Kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi; O yok olanlar,asla dönemeyeceklerini görmediler mi?
أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنْ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لاَ يَرْجِعُونَ
E lem yerav kem ehleknâ kablehum minel kurûni ennehum ileyhim lâ yerciûn
Yasin 36/32 Ancak, onların hepsi huzurumuzda hazır bulundurulacaklardır.
وَإِن كُلٌّ لَّمَّا جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ
Ve in kullun lemmâ cemîun ledeynâ muhdarûn
Yasin 36/33 Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz, onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız da onlardan yerler.
وَآيَةٌ لَّهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ
Ve âyetun lehumul ardul meytetu, ahyeynâhâ ve ahracnâ minhâ habben fe minhu ye’kulûn
Yasin 36/34 Biz, yeryüzünde nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralardan birçok pınarlar fışkırttık.
وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنْ الْعُيُونِ
Ve cealnâ fîhâ cennâtin min nahîlin ve a’nâbin ve feccernâ fîhâ minel uyûn
Yasin 36/35 O'nun ürünlerinden ve kendi elleriyle yetiştirdirdiler efe lâ yeşkurûn- Hâlâ şükretmezler mi?
لِيَأْكُلُوا مِن ثَمَرِهِ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ أَفَلَا يَشْكُرُونَ
Li ye’kulû min semerihî ve mâ âmilethu eydîhim, e fe lâ yeşkurûn
Yasin 36 / 36 Bitkilerden, kendilerinden ve daha henüz bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan O Sübhan’dır her türlü eksiklikten uzaktır.
سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ
Sübhanellezi halekal ezvace külleha mimma tümbitül erdu ve min enfüsihim ve mimma la ya´lemun
Yasin 36 / 37 Gece de onlar için bir ibrettir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara içinde kalırlar.
وَآيَةٌ لَّهُمْ اللَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَإِذَا هُم مُّظْلِمُونَ
Ve âyetun lehumul leylu, neslehu minhun nehâra fe izâ hum muzlimûn
Yasin 36 / 38 Güneş, karar kılınmış yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak el-aziz Gücü mükemmel şerefi yüksek olan ve El-alîm en iyi bilen Allah’ın takdiridir.
وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
Veş şemsu tecrî li mustekarrin lehâ, zâlike takdîrul azîzil alîm
Yasin 36 / 39 Ay için de birtakım menziller tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilal) olur da geri döner.
وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ
Vel kamera kaddernâhu menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîm
Yasin 36/40 Ne güneşin aya erişmesi mümkün olur, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörünge üzerinde yüzmektedir.
لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
Leşşemsü yembeğiy leha en tüdrikel kamera velel leylü sabikun nehar ve küllün fı felekiy yesbehun
Yasin 36/41 Onların soylarını dolu gemide taşımamız da onlar için bir âyettir
وَآيَةٌ لَّهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
Ve âyetun lehum ennâ hamelnâ zurriyyetehum fîl fulkil meşhûn
Yasin 36/42 Biz, onlar için o gemi gibi binecekleri nice şeyler yarattık.
وَخَلَقْنَا لَهُم مِّن مِّثْلِهِ مَا يَرْكَبُونَ
Ve halaknâ lehum min mislihî mâ yerkebûn
Yasin 36/43 Biz istesek onları boğarız Hiçbir kimse de onlara yardım edemez ve kurtarılamazlar da.
وَإِن نَّشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنقَذُونَ
Ve in neşe’ nugrıkhum fe lâ sarîha lehum ve lâ hum yunkazûn
Yasin 36/44 Ancak bizden bir rahmet ve bir süreye kadar yararlandırmamız başka.
إِلَّا رَحْمَةً مِّنَّا وَمَتَاعًا إِلَى حِينٍ
İllâ rahmeten minnâ ve metâan ilâ hîn
Yasin 36/45 Onlara: "Önünüzde ve arkanızda olandan korunun.Umulur ki merhamet olunursunuz' dendiğinde (aldırmazlar).
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Ve izâ kîle lehumuttekû mâ beyne eydîkum ve mâ halfekum leallekum turhamûn
Not :Ayette Önünüzdekinden/ahiret azabını ve arkanızdakinden/dünyanın aldatıcılığından korunun dendiğinde kinaye vardır
Yasin 36/46 Onlara ne zaman ,Rablerinin ayetlerinden bir âyet gelse, mutlaka ondan yüz çevirmişlerdir.
وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ آيَةٍ مِّنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ
Ve mâ te’tîhim min âyetin min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu’ridîn
Yasin 36/47 Onlara: ''Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın'' denildiği zaman, o kafirler, iman edenler için derler ki : “Allah'ın dilediği taktirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz ancak apaçık bir dalal =sapkınlık içindesiniz”
.وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمْ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَن لَّوْ يَشَاء اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Ve izâ kîle lehum enfikû mimmâ razakakumullâhu kâlellezîne keferû lillezîne âmenû e nut’imu men lev yeşâullâhu at’amehu, in entum illâ fî dalâlin mubîn
Yasin 36/48 Bir de ,Eğer sadık/doğru söyleyenlerseniz bu vaad ne zamandır?' diyorlar.
وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdikîn
Yasin 36/49 Onlar ancak, çekişip dururlarken, kendilerini yakalayacak korkunç bir sayha bekliyorlar.
مَا يَنظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ
Mâ yenzurûne illâ sayhaten vâhıdeten te’huzuhum ve hum yahıssımûn
Yasin 36/50 O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler.
فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَا إِلَى أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ
Fe lâ yestetîûne tavsiyeten ve lâ ilâ ehlihim yerciûn
Yasin 36/ 51 Sur'a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden diriltilip Rablerine doğru dalgalar halinde süzülüp giderler.
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَإِذَا هُم مِّنَ الْأَجْدَاثِ إِلَى رَبِّهِمْ يَنسِلُونَ
Ve nüfiha fis suri fe iza hüm minel ecdasi ila rabbihim yensilun
Yasin 36/ 52 Derler ki: Yâ veylenâ. = Eyvaah ..bize! Bizi uyuduğumuz yerden kim diriltti? Bu Rahman'ın vaad ettiğidir. Demek ki elçiler doğru söylemişler.'
قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَن بَعَثَنَا مِن مَّرْقَدِنَا هَذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ
Kalu ya veylena mem beasena mim merkadina haza ma veader rahmanü ve sadekal murselun
Yasin 36/ 53 Sadece korkunç bir sayha=ses olur. Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurumuzda hazır bulunurlar.
إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ
İn kânet illâ sayhaten vâhıdeten fe izâ hum cemîun ledeynâ muhdarûn
Yâsîn,36/ 54 O gün kimseye, hiç mi, hiç zulmedilmez. ancak yaptıklarınızdan başkasıyla cezalandırılmazsınız
فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Fel yevme lâ tuzlemu nefsun şey’en ve lâ tuczevne illâ mâ kuntum ta’melûn
Yâsîn 36/ 55 Şüphesiz cennetlikler o gün nimetlerle zevk içinde meşguldürler,
إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ
İnne ashâbel cennetil yevme fî şugulin fâkihûn
Yâsîn 36/ 56 Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar.
هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِؤُونَ
Hum ve ezvâcuhum fî zılâlin alâl erâiki muttekiûn
Yâsîn 36/ 57 Onlar için orada meyveler vardır. Onlar için diledikleri her şey vardır.
لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُم مَّا يَدَّعُونَ
Lehum fîhâ fâkihetun ve lehum mâ yeddeûn
Yâsîn 36/ 58 Er-Rahîm İkramı bol,eşsiz merhamet sahibi Rab’ten onlara "selâm/ esenlik sözüdür
سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ
Selâmun kavlen min rabbin rahîm
Yasin 36/ 59 “Ey mücrimler! Ayrılın bu gün!”
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ
Vemtâzûl yevme eyyuhâl mucrimûn
Yasin 36/ 60 “Ey Âdemoğulları! ‘Size şeytana tapmayınız; çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır' demedim mi?”
أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn
Yasin 36/ 61 Bana kulluk edin, doğru yol / Sıratı Mustakîm budur.
وَأَنْ اعْبُدُونِي هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustakîm
Yasin 36/ 62 Andolsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. e fe lem tekûnû -Hâla akıl erdiremiyor musunuz?
وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ
Ve lekad edalle minkum cibillen kesîran, e fe lem tekûnû ta’kılûn
Yasin 36/ 63 “İşte bu, tehdit edildiğiniz cehennemdir.”
هَذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ
Hâzihî cehennemulletî kuntum tûadûn
Yasin 36/ 64 İnkâr ettiğinizden dolayı bugün ona yaslanın
اصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ
Islevhâl yevme bimâ kuntum tekfurûn
Yasin 36/ 65 O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.
الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
El yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn
Yasin 36/ 66 Ve Dileseydik gözlerini silme kör ederdik de yolda koşuşup dururlardı. Ama nasıl göreceklerdi?
وَلَوْ نَشَاء لَطَمَسْنَا عَلَى أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّى يُبْصِرُونَ
Ve lev neşâu le tamesnâ alâ a’yunihim festebekûs sırâta fe ennâ yubsırûn
Yasin 36/ 67 Dilersek kılıklarını değiştirip, onları oldukları yerde dondururduk, ne ileri gidebilir, ne geri dönebilirlerdi.
وَلَوْ نَشَاء لَمَسَخْنَاهُمْ عَلَى مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ
Ve lev neşâu le mesahnâhum alâ mekânetihim fe mâstetâû mudiyyen ve lâ yerciûn
Yasin 36/ 68 Kime uzun ömür verirsek biz, onun gelişmesini tersine çeviririz. e fe lâ ya’kılûn Hiç akıllarını kullanmıyorlar mı?
وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ أَفَلَا يَعْقِلُونَ
Ve men nuammirhu nunekkishu fîl halk, e fe lâ ya’kılûn
Yasin 36/ 69 Biz ona şiir öğretmedik,ona yakışmaz da. O sadece kur’ânun mubîn/ Bu bir öğüt ve apaçık Kuran'dır.
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي لَهُ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُّبِينٌ
Ve mâ allemnâhuş şi’re ve mâ yenbagî lehu, in huve illâ zikrun ve kur’ânun mubîn
Yasin 36/70 Diri olanları uyarmak ve küfre sapanların üzerine sözün hak olması için indirilmiştir
لِيُنذِرَ مَن كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ
Li yunzire men kâne hayyen ve yehıkkal kavlu alel kâfirîn
Yasin 36/71 Görmediler mi ki ;kudretimizle yapıp meydana getirdiklerimizden büyük ve küçükbaş hayvanları halkettik Onlara sahip oldular.
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ
E ve lem yerav ennâ halaknâ lehum mimmâ amilet eydînâ en’âmen fe hum lehâ mâlikûn
Yasin 36/72 Onları, kendilerinin buyruklarına verdik. Böylece onlardan bazıları binekleri oldu ve bazılarından yiyorlar
وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ
Ve zellelnâhâ lehum fe minhâ rakûbuhum ve minhâ ye’kulûn
Yasin 36/73 Onlarda daha bir çok menfaatleri ve türlü içecekleri var. efe lâ yeşkurûn =Hâlâ şükretmiyecekler mi?
وَلَهُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُ أَفَلَا يَشْكُرُونَ
Ve lehum fîhâ menâfiu ve meşâribu, e fe lâ yeşkurûn
Yasin 36/74 Belki kendilerine yardım edilir diye Allah’ı bırakıp da ilâhlar edindiler.
وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنصَرُونَ
Vettehazû min dûnillâhi âliheten leallehum yunsarûn
Yasin 36/75 Onlar, kendilerine yardımda bulunmaya güç yetiremezler. Aksine kendileri onlar için hazırlanmış askerlerdir.
لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُندٌ مُّحْضَرُونَ
Lâ yestetîûne nasrahum ve hum lehum cundun muhdarûn
Yasin 36/76 Öyleyse onların sözleri seni hüzne kaptırmasın. Gerçekten biz, sakladıklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.
فَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
Fe lâ yahzunke kavluhum, innâ na’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûn
Yasin 36/77 İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi? Şimdi o, apaçık bir hasım kesildi.
أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ
Evelem yeral insanü enna halaknahü min nutfetin fe iza hüve hasiymün mübın
Yasin 36/78 Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: “Çürümüş kemikleri kim diriltecek?”
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ
Ve darabe lenâ meselen ve nesiye halkahu, kâle men yuhyil izâme ve hiye remîm
Yasin 36/79 De ki: “Onları ilk defa inşa eden, diriltecektir. O, El alim'dir her türlü yaratmayı çok iyi bilir
قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ
Kul yuhyîhâllezî enşeehâ evvele merratin, ve huve bi kulli halkın alîm
Yasin 36/80 O, sizin için yeşil ağaçtan, ateş yaratandır. Şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz.
أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ
Ellezî ceale lekum mineş şeceril ahdari nâren fe izâ entum minhu tûkıdûn
Yasin 36/81 Gökleri ve yeri yaratan ,onların benzerini yaratmaya kaadir değil midir? Belâ =evet O,El Halık takdirine uygun yaratan ,El alim her türlü yaratmayı çok iyi bilir
أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُم بَلَى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ
E ve leysellezî halakas semâvâti vel arda bi kâdirin alâ en yahluka mislehum, belâ ve huvel hallâkul alîm
Yasin 36/82 Bir şeyi irade ettiği zaman, yaptığı ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluşmaya başlar
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn
Yasin 36/83 Her şeyin yönetimini elinde tutan Allah, Sübhandır. Bütün noksanlıklardan uzaktır. Siz yalnızca O’na döndürüleceksiniz.
فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Fe subhânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder