Kur'an'daki Sırası : 28.
Nüzul Sırası: 49.
Ayet Sayısı : 88
İndiği Dönem: Genelin görüşüne göre Mekke döneminde inmiştir.Ancak, 85. ayetin hicret esnasında Mekke ile Medine arasında, 52-55. ayetlerin ise Medine'de indiği rivayeti de bulunmaktadır.
Süre İsmi : 25. âyetteki “el-Kasas” kelimesinden almıştır.Hazır yeri gelmişken süreye isim olmuş kıssa kelimesini biraz inceleyelim.Kur’anda ‘kıssa’ kelimesi geçmez.Bu Arapça'da 'kassa ve kasas kelimesiyle ifade edilir.
K-s-s" kökünden türeyen kıssa kelimesinin çoğulu kasas'dır.
Diğerleri ise Kasasna :anlattık ,Nakussu: anlatacağız, Kussi: İzini takip etme ,Yekussune :anlatan, uksus -la taksus Emir ve nehiy olarak anlat ve anlatma,gibi bu fiil hallerinde kullanılır.
Anlam yapısı incelendiğinde kökeninde bir haberi nakletme,haber vermek , bir olayı açıklamak, kesmek,izini sürerek adım adım takip etmek, ayrıca göğüs, göğüs kemiği, göğsün başı, bir şeyin ortası gibi anlamları taşıdığı görülecektir.
Kıssa edebiyatta "hikaye" anlamında da kullanılır. Hikâye olmuş veya olması muhtemel olayları belirli bir takım noktaları ön planda tutarak anlatan edebiyat türü"dür. Kur'an'daki kıssalara hikaye denmez "gerçek kıssa"lar denir. Bir kimse yahut bir şeye ait hadiselerin adım adım, nokta nokta takip edilerek anlatılması anlamını taşır. Kıssada anlatılan olayların önemli ve ilginç, doğru ve gerçekçi vasıfları, kıssayı hikâyeden ayırır .Bu sûrede başlıca Hz. Mûsâ’nın kıssası ve Kârûn kıssasına yer verilmektedir.
20.CÜZ
Bismillahirrahmanirrahim
Kasas 28/1 Tâ sîn mîm.
طسم
Tâ sîn mîm.
Kasas 28/2 Bunlar, Kitab-ı Mübîn’in /apaçık Kitab’ın Âyetleri’dir.
تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ
Tilke âyâtul kitâbil mubîn
Kasas 28/3 Sana, Firavun ile Mûsâ arasında geçen olayların bir bölümünü, inanacak olanlar için bütün gerçeği ile tilavet edeceğiz
نَتْلُوا عَلَيْكَ مِن نَّبَإِ مُوسَى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Netlû aleyke min nebei mûsâ ve fir’avne bil hakkı li kavmin yu’minûn
Kasas 28/4 Firavun yeryüzünde büyüklenmiş ve halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, mufsidlerden /bozgunculardandı.
إِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْأَرْضِ وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَائِفَةً مِّنْهُمْ يُذَبِّحُ أَبْنَاءهُمْ وَيَسْتَحْيِي نِسَاءهُمْ إِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ
İnne fir’avne alâ fîl ardı ve ceale ehlehâ şiyean yestad’ıfu tâifeten minhum yuzebbihu ebnâehum ve yestahyî nisâehum, innehu kâne minel mufsidîn
d-)ölçü ve tartıda , ekin ve nesli ifsad e-) şirk, küfür, nifâk ve isyan gibi benzer söz, fiil ve davranışları ifade eder
Kasas 28/5 Bizse o yerde zayıf düşürülenleri nimetlendirmek , onları önderler yapmak ve onları mirasçılar kılmak istiyorduk.
.وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ
Ve nurîdu en nemunne alâllezînestud’ıfû fîl ardı ve nec’alehum eimmeten ve nec’alehumul vârisîn(vârisîne).
Kasas 28/6 Ve onları yeryüzüne yerleştirip, kuvvetli kılalım, Firavun'a, Haman'a ve ikisinin askerlerine, onlara korktukları şeyi gösterelim.
وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَنُرِي فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُم مَّا كَانُوا يَحْذَرُونَ
Ve numekkine lehum fîl ardı ve nuriye fir’avne ve hâmâne ve cunûdehumâ minhum mâ kânû yahzerûn
Kasas 28/7 Musa'nın annesine şöyle vahyettik: "Onu emzir ve korktuğun zaman Onu suya bırak . Ve sen korkma, mahzun olma üzülme Muhakkak ki Biz, onu sana döndüreceğiz. Ve onu mürselinlerden kılacağız.
وَأَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّ مُوسَى أَنْ أَرْضِعِيهِ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ
Ve evhaynâ ilâ ummi mûsâ en erdıîhi, fe izâ hıfti aleyhi fe elkîhi fîl yemmi ve lâ tehâfî ve lâ tahzenî, innâ râddûhu ileyki ve câılûhu minel murselîn
Kasas 28/8 Nihayet Firavun ailesi onu yitik çocuk olarak nehirden aldı. Çocuk, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Çünkü Firavun, Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı
فَالْتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا إِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِئِينَ
Feltekatahû âlu fir’avne li yekûne lehum aduvven ve hazenâ(hazenen), inne fir’avne ve hâmâne ve cunûdehumâ kânû hâtıîn
Kasas 28/9 Firavun'un karısı dedi ki: 'Benim için de senin için de bir göz nuru! Onu öldürmeyin. Olur ki bize bir yararı olur veya onu evlat ediniriz.' Oysa onlar farkında değillerdi.
وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِّي وَلَكَ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Ve kâletimraetu fir’avne kurratu aynin lî ve leke, lâ taktulûhu asâ en yenfeanâ ev nettehızehu veleden ve hum lâ yeş’urûn
Kasas 28/10 Mûsâ’nın anasının gönlü boş olarak sabahladı.İnananlardan olması için kalbini pekiştirmiş olmasaydık neredeyse onu açığa vuracaktı.
وَأَصْبَحَ فُؤَادُ أُمِّ مُوسَى فَارِغًا إِن كَادَتْ لَتُبْدِي بِهِ لَوْلَا أَن رَّبَطْنَا عَلَى قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Ve asbaha fuâdu ummi mûsâ fârigâ(fârigan), in kâdet le tubdî bihî lev lâ en rabatnâ alâ kalbihâ li tekûne minel mu’minîn
Kasas 28/11 Annesi Musa’nın ablasına; Onun kussîhi ↔izini takip et, dedi. O da, onlar farkına varmadan, onu uzaktan gözetledi.
وَقَالَتْ لِأُخْتِهِ قُصِّيهِ فَبَصُرَتْ بِهِ عَن جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Ve kâlet li uhtihî kussîhi fe besurat bihî an cunubin ve hum lâ yeş’urûn
Kasas 28/12 Ve ,Biz Musa ya başka süt annelerini emmesini önceden engellediğimizden, Bunun üzerine Firavun ailesine yaklaştı ve dedi ki, Ben, sizin adınıza onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek ,eğitecek bir ehl-i beyti /aileyi size bildireyim mi?" dedi.
وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِن قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى أَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ
Ve harramnâ aleyhil merâdıa min kablu fe kâlet hel edullukum alâ ehli beytin yekfulûnehu lekum ve hum lehu nâsıhûn
Kasas 28/13 Derken ,onu annesine geri verdik, gözü aydın olsun ve mahzun olmasın ve Allah’ın vaadinin hak olduğunu bilsin diye. Ve lâkin onların çoğu bilmezler.
فَرَدَدْنَاهُ إِلَى أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Fe radednâhu ilâ ummihî key tekarra aynuhâ ve lâ tahzene ve li ta’leme enne va’dallâhi hakkun ve lâkinne ekserahum lâ ya’lemûn...
Kasas 28/14 Ve erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca biz ona ilim ve hikmet verdik. Biz, muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.
وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَاسْتَوَى آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
Ve lemmâ belega eşuddehu vestevâ âteynâhu hukmen ve ilmâ(ilmen), ve kezâlike neczîl muhsinîn
Kasas 28/15 Halkın habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada biri kendi tarafından, diğeri düşmanı tarafından; kavga eden iki adam gördü. Kendi tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Mûsâ da ona bir yumruk indirip onu öldürdü. Mûsâ, “Bu şeytanın işidir. O, gerçekten apaçık bir saptırıcı düşmandır” dedi.
وَدَخَلَ الْمَدِينَةَ عَلَى حِينِ غَفْلَةٍ مِّنْ أَهْلِهَا فَوَجَدَ فِيهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِ هَذَا مِن شِيعَتِهِ وَهَذَا مِنْ عَدُوِّهِ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذِي مِن شِيعَتِهِ عَلَى الَّذِي مِنْ عَدُوِّهِ فَوَكَزَهُ مُوسَى فَقَضَى عَلَيْهِ قَالَ هَذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ عَدُوٌّ مُّضِلٌّ مُّبِينٌ
Ve dehalel medînete alâ hîni gafletin min ehlihâ fe vecede fîhâ raculeyni yaktetilâni hâzâ min şîatihî ve hâzâ min aduvvihî, festegâsehullezî min şîatihî alâllezî min aduvvihî, fe vekezehu mûsâ fe kadâ aleyhi kâle hâzâ min ameliş şeytân(şeytâni), innehu aduvvun mudillun mubîn
Kasas 28/16 Dedi ki;. “Rabbim! Şüphesiz ben kendime zulmettim. Beni mağfiret et. Allah da onu mağfiret etti. Şüphesiz O, gaffâr'dır mağfiret isteyen kullarının çirkinlikleri örter ve ayıpları gizler çok bağışlar,Rahim tecellisi ile böyle kullarına ikramı boldur, çok merhamet edendir
قَالَ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي فَغَفَرَ لَهُ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Kâle rabbi innî zalemtu nefsî fagfirlî fe gafera lehu, innehu huvel gafûrur rahîm
Kasas 28/17 "Rabbim beni ni’metlendirdiğin şeyler sebebiyle, bundan sonra ben asla mücrimlere arka çıkmayacağım
قَالَ رَبِّ بِمَا أَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ أَكُونَ ظَهِيرًا لِّلْمُجْرِمِينَ
Kâle rabbi bimâ en’amte aleyye fe len ekûne zahîran lil mucrimîn(mucrimîne).
Kasas 28/ 18 Musa geceyi şehirde geçirdi; sürekli çevresini gözetliyordu. Bir de ne görsün, bir gün önce kendisinden yardım isteyen kişi feryat ederek yine yardım istiyordu. Musa, ona dedi ki: "Sen açıkca bir azgınsın."
فَأَصْبَحَ فِي الْمَدِينَةِ خَائِفًا يَتَرَقَّبُ فَإِذَا الَّذِي اسْتَنصَرَهُ بِالْأَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُ قَالَ لَهُ مُوسَى إِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُّبِينٌ
Fe asbaha fîl medîneti hâifen yeterakkabu fe izâllezîstensarahu bil emsi yestasrihuhu, kâle lehu mûsâ inneke le gaviyyun mubîn
Ğaviyyun:batıl inançtan kaynaklanan cehalet ile aklın istikametini veya yolun doğrusunu yitirmek
azgınlık, sapma, şaşırma mânasını ifade etmektedir
Kasas 28/ 19 Sonunda ikisine de düşman olan kişiyi yakalamak isteyince adam: 'Ey Musa! Dün bir canı öldürdüğün benide öldürmek mi istiyorsun ? Doğrusu sen yeryüzünde ancak bir zorba olmak istiyorsun; muslih /düzeltenlerden olmak istemiyorsun' dedi.
فَلَمَّا أَنْ أَرَادَ أَن يَبْطِشَ بِالَّذِي هُوَ عَدُوٌّ لَّهُمَا قَالَ يَا مُوسَى أَتُرِيدُ أَن تَقْتُلَنِي كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًا بِالْأَمْسِ إِن تُرِيدُ إِلَّا أَن تَكُونَ جَبَّارًا فِي الْأَرْضِ وَمَا تُرِيدُ أَن تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِحِينَ
Fe lemmâ en erâde en yabtışe billezî huve aduvvun lehumâ kâle yâ mûsâ e turîdu en taktulenî kemâ katelte nefsen bil emsi in turîdu illâ en tekûne cebbâren fîl ardı ve mâ turîdu en tekûne minel muslihîn
Kasas 28/ 20 Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi.Dedik ki “Ey Mûsâ! İleri gelenler seni öldürmek için aralarında senin durumunu görüşüyorlar.Hemen çık. Şüphesiz ben sana öğüt verenlerdenim”
وَجَاء رَجُلٌ مِّنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ يَسْعَى قَالَ يَا مُوسَى إِنَّ الْمَلَأَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ إِنِّي لَكَ مِنَ النَّاصِحِينَ
Ve câe raculun min aksal medîneti yes’â kâle yâ mûsâ innel melee ye’temirûne bike li yaktulûke fahruc innî leke minen nâsıhîn
Kasas 28/ 21 Böylece oradan korkuyla etrafı gözetleyerek oradan çıktı. 'Rabbim! Beni zalimler topluluğundan kurtar' dedi.
فَخَرَجَ مِنْهَا خَائِفًا يَتَرَقَّبُ قَالَ رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Fe harace minhâ hâifen yeterakkabu, kâle rabbi neccinî minel kavmiz zâlimîn
Kasas 28/ 22 Medyen tarafına yönelince: 'Umarım Rabbim beni yolun doğrusuna iletir' dedi.
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَاء مَدْيَنَ قَالَ عَسَى رَبِّي أَن يَهْدِيَنِي سَوَاء السَّبِيلِ
Ve lemmâ teveccehe tilkâe medyene kâle asâ rabbî en yehdiyenî sevâes sebîl
Kasas 28/ 23 Medyen suyuna vardığında orada (hayvanlarını) sulayan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de iki kadın vardı; onlar da sürülerini engelliyordu. Onlara 'Sizin derdiniz nedir?' dedi. Dediler ki: 'Çobanlar çekilip gitmeden biz sulamayız. Babamız ise pek yaşlı bir ihtiyardır.'
وَلَمَّا وَرَدَ مَاء مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ أُمَّةً مِّنَ النَّاسِ يَسْقُونَ وَوَجَدَ مِن دُونِهِمُ امْرَأتَيْنِ تَذُودَانِ قَالَ مَا خَطْبُكُمَا قَالَتَا لَا نَسْقِي حَتَّى يُصْدِرَ الرِّعَاء وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ
Ve lemmâ verede mâe medyene vecede aleyhi ummeten minen nâsi yeskûn(yeskûne), ve vecede min dûnihimumraeteyni tezûdân(tezûdâni), kâle mâ hatbukumâ, kâletâ lâ neskî hattâ yusdirar riâu ve ebûnâ şeyhun kebîr
Kasas 28/ 24 Hemen onların sulama işini yaptı.. Sonra gölgeye çekilip: 'Rabbim! Doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım.
فَسَقَى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلَّى إِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ
Fe sekâ lehumâ summe tevellâ ilâz zılli fe kâle rabbi innî limâ enzelte ileyye min hayrin fakîr
Kasas 28/ 25 Çok geçmeden, o ikisinden biri, haya ile ona geldi. "Babam, bizim için sulamana karşılık sana mükafaat vermek üzere seni davet etmektedir." dedi. Bunun üzerine ona gelip kasas’ı ↔başından geçenleri anlattı. Kendisine kasasa ↔anlatınca O "dedi ki: "Korkma" "Zalimler topluluğundan kurtuldun."
فَجَاءتْهُ إِحْدَاهُمَا تَمْشِي عَلَى اسْتِحْيَاء قَالَتْ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا فَلَمَّا جَاءهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفْ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Fe câethu ıhdâhumâ temşî alâstihyâin, kâlet inne ebî yed’ûke li yecziyeke ecra mâ sekayte lenâ, fe lemmâ câehu ve kassa aleyhil kasasa kâle lâ tehaf, necevte minel kavmiz zâlimînÇok geçmeden, o ikisinden biri, haya ile ona geldi. "Babam, bizim için sulamana karşılık sana mükafaat vermek üzere seni davet etmektedir." dedi. Bunun üzerine ona gelip (başından geçenleri ) kasas’ı /anlattı. Kendisine kasasa /anlatınca O "dedi ki: "Korkma" "Zalimler topluluğundan kurtuldun."
فَجَاءتْهُ إِحْدَاهُمَا تَمْشِي عَلَى اسْتِحْيَاء قَالَتْ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا فَلَمَّا جَاءهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفْ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Fe câethu ıhdâhumâ temşî alâstihyâin, kâlet inne ebî yed’ûke li yecziyeke ecra mâ sekayte lenâ, fe lemmâ câehu ve kassa aleyhil kasasa kâle lâ tehaf, necevte minel kavmiz zâlimîn
Kasas 28/ 26 Kızlardan biri, “Babacığım, onu ücretle tut. çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı, güçlü ve güvenilir olan bu adam olacaktır” dedi.
قَالَتْ إِحْدَاهُمَا يَا أَبَتِ اسْتَأْجِرْهُ إِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْأَمِينُ
Kâlet ıhdâhumâ yâ ebetiste’cirhu inne hayra meniste’certel kaviyyul emîn
Kasas 28/27 O,Dedi ki: Gerçekten ben, bana sekiz yıl çalışmana karşılık, şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. On yıla tamamlarsan artık o kendinden;yoksa sana zorluk göstermek istemem; inşaAllah beni salih kimselerden bulacaksın.»
قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَى أَن تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِندِكَ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
Kâle innî urîdu en unkihake ihdâbneteyye hâteyni alâ en te’curanî semâniye hıcec(hıcecin), fe in etmemte aşran fe min indike, ve mâ urîdu en eşukka aleyke, se tecidunî in şâallâhu mines sâlihîn
Kasas 28/28 Bu seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam, doldurayım demek ki, bana karşı düşmanlık yok. Söylediklerimize Allah vekildir.»
قَالَ ذَلِكَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ أَيَّمَا الْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّ وَاللَّهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ
Kâle zâlike beynî ve beyneke, eyyemâl eceleyni kadaytu fe lâ udvâne aleyye, vallâhu alâ mâ nekûlu vekîl
Kasas 28/29 Musa süreyi tamamlayıp ailesiyle beraber yola çıkınca Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine dedi ki: 'Siz bekleyin. Ben bir ateş gördüm. Umarım oradan size ya bir haber veya ısınmanız için bir ateş koru getiririm.
فَلَمَّا قَضَى مُوسَىالْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِ آنَسَ مِن جَانِبِ الطُّورِ نَارًا قَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Fe lemmâ kadâ mûsâl ecele ve sâra bi ehlihî ânese min cânibit tûri nârâ(nâren), kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi haberin ev cezvetin minen nâri leallekum testalûn
Kasas 28/30 Derken oraya geldiğinde, o vadinin sağ tarafından, o bereketli yerdeki ağaçtan nida edildi: : "Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah benim;" diye seslenildi.
فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtııl vâdil eymeni fîl buk’atil mubâraketi mineş şecerati en yâ mûsâ innî enallâhu rabbul âlemîn
Kasas 28/31 Asanı bırak, diye seslenildi. Onun bir yılan gibi gibi hareket ettiğini görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı..Buyurdu ki Ey Musa, dön , korkma. Çünkü sen emniyyette olanlardansın,
وَأَنْ أَلْقِ عَصَاكَ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ يَا مُوسَى أَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ إِنَّكَ مِنَ الْآمِنِينَ
Ve en elkı asâke, fe lemmâ raâhâ tehtezzu keennehâ cânnun vellâ mudbiran ve lem yuakkıb, yâ mûsâ akbil ve lâ tehaf, inneke minel âminîn
Kasas 28/32 Elini koynuna sok da pürüzsüz, bembeyaz çıksın.Korkudan açılan kanatlarını kendine çek. Bu ikisi Rabbinden, Firavun'a ve ileri gelenlerine iki burhandır Şüphesiz onlar fasık bir kavimdirler.'
اسْلُكْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاء مِنْ غَيْرِ سُوءٍ وَاضْمُمْ إِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِن رَّبِّكَ إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
Usluk yedeke fî ceybike tahruc beydâe min gayri sû(sûin), vadmum ileyke cenâhake miner rahbi fe zânike burhânâni min rabbike ilâ fir’avne ve melâihî, innehum kânû kavmen fâsikîn
Kasas 28/33 Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Şüphesiz ben onlardan birisini öldürdüm. Onların da beni öldürmelerinden korkuyorum.”
قَالَ رَبِّ إِنِّي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْسًا فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ
Kâle rabbi innî kateltu minhum nefsen fe ehâfu en yaktulûni.
Kasas 28/34 “Kardeşim Hârûn’un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte, beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder. Çünkü ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum.”
وَأَخِي هَارُونُ هُوَ أَفْصَحُ مِنِّي لِسَانًا فَأَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءًا يُصَدِّقُنِي إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ
Ve ahî hârûnu huve efsahu minnî lisânen fe ersilhu maiye rid’en yusaddıkunî, innî ehâfu en yukezzibûni.
Kasas 28/35 Buyurdu ki; 'Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve Ayetlerimizle size bir güç/kanıt sultan vereceğiz ki, Siz ve size uyanlar gâlip geleceksiniz.
قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِأَخِيكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَانًا فَلَا يَصِلُونَ إِلَيْكُمَا بِآيَاتِنَا أَنتُمَا وَمَنِ اتَّبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ
Kâle se neşuddu adudeke bi ahîke ve nec’alu lekumâ sultânen fe lâ yasılûne ileykumâ bi âyâtinâ, entumâ ve menittebeakumel gâlibûn
Kasas 28/36 Mûsâ, onlara apaçık beyyine /mucizelerimizle gelince, “Bu, sadece uydurma bir sihirdir. Önceki atalarımızdan, böylesini işitmemiştik” dediler.
فَلَمَّا جَاءهُم مُّوسَى بِآيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّفْتَرًى وَمَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ
Fe lemmâ câehum mûsâ bi ayâtinâ beyyinâtin kâlû mâ hâzâ illâ sihrun mufteran ve mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn
Kasas 28/37 Musa dedi ki: 'Rabbim kimin kendi katından hidayet getirdiğini ve yurdun sonunun kimin olacağını daha iyi bilir. Doğrusu zalimler, felâha eremezler.'
وَقَالَ مُوسَى رَبِّي أَعْلَمُ بِمَن جَاء بِالْهُدَى مِنْ عِندِهِ وَمَن تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
Ve kâle mûsâ rabbî a’lemu bi men câe bil hudâ min indihî ve men tekûnu lehu âkıbetud dâr(dârı), innehu lâ yuflihuz zâlimûn
Kasas 28/38 Firavun dedi ki: 'Ey ileri gelenler! Ben sizin benden başka ilahınız olduğunu bilmiyorum. Haydi benim için çamurun üzerinde ateş yak da bana bir kule yap. Belki Musa'nın ilahına çıkarım.Ve ben onu yalancılardan sanıyorum.'
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرِي فَأَوْقِدْ لِي يَا هَامَانُ عَلَى الطِّينِ فَاجْعَل لِّي صَرْحًا لَّعَلِّي أَطَّلِعُ إِلَى إِلَهِ مُوسَى وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِبِينَ
Ve kâle fir’avnu yâ eyyuhâl meleu mâ alimtu lekum min ilâhin gayrî, fe evkıd lî yâ hâmânu alât tîni fec’al lî sarhan leallî attaliu ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu minel kâzibîn
Kasas 28/39 O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve bize döndürülmeyecek- lerini sandılar.
وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ إِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ
Vestekbere huve ve cunûduhu fîl ardı bi gayril hakkı ve zannû ennehum ileynâ lâ yurceûn
Kasas 28/40 Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize attık. Zalimlerin sonlarının nasıl olduğuna bir bak.
فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ
Fe ehaznâhu ve cunûdehu fe nebeznâhum fîl yemm(yemmi), fanzur keyfe kâne âkıbetuz zâlimîn
Kasas 28/41 Biz onları, ateşe çağıran imamlar kıldık. Kıyamet günü de kendilerine yardım edilmeyecektir.
وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ لَا يُنصَرُونَ
Ve cealnâhum eimmeten yed’ûne ilân nâr(nârı), ve yevmel kıyâmeti lâ yunsarûn
Kasas 28/42 Bu dünyada onları lânete ulaştırdık. Kıyamet gününde de onlar iğrenç kılınmış kimselerden olacaklardır.
وَأَتْبَعْنَاهُمْ فِي هَذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ هُم مِّنَ الْمَقْبُوحِينَ
Ve etba’nâhum fî hâzihid dunyâ la’neten ve yevmel kıyâmeti hum minel makbûhîn
Kasas 28/43 Andolsun ki, biz önceki nesilleri helak ettikten sonra belki tezekkür ederler diye insanlar için basiretleri açılsın, bir hidâyet ve rahmet olmak üzere Musa'ya kitap verdik.
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِن بَعْدِ مَا أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْأُولَى بَصَائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَّعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe min ba’di mâ ehleknâl kurûnel ûlâ besâire lin nâsi ve huden ve rahmeten leallehum yetezekkerûn
Kasas 28/44 Biz Musa'ya o işi verdiğimizde sen batı tarafında değildin. Sen şahit olanlardan da değildin.
وَمَا كُنتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ إِذْ قَضَيْنَا إِلَى مُوسَى الْأَمْرَ وَمَا كُنتَ مِنَ الشَّاهِدِينَ
Ve mâ kunte bi cânibil garbiyyi iz kadaynâ ilâ mûsâl emre ve mâ kunte mineş şâhidîn
Kasas 28/45 Bu arada biz birçok nesiller inşa ettik .Onların ömürleri uzun oldu.Sen Medyen arasında yaşıyor değildin, âyetlerimizi onlardan okuyup öğreniyor da değildin. Fakat biz onlara sürekli murselinler göndermeye devam ettik
وَلَكِنَّا أَنشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ وَمَا كُنتَ ثَاوِيًا فِي أَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَلَكِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ
Ve lâkinnâ enşe’nâ kurûnen fe tetâvele aleyhimul umur(umuru), ve mâ kunte sâviyen fî ehli medyene tetlû aleyhim âyâtinâ, ve lâkinnâ kunnâ mursilîn
Kasas 28/46 Sen, Mûsâ'ya nida ettiğimiz zaman Tûr'un yanında da değildin. Senden önce kendilerine uyarıcı gelmeyen bir toplumu uyarman için Rabbinden bir ikram, rahmet olarak gönderildin; Umulur ki böylece onlar tezekkür ederler
وَلَكِنَّا أَنشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ وَمَا كُنتَ ثَاوِيًا فِي أَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَلَكِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ
Ve lâkinnâ enşe’nâ kurûnen fe tetâvele aleyhimul umur(umuru), ve mâ kunte sâviyen fî ehli medyene tetlû aleyhim âyâtinâ, ve lâkinnâ kunnâ mursilîn
Tezekkür :doğru bilgilerini yerinde kullanılarak yapılan düşünüp öğüt alma, düşünme eylemidir
Kasas 28/47 Kendi elleriyle takdim ettiklerinden dolayı başlarına bir musibet geldiğinde: 'Rabbimiz! Bize bir elçi gönderseydin de, senin ayetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık' diyecek olmasalardı
وَلَوْلَا أَن تُصِيبَهُم مُّصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Ve lev lâ en tusîbehum musîbetun bimâ kaddemet eydîhim fe yekûlû rabbenâ lev lâ erselte ileynâ resûlen fe nettebia âyâtike ve nekûne minel mu’minîn
Kasas 28/48 Böylece ,onlara bizim katımızdan hak gelince: 'Musa'ya verilenin benzeri ona da verilmeli değil miydi!' dediler. Daha önce Musa'ya verileni inkar etmemişler miydi? 'İki büyü birbirine güçlendirdi!' dediler.Yine: 'Biz hepsini inkar edenleriz' dediler.
فَلَمَّا جَاءهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِندِنَا قَالُوا لَوْلَا أُوتِيَ مِثْلَ مَا أُوتِيَ مُوسَى أَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَا أُوتِيَ مُوسَى مِن قَبْلُ قَالُوا سِحْرَانِ تَظَاهَرَا وَقَالُوا إِنَّا بِكُلٍّ كَافِرُونَ
Fe lemmâ câehumul hakku min indinâ kâlû lev lâ ûtiye misle mâ ûtıye mûsâ, e ve lem yekfurû bimâ ûtiye mûsâ min kablu, kâlû sihrâni tezâhera, ve kâlû innâ bi kullin kâfirûn
Kasas 28/49 De ki: 'Eğer sadık/ doğru söyleyenlerdenseniz Allah katından bu ikisinden daha doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım.'
قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِّنْ عِندِ اللَّهِ هُوَ أَهْدَى مِنْهُمَا أَتَّبِعْهُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Kul fe’tû bi kitâbin min indillâhi huve ehdâ min humâ ettebi’ hu in kuntum sâdikîn
Kasas 28/50 Eğer sana icabet etmezlerse bil ki onlar kendi ehvâe-hum ↔ heves ve arzularına uymaktadırlar. Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın hevâ-hu ↔ kendi heves ve arzularına uyandan daha sapık kim olabilir? Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu lâ yehdi ↔ hidayete eriştirmez
فَإِن لَّمْ يَسْتَجِيبُوا لَكَ فَاعْلَمْ أَنَّمَا يَتَّبِعُونَ أَهْوَاءهُمْ وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوَاهُ بِغَيْرِ هُدًى مِّنَ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
Fe in lem yestecîbû leke fa’lem ennemâ yettebiûne ehvâehum, ve men edallu mimmenittebea hevâhu bi gayri huden minallâh(minallâhi), innallâhe lâ yehdil kavmez zâlimîn
Kasas 28/51 Andolsun,ki tezekkür etsinler ↔sözü düşünüp öğüt alsınlar diye o sözü onlara peş peşe ulaştırdık.
وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Ve lekad vassalnâ lehumul kavle leallehum yetezekkerûn
Kasas 28/52 Bundan önce kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, işte onlar ona da inanırlar.
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِن قَبْلِهِ هُم بِهِ يُؤْمِنُونَ
Ellezîne âteynâhumul kitâbe min kablihî hum bihî yu’minûn
Kasas 28/53 Onlara okunduğunda: 'Biz ona inandık. Şüphesiz o Rabbimizden bir hak, gerçektir. Biz zaten bundan önce de muslimler idik' derler.
وَإِذَا يُتْلَى عَلَيْهِمْ قَالُوا آمَنَّا بِهِ إِنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّنَا إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلِهِ مُسْلِمِينَ
Ve izâ yutlâ aleyhim kâlû âmennâ bihî innehul hakku min rabbinâ innâ kunnâ min kablihî muslimîn
Kasas 28/54 İşte onlara sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki kat verilecektir. Onlar kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden hayra harcarlar.
أُوْلَئِكَ يُؤْتَوْنَ أَجْرَهُم مَّرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Ulâike yu’tevne ecrahum merrateyni bimâ saberû ve yedraûne bil hasenetis seyyiete ve mimmâ razaknâhum yunfikûn
Kasas 28/55 Onlar Boş ve yararsız olan sözü işittiklerinde ,ondan yüz çevirirler ve: 'Bizim amellerimiz bize sizin amelleriniz sizedir. Selamun aleykum.Biz cahilleri benimsemeyiz' derler.
وَإِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ أَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِلِينَ
Ve izâ semiûl lagve a’radû anhu, ve kâlû lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum selâmun aleykum lâ nebtegîl câhilîn
Kasas 28/56 Sen sevdiğini hidayete eriştiremezsin , ancak Allah dilediğini dileyeni hidayete eriştirir ve O muhtedinleri ↔ hidayete eriştirenleri daha iyi bilir.
إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâu, ve huve a’lemu bil muhtedîn
muhtedi ve ihtidâ : hidâyete eren, hidâyet erdirilen, doğru yola iletilen hak ve doğru olanı dileyenleri bilir.
Kasas 28/57 Dediler ki: 'Seninle birlikte doğru yola girersek yurdumuzdan atılırız.' Onları, katımızdan rızık olarak her çeşit ürünlerinin toplanılıp getirildiği, (Haremen emin )güvenli, dokunulmaz bir yere yerleştirmedik mi?
وَقَالُوا إِن نَّتَّبِعِ الْهُدَى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَا أَوَلَمْ نُمَكِّن لَّهُمْ حَرَمًا آمِنًا يُجْبَى إِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِن لَّدُنَّا وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Ve kâlû in nettebiıl hudâ meake nutehattaf min ardınâ, e ve lem numekkin lehum haramen âminen yucbâ ileyhi semerâtu kulli şey’in rızkan min ledunnâ ve lâkinne ekserahum lâ ya’lemûn
Kasas 28/58 Biz, maişetlerine şükretmeyen 'refah içinde şımarıp azmış' nice karye'yi yıkıma uğrattık. İşte meskenleri; Kendilerinden sonra oralarda pek az oturulabilmiştir. Onlara biz vâris olmuşuzdur
وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَعِيشَتَهَا فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَن مِّن بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ
Ve kem ehleknâ min karyetin batırat maîşetehâ, fe tilke mesâkinuhum lem tusken min ba’dihim illâ kalîlâ(kalîlen), ve kunnâ nahnul vârisîn
Kasas 28/59 Senin Rabbin, ana merkezlerine, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe beldeleri helak etmez. Biz, halkı zalim olmadığı sürece beldeleri helak etmeyiz.
وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَى حَتَّى يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرَى إِلَّا وَأَهْلُهَا ظَالِمُونَ
Ve mâ kâne rabbuke muhlikel kurâ hattâ yeb’ase fî ummihâ resûlen yetlû aleyhim âyâtinâ, ve mâ kunnâ muhlikîl kurâ illâ ve ehluhâ zâlimûn
Kasas 28/60 Size verilen şeyler ,dünya hayatının meta’ıdır ve zînetidir Allah katında olanlar ise, bakîdir. E fe lâ ta’kılûn ↔Aklınızı kullanmayacak mısınız?
وَمَا أُوتِيتُم مِّن شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَزِينَتُهَا وَمَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَى أَفَلَا تَعْقِلُونَ
Ve mâ ûtîtum min şey’in fe metâul hayâtid dunyâ ve zînetuhâ ve mâ indallâhi hayrun ve ebkâ, e fe lâ ta’kılûn
Kasas 28/61 Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz, ve böylece o verilene kavuşacak olan kimse; Dünya hayatının geçimliklerinden yararlandırdığımız, Sonra kıyamet günü için (hesap ve azâb ) hazırlanan kimse gibi midir?
أَفَمَن وَعَدْنَاهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَاقِيهِ كَمَن مَّتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنَ الْمُحْضَرِينَ
E fe men vaadnâhu va’den hasenen fe huve lâkîhi ke men metta’nâhu metâal hayâtid dunyâ summe huve yevmel kıyâmeti minel muhdarîn
Kasas 28/62 O gün onlara nida edecek diyecek ki “Hani benim, var olduğuna dair zanda bulunduğunuz ortaklarım nerede?
وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ
Ve yevme yunâdîhim fe yekûlu eyne şurakâiyellezîne kuntum tez’umûn
Kasas 28/63 Üzerlerine azap sözü hak olanlar derler ki: 'Rabbimiz! Biz nasıl azmışsak, onları da öyle azdırdık. derler.Şimdi uzaklaştık , sana zaten onların tapındığı biz değildik".
قَالَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هَؤُلَاء الَّذِينَ أَغْوَيْنَا أَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَا تَبَرَّأْنَا إِلَيْكَ مَا كَانُوا إِيَّانَا يَعْبُدُونَ
Kâlellezîne hakka aleyhimul kavlu rabbenâ hâulâillezîne agveynâ, agveynâhum kemâ gaveynâ, teberra’nâ ileyke mâ kânû iyyânâ ya’budûn
Kasas 28/64 Onlara, “Haydi ortaklarınızı çağırın!” denir. Onlar da çağırırlar fakat ortakları onlara cevap veremez. ve Azabı görürler. Keşke onlar hidayet yoluna gelselerdi.
وَقِيلَ ادْعُوا شُرَكَاءكُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُمْ وَرَأَوُا الْعَذَابَ لَوْ أَنَّهُمْ كَانُوا يَهْتَدُونَ
Ve kîled’û şurakâekum fe deavhum fe lem yestecîbû lehum ve raavul azâb(azâbe), lev ennehum kânû yehtedûn
Kasas 28/65 Allah onlara nida edececeği gün , mürsellere /elçilere ne cevap verdiniz?”diyecek
وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ مَاذَا أَجَبْتُمُ الْمُرْسَلِينَ
Ve yevme yunâdîhim fe yekûlu mâzâ ecebtumul murselîn
Kasas 28/66 O gün onlara karşı bütün haberler kapanmıştır.Birbirlerine bir şey de soramazlar. فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْأَنبَاء يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَاءلُونَ
Fe amiyet aleyhimul enbâu yevme izin fe hum lâ yetesâelûn
Kasas 28/67 Elbette tevbe edip inanmış ve salih amel işleyen kimsenin ,onun felâha erenler arasında olması umulur.
فَأَمَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَعَسَى أَن يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِحِينَ
Fe emmâ men tâbe ve âmene ve amile sâlihân fe asâ en yekûne minel muflihîn
Kasas 28/68 Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir. Allah,Sübhan’dır onların ortak koştuklarından münezzehtir, yücedir.
وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَيَخْتَارُ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ سُبْحَانَ اللَّهِ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Ve rabbuke yahluku mâ yeşâu ve yahtâru, mâ kâne lehumul hıyaratu, subhânallâhi ve teâlâ ammâ yuşrikûn
Kasas 28/69 Rabbin, onların sinelerinin gizlediğini de açığa vurduklarını da bilir.
وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ
Ve rabbuke ya’lemu mâ tukinnu sudûruhum ve mâ yu’linûn
Kasas 28/70 O, Allah’tır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Dünyada da ahirette de her yaptığını güzel yapmak HAMD ona aittir .Hüküm yalnızca O’nundur. Kesinlikle O’na döndürüleceksiniz.
وَهُوَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْأُولَى وَالْآخِرَةِ وَلَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Ve huvallâhu lâ ilâhe illâ huve, lehul hamdu fîl ûlâ vel âhırati ve lehul hukmu ve ileyhi turceûn
Kasas 28/71 De ki: “Düşünmez misiniz? Eğer Allah, geceyi üzerinize kıyamete kadar sürekli kılsa, Allah'tan başka size bir ışık getirebilecek İlâh kimdir. e fe lâ tesme’ûn ↔Hâlâ duymayacak mısınız?”
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ اللَّيْلَ سَرْمَدًا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُم بِضِيَاء أَفَلَا تَسْمَعُونَ
Kul e raeytum in cealallâhu aleykumul leyle sermeden ilâ yevmil kıyâmeti men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bi dıyâin, e fe lâ tesme’ûn
Kasas 28/72 De ki: Hiç düşündünüz mü; 'Eğer Allah üzerinize gündüzü kıyamete kadar sürekli kılsa Allah'tan başka size içinde dinleneceğiniz geceyi getirecek ilah kimdir? e fe lâ tubsırûn ↔Hâlâ görmeyecek misiniz?"
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَدًا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُم بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ فِيهِ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
Kul e raeytum in cealallâhu aleykumun nehâre sermeden ilâ yevmil kıyâmeti men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bi leylin teskunûne fîhi, e fe lâ tubsırûn
Kasas 28/73 Allah,geceyi içinde dinlenesiniz; gündüzü de, lütfundan isteyesiniz diye sizin için yaratması onun size rahmeti / ikramıdır;Belki artık şükredersiniz.
وَمِن رَّحْمَتِهِ جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Ve min rahmetihî ceale lekumul leyle ven nehâre li teskunû fîhi ve li tebtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn
Kasas 28/74 O gün onlara nida edecek diyecek ki “Hani benim, var olduğuna zanda bulunduğunuz ortaklarım nerede?
وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ
Ve yevme yunâdîhim fe yekûlu eyne şurakâiyellezîne kuntum tez’umûn
Kasas 28/75 O gün her ümmetten bir şahit çekip çıkardık ve: 'Kesin kanıt burhanınızı getirin' deriz. Böylece hakkın Allah'a ait olduğunu bilirler. Düzüp uydurdukları kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır.
وَنَزَعْنَا مِن كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُوا أَنَّ الْحَقَّ لِلَّهِ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ
Ve neza’nâ min kulli ummetin şehîden fe kulnâ hâtû burhânekum fe alimû ennel hakka lillâhi ve dalle anhum mâ kânû yefterûn
Kasas 28/76 Şüphesiz Karun, Musa'nın kavmindendi. Ancak onlara karşı azgınlık etti. Biz ona hazineler vermiştik, anahtarlarını taşımak güçlü bir topluluğa bile ağır geliyordu. Hani kavmi ona şöyle demişti: 'Şımarma! Çünkü Allah şımaranları sevmez.
إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِن قَوْمِ مُوسَى فَبَغَى عَلَيْهِمْ وَآتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِ أُولِي الْقُوَّةِ إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ
İnne kârûne kâne min kavmi mûsâ, fe begâ aleyhim, ve âteynâhu minel kunûzi mâ inne mefâtihahu le tenûu bil usbeti ulî kuvveti, iz kâle lehu kavmuhu lâ tefrah innallâhe lâ yuhıbbul ferihîn
Kasas 28/77 “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu iste . Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan et ve yeryüzünde fesadlık /bozgunculuk yapma Çünkü Allah, müfsidleri /bozguncuları sevmez.”
وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ
Vebtegı fîmâ âtâkellâhud dârel âhırate ve lâ tense nasîbeke mined dunyâ ve ahsin kemâ ahsenallâhu ileyke ve lâ tebgıl fesâde fîl ard(ardı), innallâhe lâ yuhıbbul mufsidîn
Kasas 28/78 Dedi ki: 'Bu bana ancak bendeki bir ilim dolayısıyla verildi.' Allah'ın, kendinden önceki nesillerden ondan daha güçlü ve daha çok şey biriktirmiş kimseleri helak ettiğini bilmedi mi? mücrimlere günahlarından sorulmazlar.
قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ عِندِي أَوَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَهْلَكَ مِن قَبْلِهِ مِنَ القُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَأَكْثَرُ جَمْعًا وَلَا يُسْأَلُ عَن ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ
Kâle innemâ ûtîtuhu alâ ilmin indî, e ve lem ya’lem ennellâhe kad ehleke min kablihî minel kurûni men huve eşeddu minhu kuvveten ve ekseru cem’â(cem’an), ve lâ yus’elu an zunûbihimul mucrimûn
Kasas 28/79 Ziynet içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını isteyenler: 'Keşke Karun'a verilen şeylerin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o büyük bir pay sahibidir' dediler.
فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ
Fe harace alâ kavmihî fî zînetihî, kâlellezîne yurîdûnel hayâted dunyâ yâ leyte lenâ misle mâ ûtiye kârûnu innehu le zû hazzın azîm
Kasas 28/80 Kendilerine verilmiş, ilmi tilavet edenler ise: "Yazık size, dediler, inanan ve ıslah edici iyi iş yapan kimse için Allâh'ın sevâbı daha hayırlıdır. Buna ancak sabredenler kavuşturulur
وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللَّهِ خَيْرٌ لِّمَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا وَلَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الصَّابِرُونَ
Ve kâlellezîne ûtûl ilme veylekum sevâbullâhi hayrun li men âmene ve amile sâlihâ(sâlihan) ve lâ yulekkâhâ illâs sâbirûn
Kasas 28/81 Sonunda onu da, yurdunu da , barkını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım edecek bir toplulukda ortaya çıkmadı Ve Kendi kendini kurtarabilecek kimselerden de değildi.
فَخَسَفْنَا بِهِ وَبِدَارِهِ الْأَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِن فِئَةٍ يَنصُرُونَهُ مِن دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مِنَ المُنتَصِرِينَ
Fe hasefnâ bihî ve bidârihil arda fe mâ kâne lehu min fietin yansurûnehu min dûnillâhi ve mâ kâne minel muntasırîn
Kasas 28/82 Dün onun yerinde olmayı arzulayanlar da: 'Vay! Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı genişletiyor ve daraltıyor! Eğer Allah bize lütfetmiş olmasaydı muhakkak bizi de batırırdı. Vay! Demek ki inkarcılar gerçekten kurtuluşa eremezler!' demeye başladılar.
وَأَصْبَحَ الَّذِينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْأَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَأَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَوْلَا أَن مَّنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَا وَيْكَأَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ
Ve asbehallezîne temennev mekânehu bil emsi yekûlûne vey ke ennellâhe yebsutur rızka li men yeşâu min ıbâdihî ve yakdir(yakdiru), lev lâ en mennallâhu aleynâ le hasefe binâ, vey ke ennehu lâ yuflihul kâfirûn
Kasas 28/83 İşte ahiret yurdu. Biz, onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanlara has kılarız.Sonuç muttakîlerindir
تِلْكَ الدَّارُ الْآخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الْأَرْضِ وَلَا فَسَادًا وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ
Tilked dârul âhıratu nec’aluhâ lillezîne lâ yurîdûne uluvven fîl ardı ve lâ fesâdâ(fesâden), vel âkıbetu lil muttakîn
Kasas 28/84 Kim hasenet güzel bir iyilikle gelirse, artık onun için daha hayırlısı vardır; kim bir seyyie /kötülükle gelirse, artık kötülükleri yapanlar, yalnızca yaptıklarıyla karşılık görürler.
مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِّنْهَا وَمَن جَاء بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Men câe bil haseneti fe lehu hayrun minhâ ve men câe bis seyyieti fe lâ yuczellezîne amilûs seyyiâti illâ mâ kânû ya’melûn
Kasas 28/85 Şüphesiz, Kur'an'ı sana farz Kılan Elbette seni döneceğin yere döndürecektir. De ki: “Rabbim, kimin hidayeti getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir.
إِنَّ الَّذِي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لَرَادُّكَ إِلَى مَعَادٍ قُل رَّبِّي أَعْلَمُ مَن جَاء بِالْهُدَى وَمَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
İnnellezî farada aleykel kur’âne le râdduke ilâ meâd(meâdin), kul rabbî a’lemu men câe bil hudâ ve men huve fî dalâlin mubîn
Kasas 28/86 Bu kitabın sana indirileceğini ummuyordun. Ancak Rabbinin bir merhameti gereği sana indirildi. Artık asla inkâr edenlere destek olma!
وَمَا كُنتَ تَرْجُو أَن يُلْقَى إِلَيْكَ الْكِتَابُ إِلَّا رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ ظَهِيرًا لِّلْكَافِرِينَ
Ve ma künte tercu ey yülka ileykel kitabü illa rahmetem mir rabbike fe la tekunenne zahiral lil kafirın
Kasas 28/87 Allah'ın âyetleri sana indirildikten sonra, sakın onlar seni bu âyetlerden alıkoymasınlar. Rabbine davet et. Asla müşriklerden olma!
وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ آيَاتِ اللَّهِ بَعْدَ إِذْ أُنزِلَتْ إِلَيْكَ وَادْعُ إِلَى رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn
Kasas 28/88 Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etme! O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O'nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O'nundur ve kesinlikle O'na döndürüleceksiniz
وَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Ve lâ ted’u meallâhi ilâhen âhar(âhara), lâ ilâhe illâ huve, kullu şey’in hâlikun illâ vechehu, lehul hukmu ve ileyhi turceûn
Ulâike yu’tevne ecrahum merrateyni bimâ saberû ve yedraûne bil hasenetis seyyiete ve mimmâ razaknâhum yunfikûn
Kasas 28/55 Onlar Boş ve yararsız olan sözü işittiklerinde ,ondan yüz çevirirler ve: 'Bizim amellerimiz bize sizin amelleriniz sizedir. Selamun aleykum.Biz cahilleri benimsemeyiz' derler.
وَإِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ أَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِلِينَ
Ve izâ semiûl lagve a’radû anhu, ve kâlû lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum selâmun aleykum lâ nebtegîl câhilîn
Kasas 28/56 Sen sevdiğini hidayete eriştiremezsin , ancak Allah dilediğini dileyeni hidayete eriştirir ve O muhtedinleri ↔ hidayete eriştirenleri daha iyi bilir.
إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâu, ve huve a’lemu bil muhtedîn
muhtedi ve ihtidâ : hidâyete eren, hidâyet erdirilen, doğru yola iletilen hak ve doğru olanı dileyenleri bilir.
Kasas 28/57 Dediler ki: 'Seninle birlikte doğru yola girersek yurdumuzdan atılırız.' Onları, katımızdan rızık olarak her çeşit ürünlerinin toplanılıp getirildiği, (Haremen emin )güvenli, dokunulmaz bir yere yerleştirmedik mi?
وَقَالُوا إِن نَّتَّبِعِ الْهُدَى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَا أَوَلَمْ نُمَكِّن لَّهُمْ حَرَمًا آمِنًا يُجْبَى إِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِن لَّدُنَّا وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Ve kâlû in nettebiıl hudâ meake nutehattaf min ardınâ, e ve lem numekkin lehum haramen âminen yucbâ ileyhi semerâtu kulli şey’in rızkan min ledunnâ ve lâkinne ekserahum lâ ya’lemûn
Kasas 28/58 Biz, maişetlerine şükretmeyen 'refah içinde şımarıp azmış' nice karye'yi yıkıma uğrattık. İşte meskenleri; Kendilerinden sonra oralarda pek az oturulabilmiştir. Onlara biz vâris olmuşuzdur
وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَعِيشَتَهَا فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَن مِّن بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ
Ve kem ehleknâ min karyetin batırat maîşetehâ, fe tilke mesâkinuhum lem tusken min ba’dihim illâ kalîlâ(kalîlen), ve kunnâ nahnul vârisîn
Kasas 28/59 Senin Rabbin, ana merkezlerine, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe beldeleri helak etmez. Biz, halkı zalim olmadığı sürece beldeleri helak etmeyiz.
وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَى حَتَّى يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرَى إِلَّا وَأَهْلُهَا ظَالِمُونَ
Ve mâ kâne rabbuke muhlikel kurâ hattâ yeb’ase fî ummihâ resûlen yetlû aleyhim âyâtinâ, ve mâ kunnâ muhlikîl kurâ illâ ve ehluhâ zâlimûn
Kasas 28/60 Size verilen şeyler ,dünya hayatının meta’ıdır ve zînetidir Allah katında olanlar ise, bakîdir. E fe lâ ta’kılûn ↔Aklınızı kullanmayacak mısınız?
وَمَا أُوتِيتُم مِّن شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَزِينَتُهَا وَمَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَى أَفَلَا تَعْقِلُونَ
Ve mâ ûtîtum min şey’in fe metâul hayâtid dunyâ ve zînetuhâ ve mâ indallâhi hayrun ve ebkâ, e fe lâ ta’kılûn
Kasas 28/61 Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz, ve böylece o verilene kavuşacak olan kimse; Dünya hayatının geçimliklerinden yararlandırdığımız, Sonra kıyamet günü için (hesap ve azâb ) hazırlanan kimse gibi midir?
أَفَمَن وَعَدْنَاهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَاقِيهِ كَمَن مَّتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنَ الْمُحْضَرِينَ
E fe men vaadnâhu va’den hasenen fe huve lâkîhi ke men metta’nâhu metâal hayâtid dunyâ summe huve yevmel kıyâmeti minel muhdarîn
Kasas 28/62 O gün onlara nida edecek diyecek ki “Hani benim, var olduğuna dair zanda bulunduğunuz ortaklarım nerede?
وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ
Ve yevme yunâdîhim fe yekûlu eyne şurakâiyellezîne kuntum tez’umûn
Kasas 28/63 Üzerlerine azap sözü hak olanlar derler ki: 'Rabbimiz! Biz nasıl azmışsak, onları da öyle azdırdık. derler.Şimdi uzaklaştık , sana zaten onların tapındığı biz değildik".
قَالَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هَؤُلَاء الَّذِينَ أَغْوَيْنَا أَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَا تَبَرَّأْنَا إِلَيْكَ مَا كَانُوا إِيَّانَا يَعْبُدُونَ
Kâlellezîne hakka aleyhimul kavlu rabbenâ hâulâillezîne agveynâ, agveynâhum kemâ gaveynâ, teberra’nâ ileyke mâ kânû iyyânâ ya’budûn
Kasas 28/64 Onlara, “Haydi ortaklarınızı çağırın!” denir. Onlar da çağırırlar fakat ortakları onlara cevap veremez. ve Azabı görürler. Keşke onlar hidayet yoluna gelselerdi.
وَقِيلَ ادْعُوا شُرَكَاءكُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُمْ وَرَأَوُا الْعَذَابَ لَوْ أَنَّهُمْ كَانُوا يَهْتَدُونَ
Ve kîled’û şurakâekum fe deavhum fe lem yestecîbû lehum ve raavul azâb(azâbe), lev ennehum kânû yehtedûn
Kasas 28/65 Allah onlara nida edececeği gün , mürsellere /elçilere ne cevap verdiniz?”diyecek
وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ مَاذَا أَجَبْتُمُ الْمُرْسَلِينَ
Ve yevme yunâdîhim fe yekûlu mâzâ ecebtumul murselîn
Kasas 28/66 O gün onlara karşı bütün haberler kapanmıştır.Birbirlerine bir şey de soramazlar. فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْأَنبَاء يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَاءلُونَ
Fe amiyet aleyhimul enbâu yevme izin fe hum lâ yetesâelûn
Kasas 28/67 Elbette tevbe edip inanmış ve salih amel işleyen kimsenin ,onun felâha erenler arasında olması umulur.
فَأَمَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَعَسَى أَن يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِحِينَ
Fe emmâ men tâbe ve âmene ve amile sâlihân fe asâ en yekûne minel muflihîn
Kasas 28/68 Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir. Allah,Sübhan’dır onların ortak koştuklarından münezzehtir, yücedir.
وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَيَخْتَارُ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ سُبْحَانَ اللَّهِ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Ve rabbuke yahluku mâ yeşâu ve yahtâru, mâ kâne lehumul hıyaratu, subhânallâhi ve teâlâ ammâ yuşrikûn
Kasas 28/69 Rabbin, onların sinelerinin gizlediğini de açığa vurduklarını da bilir.
وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ
Ve rabbuke ya’lemu mâ tukinnu sudûruhum ve mâ yu’linûn
Kasas 28/70 O, Allah’tır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Dünyada da ahirette de her yaptığını güzel yapmak HAMD ona aittir .Hüküm yalnızca O’nundur. Kesinlikle O’na döndürüleceksiniz.
وَهُوَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْأُولَى وَالْآخِرَةِ وَلَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Ve huvallâhu lâ ilâhe illâ huve, lehul hamdu fîl ûlâ vel âhırati ve lehul hukmu ve ileyhi turceûn
Kasas 28/71 De ki: “Düşünmez misiniz? Eğer Allah, geceyi üzerinize kıyamete kadar sürekli kılsa, Allah'tan başka size bir ışık getirebilecek İlâh kimdir. e fe lâ tesme’ûn ↔Hâlâ duymayacak mısınız?”
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ اللَّيْلَ سَرْمَدًا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُم بِضِيَاء أَفَلَا تَسْمَعُونَ
Kul e raeytum in cealallâhu aleykumul leyle sermeden ilâ yevmil kıyâmeti men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bi dıyâin, e fe lâ tesme’ûn
Kasas 28/72 De ki: Hiç düşündünüz mü; 'Eğer Allah üzerinize gündüzü kıyamete kadar sürekli kılsa Allah'tan başka size içinde dinleneceğiniz geceyi getirecek ilah kimdir? e fe lâ tubsırûn ↔Hâlâ görmeyecek misiniz?"
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَدًا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُم بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ فِيهِ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
Kul e raeytum in cealallâhu aleykumun nehâre sermeden ilâ yevmil kıyâmeti men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bi leylin teskunûne fîhi, e fe lâ tubsırûn
Kasas 28/73 Allah,geceyi içinde dinlenesiniz; gündüzü de, lütfundan isteyesiniz diye sizin için yaratması onun size rahmeti / ikramıdır;Belki artık şükredersiniz.
وَمِن رَّحْمَتِهِ جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Ve min rahmetihî ceale lekumul leyle ven nehâre li teskunû fîhi ve li tebtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn
Kasas 28/74 O gün onlara nida edecek diyecek ki “Hani benim, var olduğuna zanda bulunduğunuz ortaklarım nerede?
وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ
Ve yevme yunâdîhim fe yekûlu eyne şurakâiyellezîne kuntum tez’umûn
Kasas 28/75 O gün her ümmetten bir şahit çekip çıkardık ve: 'Kesin kanıt burhanınızı getirin' deriz. Böylece hakkın Allah'a ait olduğunu bilirler. Düzüp uydurdukları kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır.
وَنَزَعْنَا مِن كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُوا أَنَّ الْحَقَّ لِلَّهِ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ
Ve neza’nâ min kulli ummetin şehîden fe kulnâ hâtû burhânekum fe alimû ennel hakka lillâhi ve dalle anhum mâ kânû yefterûn
Kasas 28/76 Şüphesiz Karun, Musa'nın kavmindendi. Ancak onlara karşı azgınlık etti. Biz ona hazineler vermiştik, anahtarlarını taşımak güçlü bir topluluğa bile ağır geliyordu. Hani kavmi ona şöyle demişti: 'Şımarma! Çünkü Allah şımaranları sevmez.
إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِن قَوْمِ مُوسَى فَبَغَى عَلَيْهِمْ وَآتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِ أُولِي الْقُوَّةِ إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ
İnne kârûne kâne min kavmi mûsâ, fe begâ aleyhim, ve âteynâhu minel kunûzi mâ inne mefâtihahu le tenûu bil usbeti ulî kuvveti, iz kâle lehu kavmuhu lâ tefrah innallâhe lâ yuhıbbul ferihîn
Kasas 28/77 “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu iste . Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan et ve yeryüzünde fesadlık /bozgunculuk yapma Çünkü Allah, müfsidleri /bozguncuları sevmez.”
وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ
Vebtegı fîmâ âtâkellâhud dârel âhırate ve lâ tense nasîbeke mined dunyâ ve ahsin kemâ ahsenallâhu ileyke ve lâ tebgıl fesâde fîl ard(ardı), innallâhe lâ yuhıbbul mufsidîn
Kasas 28/78 Dedi ki: 'Bu bana ancak bendeki bir ilim dolayısıyla verildi.' Allah'ın, kendinden önceki nesillerden ondan daha güçlü ve daha çok şey biriktirmiş kimseleri helak ettiğini bilmedi mi? mücrimlere günahlarından sorulmazlar.
قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ عِندِي أَوَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَهْلَكَ مِن قَبْلِهِ مِنَ القُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَأَكْثَرُ جَمْعًا وَلَا يُسْأَلُ عَن ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ
Kâle innemâ ûtîtuhu alâ ilmin indî, e ve lem ya’lem ennellâhe kad ehleke min kablihî minel kurûni men huve eşeddu minhu kuvveten ve ekseru cem’â(cem’an), ve lâ yus’elu an zunûbihimul mucrimûn
Kasas 28/79 Ziynet içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını isteyenler: 'Keşke Karun'a verilen şeylerin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o büyük bir pay sahibidir' dediler.
فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ
Fe harace alâ kavmihî fî zînetihî, kâlellezîne yurîdûnel hayâted dunyâ yâ leyte lenâ misle mâ ûtiye kârûnu innehu le zû hazzın azîm
Kasas 28/80 Kendilerine verilmiş, ilmi tilavet edenler ise: "Yazık size, dediler, inanan ve ıslah edici iyi iş yapan kimse için Allâh'ın sevâbı daha hayırlıdır. Buna ancak sabredenler kavuşturulur
وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللَّهِ خَيْرٌ لِّمَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا وَلَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الصَّابِرُونَ
Ve kâlellezîne ûtûl ilme veylekum sevâbullâhi hayrun li men âmene ve amile sâlihâ(sâlihan) ve lâ yulekkâhâ illâs sâbirûn
Kasas 28/81 Sonunda onu da, yurdunu da , barkını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım edecek bir toplulukda ortaya çıkmadı Ve Kendi kendini kurtarabilecek kimselerden de değildi.
فَخَسَفْنَا بِهِ وَبِدَارِهِ الْأَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِن فِئَةٍ يَنصُرُونَهُ مِن دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مِنَ المُنتَصِرِينَ
Fe hasefnâ bihî ve bidârihil arda fe mâ kâne lehu min fietin yansurûnehu min dûnillâhi ve mâ kâne minel muntasırîn
Kasas 28/82 Dün onun yerinde olmayı arzulayanlar da: 'Vay! Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı genişletiyor ve daraltıyor! Eğer Allah bize lütfetmiş olmasaydı muhakkak bizi de batırırdı. Vay! Demek ki inkarcılar gerçekten kurtuluşa eremezler!' demeye başladılar.
وَأَصْبَحَ الَّذِينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْأَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَأَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَوْلَا أَن مَّنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَا وَيْكَأَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ
Ve asbehallezîne temennev mekânehu bil emsi yekûlûne vey ke ennellâhe yebsutur rızka li men yeşâu min ıbâdihî ve yakdir(yakdiru), lev lâ en mennallâhu aleynâ le hasefe binâ, vey ke ennehu lâ yuflihul kâfirûn
Kasas 28/83 İşte ahiret yurdu. Biz, onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanlara has kılarız.Sonuç muttakîlerindir
تِلْكَ الدَّارُ الْآخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الْأَرْضِ وَلَا فَسَادًا وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ
Tilked dârul âhıratu nec’aluhâ lillezîne lâ yurîdûne uluvven fîl ardı ve lâ fesâdâ(fesâden), vel âkıbetu lil muttakîn
Kasas 28/84 Kim hasenet güzel bir iyilikle gelirse, artık onun için daha hayırlısı vardır; kim bir seyyie /kötülükle gelirse, artık kötülükleri yapanlar, yalnızca yaptıklarıyla karşılık görürler.
مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِّنْهَا وَمَن جَاء بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Men câe bil haseneti fe lehu hayrun minhâ ve men câe bis seyyieti fe lâ yuczellezîne amilûs seyyiâti illâ mâ kânû ya’melûn
Kasas 28/85 Şüphesiz, Kur'an'ı sana farz Kılan Elbette seni döneceğin yere döndürecektir. De ki: “Rabbim, kimin hidayeti getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir.
إِنَّ الَّذِي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لَرَادُّكَ إِلَى مَعَادٍ قُل رَّبِّي أَعْلَمُ مَن جَاء بِالْهُدَى وَمَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
İnnellezî farada aleykel kur’âne le râdduke ilâ meâd(meâdin), kul rabbî a’lemu men câe bil hudâ ve men huve fî dalâlin mubîn
Kasas 28/86 Bu kitabın sana indirileceğini ummuyordun. Ancak Rabbinin bir merhameti gereği sana indirildi. Artık asla inkâr edenlere destek olma!
وَمَا كُنتَ تَرْجُو أَن يُلْقَى إِلَيْكَ الْكِتَابُ إِلَّا رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ ظَهِيرًا لِّلْكَافِرِينَ
Ve ma künte tercu ey yülka ileykel kitabü illa rahmetem mir rabbike fe la tekunenne zahiral lil kafirın
Kasas 28/87 Allah'ın âyetleri sana indirildikten sonra, sakın onlar seni bu âyetlerden alıkoymasınlar. Rabbine davet et. Asla müşriklerden olma!
وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ آيَاتِ اللَّهِ بَعْدَ إِذْ أُنزِلَتْ إِلَيْكَ وَادْعُ إِلَى رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn
Kasas 28/88 Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etme! O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O'nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O'nundur ve kesinlikle O'na döndürüleceksiniz
وَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Ve lâ ted’u meallâhi ilâhen âhar(âhara), lâ ilâhe illâ huve, kullu şey’in hâlikun illâ vechehu, lehul hukmu ve ileyhi turceûn
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder