Bu Blogda Ara

30 Kasım 2017 Perşembe

35-FATIR


Kur'an'daki Sırası :35
Nüzul Sırası: 43
Ayet Sayısı 45 Mesânî kısmının birinci sûreler grubu ilk sûresidir
Sure adını :1. âyette Fâtır sûreye ad olarak verilmiştir.Fatır;kelime anlamında yaratılışta gizleneni ortaya çıkarmak için yarılıp açılmak, meydana getirmek ” mânalarına gelmektedir Allah’ın muhteşem yaratışını ifade eder. aynı âyette çoğul "melekler" mânasına gelen "Melâike sûresi" olarak da Buhari ve Tirmizi’ ikinci bir ad olarak de isimlendirilmiştir.Bunun sebebi de yine meleklerin Kur’an ın başka hiçbir yerinde anılmayan vasıflarıyla, nitelikleriyle anılmış olduğu içindir.
İndiği Dönem: ağırlıklı görüşe göre Tamamen Mekke’de nazil olmuştur,
22.Cüz
“Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla”

Fatır 35/1 Hamd, Gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan  Allah'a mahsusdur.O, yaratmada dilediğini arttırır.Şüphesiz Allah,El-Kadir'dir her şeye mükemmel bir ölçü koyan, her şeye  güçü yeten O'dur
الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا أُولِي أَجْنِحَةٍ مَّثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Elhamdü lillahi fatiris semavati vel erdı caılil melaiketi rusülen ülı ecnihatim mesna ve sülase ve ruba´ yezıdü fil halkı ma yeşa´ innellahe ala külli şey´in kadır
Fatır 35/2 Allah, insanlar için rahmet kapısından ne ikram açarsa artık onu tutacak yoktur.Neyi de kapatırsa ,bundan sonra onu gönderecek yoktur. O, El Azîz' Gücü mükemmel, şerefi yüksek olandır ,O,El-Hakim'dir en doğru karar verendir.Onun her işinde güzel hikmetler vardır.
مَا يَفْتَحِ اللَّهُ لِلنَّاسِ مِن رَّحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَا وَمَا يُمْسِكْ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِن بَعْدِهِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Mâ yeftehillâhu lin nâsi min rahmetin fe lâ mumsike lehâ, ve mâ yumsik fe lâ mursile lehu min ba’dihî, ve huvel azîzul hakîm
Fatır 35/3 Ey insanlar! Allah’ın size olan nimetini zikredin.. Allah’tan başka size göklerden ve yerden rızık veren bir yaratıcı var mı? lâ ilâhe illâ↔ O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz?
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللَّهِ يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاء وَالْأَرْضِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ
Yâ eyyuhân nâsuzkurû ni’metallâhi aleykum, hel min hâlikın gayrullâhi yerzukukum mines semâi vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tu’fekûn
Fatır 35/4 Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki elçiler de yalanlandı.Bütün işler ancak Allah’a döndürülür.
وَإِن يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِّن قَبْلِكَ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الأمُورُ
Ve in yukezzibûke fe kad kuzzibet rusulun min kablike, ve ilâllâhi turceul umûr
Fatır 35/5 Ey insanlar! Allah'ın vâdi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı da sizi Allah hakkında aldatmasın
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Yâ eyyuhennâsu inne va’dallâhi hakkunn fe lâ tegurrannekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yegurrennekumm billâhil garûr
Fatır 35/6 Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır. Öyle ise onu düşman tanıyın. O, kendi taraftarlarını ancak sair ateşine girecek kimselerden olmaya çağırır.
إِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّا إِنَّمَا يَدْعُو حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْ أَصْحَابِ السَّعِيرِ
İnneş şeytâne lekum aduvvun fettehızûhu aduvvâ(aduvven), innemâ yed’û hızbehu li yekûnû min ashâbis saîr

Fatır 35/7 İnkâr edenler için çetin bir azap vardır. İman edip salih ameller işleyenler için ise bir mağfiret /sınırsız bir bağış ve büyük bir mükâfat vardır
الَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ
Ellezîne keferû lehum azâbun şedîdun, vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum magfiratun ve ecrun kebîr
Fatır 35/8 Kötü Ameli kendisine süslü /çekici gösterilip de, onu güzel gören kimse mi?, Şüphesiz Allah, doğru yoldan sapmak isteyenin, sapmasına izin verir, doğru yola ulaşmak isteyeni de, dilediği hidayete eriştirir  O halde Onlara üzülerek, kendini perişan etme..Allah onların ne yapmakta olduklarını çok iyi bilendir
أَفَمَن زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ فَرَآهُ حَسَنًا فَإِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء فَلَا تَذْهَبْ نَفْسُكَ عَلَيْهِمْ حَسَرَاتٍ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا يَصْنَعُونَ
E fe men zuyyine lehu sûu amelihî fe raâhu hasenâ(hasenen), fe innallâhe yudıllu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, fe lâ tezheb nefsuke aleyhim haserâtin, innallâhe alîmun bimâ yesneûn
Fatır 35/9 Allah, rüzgârları gönderen, bulutları harekete geçirendir. Biz bulutları, ölü, kurak bir beldeye sevkederiz. Ölümünün ardından,o'nunla diriltiriz. İşte ölümden sonra diriliş de böyledi
وَاللَّهُ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَسُقْنَاهُ إِلَى بَلَدٍ مَّيِّتٍ فَأَحْيَيْنَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا كَذَلِكَ النُّشُورُ
Vallâhullezî, erseler rîyâha fe tusîru sehâben fe suknâhu ilâ beledin meyyitin fe ahyeynâ bihil arda ba’de mevtihâ, kezâliken nuşûr
Fatır 35/10 Her kim izzeti istiyorsa bilsin ki, izzet bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler ancak O’na yükselir. Salih amel de onu yükseltir.Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. İşte onların tuzağı boşa çıkar.
مَن كَانَ يُرِيدُ الْعِزَّةَ فَلِلَّهِ الْعِزَّةُ جَمِيعًا إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ وَالَّذِينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّئَاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَكْرُ أُوْلَئِكَ هُوَ يَبُورُ
Men kâne yurîdul izzete fe lillâhil izzetu cemîâ(cemîan), ileyhi yes’adul kelimut tayyibu vel amelus sâlihu yerfeuhu, vellezîne yemkurûnes seyyiâti lehum azâbun şedîdun, ve mekru ulâike huve yebûr

Fatır 35/11Allah, sizi önce topraktan, sonra da bir nutfeden. (meniden) yarattı. Sonra sizi eşler yaptı. O’nun bilgisi olmadan hiçbir dişi ne gebe kalır ne  doğurur Ömrü olanın yaşaması ve ömrünün kısalması mutlaka bu bir kitapta olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a kolaydır.
وَاللَّهُ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ أَزْوَاجًا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنثَى وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ وَمَا يُعَمَّرُ مِن مُّعَمَّرٍ وَلَا يُنقَصُ مِنْ عُمُرِهِ إِلَّا فِي كِتَابٍ إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ
Vallâhu halakakum min turâbin summe min nutfetin summe cealekum ezvâcâ(ezvâcen), ve mâ tahmilu min unsâ ve lâ tedau illâ bi ilmihî, ve mâ yuammeru min muammerin ve lâ yunkasu min umurihî illâ fî kitâbin, inne zâlike alâllâhi yesîr
Fatır 35/12 İki deniz bir değildir: Şu tatlı, susuzluğu giderici ve içimi kolay, şu da tuzlu ve acıdır. Hepsinden de taze et yer ve takınacağınız süs eşyaları çıkarırsınız. O'nun lütfundan  aramanız içindir ve olur ki şükredersiniz diye gemilerin onun içinde yararak gittiklerini görürsün.
وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَائِغٌ شَرَابُهُ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَمِن كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ فِيهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Ve mâ yestevîl bahrâni hâzâ azbun furâtun sâigun şerâbuhu ve hâzâ milhun ucâcun, ve min kullin te’kulûne lahmen tariyyen ve testahricûne hilyeten telbesûnehâ, ve terâl fulke fîhi mevâhira li tebtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn
Fatır 35/13 Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneşi ve Ay’ı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir.Her biri belirli bir vakte kadar yörüngesinde akıp gitmektedir.. İşte bunları yapan Rabbiniz Allah'tır.  Mülk yalnızca O’nundur.O'nu bırakıp da ibadet ettikleriniz, bir çekirdek zarına ( kıtmire) bile malik değildir
يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُّسَمًّى ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ وَالَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِهِ مَا يَمْلِكُونَ مِن قِطْمِيرٍ
Yûlicul leyle fîn nehâri ve yûlicun nehâre fîl leyli ve sahharaş şemse vel kamere kullun yecrî li ecelin musemmâ(musemmen), zâlikumullâhu rabbukum lehul mulku, vellezîne ted’ûne min dûnihî mâ yemlikûne min kıtmîr
Fatır 35/14 Eğer onları çağırsanız, çağrınızı duymazlar. Duysalar bile çağrınıza karşılık veremezler. Kıyamet günü de sizin ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Bunları sana , El Habir olan Allah gibi hiç kimse haberdar edemez
إِن تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَاءكُمْ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ
İn ted’ûhum lâ yesmeû duâekum, ve lev semiû mâstecâbû lekum, ve yevmel kıyâmeti yekfurûne bi şirkikum, ve lâ yunebbiuke mislu habîr
Fâtır 35/15 Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız, Allah ise Ğaniy,zengin  hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır.O, Her şeyi güzel yapan övgüye layık olan Hamîd'ir
يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَنتُمُ الْفُقَرَاء إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ
Yâ eyyuhân nâsu entumul fukarâu ilâllâhi, vallâhu huvel ganiyyul hamîd

Fâtır 35/16 Eğer Allah dilerse, sizi giderir ve yeni bir halk getirir.
إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَدِيدٍ
İn yeşe’ yuzhibkum ve ye’ti bi halkın cedîd
Fâtır 35/17 Bu, Allah’a göre zor bir şey değildir.
وَمَا ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ بِعَزِيزٍ
Ve mâ zâlike alâllâhi bi azîz
Fâtır 35/18 Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez. Yükü ağır olan biri onu yüklenmeye çağırsa, bir yakını bile olsa kendisine ondan bir şey yükletilmez. Sen ancak görmedikleri halde Rablerinden huşû duyanları ve namaz kılanları uyarırsın. Kim kendini arındırırsa ancak kendisi yararına arınmıştır. Dönüş Allah'adır.
وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى وَإِن تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَى حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى إِنَّمَا تُنذِرُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالغَيْبِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَمَن تَزَكَّى فَإِنَّمَا يَتَزَكَّى لِنَفْسِهِ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ
Ve lâ tezirû vâziratun vizra uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salât(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsihî, ve ilâllâhil masîr
Fâtır 35/19 Kör olanla gören bir değildir;
وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَى وَالْبَصِيرُ
Ve mâ yestevîl a’mâ vel basîr
Fâtır 35/20  Karanlıklar ile aydınlık bir olmaz.
وَلَا الظُّلُمَاتُ وَلَا النُّورُ
Ve lâz zulumâtu ve lân nûr

Fâtır 35/21  Gölge ile sıcaklık bir olmaz.
 وَلَا الظِّلُّ وَلَا الْحَرُورُ
Ve lâz zıllu ve lâl harûr
Fâtır 35/22 Diriler ile ölüler de bir olmaz. Allah,işitmeyi dilediğini ,dileyene işittirir. Sen, kabirde bulunanlara işittiremezsin.
وَمَا يَسْتَوِي الْأَحْيَاء وَلَا الْأَمْوَاتُ إِنَّ اللَّهَ يُسْمِعُ مَن يَشَاء وَمَا أَنتَ بِمُسْمِعٍ مَّن فِي الْقُبُورِ
Ve mâ yestevîl ahyâu ve lâl emvât(emvâtu), innallâhe yusmiu men yeşâu, ve mâ ente bi musmiin men fîl kubûr
Fâtır 35/23 Sen, ancak bir uyarıcısın.
إِنْ أَنتَ إِلَّا نَذِيرٌ
İn ente illâ nezîr
Fâtır 35/24 Şüphesiz biz, seni hak ile müjdeleyici ve nezir olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir nezir gelip geçmiş olmasın.
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَإِن مِّنْ أُمَّةٍ إِلَّا خلَا فِيهَا نَذِيرٌ
İnnâ erselnâke bil hakkı beşîran ve nezîrâ(nezîran), ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr
Fâtır 35/25 Eğer onlar seni yalanlıyorlarsa onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Oysa Elçileri onlara apaçık deliller, sahifeler ve munîr /aydınlatıcı kitap getirmişlerdi.
وَإِن يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ جَاءتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُنِيرِ
Ve in yukezzibûke fe kad kezzebellezîne min kablihim, câethum rusuluhum bil beyyinâti ve biz zuburi ve bil kitâbil munîr

Fâtır 35/26 Sonra ben inkâr edenleri yakaladım. Beni inkâr etmenin sonucu nasıl oldu!
ثُمَّ أَخَذْتُ الَّذِينَ كَفَرُوا فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ
Summe ehaztullezîne keferû fe keyfe kâne nekîr
Fâtır 35/27  Allah'ın gökten su indirdiğini görmedin mi? Böylece onunla renkleri değişik olan meyveler çıkardık. Dağlarda da beyaz, kırmızı, değişik renklerde ve siyahımsı ve türlü görünümde yollar varettik.
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَخْرَجْنَا بِهِ ثَمَرَاتٍ مُّخْتَلِفًا أَلْوَانُهَا وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ مُّخْتَلِفٌ أَلْوَانُهَا وَغَرَابِيبُ سُودٌ
E lem tera ennallâhe enzele mines semâi mâen, fe ahracnâ bihî semerâtin muhtelifen elvânuhâ, ve minel cibâli cudedun bîdun ve humrun muhtelifun elvânuhâ ve garâbîbu sûd
Fâtır 35/28  İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da , böyle renkleri değişik olanlar vardır.Allah'tan ancak bilgili kulları haşyet duyar. Şüphesiz ki Allah El Azîz' Gücü mükemmel, şerefi yüksek olandır ,El-gafûr dönüş yapanların suçları örterek,bağışlayandır.
وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَالْأَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ كَذَلِكَ إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ
Ve minen nâsi ved devâbbi vel en’âmi muhtelifun elvânuhu kezâlike, innemâ yahşâllâhe min ibâdihil ulemâu, innallâhe azîzun gafûr
Fâtır 35/29  Allah’ın kitabını tilavet edenler , namazı istikametle kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan infak edenler; asla tükenmeyecek, hiç batmak ihtimali olmayan ,bir ticaret /kazanç ümit ve beklentisi içindedirler.
إِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَّن تَبُورَ
İnnellezîne yetlûne kitâballâhi ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ razaknâhum sirran ve alâniyeten yercûne ticâraten len tebûr

Fâtır 35/30 Çünkü onların ecirlerini eksiksiz verir ve kendi lütfundan onlar için artırır. Şüphesiz O Gafur'dur dönüş yapanların suçları örterek,bağışlayandır. Eş-şekür'dür şükrün karşılığını bolca verendir.
لِيُوَفِّيَهُمْ أُجُورَهُمْ وَيَزِيدَهُم مِّن فَضْلِهِ إِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ
Li yuveffîyehum ucûrahum ve yezîdehum min fadlihi, innehu gafûrun şekûr
Fâtır 35/31 Sana vahyettiğimiz kitap kendinden öncekini tasdik eden hak kitaptır. Şüphesiz Allah EL habir'dir Her şeyin iç yüzünü tüm ayrıntısıyla haberdar olan kelamıyla kullarını haberdar edendir.
وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ هُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ إِنَّ اللَّهَ بِعِبَادِهِ لَخَبِيرٌ بَصِيرٌ
Vellezî evhaynâ ileyke minel kitâbi huvel hakku musaddikan limâ beyne yedeyhi, innallâhe bi ibâdihî le habîrun basîr
Fâtır 35/32 Sonra biz, bu kitabı Allah'ın izniyle kullarımızdan seçtiğimiz kimselere miras yaparız.Onlardan kendine zulmedenleri vardır. Onlardan orta yolda olanlar vardır. Yine onlardan Allah’ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur
.ثُمَّ أَوْرَثْنَا الْكِتَابَ الَّذِينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَا فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ وَمِنْهُم مُّقْتَصِدٌ وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ بِإِذْنِ اللَّهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَبِيرُ
Summe evresnâl kitâbellezînastafeynâ min ibâdinâ, fe minhum zâlimun li nefsihî, ve minhum muktesidun, ve minhum sâbikun bil hayrâti bi iznillâhi, zâlike huvel fadlul kebîr
Fâtır 35/33 Onlar Adn Cennetleridir. Oraya girecekler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Orada elbiseleri ipekli kumaşlardandır.
جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِن ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ
Cennâtu adnin yedhulûnehâ yuhallevne fîhâ min esâvire min zehebin ve lu’luen, ve libâsuhum fîhâ harîr
Fâtır 35/34 Derler ki : “Hamd, bizden hüznü gideren Allah’a mahsustur.Şüphesiz Rabbimiz, kullarının günahlarını örter hiç yapmamış gibi çok bağışlayandır, şükrün karşılığını bol veren Eş-şekur dur
وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَ إِنَّ رَبَّنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌ
Ve kâlûl hamdu lillâhillezî ezhebe annâl hazen, inne rabbenâ le gafûrun şekûr
Fâtır 35/35 O, lütfuyla bizi kalınacak yurda yerleştirendir. Bize orada bir yorgunluk dokunmaz. Bize orada bir bıkkınlık ve usanç da gelmez.”
الَّذِي أَحَلَّنَا دَارَ الْمُقَامَةِ مِن فَضْلِهِ لَا يَمَسُّنَا فِيهَا نَصَبٌ وَلَا يَمَسُّنَا فِيهَا لُغُوبٌ
Ellezî ehallenâ dârel mukâmeti min fadlihî, lâ yemessunâ fîhâ nasabun ve lâ yemessunâ fîhâ lugûb

Fâtır 35/36  İnkar edenlere de cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler, nar cehennemi 
azabı da onlara biraz olsun hafifletilmez. İşte biz, küfürde ileri giden her nankörü böyle cezalandırırız.
الَّذِي أَحَلَّنَا دَارَ الْمُقَامَةِ مِن فَضْلِهِ لَا يَمَسُّنَا فِيهَا نَصَبٌ وَلَا يَمَسُّنَا فِيهَا لُغُوبٌ
Vellezîne keferû lehum nâru cehennem(cehenneme), lâ yukdâ aleyhim fe yemûtû ve lâ yuhaffefu anhum min azâbihâ, kezâlike neczî kulle kefûr
Fâtır 35/37 Onlar cehennemde, “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim” diye bağrışırlar. (Onlara şöyle denilir:) “Sizi, düşünüp öğüt alacak  kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.
وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَا أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُم مَّا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَن تَذَكَّرَ وَجَاءكُمُ النَّذِيرُ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِن نَّصِيرٍ
Ve hum yastarihûne fîhâ, rabbenâ ahricnâ na’mel sâlihan gayrallezî kunnâ na’mel(na’melu), e ve lem nuammirkum mâ yetezekkeru fîhi men tezekkere ve câekumun nezîr(nezîru), fe zûkû fe mâ liz zâlimîne min nasîr
Fâtır 35/38  Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Şüphesiz O, sinelerin özünü hakkıyla bilendir.
إِنَّ اللَّهَ عَالِمُ غَيْبِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
İnnallâhe âlimu gaybis semâvâti vel ard(ardı), innehu alîmun bi zâtis sudûr
Fâtır 35/39  O, sizi yeryüzünde halifeler kılandır. Artık kim inkâr ederse inkârı kendi aleyhinedir. İnkârcıların inkârı, Rableri katında ancak uğrayacakları gazabı artırır. İnkârcıların inkârı, ancak ziyanlarını arttırır.
هُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلَائِفَ فِي الْأَرْضِ فَمَن كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ وَلَا يَزِيدُ الْكَافِرِينَ كُفْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ إِلَّا مَقْتًا وَلَا يَزِيدُ الْكَافِرِينَ كُفْرُهُمْ إِلَّا خَسَارًا
Huvellezî cealekum halâife fîl ardı, fe men kefere fe aleyhi kufruhu, ve lâ yezîdul kâfirîne kufruhum inde rabbihim illâ maktâ(makten), ve lâ yezîdul kâfirîne kufruhum illâ hasârâ
Fâtır 35/40  De ki: “Allah’ı bırakıp da taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, onlar yerden ne yaratmışlardır?” Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Yoksa kendilerine bir kitap verdik de, o kitaptan, açık bir delile mi sahip bulunuyorlar? Hayır, zalimler birbirlerine aldatmadan başka hiçbir şey vaad etmezler.
قُلْ أَرَأَيْتُمْ شُرَكَاءكُمُ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا فَهُمْ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّنْهُ بَلْ إِن يَعِدُ الظَّالِمُونَ بَعْضُهُم بَعْضًا إِلَّا غُرُورًا
Kul e raeytum şurakâekumullezîne ted’ûne min dûnillâhi, erûnî mâzâ halakû minel ardı em lehum şirkun fîs semâvât(semâvâti), em âteynâhum kitâben fe hum alâ beyyinetin minhu, bel in yaıduz zâlimûne ba’duhum ba’dan illâ gurûrâ

Fâtır 35/41  Şüphesiz Allah, zeval bulmasınlar diye gökleri ve yeri tutmaktadır. Andolsun zeval bulacak olurlarsa, O'ndan başka hiçbiri yörüngelerinde tutamaz.Şüphesiz O El-Halimdir Eşsiz hoşgörü sahibi cezalandırmada acele etmeyen hilim sahibidir,Ki El Gafur'dur Tevbe ile dönüş yapan kullarının suçları örterek, çok bağışlayan Odur,
إِنَّ اللَّهَ يُمْسِكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ أَن تَزُولَا وَلَئِن زَالَتَا إِنْ أَمْسَكَهُمَا مِنْ أَحَدٍ مِّن بَعْدِهِ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا
İnnallâhe yumsikus semâvâti vel arda en tezûlâ, ve le in zâletâ in emsekehumâ min ehadin min ba’dihî, innehu kâne halîmen gafûrâ
Fâtır 35/42  Kendilerine bir uyarıcının gelmesi durumunda ümmetlerden herhangi birinden daha doğru yolda olacakları konusunda Allah'a en kuvvetli yeminleri ile kasem ettiler. Ancak kendilerine uyarıcı gelince sadece onların nefretlerinden başka bir şeyi artırmadı
وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِن جَاءهُمْ نَذِيرٌ لَّيَكُونُنَّ أَهْدَى مِنْ إِحْدَى الْأُمَمِ فَلَمَّا جَاءهُمْ نَذِيرٌ مَّا زَادَهُمْ إِلَّا نُفُورًا
Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in câehum nezîrun le yekûnunne ehdâ min ihdâl umemi, fe lemmâ câehum nezîrun mâ zâdehum illâ nufûrâ
Fâtır 35/43  Onlar yeryüzünde kibirlendiler ve kötü tuzaklar kurdular. Halbuki ,kötü hileler, sahibinden başkasına isabet etmez . Onlar evvelkilere uygulanan yasayı mı bekliyorlar? Allah'ın yasasında asla bir değişme bulamazsın. Sen Allah'ın yasasında bir sapma da bulamazsın
اسْتِكْبَارًا فِي الْأَرْضِ وَمَكْرَ السَّيِّئِ وَلَا يَحِيقُ الْمَكْرُ السَّيِّئُ إِلَّا بِأَهْلِهِ فَهَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا سُنَّتَ الْأَوَّلِينَ فَلَن تَجِدَ لِسُنَّتِ اللَّهِ تَبْدِيلًا وَلَن تَجِدَ لِسُنَّتِ اللَّهِ تَحْوِيلًا
İstikbâran fîl ardı ve mekres seyyii, ve lâ yahîkul mekrus seyyiu illâ bi ehlihî, fe hel yanzurûne illâ sunnetel evvelîn(evvelîne), fe len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen), ve len tecide li sunnetillâhi tahvîlâ
Fâtır 35/44 Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir akıbete uğradıklarını görsünler; üstelik onlar kuvvet bakımından kendilerinden daha güçlüydüler. Göklerde ve yerde Allah'ı aciz bırakacak hiçbir şey yoktur. Şüphesiz O,El Alim sınırsız Bilen,El Kâdir tecelisi ile her şeyde kendisine ait mükemmel ölçü ile yapan gücünde sınırsız olandır
أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَكَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُعْجِزَهُ مِن شَيْءٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ إِنَّهُ كَانَ عَلِيمًا قَدِيرًا
E ve lem yesîrû fîl ardı fe yanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim ve kânû eşedde minhum kuvveten, ve mâ kânallâhu lî yu’cizehu min şey’in fîs semâvâti ve lâ fîl ardı, innehu kâne alîmen kadîrâ
Fâtır 35/45  Eğer Allah, insanları kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, onun üstünde hiçbir dabbe/canlı bırakmazdı.  Ama onları, o belirlenmiş ecellerine kadar erteliyor. Nihayet süreleri  sonu gelince ,Çünkü   el basir Allah kullarını görmektedir 
وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلَى ظَهْرِهَا مِن دَابَّةٍ وَلَكِن يُؤَخِّرُهُمْ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِعِبَادِهِ بَصِيرًا
Ve lev yuâhızullâhun nâse bimâ kesebû mâ terake alâ zahrihâ min dâbbetin, ve lâkin yuahhıruhum ilâ ecelin musemmâ(musemmen), fe izâ câe eceluhum fe innallâhe kâne bi ibâdihî basîrâ(basîran).
Dabbe: debelenen hareket etme özelliği olan canlı demektir hareket eden ,yürüyen, sürünen ve uçan her canlı mahlûktur.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder