Kur'an'daki Sırası :25.
Nüzul Sırası : 42
Ayet Sayısı : 77
İndiği Dönem: Genelin görüşüne göre Mekke döneminin ortalarında ve Yâsin Sûresinden sonra nâzil olmuştur. Ancak 68-70. ayetlerinin Medine'de indiği rivâyet edilir.
Sure Adını, ilk ayetinde geçen "“el Furkân”kelimesinden alır. "Furkan", hakkı bâtıldan ayıran demektir.Kur'an-ı Kerim'in isimlerindendir.Tebâreke ifadesi ile başlayan iki sûreden biridir.Diğeri Mülk Sûresidir.
18.CÜZ
Rahman ve Rahim Olan Allah Adıyla
Furkan 25/1 Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan'ı indiren Tebârakellezî =bereketin kaynağı O ne mübarek, şanı ne yücedir
تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا
Tebârakellezî nezzelel furkâne alâ abdihî li yekûne lil âlemîne nezîrâ(nezîren).
Furkan 25/2 O ki, göklerin ve yerde ne varsa MÜLK, O’nundur. bir çocuk edinmemiştir; mülkünde ortağı yoktur; her şeyi yaratmış ve her şeye belli bir ölçüye göre düzen vermiştir.
الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا
Ellezî lehu mulkus semâvâti vel ardı ve lem yettehız veleden ve lem yekûn lehu şerîkun fîl mulki ve halaka kulle şey’in fe kadderahu takdîrâ(takdîren).
Furkan 25/ 3 Ve hiçbir şey yaratamayan ve üstelik kendileri yaratılmış olan,kendilerine bile fayda ve zarar veremiyen, ne ölüm, ne hayat vermeye, ne de ölümden sonra yeniden diriltmeye güçleri olmayan ilahlar edindiler.
وَاتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً لَّا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا
Vettehazû min dûnihî âliheten lâ yahlukûne şey’en ve hum yuhlekûne ve lâ yemlikûne li enfusihim darran ve lâ nef’an ve lâ yemlikûne mevten ve lâ hayâten ve lâ nuşûrâ
Furkan 25/ 4 İnkâr edenler: "Bu olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur." diyerek.Böylelikle Şüphesiz onlar,haksızlık ettiler ve gerçeği çarpıttılar.
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ فَقَدْ جَاؤُوا ظُلْمًا وَزُورًا
Ve kâlellezîne keferû in hâzâ illâ ifkunifterâhu ve eânehu aleyhi kavmun âharûn(âharûne), fe kad câû zulmen ve zûrâ(zûran).
Furkan 25/5 Ve dediler ki Bu eskilerin masallarıdır.Onları yazdırtıyor, kendisine sabah ve akşam okunuyor.”
وَقَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلًا
Ve kâlû esâtîrul evvelînektetebehâ fe hiye tumlâ aleyhi bukraten ve asîlâ(asîlen).
Furkan 25/6 De ki: "Onu, göklerde ve yerde gizli olanı bilen indirmiştir. Doğrusu O Gafur'dur suçları örterek, bağışlar Rahim tecellisi ile ,ikramı bol, rahmetiyle muamele eder
قُلْ أَنزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا
Kul enzelehullezî ya’lemus sırre fîs semâvâti vel ard(ardı), innehu kâne gafûran rahîmâ(rahîmen).
Furkan 25/7 Dediler ki: 'Bu nasıl elçi ? Yemek yiyor ,çarşılarda dolaşıyor. Ona bir melek indirilseydi olmaz mıydı? Böylece onunla beraber uyarıcı olurdu.”
وَقَالُوا مَالِ هَذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ لَوْلَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا
Ve kâlû mâli hâzâr resûli ye’kulit taâme ve yemşî fîl esvâk(esvâkı), lev lâ unzile ileyhi melekun fe yekûne meahu nezîrâ(nezîren).
Furkan 25/8 Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya ürününden yiyeceği bir bahçesi olsaydı ya!” O zalimler yine dediler ki : “Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz”
أَوْ يُلْقَى إِلَيْهِ كَنزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا وَقَالَ الظَّالِمُونَ إِن تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَّسْحُورًا
Ev yulkâ ileyhi kenzun ev tekûnu lehu cennetun ye’kulu minhâ, ve kâlez zâlimûne in tettebiûne illâ raculen meshûrâ(meshûran).
Furkan 25/9 Bak Senin hakkında nasıl da misaller getirdiler de dalâlette kaldılar.Artık onlar yolu bulamazlar.
انظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا
Unzur keyfe darabû lekel emsâle fe dallû fe lâ yestetîûne sebîlâ(sebîlen)
Furkan 25/10 Dilerse sana bundan daha hayırlısını verir; altlarından ırmaklar akan bahçeler ve senin için saraylar! O bereketin kaynağır O ne mübarek, şanı ne yücedir
تَبَارَكَ الَّذِي إِن شَاء جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِّن ذَلِكَ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَيَجْعَل لَّكَ قُصُورًا
Tebârakellezî in şâe ceale leke hayran min zâlike cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru ve yec’al leke kusûrâ(kusûran).
Furkan 25/11 Hayır, onlar o saati yalanladılar. Biz ise o saati yalanlayanlara çılgın bir sair ateşi hazırlamışızdır.
بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَأَعْتَدْنَا لِمَن كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا
Bel kezzebû bis sâati ve a’tednâ li men kezzebe bis sâati saîrâ(saîren)
19.CÜZ
Furkan 25/12 Bu ateş onları uzak bir mesafeden görünce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler.
إِذَا رَأَتْهُم مِّن مَّكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا
İzâ raethum min mekânin baîdin semiû lehâ tegayyuzan ve zefîrâ(zefîran).
Furkan 25/13 Elleri boyunlarına bağlı olarak, onun dar bir yerine atıldıkları zaman ,oracıkta yok olmayı isterler.
وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا
Ve izâ ulkû minhâ mekânen dayyıkan mukarranîne deav hunâlike subûrâ(subûran).
Furkan 25/14 Bugün bir yok oluşu değil , defalarca yok oluşu isteyin
لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا
Lâ ted’ûl yevme subûran vâhıden ved’û subûran kesîrâ(kesîren).
Furkan 25/15 De ki: “Bu mu daha hayırlıdır, yoksa, muttakilere va’dedilen Huld Cenneti mi ? Orası onlar için bir mükâfat ve dönüş yeridir.
قُلْ أَذَلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ كَانَتْ لَهُمْ جَزَاء وَمَصِيرًا
Kul e zâlike hayrun em cennetul huldilletî vuidel muttakûn(muttakûne), kânet lehum cezâen ve masîrâ
Furkan 25/16 "İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlarındır; bu, Rabbinin istenmeye değer bir vaadidir"
لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَاؤُونَ خَالِدِينَ كَانَ عَلَى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْؤُولًا
Lehum fîhâ mâ yeşâûne hâlidîn(hâlidîne), kâne alâ rabbike va’den mes’ûlâ(mes’ûlen).
Furkan 25/17 O gün onları ve Allah'tan başka taptıklarını toplayıp Buyurur ki 'Siz mi şu kullarımı dalâlete düşürdünüz yoksa onlar kendileri mi dalâlet yoluna saptı.
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ فَيَقُولُ أَأَنتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَؤُلَاء أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ
Ve yevme yahşuruhum ve mâ ya’budûne min dûnillâhi fe yekûlu e entum adleltum ibâdî hâulâi em hum dallûs sebîl(sebîle).
Furkan 25/18 Onlar,Dedilerki ;Sen Subhan'sın “Seni eksikliklerden uzak tutarız. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. sen, onlara ve babalarına nimetler verdin, o zikri unuttular ve helâke hak eden bir toplum oldular”
قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنبَغِي لَنَا أَن نَّتَّخِذَ مِن دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاء وَلَكِن مَّتَّعْتَهُمْ وَآبَاءهُمْ حَتَّى نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا
Kâlû subhâneke mâ kâne yenbegî lenâ en nettehıze min dûnike min evliyâe ve lâkin metta’tehum ve âbâehum hattâ nesûz zikre, ve kânû kavmen bûra(bûren).
Furkan 25/19 Buyurdu ki ;Böylece sizi, söyledikleriniz konusunda kesinlikle yalanlamışlardır. Artık ne geri çevirmeye ne de yardıma güç yetirebilirsiniz. Sizden kim zulmederse ona büyük bir azap tattırırız.
فَقَدْ كَذَّبُوكُم بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا وَمَن يَظْلِم مِّنكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا
Fe kad kezzebûkum bimâ tekûlûne fe mâ testetîûne sarfan ve lâ nasrâ(nasran), ve men yazlım minkum nuzıkhu azâben kebîrâ(kebîren).
Furkan 25/20 Senden önce gönderdiğimiz bütün elçiler yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyorlardı. Sabrediyor musunuz diye, birinizi, diğeriniz için bir fitne yaptık.Sizin Rabbiniz Basîr’dir= sabredenleri görür.
وَما أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا
Ve mâ erselnâ kableke minel murselîne illâ innehum le ye’kulûnet taâme ve yemşûne fîl esvâkı ve cealnâ ba’dakum li ba’dın fitneten, e tasbirûn(tasbirûne), ve kâne rabbuke basîrâ(basîren).
Furkan 25/21 Bize kavuşmayı ummayanlar dediler ki: 'Bize meleklerin indirilmesi veya Rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?' Andolsun onlar kendi kendilerine büyüklenmiş ve büyük bir azgınlıkla haddi aşmışlardır.
وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءنَا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ أَوْ نَرَى رَبَّنَا لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُوًّا كَبِيرًا
Ve kâlellezîne lâ yercûne likâenâ lev lâ unzile aleynâl melâiketu ev nerâ rabbenâ, lekad istekberû fî enfusihim ve atev utuvven kebîrâ(kebîren).
Furkan 25/22 Melekleri görecekleri gün, mücrimlere bir müjde yoktur. Ve o gün derler ki: " Size Yasaktır, yasak."
يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَى يَوْمَئِذٍ لِّلْمُجْرِمِينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَّحْجُورًا
Yevme yeravnel melâikete lâ buşrâ yevme izin lil mucrimîne ve yekûlûne hicran mahcûrâ(mahcûren).
Furkan 25/23 Onların işlediği her amelin önüne geçtik Böylece ele alıp savrulmuş toz haline getiririz.
وَقَدِمْنَا إِلَى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاء مَّنثُورًا
Ve kadimnâ ilâ mâ amilû min amelin fe cealnâhu hebâen mensûrâ(mensûran).
Furkan 25/24 O gün cennet ashabı kalacakları yer daha iyi, dinlenecekleri yer daha güzeldir.
أَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُّسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا
Ashâbul cenneti yevme izin hayrun mustekarran ve ahsenu makîlâ(makîlen).
Furkan 25/25 O gün gök beyaz bulutlarla parçalanır ve melekler akın akın indirilirler.
وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاء بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلَائِكَةُ تَنزِيلًا
Ve yevme teşakkakus semâu bil gamâmi ve nuzzilel melâiketu tenzîlâ(tenzîlen).
Furkan 25/26 O gün Mülk sadece Rahmân'a aittir. İnkârcılara çok zor bir gün olacaktır.
الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَنِ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا
El mulku yevme izinil hakku lir rahmân(rahmâni), ve kâne yevmen alâl kâfirîne asîrâ
Furkan 25/27 O gün, zulmeden, ellerini ısırarak der ki : "Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım,"
وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا
Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenîttehaztu mear resûli sebîlâ(sebîlen).
Furkan 25/28 Yazıklar olsun bana ! filancayı dost edinmeseydim!
يَا وَيْلَتَى لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا
Yâ veyletâ leytenî lem ettehız fulânen halîlâ(halîlen).
Furkan 25/29 Çünkü zikir bana , geldikten sonra. beni zikirden saptırdı Gerçekten Şeytan insanı 'yapayalnız ve yardımsız" bırakandır.
لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءنِي وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنسَانِ خَذُولًا
Lekad edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen)
Furkan 25/30 Elçi de: "Ya Rabbi, kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş bıraktılar" demiştir.
وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَٰذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا
Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ(mehcûran).
Furkan 25/31Ve işte biz böyle her Nebi için mucrimlerden bir düşman yapmışızdır. Ve senin Rabbin Hidayete eriştiren ve yardımcı olarak kâfidir
وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِّنَ الْمُجْرِمِينَ وَكَفَى بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا
Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven minel mucrimîn(mucrimîne), ve kefâ bi rabbike hâdiyen ve nasîrâ(nasîran).
Furkan 25/32 İnkâr edenler, “Kur'ân ona bir defada indirilmeli değil miydi?” dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık ve onu tertil üzere yavaş yavaş okuduk.
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا
Ve kâlellezîne keferû lev lâ nuzzile aleyhil kur’ânu, cumleten vâhideten, kezâlike li nusebbite bihî fuâdeke ve rattelnâhu tertîlâ(tertîlen).
Furkan 25/33 Onların sana getirdikleri hiçbir misal yoktur ki, sana hak ile doğrusunu ve en güzel açıklayan / tefsir getirmeyelim.
وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا
Ve lâ ye’tûneke bi meselin illâ ci’nâke bil hakkı ve ahsene tefsîrâ(tefsîren).
Furkan 25/34 Yüzüstü cehenneme toplanacak olanlar, var ya; mekanca çok kötü ve yolca da çok sapıktırlar.
الَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَى وُجُوهِهِمْ إِلَى جَهَنَّمَ أُوْلَئِكَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا
Ellezîne yuhşerûne alâ vucûhihim ilâ cehenneme ulâike şerrun mekânen ve edallu sebîlâ(sebîlen).
Furkan 25/35 Andolsun biz Musa'ya kitabı verdik ve kardeşi Harun'u onun yanında yardımcı kıldık.
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا
Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve cealnâ meahû ehâhu hârûne vezîrâ(vezîren).
Furkan 25/36 Onlara, “Âyetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin” dedik. sonunda onları yerle bir ettik.
فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا
Fe kulnâzhebâ ilâl kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, fe demmernâhum tedmîrâ(tedmîren)
Furkan 25/37 Nûh kavmini de, Elçilerini yalanladıkları vakit boğduk. Onları insanlara bir ibret yaptık ve zalimler için elîm bir azap hazırladık.
وَقَوْمَ نُوحٍ لَّمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا
Ve kavme nûhın lemmâ kezzebûr rusule agraknâhum ve cealnâhum lin nâsi âyeten, ve a’tednâ liz zâlimîne azâben elîmâ(elîmen).
Furkan 25/38 Âd ve Semûd kavimlerini, Ress halkını ve bunların arasında pek çok nesilleri de helâk ettik.
وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَلِكَ كَثِيرًا
Ve âden ve semûdâ ve ashâber ressi ve kurûnen beyne zâlike kesîrâ(kesîren).
Furkan 25/39 Her biri için misaller verdik. hepsini kırıp geçirdik.
وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْأَمْثَالَ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا
Ve kullen darabnâ lehul emsâle ve kullen tebbernâ tetbîrâ(tetbîren).
Furkan 25/40 Andolsun onlar üzerine felaket yağmuru yağdırılan kasabaya uğramışlardı. Yine de onu görmüyorlar mıydı? Hayır onlar yeniden dirilişi ummuyorlardı.
وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا
Ve lekad etev alâl karyetilletî umtırat mataras sev’ı, e fe lem yekûnû yeravnehâ, bel kânû lâ yercûne nuşûrâ(nuşûren).
Furkan 25/41 Seni gördüklerinde, sadece alaya alırlar: 'Allah'ın elçi olarak gönderdiği bu mu?
وَإِذَا رَأَوْكَ إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَذَا الَّذِي بَعَثَ اللَّهُ رَسُولًا
Ve izâ raevke in yettehızûneke illâ huzuvâ(huzuven), e hâzâllezî beasallâhu resûlâ(resûlen).
Furkan 25/42 Şayet biz onlara sabırlı /dirençli olmasaydık, neredeyse bizi ilahlarımızdan saptıracaktı.' Yakında azabı gördüklerinde kimin yolca daha sapık olduğunu bilecekler.
إِن كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ آلِهَتِنَا لَوْلَا أَن صَبَرْنَا عَلَيْهَا وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا
İn kâde le yudıllunâ an âlihetinâ lev lâ en sabernâ aleyhâ, ve sevfe ya’lemûne hîne yeravnel azâbe men edallu sebîlâ(sebîlen).
Furkan 25/43 Kendi arzusunu ilah edinmiş olanı gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?
أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
E raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu, e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen).
Furkan 25/44 Yoksa, onların çoğunun işittiklerini veya aklettiklerini mi sanıyorsun? Onlar sadece hayvanlar gibidirler, hatta yolca daha da şaşkın ,aşağı seviyededirler.
أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا
Em tahsebu enne ekserahum yesmeûne ev ya’kılûn(ya’kılûne), in hum illâ kel en’âmi bel hum edallu sebîlâ(sebîlen).
Furkan 25/45 “Rabbini görmedin mi; gölgeyi nasıl uzatıyor?Eğer dileseydi, onu elbet hareketsiz kılardı. Sonra biz güneşi, ona delil kıldık.
أَلَمْ تَرَ إِلَى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاء لَجَعَلَهُ سَاكِنًا ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلًا
E lem tera ila rabbike keyfe meddez zill ve lev şae le cealehu sakina sümme cealneş şemse aleyhi delıla
Furkan 25/46 Sonra gölgeyi yavaşça kendine çeker
ثُمَّ قَبَضْنَاهُ إِلَيْنَا قَبْضًا يَسِيرًا
Summe kabadnâhu ileynâ kabdan yesîrâ(yesîren).
Furkan 25/47 Sizin için geceyi bir örtü, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yeni bir diriliş ve yayılıp çalışma zamanı yapan O'dur.
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا
Ve huvellezî ceale lekumul leyle libâsen ven nevme subâten ve cealen nehâre nuşûrâ(nuşûren).
Furkan 25/48 Rüzgarları rahmetinin önünde bir müjdeci olarak gönderdi ve gökten tertemiz bir su indirdik.
وَهُوَ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ وَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء طَهُورًا
Ve huvellezî erseler riyâha buşran beyne yedey rahmetihî, ve enzelnâ mines semâi mâen tahûrâ(tahûran).
Furkan 25/49 Onunla ölü bir beldeyi diriltelim ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan bir çoğunu onunla sulayalım diye.
لِنُحْيِيَ بِهِ بَلْدَةً مَّيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَا أَنْعَامًا وَأَنَاسِيَّ كَثِيرًا
Li nuhyiye bihî beldeten meyten ve nuskıyehu mimmâ halaknâ en’âmen ve enâsiyye kesîrâ(kesîren).
Furkan 25/50 Andolsun, biz bunu insanlar arasında, tezekkür /düşünüp ibret alsınlar diye tekrar tekrar açıkladık. Fakat insanların çoğu nankörlükte direttiler.
وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُوا فَأَبَى أَكْثَرُ النَّاسِ إِلَّا كُفُورًا
Ve lekad sarrafnâhu beynehum li yezzekkerû fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâ(kufûran)
Furkan 25/51 Dileseydik her beldeye bir uyarıcı gönderirdik.
وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذِيرًا
Ve lev şi’nâ le beasnâ fî kulli karyetin nezîrâ(nezîren).
Furkan 25/52 Öyle ise kâfirlere itaat etme, onlara karşı O’nunla ↔ Kur'ân ile onlara karşı büyük cihad ile cihad et!
فَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَجَاهِدْهُم بِهِ جِهَادًا كَبِيرًا
Fe lâ tutııl kâfirîne ve câhidhum bihî cihâden kebîrâ.
Furkan 25/53 İki denizi birbirine salan O'dur. Bu tatlı ve susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. O ikisinin arasına bir perde ve aşılamayan bir sınır koymuştur.
وَهُوَ الَّذِي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَّحْجُورًا
Ve huvellezî meracel bahreyni hâzâ azbun furâtun ve hâzâ milhun ucâc(ucâcun), ve ceale beynehumâ, berzehan ve hıcran mahcûrâ(mahcûran).
Furkan 25/54 O, sudan bir beşer yaratıp ondan soy sop ve hısımlık meydana getirendir. Rabbin, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاء بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا
Ve huvellezî halaka minel mâi beşeren fe cealehû neseben ve sıhrâ(sıhran), ve kâne rabbuke kadîrâ(kadîren)
Furkan 25/55 Böyle iken, Allah'ı bırakıp kendilerine ne fayda ne de zarar verebilen şeylere kulluk ediyorlar. Zaten kâfir, Rabbinin düşmanlarının destekçisidir.
وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلَى رَبِّهِ ظَهِيرً
Ve ya’budûne min dûnillâhi mâ lâ yenfeuhum ve lâ yadurruhum, ve kânel kâfiru alâ rabbihî zahîrâ(zahîran).
Furkan 25/56 Biz seni ancak mubeşşir /müjdeleyici ve nezîr / uyarıcı olarak gönderdik.
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Ve mâ erselnâke illâ mubeşşiran ve nezîrâ(nezîren).
Furkan 25/57 De ki: “Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Ancak dileyen kimse Rabbine doğru bir yol edinsin.
قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِلَّا مَن شَاء أَن يَتَّخِذَ إِلَى رَبِّهِ سَبِيلًا
Kul mâ es’elukum aleyhi min ecrin illâ men şâe en yettehıze ilâ rabbihî sebîlâ(sebîlen).
Furkan 25/58 Daima diri ,ölümsüz Hay olan Allah'a tevekkül et .O'nu her şeyi güzel yapmasına karşılık hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olması kafidir
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ وَكَفَى بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا
Ve tevekkel alâl hayyillezî lâ yemûtu ve sebbih bi hamdihî, ve kefâ bihî bi zunûbi ibâdihî habîrâ(habîren).
r
Furkan 25/59 Gökleri ve yeryüzünü ve ikisi arasındakileri altı gün içinde yaratan,Rahmân’dır .Sonra da Arş’a istiva etti .Sen bunu haberdar olana sor!
الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ الرَّحْمَنُ فَاسْأَلْ بِهِ خَبِيرًا
Ellezî halakas semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin summestevâ alâl arşir rahmânu fes’el bihî habîrâ(habîren).
Furkan 25/ 60 Onlara: "Rahman'a secde edin" denildiği zaman, "Rahman da neymiş? Biz senin bize emrettiğine mi secde edecek mişiz?" derler ve bu onların nefretini arttırır.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمَنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمَنُ أَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًا*
Ve izâ kîle lehumuscudû lir rahmâni kâlû ve mâr rahmânu e nescudu li mâ te’murunâ ve zâdehum nufûrâ (SECDE ÂYETİ)
Furkan 25/ 61 Bereketin kaynağı şanı öyle yücedir ki, gökte burçları var etti ,oraya sirâc ışık kaynağı bir kandil ve münire Ay’ı yerleştirdi.
تَبَارَكَ الَّذِي جَعَلَ فِي السَّمَاء بُرُوجًا وَجَعَلَ فِيهَا سِرَاجًا وَقَمَرًا مُّنِيرًا
Tebârakellezî ceale fîs semâi burûcen ve ceale fîhâ sirâcen ve kameran munîrâ(munîren).
Furkan 25/ 62 Ve Tezekkür etmek veya şükretmek isteyen için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren de O'dur.
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِّمَنْ أَرَادَ أَن يَذَّكَّرَ أَوْ أَرَادَ شُكُورًا
Ve huvellezî cealel leyle ven nehâre hılfeten li men erâde en yezzekkere ev erâde şukûrâ(şukûren).
Furkan 25/63 Rahman'ın has kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman selam» derler
وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا
Ve ibâdur rahmânillezîne yemşûne alel ardı hevnen ve izâ hâtabehumul câhilûne kâlû selâmâ(selâmen).
Furkan 25/64 Ve Onlar, Rabblerine secde ederek ve kıyamda durarak geceleyenlerdir.
وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا
Vellezîne yebîtûne li rabbihim succeden ve kıyâmâ(kıyâmen).
Furkan 25/65 Derler ki "Rabbimiz, cehennem azabını bizden geri çevir; Şüphesiz onun azabı sürekli ve acıdır,
وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ إِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًا
Vellezîne yekûlûne rabbenâsrif annâ azâbe cehenneme inne azâbehâ kâne garâmâ(garâmen).
Furkan 25/66 Şüphesiz o, ne kötü bir karargah ve ne kötü bir konaklama yeridir."
إِنَّهَا سَاءتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا
İnnehâ sâet mustekarran ve mukâmâ(mukâmen).
Furkan 25/67 Ve onlar ki, infâk/ harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında dengeli bir yol tutarlar.
وَالَّذِينَ إِذَا أَنفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَلِكَ قَوَامًا
Vellezîne izâ enfekû lem yusrifû ve lem yakturû ve kâne beyne zâlike kavâmâ
Furkan 25/68 Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah’ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa günahının cezasını bulur.
وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَامًا
Vellezîne lâ yed’ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yaktulûnen nefselletî harramallâhu illâ bil hakkı ve lâ yeznûn(yeznûne), ve men yef’al zâlike yelka esâmâ(esâmen).
Furkan 25/69 Kıyamet günü ona azap kat kat artırılır ve onun içinde aşağılanmış olarak ebediyyen kalır.
يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا
Yudâaf lehul azâbu yevmel kıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen).
Furkan 25/ 70 Ancak tevbe /dönüş yapan ve iman edip salih amelde bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah gafûrun rahîm'dir suçları örterek, bağışlar ,Rahmeti, ikramı bol, merhameti eşsizdir
إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ
Furkan 25/ 71 Kim de tevbe eder ve salih amel işlerse işte o, Allah’a, tevbesi kabul edilmiş olarak döner.
وَمَن تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَإِنَّهُ يَتُوبُ إِلَى اللَّهِ مَتَابًا
Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilâllâhi metâbâ(metâben).
Furkan 25/ 72 Onlar yalana tanıklık etmezler/yalan söze kulak vermezler. Boş lakırdıya rastladıklarında ,kirâmân= hiç oralı olmadan güzel bir tavırla, geçip giderler.
وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا
Vellezîne lâ yeşhedûnez zûra ve izâ merrû bil lagvi merrû kirâmâ(kirâmen).
Furkan 25/ 73 Onlar, kendilerine Rabblerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler.
وَالَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا
Vellezîne izâ zukkirû bi âyâti rabbihim lem yahırrû aleyhâ summen ve umyânen(umyânen).
Furkan 25/ 74 Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi takva sahiplerine önder eyle” diyenlerdir.
وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا
Vellezîne yekûlûne rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ kurrete a’yunin vec’alnâ lil muttekîne imâmâ(imâmen).
Furkan 25 /75 İşte onlar, sabretmelerine karşılık yüksek saray odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar
أُوْلَئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًا
Ulâike yuczevnel gurfete bi mâ saberû ve yulekkavne fîhâ tahiyyeten ve selâmâ
Furkan 25 /76 Orda ebedi olarak kalıcıdırlar; O, ne güzel bir karargah ve ne güzel bir konaklama yeridir.
خَالِدِينَ فِيهَا حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا
Hâlidîne fîhâ, hasunet mustekarran ve mukâmâ(mukâmen).
Furkan 25/ 77 De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?
Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz
olacaktır
قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُلِزَامًا
Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder