Bu Blogda Ara

2 Şubat 2019 Cumartesi

M-N-Kuran Kelime Sözlüğü

M

MAİDE 5/ 90 AYET

Hamr :başı döndürüp zihni karıştıran, aklı örten, baş döndüren iceçek
aklı örten, baş döndüren
Meysir : Kısa yoldan, az yada  çok kazança  kavuşmayı amaçlayan şans oyunları; piyango, tombala ve her türlü kumar bu kapsama girer.
Sunak : Dini amaçla üzerinde kurban kesilen veya adakta bulunulan  dini yapı anlamına gelir  taştan yapılma masa,benzeri  yapılardır.İnsanlar İlah ile  aralarında bir bağ olarak  bu sunakları görmüşlerdir. insanların inanma ve sığınma ihtiyacına  hediyeler sunarak bütünleşmeyi amaçladıkları dinsel yapılar
Ezlam :Câhiliye Arapları yolculuğa çıkma, savaşa gitme, evlenme, şüpheli çocukların nesebini tayin etme, ticaret yapma, su kuyusu açma, hatta kumar oynama gibi kendilerince önemli olan işlere başlamadan önce tahtadan yapılmış ve kanat takılmamış ince oklar üzerine “yap, yapma” şeklinde alternatifler yazıp bir torbaya koyarlar, daha sonra içlerinden birini çekerek çıkan yazıya göre girişilen işin kendileri için uğurlu veya uğursuz olacağına inanır ve ona göre hareket ederlerdi. Ezlâmın beyaz çakıl taşlarından yapılmış tavla zarı şeklinde veya satranç taşları gibi olduğunu rivayet edenler de vardır.
Arap tarihçileri ezlâmı iki grupta toplarlar.
 1.Grub  Fal Okları. Sayısına ve bulunduğu kimselere göre ikiye ayrılır.
a) Üçlü fal okları. Herkesin yanında taşıdığı üç okun birinde, “Rabbim bana emretti” veya “yap”; diğerinde, “Rabbim bana yasak etti” yahut “yapma” diye yazılır, üçüncüsünde ise yazı bulunmaz ve çekilen kısmette ne çıkarsa ona göre hareket edilirdi. Eğer yazısız ok isabet ederse kısmet çekme işlemi tekrarlanırdı.
 b) Yedili fal okları. Kâbe’nin içindeki Hübel adlı putun yanında veya kâhinlerle hakimlerin nezdinde bulunan ve her biri üzerinde “evet”, “hayır”, “sizden”, “başkasından”, “açık değil”, “diyet”, “su” ifadelerinden biri yazılmış olan yedi ok bir işi yapmak veya yapmamak, nesebi şüpheli görülen bir çocuğun babasını belirlemek, öldürülen kimsenin diyetini ödetmek, su kuyusu açmak, evlenmek gibi değişik maksatlarla kullanılırdı. Bu işlerden biriyle ilgili olarak kısmetini tayin etmek isteyen kişi hediyelerle birlikte Kâbe’nin hizmetçisine yahut yedi oku bulunan kâhinlere gider, kısmet çektirir, çıkan sonucun putların iradesine uygun olduğuna inanır ve ona göre hareket ederdi.

2. Grub Kumar Okları. On oktan oluşan ve bir tür piyango çekilişine benzeyen bu okların üçü boş bırakılır, yedisine birden yediye kadar hisseler takdir edilip yazılırdı. On kişi arasında yapılan çekilişte boş okları çekenler ortaya konan maldan pay alamadıkları gibi kumara konu teşkil eden malın parasını da öderlerdi. Bu tür oklar daha çok bir deveyi kesip etini çeşitli hisselere ayırmak suretiyle oynanan kumarda kullanılırdı
Kaynak :DİYANET İŞLERİ B.Musafa Öz

Mecid: lügatta "geniş lütuf, büyük şeref ve şan" gibi anlamlara gelir. Mecîd mecd sahibi demektir. Mecid kelimesi, Kuran’da dört kez geçer. Bunlardan ikisinde Allah’ı, ikisinde de Kuran’ı niteler.Şu halde Kur'ân-i Mecîd terkibi , "yüce ve şanlı Kuran" demektir. Kuran, değişmezlik ve korunmuşluk vasfına sahip olup bütün yücelikleri ihtiva ettiği için, mecid olarak nitelendirilmiştir. Ayrıca Kuran,.mânâsını bilip amel edeni düşünerek okuyanı ve bildirdiği gerçekleri inanarak uygulayan insanı, yüceltip şereflendiren şanlı Kur'ân demek olur.Hud 11/73'de selam ayetinde Allah'ın mubarek isimlerinden hamid ismi ile gelmişti

Maide 5/103 Allah ne Bahireyi, ne Sahibeyi, ne Vasılayı, ne Hâm’ı meşru kılmıştır. ”Bunlar cahiliyet devrinde Arapların tapıp kurban ettikleri develerin isimleridir” ama kâfir olanlar yalanlarını Allah’a mal ederler ve çoğu aklını kullanmaz
مَا جَعَلَ اللّهُ مِن بَحِيرَةٍ وَلاَ سَآئِبَةٍ وَلاَ وَصِيلَةٍ وَلاَ حَامٍ وَلَكِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ وَأَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ
Mâ cealallâhu min bahîratin ve lâ sâibetin ve lâ vasîletin ve lâ hâmin ve lâkinnellezîne keferû yefterûne alâllâhi kezib) ve ekseruhum lâ ya’kılûn


Bahire :Cahiliyede bir deve beş defa doğurur on yavrusu erkek olursa, onu keserler, etini sadece erkekler yerlerdi. Eğer son yavru dişi olursa,onun adak olur.Putlarına adak olduğuna işaret olarak kulaklarını yarıp istediği yerden otlansın diye meraya salarlar.Yük verilmez binilemez,yünü kullanılmaz sadece sütü misafirlerine sadaka olur .

Saibe : Serbest bırakılan develer.On yıl boyunca her doğumda dişi deve doğuran devedir.Bu deve Hastalıktan şifa bulmak için,yolculuktan kazasız dönmek ,savaşta galip gelmek için adarlar .Bekledikleri dilekleri gerçekleşince tekrar ilahlarına hediye adak olarak serbest bırakılan develerdir

Vasîle :Arka arkaya beş veya yedi tane dişi kuzu doğuran koyun veya her doğumda ikiz doğmuş koyundur.Koyunların yedincisi erkek ise onu büyüttükten sonra kesip sadece erkekler yer kadınlara yasaklanmıştır.Tam tersinde yedincisi dişi doğarsa yavru kesilmez.ikizlerden bir dişi bir erkek ise dişinin hatırı için kesilmez.Vasile'nin sütünden yününden sadece erkekler istifade edebilirdi.
Hâm : Erkek deve demektir dölünden on defa alındığında doğan erkek deveye, veya dölünden olma bir erkek yavrusunun yetişip binme çağına gelen erkek develer sadece damızlık için kullanılır.Sadece ilahlarına adarlar sırtını ve etini haram sayarlar.

Makam-ı İbrahim : İbrahim aleyhisselam Yüce Allah'a menâsiki yani (hac ibadetinin yerlerini ve ilkeleri) göstermesi için dua etmişti.Yüce Allah Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" diyerek kıyamete kadar hac ibadetinin yapıldığı Arafat, Müzdelife, Cemerât, Safa, Merve, Kâbe’‘Makam-ı İbrahim,dir.

Mağfiret: Ğa-fe-re fiil kökünden türeyip Kur'ân'da 300 den fazla yerde geçmektedir. Arapça gramerinde ğa-fe- re harflerinden oluşmaktadır. Bu kelime arap toplumda bir şeye, onu kirden koruyacak elbise giydirmek anlamında . Elbiseni temizle ve onu boya.dendiğinde bu kelimeyi kullanırlardı.Kur'anla anlamı genişleyip Bu kökten gelen mubarek isimlerinin tecellisi ile gafir gafur gufran Allah'ın kulunu manevi anlamda magfiretiyle kulunu azaptan korumasıdır. İstiğfar;söz ve fiil ile af talep etmektir.Bir bakıma özür dilemedir.Bu özür karşısında daha güzel ameller yaparak bu hatayı kiri günahı örtmektir.Mağfiret te bu anlamda kullanılır.
İbn Manzûr ise; mağfiretin aslının "örtmek ve kapa­maktan geldiğini, Arap dilinde (ğaferehu: onu kapattı) denildiği gibi, malın bir kaba konduğu ve ağzının kapatıldığı zamanda da "onu sakladı ve örttü" denildiğini söylemektedir.
Görüldüğü gibi Rağıb bu kelimeye, pislikten ve kirden koruyanı giymek manasını verirken, İbn Manzûr da, örtme ve kapama manasını verir. Yalnız birincisi insanı kire ve pisliğe karşı kapayıp örterken, İbn Manzur'un ifadesinde, malı başkalarından koruma manası vardır.Arap dilinde kına, ihtiyarlığı (saç beyazlığını) sakla­dığından, "ğafere’ş-şeybu bi’l-hadâbi" denilir.Allah'tan hatasını anlayan kullarını bağışlar hiç işlememiş gibi temiz kılar


Mahcûra kelime anlamı: Mahcur, kendi adına işlem yapabilmesi, fiil ehliyeti sınırlanmış kişi demektir. Engellenen, kısıtlı, kayıtlı. ... çevresini ve mali haklarını sıkıntıya sokarak büyük zararlara sebep olursa, bazı davranışlarına sınırlama getirmek;.Hıcran mahcûra: hıcran mahcûran” Kur'an indiği toplumun kullandığı bir bedevî  deyimidir.Şöyle ki   bedevîlerin genellikle haram aylarda savaşmanın öldürmenin yasak olduğu korktukları bir kişiyle karşılaştıklarında kullandıkları bir ifadedir. Bu tabirin anlamı “Bana zarar verme! Bana zarar vermen yasaklanmıştır!” demektir.(Râzî) Bu suretle adamın korktuğu kişiden zarar gelmedi İşte yeniden diriliş gününde mücrimler, melekleri görünce “hıcran mahcûran” diyecekler ve bu sözlerinin dünyada yaptıkları gibi kendilerine fayda vereceklerini zannedecekler.


Mehcûr: İnsanın bedenle, dille veya kalple başkalarından ayrılmasıdır. saçma dikkate değer görmedi. ardından da gitmedi. terk edilmiş bakılmamış ihmal , ayrılık, ikilik, uzaklaşma, bırakmak, gibi anlamlara gelir


Mârid kelime anlamı: Allah'ın koyduğu hududlardan ,itaatten çıkan haddi aşan,hayırlardan uzak kalan demektir.murūd inatçı ısrarcı  demektir.Türkçede karşılığı meret'tir Sıkıntı veren, hoşlanılmayan şeyler veya kimseler için kullanılan sövgü sözü:dür

 مارد Merîd-Marîd Şeytan : inat ve isyanda çok ileri gidici sıfatı, Allahın emrine  karşı çıkmış isyan etmişti, Allah'ın secde emrini yerine getirmediği gibi kendisine yapma denileni yapmaya devam etmiş , yap denileni yapmamış, Âdem`i yaklaşılması yasaklanan ağaca yaklaştırmıştır.Diğer bir anlamında ise  soyulmuşluk, çıplaklık bulunmaktadır  vel hasıl hayırlardan, güzelliklerden soyunmuş şeytan

Emr-i Bi’l-Ma’rûf ve Nehy-i Ani’l-Münker kelime anlamı: Emr-i bi’l-Ma’rûf ve Nehy-i Ani’l-Münker; İyiliği emretme ve kötülüğü yasaklayıp ondan alıkoyma demektir.Öncelikle bu iki kelimenin anlamını veren hem dilsel ,deyimsel islam öncesi kullanımı ve islam sonrası aslını koruyarak genişletilmiş kullanımlarına, kuran'ın öğretisi ile  hayatımıza nasıl aktaracağımızı  rabbimizin yardımıyla detaylı  analiz ederek öğrenelim inşaallah

Mütevessim :İyi düşünenler anlamında cevrilen bu kelime bir şeyin dış görünüşünden, harici özelliklerinden yola çıkarak, o şeyin hakikatini, özünü, iç yüzünü anlamak için gereken dikkat ve duyarlılığı gösteren kimse şekinde ifade edilmektedir. Başımıza gelenlerin sebebi kendi davranış larımızdan yola çıkararak olayların hakikatini, özünü, iç yüzünü inceden ince düşünüp ibret alarak
tedebbür etmeyiliz


Ma'ruf kelime anlamı:  Arapça da  arafe- fiilinden gelmiştir.Arafe fiili her hangi bir şeyi görünümüne bakarak tanınan, bilinen , yani sureti zihninde olan ve duyularla  idrak edilen ,şeyler demektir. Ayrıca  'türkçede örf  dediğimizde, arapçada karşılığı urf kelimesi , marifet - Allahı tanıtan  bilgi ,tearafu tanınma,tanışıklık,inkar   gibi kelimeler hepsi arafe kelimesinin birbiriyle yakın anlamda türevleridir.

Kur'an'a göre maruf : Vahiy bilgisi , zikir ile bilinen tecrübe ile tanınan  islam'ın güzel gördüğü onayladığı  anlaşılan fiil ,söz ve davranışlardır.

Cahiliye döneminde ma’ruf ve münker kavramlarının kullanışı  

Dini anlamda değildi.Cahiliye de  kabile geleneklerine uygunluğu,tanınmışlığı esas alınan kavramdı. Ma’ruf kelimesinin ‘iyilik, ikram, gönül okşayıcı söz ve davranış’ anlamlarında, münker ve türevlerinin ise ‘yadırgama, birinin varlığından huzursuz olma’ anlamlarında kullanılmıştır.,Eski Arap edebiyatında ma’ruf yerine urf,/Örf  münker yerine nükr çirkin/kötü anlamında kullanılmıştır Kur'an  ise bu kavramı dinî ölçülere ve fıtrat kurallarına uygunluğu ölçü almıştır.Her iki kavramın da eski anlamlarını korumakla birlikte kapsamı genişletilmiştir.
Maruf Allah’ın, yapıldığında kendisine itaat kabul ettiği, emir buyurduğu, sevdiği ve razı olduğu her şeydir.” Zıddı münker'dir kelimesidir Kur'ân-ı Kerim'de Kullanımın tamamına yakın bir kısmında harfi tarif almış olarak, "el-ma'rûf" şeklindedir.Maruf  diye bilinen tanınan bu güzel eylemler girdiği her toplumda ,sürekli ve sürekli devam ettikçe örf /urf haline gelmesini ifade eder .İyi düşünen akıl sahipleri bu davranışları hemen tanırlar
Kur'ân-ı Kerim'de, ma'rûf kelimesi toplam 39 yerde geçer. Münker kelimesi ise 18 yerde  kullanılır. Kur'ân-ı Kerim'de, ma'rûf ve münker kelimeleri, 9  âyette "ma'rûfu emretme ve münkeri nehyetme" anlamına gelen ifâde kalıplarıyla geçmektedir. Bu âyetlerde hangi davranışların ma'rûf, hangilerinin münker olduğu belirtilip ma'rûfun dinin yapılmasını gerekli gördüğü veya tavsiye ettiği, münkerin de bunların zıddı olan söz ve davranışların tamamını kapsadığını göstermektedir.
  Buna göre, Maruf insanlara elçilerin elleriyle getirilen ve her elçinin gelişi ile bir bölümü de  değişebilen insanları birleştirici ,güzellikle,iyilikle  ıslah edici  temiz ve bozulmamış fıtrat sahiblerinin sahip olduğu vahiy bilgisi  ile bilinen iyiliğe sevk etmedir Yani emrettiğimiz veya kendisinden sakındırdığımız şeyin ne olduğunu bilmek, mahiyetini kavramak ve onun için gerekli olan bilgilere sahip olmak gerekmektedir .
 İslam'ın  getirdiği değerler hayat tarzına, görgü kurallarına uygun olan söz ve davranışlar ma’ruf'tur.En büyük maruf tevhid'dir  Kur’an-ı Kerim’de ma’ruf ve münker kelimeleri dokuz ayette ‘ma’rufu emretme, münkeri nehyetme’ anlamına gelen İyiliği emretme kötülüğü yasaklayıp ondan alıkoyma  ifade kalıplarıyla geçmektedir.

Münker kelime anlamı: :Marufun zıddı Nekr kökünden türemiş Bu fiil Sözlükte tanınmayan bilinmeyene iten demektir.Bunun aslı kalbin  tasavur etmediği ,anlayamadığı ,hayal edemediği şeyi bilmezliğe gelmesi şüphe duymasıdır .Tanınmayan inkar edilen,çirkin temiz fıtrata  uymayan  red edilen şeydir .Münker tanımama  ve inkar etme tutumudur. Bu fiiler   “Allah’ın, uzak durulması  nehyettiği ve kesin bir dille yasakladığı şeylerdir.”en büyük münker de şirktir. Münker; tasvip edilmeyen, yadırganan, sıkıntı duyulan şey demektir.”

 Bu fiili işleyenlere münkir denir
Münker, sağlam aklın çirkin dediği, güzel olup olmadığı konusunda şüphe duyduğu fiillerdir . Daha kısa bir tanımla şöyle söylenebilir: İslâm’ın ve akl-ı selimin (sağlam aklın) hoş görmediği şeydir. Aynı kökten gelen inkâr, ‘irfan’ın karşıtıdır. Münkerin karşıtı ise‘ma’rûf’tur. ‘Ma’rûf’ nasıl ki, sağlam aklın ve şeriatın (İslâm’ın) güzel saydığı şey ise,‘münker’ de tam bunun zıddıdır. Bu açıdan, İslâm’ın haram ve mekruh dediği bütün hükümler münker kapsamına girmektedir. Bir insan münkeri işlemeye devam ederse, onu bir kural, terkedilmesi zor bir adet haline getirir. Insan, şeytanın aldatmalarıyla yüzyüze geldiği için, her an ‘münker’e sapabilir. Bu bakımdan insanın, devamlı ‘ma’ruf’ işlerle meşgul olması, toplumda herkesin münkerlerle mücâdele etmesi gerekir.

Kitab-ı Merkûm Merkûm Kötülük ve iyilikler yazılmış, derlenmiş insanların  sicil dosyaları,  sayılıp rakamlanmış ,kayıt altına alınmış  ,çok sağlam ,açıkça,görülecek yazılı , mühürlenmiş,  tescilli, mühürlü dosyalardır

 Musaytır Bir şey üzerinde onu kontrol etmek, durumlarını görüp gözetlemek, amelini yazmak üzere Musallat olan” demektir. Rabbimiz, Peygamberine hiçbir baskı ve zorlamaya meydan vermeden insanları uyarmasını ve gerçekleri onlara tebliğ etmesini emretmektedir. Çünkü iman ve ibadet ancak kişinin ikna olmasına, gönülden isteyip benimsemeye bağlıdır. Zor karşısında kalan kimsenin “inandım” demesi ve ibadet etmesi sâdece bir aldatma ve durumu kurtarmadır.

Mukatta harfleri: Hâ mîm. Kur’an’ı Kerîm’de altı sûrenin Mü’min, Fussilet, Casiye, Ahkaf, Zuhruf, Duhan başında gelen ve o sûrelere ait birer âyettirler.Bu âyetlerden sonra dikkat edin. Rabbimiz hep Kur’an’a dikkat çekmektedir.Kullarım! Dinleyin şu anda Allah konuşuyor! Bunu kendi sözlerinize benzetmeyin  Şu anda içinizden birisi konuşmuyor benim sözümü içinizden birinin sözüne benzetme deyirek sonraki  gelen bu âyetler Kur’an’a dikkat çekmektedir.

Mubarek : Arapça mubāraka'dır : B-r-k kökünden gelen Allah’ın verdiği bolluk getiren, bereketli, verimli artma ve çoğaltma demektir.Allah'ın indirdiği bu Bereketli mubarek bir kitap okundukça tükenmez hikmetlere kavuşturan ,selamete ulaştıran kitabın en önemli bir sıfatıdır.Tıpkı Allah'ın küçüçük yarattığı mübarek bir tohumun Allahın koyduğu ölçü ile bire binler hatta milyonlar vermesi gibi ,Kitaba uydukça insan iki cihan da Allah'ın rızasına ulaştıran bereketli mubarek bir kitaptir.

Münkir, münker kelimesinin kökü olan ‘nekr’den türemiş ,sözlük anlamıyla da Kur’an’da geçmektedir bu, tanımama, bilmeme manasına gelir. Allah’ı ve O’nun dinini inkâr eden kimsedir. Allah’ı kabul etmez. O’nun gönderdiği dini tanımaz. O’nun koyduğu hükümleri reddeder. Böyle bir insan, Allah’a ait ilâh özelliklerini bilmemektedir, O’nu hakkıyla idrak edememektedir. Bu yüzden kolay bir şekilde inkâr yoluna sapmakta, Allah’a ait şeyleri tanımadığını ilan etmektedir.
Münkir, hukuk dilinde de çok geçmektedir. Davalarda, kendisine isnat edilen şeyi kabul etmeyene ‘münkir’ denir.


Meta’ kelime anlamı : ‘met’e’ kelimesinden türemiştir.Bunun anlamı, faydalanmak, zevk aldırmak, ömrünü uzatmak,.Meta’, kendisinden bir müddet faydanılan şeydir.Türkçede, sermaye, eldeki mal, ticaret eşyası gibi anlamlarda kullanılmaktadır.Allah dünya metaı’ndan insanlara verir, onları faydalandırır. Verilen bu meta’lar insanı denemek ve dünya geçimliğini sağlamak içindir.Kur’an-ı Kerim’de, dünya hayatının, insanların sahip olduğu geçimlik eşyaların hepsinin bir meta’ olduğu sürekli vurgulanmaktadır. Meta’ın ana özelliği, insana fayda sağlamasıdır. Ancak bu faydalanma sürekli değildir. Geçicidir, fanidir, belli bir zamana kadardır. Üstelik bu meta’, bir aldanma, bir yanılma sebebidir. Meta’a sahip olanlar, ona sahip olmalarından dolayı kibirlenir, hadlerini aşarlarsa; şüphesiz aldanmış olacaklardır. Dünya malının insana sürekli saltanat sağlaması mümkün değildir.
Metâ özet olarak  Kendisinden hemen lezzet alınan menfaattir. Herhangi bir müddete kadar kendisinden faydalanılan sonra sona erip yok olan her şeye meta’ denir.
Dahada kısaltacak olursak  Meta’:Sabit olmayan, kâmil olmayan ve daim olmayandır. Zıttı naim’dir.

Meşrikeyn ve mağribeyn= iki doğu, iki batı : Güneş ve ay, bir hesâba göre hareket etmektedir." âyetinden anlaşılacağı gibi güneş ve ayın doğuları ve batıları demektir. Güneş'in iki doğuş yeri iki batış yeri vardır. kış ve yaz mevsimlerinin en kısa ve en uzun günleri kastediliyor olabilir. Ya da yeryüzünün yarı küresidir. Kış mevsiminin kısa günlerinde güneş, en dar açıdan doğar ve batar, yaz mevsiminin en uzun günlerinde güneş en geniş açıdan doğar ve batar. En uzun ve en kısa iki gün arasındaki günlerde güneşin doğuş ve batışı hergün farklı açılarda olur.Doğuların ve batıların Rabbi" ifadesi de birkaç anlama gelebilir, 

1) Güneş Allah'ın emriyle doğar ve batar, ayrıca bu, hergün farklı açılarda vuku bulur

. 2) Yeryüzünün de güneşin de sahibi O'dur.
Bunlardan hangisi olursa olsun, asıl kasdedilen mânâ, Allah'ın bütün nimetlerin sahibi ve yöneticisi olduğunu beyan etmektir.

Mesel kelime anlamı :Mesel kelime anlamı :Mesel, sözde iki şey arasındaki benzeşmedir.Genel anlamıyla konuyu açan  bir eşi,  bir benzer,  bir örnek demektir.  Mesel ve Temsil kelimeside  bir kissa veya bir beyan etmek,yazı veya başka bırşeyle,bırşeyin kendisine bakıyormuşcasına misalini surelendirmek. tasvir etmek demektir Yani benzerini örnek  örneğini gözünün önüne getirmek , delil, işareti, ibret, ilginç, farklı haller, durum,gibi  anlamlarda kullanılmaktadır
Kur’ân’ın belli başlı eğitim metotlarından birisidir Mesel'in çogulu emsaldır .Kur'an'ımızın  bu metoduna   EMSÂLU'L KUR'AN denir  Kuran'da meseller Muhatabın ; a- Hem Akla Hem de Vicdana Hitap Etmek b-Herhangi Bir Düşünceye  İkna Etmek ,c- En doğru yola gidebilmesi için  bir konunun güzelliklerini göstermek d- Ona Özendirmek yada Çirkin Göstererek Ondan Sakındırmak, Uzaklaştırmak ve Nefret Ettirmek. e-Duygulara hitap edip gönülleri okşadığı için sözü son derece etkili ve dokunuşla  derinden etkileyerek düşündürmeye sevk ederek karmaşık konuların anlaşılmasında   ve zor konuların kavranmasında  son derece önemlidir

Mele-i A’lâ: Mele ileri gelenler ,yüce âlem ,yüce konsey Allah’ın melekleri topladığı meclis anlamına geldiği ifade edilir.İnkarcılar ,kâhinler,putperestler,din adına bilgisizce konuşanlar, kendilerine olağan üstü nitelikler verildiğini semavî ,görünmeyen varlıklardan bazı bilgiler aldığını iddia edenler vardır. Ayet bu durumu kesinlikle red etmekte ve bunun ,asılsız olduğunu açıklıyor.Allah'ın ilettiği vahyin kaynağını korunmuşluğu ifade eden sembolik bir anlatımdır.Allah'ın Meleklere buyurduğu bilgilerin ,hiç kimsenin bozması ,hiç bir müdahalesi olamayacağı anlatır


Mevâzîn: Enbiyâ 21/ 47 Bu ayette anlamı teraziler-tartılar yerine kullanılan çoğul gelmiştir Mizan, terazi, tartı aleti ölçme aleti, ağırlıkları ölçmek için kullanılan alettir. Mevâzîn ,Mizan kelimesinin çoğuludur. Rabbimizin bu dünya için de “mizan” (tartı ve terazi) koymuştur .Tartıları ağır basan imandır; tartıları hafif çekende de küfürdür, şirktir.Bu kelime Ayetler de çoğul mevzūn'nun / tartıları ve elmīzāne- tartı ve veznen- bir tartı ve emir kalıbı- vezinū tart gibi... Ayrıca mizan sadece ağırlık ölçmeye mahsus bir alet olmayıp ısı ve hız gibi özellikleri ölçmeye yarayan ölçü aletleri de “mizan”denmiştir.


Mesih kelime anlamı:  Mesih sözcüğünün kökü olan مسح’in mesh‘in anlamı, “herhangi bir şeyi elle sıvazlayarak temizlemek”tir.Mesih sözcüğü, mübalağa ism-i fail olduğundan, “ileri derecede kirli nesnelerin kirini sıvazlayıp temizleyen, tozunu kirini gideren” anlamına gelir.Sözcüğün bu anlamına göre Îsâ aleyhisselam'a bu ismin veriliş nedeni olarak şu görüşler ortaya atılmıştır: “Yeryüzünü meshettiği, yani birçok yerde dolaşıp tebliğde bulunduğu için, “hastaya el sürdüğünde hasta iyileştiği için”, yetimleri çok sevip yetimlerin başını okşadığı için, günahları temizlettiği için Îsâ’ya Mesih denilmiştir.Genel anlayışa  göre ise Tevrât’a sürülen lekeleri temizlediği, temizleyeceği için Îsâ Mesih olarak nitelenmiştir.

MekraAllâh kelime anlamı:  :Mekr. Hile yapmak, aldatmak; hile yapanı cezalandırmak anlamında Kur'an terimidir.Sözlükte "aldatmak, hile yapmak suretiyle birinin amacına ulaşmasını engellemek" anlamında masdar ve "hile, aldatma" mânasında isim olarak kullanılır. Allah'a nisbet edildiğinde "kötüleri hilelerinden dolayı cezalandırmak, tuzak ve düzenlerini etkisiz hale getirmek" mânasına gelir.Bazı âyetlerde de inkarcıların elçilere ve inananlara karşı düzenledikleri hileler mekr kökünden türeyen fiillerle ifade edilerek bu tür hilelerin yalnız sahiplerine zarar vereceği, Allah'ın bunları tesirsiz hale getireceği ve sahiplerini cezalandıracağı bildirilmiştir

Mer’â:çayır, çemen biten yerler, otlak ve korular” anlamına gelir. Bu kelimeyle, insanların ve hayvanların yararlandıkları yaylalar, çiftlikler, bahçeler, ormandaki türlü bitkiler ve ağaçlar ifade edilir. İlkbaharda biten otlar, bir süre sonra sararır ve kurur, giderek de karaya çalan bir renk alır.

Miskîn : Kök anlamı ''hareketin ardından durağanlaşmadır''.İşi olsun olmasın , yoksulluktan, fakirlikten durgun hale gelmiş, bu yoksulluk dolayısıyla, çaresize miskin denilir. Miskinin Hasta, sakat, yaşlı ve işsiz gibi çaresiz kalmış herkes bu konuma girer.çaresiz durumda olanlardır Nebîmiz şöyle demiştir:“Miskîn bir parça, iki parça yiyecek ile yetinen kişi değildir. İhtiyacını karşılayamadığı halde utanan veya ısrarla kimseden bir şey isteyemeyen kişidir.” (Buhârî, “Zekât”, 53; Müslim, “Zekât”, 101; Ebû Dâvud, “Zekât”, 23; Nesâî, “Zekât”, 78.)

Bu kimseler eline ne verilirse günü onunla geçiren değildir.Çalışan ancak ihtiyacı olsa da utanıp kimseye belli etmeyen veya kimseden bir şey istemeyen kişidir.Kehf, 18/79 bkz Geminin miskinlere ait olduğunu ifade ediyor.Demek ki ; bir işle gecimini sağlayan kişilerin zor durumlarda tekrar kalkınabilmesi için yardım edilebilecek kimseler anlamına gelmektedir.


Mîsâk kelime anlamı: V-S-Ka ve Ve-Sü-Ka fiil kökünden türemiştir.. Lûgatta “sağlam yapmak veya işi sağlama bağlamağı ifade eder Vesseka; sağlam resmileştirdi demektir. Türkçe’de belgeyle kanıtlama, belgeleme.tevsik etmek şeklinde kullanan kelime de bu köktendir. Türkçe’de vesika kelimesi kendisiyle delilendirilen , güçlendirilen ve sağlam bağlanan mânasına kullanılır

Mekâlîdu kelime anlamı: anahtarlarlar, hazineler anlamına gelen bu kelime sahiplik  ifade eder Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur :Allah , göklerin ve yerin tüm hallerinin sahibi ve mâliki olup,çekip ceviren  onların koruyucusu, muhafaza edenidir" demektir Bu ifade, bir kinayedir.


Muhsin kelime anlamı :Hüsn ,İhsan ve muhsin aynı kökten gelirler .İhsan iyilik, lütuf, bağışlamak, güzel düşünüp güzel davranmak, ihsan eden, iyilik eden, güzel düşünüp güzel davranan demektir. El-Muhsin olan Allah, güzeli ve güzellik sergileyenleri sever. Her kimde muhsin özellikleri varsa, onda muhsin olan İlâhî Kudret'ten insana tecellisi belgesi demektir


Muslih kelime anlamı:  kendisi doğru olmakla birlikte, başkalarını da ıslah eden düzelten, onların yararına olacak şeyleri yapan ve yapmalarını sağlayan demektir.Muslih; ıslah eden, düzelten, tamir eden, bir şeyi iyi ve doğru yapan, insanların arasını düzelten demektir. Muslih, aynı zamanda üretken insan demektir. Sâlih kendisi için iyi, ama muslih hem kendisi için iyidir, hem de başkalarının iyi olması, onların da ıslah olup sâlih insan olmaları için çaba gösterendir. Bu bir açıdan cihad faaliyetidir.


Mihrâb: ibadet edilen yer anlamındadır.Camilerimizde en önde imam için hazırlanan ve namaz kıldırılan yere de mihrâb denir. Bu âyette,Mihrâb o dönemdeki yapılar kilise yahut manastır yüksek olarak çok basamaklı merdivenle çıkılacak şekilde inşa edilmiş. Kendini ibadete veren kimseler için hazırlanmış özel odaları veya hücreleri belirtmek için kullanılmıştır.Özel çalışma yeri karargâh olarak bilinir .Mihrâb: hz meryem in kaldığı yer içindebu  kelime geçmektedir

Muslih kelime anlamı: , içine kapalı bir kimse değil; dışa açık, dışa doğru faaliyet gösteren, kendi tattığı güzellikleri başkasına da taşıyan, kendi ne ile ıslah olmuşsa, onlarla başkasını da ıslah etmeye çalışan kişidir. Islah olmak kendisine ne kazandırmışsa başkalarının da aynı şeyleri kazanması için faaliyet gösterendir.

Muhlisin kelime anlamı: İçini küfür, tuğyan, haksızlık, gösteriş ve alayiş kirinden temizleyip aklıyla, vicdanıyla, bilgi ve araştırmasıyla Allah'a yönelerek kulluk görevini ve gereğini ıhlâs düzeyinde samimi anlayış, derunî zevk içinde yerine getirenlere  denir.
İçini küfür, tuğyan, haksızlık, gösteriş ve alayiş kirinden temizleyip ak­lıyla, vicdanıyla, bilgi ve araştırmasıyla Allah'a yönelerek kulluk görevini ve gereğini ıhlâs düzeyinde samimi anlayış, derunî zevk içinde yerine ge-tirenlere  denir
kr kökünden türemiş Bu fiil Sözlükte tanınmayan bilinmeyene iten demektir.Bunun aslı kalbin  tasavur etmediği ,anlayamadığı ,hayal edemediği şeyi bilmezliğe gelmesi şüphe duymasıdır .Tanınmayan inkar edilen,çirkin temiz fıtrata  uymayan  red edilen şeydir .Münker tanımama  ve inkar etme tutumudur. Bu fiiler   “Allah’ın, uzak durulması  nehyettiği ve kesin bir dille yasakladığı şeylerdir.”en büyük münker de şirktir. Münker; tasvip edilmeyen, yadırganan, sıkıntı duyulan şey demektir.” Bu fiili işleyenlere münkir denir

Muflih kelime anlamı : Güç bir durumdan kurtulan  felah bulan ,gayesine ulaşmış olan kimse” demektir. Kelimenin aslı yarmak demektir.Arapça da toprağı yardığından  dolayı çiftçiye ekinci Fellah denmiştir.O gün engeli yarıp kendini kurtarma ve muradına, arzusuna ermek, yani zafer bulmaktır.Bir terim olarak; kişinin dinî ve ahlakî yükümlülüklerini yerine getirmesinin sonucunda dünyada elde edeceği başarı ve mutlulukla, ahirette ulaşacağı ebedî kurtuluş ve saadeti ifade eder. Aynı kökten gelen iflah, bir şeyi elde etmek, arzu edilen şeye ulaşmak, çalışmada başarılı olmak gibi anlamlar ifade eder.

Mufsidîn :Mufsidin Fesad kelimesinin isim halidir. Kur’an’ın üzerinde durduğu önemli kavramlardan birisi de “FESAT”kavramıdır.FE-SE -DE kelimesi  yiyecekler ve içecekler için "bozulma, kokma" Ameller için "geçersiz olma, hükmü olmama",bunların dışındaysa her türlü bozulma,Toplumda ortaya  çıkan "kokuşma ve dengeden sapma" durumlarını ifade eder.
Fesad kelimesinin türevleri ifsad müfsid kelimesinin eylem hali  bir şeyin normal seyrinden çıkması anlamına gelen bozucu işler.Yapılan bu eylemlere ifsad etmek denir.Bu fiileri adet haline getirene kur'an müfsidin der. Müfsidlerin/ Bozguncuların çok ,çok  önemli ortak özellikleri kendilerini hiçbir zaman bozguncu olarak görmemeleridir.Hatta kendilerini sürekli yapıcı kimseler gibi  tanıtmalarıdır.
Sonuç olarak Mufsidin / İfsad/ fesad Bu kavramlar  Allah’a verdiği sözü unutan,bir şey önceden düzgün, düzenli ve yararlı iken sonradan zorbalıkla  nitelikleri değiştirenlerdir.Bunlar :a-) İmân, kulluk , ahlâk, hakk ve istikâmetten saptırması b-)Toplumun ,yeryüzü ve çevresinin, barış ve huzûru, mal, can ve nâmus güvenliğinin bozması c-Hayatın gereği olan insanlarla ve akrabalarla ilişkisini kopartılması,


musallîn : Kur'an'da salat kelimesi  Ekamesselat kalk ve yönel anlamına gelen Esselat kelimesi ile birlikte  kame yani kalkmak kelimesiyle geldiğinde;marife olarak “El” takısıyla gelmiştir.İkâme ile birlikte türevleriyle ekîmus's salat /Yukîmûne'salât /el mukîmîne's salat bu kelimeler ve vakitlerle salat kelimesi geldiğinde namazla alakalıdır.Musalli  s-l-y  kökünden gelen bu kelime  dua ,rahmet, ikram ,yaslanmak,destek  anlamlarına gelir Ayrıca bu kökten gelen üç harfli kökü salâ -yaslâ -tasliye -sâl cehenneme atılmak anlamındadır.Salat kalıbında gelen salat eden yani Allah'a mussalli olmak Allah'tan yana olmanın adıdır.islama destek olan ,Allah'a gönülden bağlı ,dua ve ibadeti, kulluğu tevhide  bağlı eylemleriyle dinin direği edinenler içeriği böylece namaz kılanlar  anlamındadır

Münîr Hem başkası tarafından aydınlanan nesne hem de başkasını aydınlatan özne demektir Vahiy ve özellikle Kur'an, hem nur, hem de münîr (nurlandıran, ışık saçan) aydınlatan kitap olarak nitelendirilmektedir.

Munib kimlere denir Samimi bir şekilde Allah'a teslim olmak, ona yönelmek ve tevbe etmektir. münîb’ sürekli tekrar, tekrar -defalarca- dönmek, bir şeye dönüş yapmaktır. Münîb olan (hatasını) hemen  kabul eder ve  hemen tevbe eder,hemen  itaate yönelir.gafletteyse hemen  zikre, yanlızlıktan insanlarla beraber olur yine her an  Allah’ın rızasına ve O’nun ölçülerine  uygun olan şeylere içten gelerek  yaşamaya sürekli  dönmektir.(İbni Manzur, Lisânu’l-Arab),

Muhsin kelime anlamı: Allah görüyormuş gibi davranan Güzel işler yapan takva emir yasaklarını hatırlayarak davranan  İhsan sahibi ,ahsen ,hasenet hepsi aynı kökten  faydalı ve hayırlı güzel davranışların, işleri güzel yapan ihsan sahibi anlamlarında  Allah ‘muhsinleri onları ayetlerde  övüyor

Mutmain kelime anlamı:   Bu kelime ve bu kökten türeyen anlamları  idrak eden, anlayan, sakin , uslu emin olan,huzurlu, mutlu ,yatışmak , gibi anlamları bulunmaktadır

Musrif kelime anlamı:  Kur’an’da müsrif .Arapça da ‘israf’  kavramının kökü olan س ر ف  ‘se-re-fe’  ismidir.Kuran'da arapça  kullanımları وَإِسْرَافَنَا = isrāfenā emir kalıbı تُسْرِفُوا     tusrifū   israf etmeyin يُسْرِفْ   =yusrif  aşırı gitme أَسْرَفَ   =  esrafe  israf eden   مُسْرِفُونَ   musrifūne     haddi aşan   aşırı giden,sınırı aşan kimseler verilen isimdir.Sözlükte yaptığı her işte normal olan sınırı aşan demektir.Halk arasında müsrif daha çok malını çekine çekine harcayanlar hakkında kullanılır. Müsrifliğin lüzumu yok” derler.az vermek için veya hiç vermemek için Böylece vermekten kurtulmak isterler.Kur’an’da müsrif  tevhid inancından uzaklaşıp şirke, küfre ve zulme sapan,günah bataklığına düşerek kendi kendine kötülük eden,İslami hükümlere muhalefet eden, dinin ölçülerine tecavüz eden , kendisine emanet edilen malı ve imkanları islama düşman olanlara ,kendi arzularıiçin har vurup harman savuranlar, ölçüsüz harcıyanlar toplumda ki bu ni’met dengesini bozanları ifa eder. kısaca  insan ve toplum bünyesinde İlâhí ölçülere uygun kurulması gereken dengeyi tanımayan ve bozan insandır.

Musrifîn :KUR'AN  bu kelimeyi malının infak etmeye kıyamayan mal düşkünü değildir..1- Allah’ın verdiği nimetin kıymetini bilmeden, onu har vurup harman savuranlardır. 2-Malını ,,sahip olduklarını tümünü  kendinden bilenlerdir.,2-Cahillikten, gafletten, ya da kasti olarak İlahi ölçülere uygun ve normal bir şekilde davranmayanlar.3-Aşırıya kaçan,kin öfke ile islam düşmanlığına sarfedenler 4-Ölçüsüz yanlış davranışlarıyla , şirke, küfre ve zulme saparak ,sorumlulukları unutanlardır ,Kısaca sahip olduklarından dolayı söz ve davranışta,kur'an ahlakının ve sağlam dini ölçülerine aşırı aykırı hareket edendir.

 Müsrifinler :Allah’ın kendisi için gönderdiği ölçülere uymayıp,Tevhid inancından uzaklaşıp şirke, küfre ve zulme , kurana zıt  davrananları ,Kadınları bırakıp erkeklere yanaşanları ,suçlu günahkarları , heva ve hevesinin istediğini yapanları,aşırılığa meyledenleri Allah’ın verdiği maddi manevi nimetin kıymetini bilmeyen, savuran, ölçüsüz harcıyanlar, tümü bu  sıfat ismine işarettir.

Mufsidîn kelime anlamı:Bu kelime fesâda kelimesinden gelen türevlerindendir. Kur’an’ın üzerinde durduğu önemli kavramlardan birisi de “FESAT”kavramıdır.FE-SE -DE kelimesi  önceleri yiyecekler ve içecekler için "bozulma, kokma gibi anlamlar ifade ederken.Kur'an'da ameller için "geçersiz olma, hükmü olmama", toplumda ortaya çıkan "kokuşma ve dengeden sapma" durumlarını ifade eder. Bir bakıma her türlü kötü işi kapsar veya "az veya çok olsun herhangi bir şeyin sınırı aşması anlamına gelir.Fesad kelimesinin türevlerinden   ifsad kelimeside  bir şeyin normal seyrinden çıkması anlamına gelen bozucu işler.Yapılan bu eylemlere ifsad etmek denir.

Kur'an'a Göre Müfsidun :
1-Allah’a verdiği sözü unutanlar,bir şey önceden düzgün, düzenli ve yararlı iken sonradan nitelikleri değiştirenler 2-Toplumun yeryüzü ve çevrenin, barış ve huzûru, mal, can ve nâmus güvenliğini bozmak  3- îmân, kulluk , ahlâk, hakk ve istikâmetten sapılmasını,4-Hayatın gereği olan insanlarla ve akrabalarla ilişkisini kopartılması,5- ölçü ve tartıda , ekin ve nesli inanç, kaybedilmesine yol açan  şirk, küfür, nifâk ve  isyan gibi benzer söz, fiil ve davranışları ifade eder Bu fiileri adet haline getirene kur'an müfsidin der. Müfsidinlerin/ Bozguncuların en önemli ortak özellikleri kendilerini hiçbir zaman bozguncu olarak görmemeleridir.Hatta kendilerini sürekli yapıcı kimseler olarak  tanıtmalarıdır.fesâda kelimesinin türevleri lâ  tufsidū  bozgınculuk yapmayın ,yufsidūne bozgunculuk yaparlar   yufsidu  bozgunculuk yapan , linufside     bozgunculuk yapmak için liyufside gibi olumlu olumsuz çoğul tekil çeşitli siğalarda gelir
 Tufsidû: Yapılan bozgunculuk yapma eylemi anlamına gelen.Fesâda kelimesinin türevlerindendir Kuran'da  lâ  tufsidū:bozgınculuk yapmayın ,yufsidūne: bozgunculuk yaparlar, mufsidûn/yufsidu:  bozgunculuk yapan , linufside: bozgunculuk yapmak için,gibi olumlu olumsuz çoğul tekil çeşitli kalıplarda  gelir

Musibet kelime anlamı: Ansızın gelen felaket, sıkıntı veren şey.mutlak anlamda “sıkıntı”yı ifade etmektedir. Sıfat olarak da mecazen “uğursuz” anlamlarında kullanılmaktadır

Münir kelime anlamı: başkası tarafından aydınlanan, hem de başkasını aydınlatan anlamıdadır. Ayın güneşten aldığı ışıkla aydınlanan ve başkalarına da yansıtan münir olan bir gök cismi olduğuna işaret etmektedir.

Muvahhid kelime anlamı ; 
Tüm putları Her Şekilde reddeden Mü’min‘Vahdet’ ve ‘Tevhid’ kökünden gelen bu kelime, birleyen, Tevhid inancını kabul eden, ALLAH’ı bir olarak kabul eden kişi demektir


Müşrik :Allah’a ortak koşarak iman edenler demektir. Allah’ın emri ve otoritesinin önüne bir başka görüşü, otoriteyi, anlayışı ya da düşünceyi geçirerek kendini mümin gösterenlerdir.

Mücrim kelime anlamı .
Günahkâr veya suçlu anlamında bir kur'an terimidir. Kelime aslı "cürm- cerm kelimelerinden türemiştir. Esas anlamı ; henüz olgunlaşmamış meyveyi ağaçtan kopararak ve ya keserek almaktır.Kuranı kerim bu kelimeyi her tülü haksızlık ve çirkin davranışların karşılığı olarak kullanmıştır.Bu kavramın özünde iyi ve güzel olana karşı zıt davranışları gerçekleştirmektir. Genellikle toplumun ileri gelenleri,her türlü ,imkanları olan bu kişiler Bencillik ,,kibir ,Allah'a iftira,bildiği halde yalanlayan,haktan nefret ,alaya alma,haksızlığa prim vermek,düzenbaz ,hilekar, sahtekar ,servet ve refahla şımarmak , ahiret inancı inkar ve elçilere düşmanlık sergileyendir.Kur'an'ın en fazla yerdiği kötülüklerin büyük kısmı ,bu suçlulardır.Mücrimler için kur'an'da verilen cezalar arasında hakir olma ,sonsuz ve kesintisiz azap,düzenbaz ve hilakarlıkla kazandığı amelleri karşılığını Allah'ın azabına maruz kalacağı gibi ağır cezalarla ifade edilmektedir

Münafık kelime anlamı ,  içi kafir dışı mümin olanlar iki yüzlü Çıkarı neyse öyle görünen kişiye  münafık  denir. Bu kişi Türkiye’de Müslüman, Çin de Budist,  Amerika’da   Hıristiyan,   İsrail’de  Musevi  olmaktan zevk alır. böyle bir anlayış  içerir . Kur’an,münafıkların, cehennemin endibinde olacaklarını,cennete girmelerinin söz konusu olamayacağını haber  vermektedir.


Müteşabih kelime anlamı :Kısaca birbirine benzeyen anlamındadır.Kelime kökü şibh ve şebehtir. Müteşabih,birbirine benzeyen birden çok ve birbirinden güzel anlaşılır anlamlar içeren kinaye ve mecaz,diğer edebî sanatların da kullanıldığı yapılan benzetme ve örneklemelerden dolayı kültür seviyesi en alt düzeyde olanların bile anlayabilecekleri ayetlerdir.
Kur'ân'ın baştan sona lafızları, anlatım üslûbu ve mânâları birbirine benzemekte ve birbiriyle uyum içerisindedir. Kur'ân'ın bir âyeti, başka bir âyetiyle çelişmez.Birden çok ayetlerle ve birbirinden güzel anlaşılır şekilde anlamlar gerek kinaye,mecaz,diğer edebî sanatların da kullanıldığı yapılan benzetme ve örneklemelerden dolayı her insanın saf duru bir şekilde okunduğunda anlayabileceklere hitab ayetlerdir.
Müteşabih Özellikleri
a-Kur’an’ın bütün ayetleri manalarının sıhhati, sözlerinin belagati, anlatımda ki üslubu hususunda birbirinin benzeridir. Her ayetin ve kıssanın bir manası vardır. Fakat bu manalar ve kıssalar hiç bir zaman birbirine zıt değildir.
b- Müteşabih ayetler cinsleri nevileri ve sınıfları oluşturur tüm İnsanlara her devirde onun üzerinde düşünme ve yorum yapma imkanına sahip olur.Kimse nihaı noktayı koyma yetkisine sahip olamaz Dolayısıyla değişen zaman ve mekan şartlarına göre Allah'ın koyduğu kurallara göre sürekli aktif ayetlerdir.
c-Kur'an,insana bir nimet olarak verilen aklın kullanımını sıkça tembihlemiştir."Düşünmezler mi?""Akletmezler mi?" gibi Allah bu ayetlerle insanları bir imtihana tabi tutmuştur.
d- Hedefi muhkem ayetlerdir Kalplerinde hastalık bulunanların müteşabihe yoğunlaşarak fitneye bulaştıkları ifade edilmiştir. ilimde Sağlam, temeli güçlü, güven duyanlar ise herhangi bir şüpheye düşmezler.Allah'ın koyduğu hükümü kabul edip bilgiye ulaşanlar fıtratı bozulmamış, kendisi için gerçek ortaya çıktığında bunu kavrayan, kabul eden, kişisel zaaf ve beklentiler sebebiyle görmezlikten gelmeyen kişilerdir.

Muhkem kelime anlamı :
Arapçada üçlü kök sistemine sahip olan bu kelimenin kök anlamı dediğimiz şey kelimenin  esas anlamıdır.Muhkem kelimesinin de h-k-m yani arapça ifade edecek olursak  ↔ح-ڭ-م  ↔ha-kef- mim  ''men etmek engel'' -koymak anlamı vardır. Bu kelimenin kök harflerinin  ilk anlamı budur. Yani türkçemizdeki men etmek,  bir şeyi korumak için, başka şeyler   uzak tutulursa o şeyi başkalarından korumuş olur .Mesala türkçede bu kelime, arapça kökenli olan  hakim bir konu hakkında  hüküm vermişse , artık işin başı ,sonu belirlenmiş sağlamlaştırılmıştır. insanlar arasında koyduğu  doğru hükümle ,zalimlerin  zulum yapmalarınıı  men ettiği için hüküm verene de hakim denir.  Böylelikle  hakimin verdiği hükme  bağlanan konu sağlamlaşmış olur

Muhkem /uhkimet : Muhkem sözcüğü "hüküm içeren" demektir.Kelime kökü محكم -Ha-ke-me"dir.hâkim ve hikmetli olmak, sağlam ve metin bir yapıda olmak anlamlarına gelir. Bu kök anlamlarından kur'an'ın  bize muhkem ayetin  ;sağlamlaştırılmış,Kendisi ile neyin kastedildiği anlaşılabilecek derecede Lafız ve anlam bakımından; şüphe doğuracak bir yanı olmayan, herhangi bir ihtilâfa yol açmayan ve tek bir anlamı olan ayetlerdir.
Muhkem ayetlerin özellikleri
a-Kesin hüküm içerir.Her asırda muhataplara insanlar ve cinlerlerın benzerini getirmekten aciz kaldığı sözler
b-Net olmasından dolayı insanları kargaşa ve zulme düşmekten engeller
c-Muhkem ayetler açıktır, nettir ve tek bir anlam ifade eden kesin ilkelerin bulunduğu ayetlerdir.
d-Muhkem ayetlerden, ifade ettikleri birincil anlamlardan başka anlamlar çıkarılmaz.

Mesâni kelime anlamı :
İkişer demektir mesnâ kelimesinin çoğuludur. “Çok anlamlı, Hakikatleri tekrar tekrar ortaya koyan usluplardır. Gerçekleri ifade etmek için çeşitli şekilde tekrarlanan ikişerli kümeler halinde pek çok ayetle ilişkili gelmektedir Allah, Kur’an’ı öğüt olması için indirdiğini birçok ayette tekrarlarken, verdiği öğütleri de Kur’an’ın her suresinde sürekli tekrarlamaktadır.Bu anlamlara göre müteşâbih ayetlerin te’vîli ayetlerin anlamlı şekilde güzel, ayetlerin birbirine benzeyen ikişerli ilişkisiyle açıklamaktadır.Bir konuyu özet olarak anlatan ana âyete muhkem, ona benzeyen ve açıklayan âyete de müteşabih denir. Bunları açıklayan iki müteşabih (benzer) âyette daha olur ve birçok konu çok sayıda ikili âyet ile (mesânî) açıklanır..

Mühürlenmiş kalp kelime anlamı : İşlevini fonksiyonunu yerine getiremeyen kalptir.Kuran akletmeyi kalbe izafe eder. Onun bir fonksiyonu olarak görür. Günah ile , şeytan ile sürekli bir ilişkiye giren kalp artık kararıp , kabuk bağlayıp görevini yapamaz olur. Kalp akledemeyince göz görmez , kulak duymaz olur.

Müslüman kelime anlamı 
Allah’a teslim olmaya söz veren” demektir. Savaşta teslim olan kişi ne yapar? Teslim alanın bütün şartlarını kabul ettiğini beyan eder.Kişinin Allah ile savaş yapması söz konusu değil. Buradaki teslim oluş;iradî bir teslim oluştur. Kişi şöyle ifade eder: “Hiçbir baskı altında olmaksızın, kendi iradem ile Allah ’ın bütün şartlarını kabul ediyorum”. Bu kabul edişe müslüman oluş denilir. 
Mümin kelime anlamı Mümin; sözünde duran güvenen güven veren demektir. Allah’ın bütün şartlarını yerine getirmeye söz veren kişi, hayatının sonuna sözünde durur güvenen güvenilen

Müşrik kelime anlamı : Kısaca Allah’a ortak koşana” denir. “Şirk” ve aynı kökten gelen şirket, müşâreket,sözlükte; mülk ve saltanatta ortak olmak demektir. Bir şeyin birden fazla kişiye ait olduğunu ifade ederler. Aynı kökten gelen ‘eşreke’ fiili, ortak koşmak, ortak olmak anlamına gelir.Allah’tan başka varlıklara ilahi sıfatlar yakıştıranlar

Mubāraka kelime anlamı:Mubarek kelimesi  B-r-k kökünden gelen Allah’ın verdiği  bolluk getiren, bereketli, verimli artma ve çoğaltma demektir.Allah'ın indirdiği bu Bereketli mubarek bir  kitap  okundukça tükenmez  hikmetlere kavuşturan  ,selamete ulaştıran kitabın en önemli bir sıfatıdır.Tıpkı  Allah'ın küçüçük yarattığı mübarek  bir tohumun Allahın koyduğu ölçü ile bire binler hatta milyonlar vermesi gibi ,Kitaba uydukça insan iki cihan da  Allah'ın rızasına ulaştıran bereketli mubarek bir kitaptir. 
---------------
Muksit kelime anlamı:kıstas,iktisas ,gibi kelimeler kıst kelimesinin kök türevleridir Bu kelimelerin her biri kıst kelimesinin ayrıntılarını ifade eder.Kıst genellikle sadece adalet diye açıklanmıştır.Adalet daha çok manevi bir özelliğe sahiptir.Kıst kelimesi tam olarak adalet demek değildir. Adalet ,kelimesi  bire bir karşılık, denge, denklik, eşitlik” demektir. Bir şeyin tam karşılığını ifade eder.Kıst,ise daha açık, görünürde,ortada olan bir adalet türüdür Kist, adaleti de aşan bir insaf ve merhamet ifade etmektedir.Teraziye, mizana kist denir. Kıst  kelimesi arapça sözlük anlamı  “nasip, pay, hak edilmiş olan pay  demektir. (Lisanül-Arab) Allah yol gösterici olarak indirdiği Kitabında , insanların birbirleri ile olan ilişkilerinde olması ve olmaması gereken"El kıstu usulu ile insanların aralarında  eşit faydalar elde etmesine yani alışverişte ki adalete,benzer biçimde adil olarak paylaştırılan paya , hisseye denilir. (Elmüfredat) Bu kelimin zıddı ise  Kast  zulmetmek, haktan sapmak, adalet üzere davranmamak, başkasının hakkına el koymak anlamına gelir. kasıt şeklinde Kur'ân-ı Kerim'de kullanılmış ve "Cehennem odunu" oldukları belirtilmiştir. Allah kıstı emretmiş fakat kasttan sakındırmıştır.
Allah'ın en güzel isimlerinden biride muksıt ismi “kullarına adalet duygusu lutfeden” ve“kullarından her birine kendi fazlından pay ayıran” Tüm işleri birbirine denk,birbiriyle uyumlu ,hükümlerinde çok adil ve insaflı olan anlamına gelmektedir.Muksıt kul  ise, aşırılığa kaçmamak, doğru davranmak suretiyle her hak sahibine hakkını tam olarak veren anlamındadır. Allah, "dosdoğru kıstasla ölçülmesini" emrederken,Muksıt kullarını da sevdiğini  ifade eder.

 Müstekbir Kavramı :Sözlükte kısaca kibirlenen büyüklenen demektir.Kavram olarak daha iyi anlarsak ayetlerde antaılmak istenen mesajları daha iyi kavrabiliriz.
Yeryüzünde haksız yere istikbar/büyüklük taslayanlara  Müstekbir adı verilir.Bunlar, kendilerinde bir üstünlük olmadığı halde büyüklük duygusuna kapılıp, doğru yoldan çıkan kimselerdir..Gerçekte Allah, ‘ekber-tek büyük’ olduğu için istikbar-büyüklük hakkı da O’nundur.Allah ‘kibriya'dır-büyüklük’ sıfatına sadece o  sahiptir. (Casiye,45/ 37) Ancak bir takım insanlar ellerinde dünya malı, güç ve kuvvet vardır, belki  iktidar makamındadırlar. Onlar, bu tür şeylerle büyüklük duygusuna düşerler. ‘Biz her şeye sahibiz’ anlayışı taşırlar. Sahip oldukları şeylerin kendilerine yettiğini, Allah’a muhtaç olmadıklarını, her şeyi hak ettiğini her şeye güç yetirebileceklerini varsayarlar. Bu duygular yüzünden haddi aşarlar, başkalarına hükmetmeye ve onları kullanmaya yeltenirler. Kimileri ilâhlığa soyunur, rabblik taslamaya başlar.Her müstekbirin istikbârını kendisi üzerinde gerçekleştirdiği bir mustazaf sınıfı vardır.

 Kur’an’da müstekbir kavramının karşıtı olarak ''mustazaf ''kelimesi kullanılır..
 Mustazaf kelimesi, daima toplumsal bir durum ve siyasi bir çerçevede olmak üzere zayıf görülen, zayıf kalan ve zayıf bırakılan anlamlarında kullanılır. Arap dilinin bir kuralı olarak hem müstekbir hem de mustazaf kelimelerinin kullanıldığı kalıp, gerçeği değil bir yanılsamayı ifade edebilir.

 Buna göre müstekbirler nasıl gerçekte büyük değilken büyüklük duygusuna ve kuruntusuna kapılmışsa aynı şekilde mustazaf da her zaman özünde güçsüz olanları ifade etmemekte, güçlü oldukları halde kendini güçsüz vehmedenleri, güçsüz oldukları telkin edilenleri, başkaları tarafından zayıf sayılanları ve güçlerini kullanma imkân ve avantajları ellerinden alınanları ifade eder.

 Zira gerçekte güçlü ve büyük olan, hak ve haklıdır; zayıf olan da batıl ve batıla sarılandır. Müstekbirler, zayıf bırakılmışları (müstez’af olanları) sömürürler. Onların boyun eğmişlikleri üzerine iktidarlarını sürdürürler. Onların emeği ve kanı üzerine saraylar yaparlar. Onların hizmetleri ve kölelikleri sayesinde eğlence, zevk ve sefa içinde ömür sürerler.

 Müstekbirler, zor kullanarak, zulmederek, hile ve tuzaklarla insanlara üstünlük sağlarlar.Müstekbirlerin ilki iblistir. “Rabbin ona dedi ki; ‘İki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? İstikbarde mi bulundun /büyüklük mü taslıyorsun yoksa gerçekten yücelerden mi idin?’ ‘Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.’ dedi.” (38/Sâd, 75-76) Ademi zayıf yetersiz görme  büyüklenmesi İslâmî davet, insanlar arasında haksız sınıflaşmayı, sömürüyü, soy sop veya mal ve makam üstünlüğünü, zulmü ve baskıyı yasaklıyor.

Üstünlüğün takvada ve diğer insanlara iyilik yapmada olduğunu bildiriyor.Kur’an’da birçok ayette mustazaf kavramıyla Hz. Musa ve İsrailoğullarının Firavun tarafından güçsüz bırakılması anlatılır. Ayetlerin bir kısmında ise dünyada büyüklük taslayan müstekbirlerle onların etkisi altında kalarak iman etmemiş ekonomik ve sosyal konumu zayıf kimselerin ahirette karşılıklı birbirlerini suçlamaları konu edinilir. Yine bazı ayetler güçsüz bırakılanların yeryüzünde iktidara mirasçı kılınacaklarını anlatırken bir ayette de Müslümanların mustazaflar uğruna mücadele etmeleri gerektiği hatırlatılır.

Murselin :Gönderilen elçiler melekler için kullanılmıştır.Rasul kelimesi kur'an'daki anlamları tebliğ eden ,duyuran , çağrı ,davet eden ,demektir.Kuran-ı kerimde Rasul kelimesi umumîdir ,sadece insanlara has bir olgu değildir,bu kelime insan,kitap ve melekler için de kullanılmaktadır.Ama Nebi kelimesi isim olarak  hususidir. Allah'tan vahiy ile haber getiren demektir. Tam olarak peygamber kelimesinin karşılığıdır. Çoğulu "enbiyâ" ve "nebiyyûn" olarak gelir.

mukezzibîn :Doğru sözlü olmayan yalan söyleyen, yalanlayan Kur'an'da bu kavram çoğunluk Tekzip etmek, bir haberin,şahitliğin doğru, gerçek olmasını reddetmekte   ısrar eden .Bir şeyi görmemezliğe  gelerek gerçekleşmemek.Yani ayetleri işiten  ama hayatında gerçekleştirmek istemeyen,gereğini yapmaktan geri duran ,onu davranışa dönüştürmemesinin arkasında yatan iradesini arzu ve istekleri makam ,kibir gibi olumsuz yönde  kullanması  o kimsenin ayetleri yalan sayması anlamına geliyor.

el-münâdî  =Çağırıcı demektir :
Ayetteki, "O çağrıcı  ifadesi hususunda tefsirlerde şu izahlar yapılır:
a) Bu, İsrafil (a.s)'dir,
b) Cebrail (a.s)'dir.
c) Bu, bu işle görevli bir başka melektir.
Onlar kıyamet günü kabirlerinden fırladıklarında, önceden hakkında kendilerine haber verilen kıyametin bir gerçek olduğunu bizzat gözleriyle göreceklerdir.

Mülkü’s-semavati ve’l-ard,:Allah’ın tüm varlık üstündeki egemenliğini belirtmek için kullanılır Allah’ın, tüm varlıkları , yaratma,, öldürme, diriltme, azap etme ve yok etme ödüllendirme buyurma gibi hepsinin üzerinde tasaruf sahibi hakimiyeti gücünü anlatır.

 Mutahhar kelimesi,:Bir şey Mutahhar'sa o  her türlü pis ve pisliklerden korunmuş anlamındadır.  Arapça : Fâilin fiili kendi üzerine geçen ( ism-i mef’ûl) kalıbında bir kelime olup “temizlenmiş, temiz tutulmuş” manasına gelmektedir. Vâkıa sûresinin 79. ayetinin siyak ve sibakına göre yani öncesi ve sonrasına bakıldığında Vâkıa, 56/75-80  ayetleri bağlamıyla birlikte okunduğunda mutahhar  kelimesi ile melekler kast edilmektedir. 79. ayette şu an elimizde bulunan mushaflardan değil; müfessirlerden Fahreddîn er-Râzî’nin de belirttiği gibi Levh-i Mahfûz’da kayıtlı bulunan ana metinden bahsedildiği yani vahiy kaynağı  anlaşılmaktadır.Ve bu kelimenin Abese 80/14. ve Beyyine 98/2. ayetlerinde Kur’an sayfaları ve amel defterleri için kullanılmıştır.

 Vâkıa 79. ayette “temiz olarak” şeklinde çevrilmesi Arap dili açısından mümkün değildir.
Mutahharûn Kelimesi durum  değil; yemessühû fiilinin fâili konumundadır. Kimi meallerde “mutahharûn ” kelimesi “temiz olan”, kiminde de “temizlenenler” şeklinde tercüme edilmiş. Bunun “temiz olarak anlamını ifade eder. Cünkü melekler için temizlenmek olmax  Onlar zaten hep Mutahharûn yani temizdir. Birçok fıkıh ve ilmihal kitabında yazan “Kur’an’a abdestsiz dokunulmaz” hükmün delili olarak  bu ayet ve “zayıf” rivayetler gösterilmektedir.

Kur'an'a ters düşmeyen sahih rivayetlere  bakıldığında da ise  Mesela Bkz (Müslim hayız 129)  Abdullah İbn Abbâs’tan gelen rivâyete göre, bir defasında Resûlullâh tuvalet ihtiyacını giderip gelmiş, tam kendisi için hazırlanan yemeğe oturacakken oradakiler: “Abdest almak için sana su getirelim mi Ya Resûlallâh?” demişler, bunun üzerine O şöyle buyurmuştur:“Hayır! Bana sadece namaza kalktığım zaman abdest almam emredildi!” Allah Rasulu Mâide, 5/6  âyet-i kerimesine işaret etmiş ve namaza kalkmanın dışında hiçbir iş için abdest almakla emrolunmadığını ifade buyurmuştur.

Eğer Kur’an’a dokunmak için de abdest alınması şart olsaydı O: “Bana sadece namaza kalkacağım ve Kur’an’a dokunacağım/okuyacağım zaman abdest almam emredildi” derdi. Bu konuda ilk müfesirlerde bu şekilde olduğunu ifade etmişler.Kaynak olarak pek çok alim örneğin sahabeden Abdullah İbn Abbâs, tâbîînden Said b. Cübeyr ve İkrime bu görüşte oldukları gibi İmam Mâturîdî de tefsirinde bu anlayışı tercih ettiğini Zira ayette geçen “lâ yemessuhû” (لَا يَمَسُّهُ) ibaresi, “ona dokunmasın” anlamında bir nehiy yani yasaklama değil; İnşa değil haber cümlesidir. Yani; “dokunmasın” değil, istese de “dokunamaz” denilmektedir
Kur'an'da çok önemli bir konuya sürekli vurgu yapmaktadır İslam'ın ilk yıllarında inkârcı müşrikler, Kur’an ayetlerini okuyan Hz. Peygamber'e “Bunları sana şeytanlar indiriyor.” diye karşı çıkıyorlar; bu ve benzeri ayetler de onların sözlerine cevap olarak iniyordu. Yani onlara, sürekli  “Cinler ve şeytanlar Hz. Muhammed'e vahyedilen Kur’an'a yaklaşıp dokunamazlar, onları sadece tertemiz melekler Allah'tan alıp Hz. Peygamber'e ulaştırabilirler.” deniliyordu. Buna rağmen ayetin başındaki nefiy “lâ”sını, nehiy manasına yorumlayıp buradan abdesti olmayanın mushafa dokunamayacağı hükmünü çıkarmak, ayetin nüzul ortamına ve maksadına uzak düşen zorlama bir yorum gibi görülmektedir.
Yine Kur’an ayetlerinin sık sık beyan ettiği bir konuda  necis olanlar putlar, kafirler, münafıklar ve müşriklerdir. Müminler ise temizdir. Abdest her ne kadar hükmî  temizlik işlemi ve arınma yolu olsa da, inananlar sadece abdest alarak değil, aynı zamanda başta şirk ve inkâr olmak üzere bütün günahları terk ederek temiz olmuş kişilerdir. Bu yüzden Kur’an'dan istifade etmeye en çok layık olanlar onlardır.
Bu ilk müfessirlerin ortak görüşleri olmasına rağmen bu konuyu haram yasak olarak algılanmasına yol açan yorumlar kötü niyet olduğu için değildir saygılarından iyi niyetli olabilir. Kur’an Allah’ın kelamı olduğu için ona her zaman gereken saygı elbette gösterilmeli, Kur’an’a saygısızlık olarak algılanabilecek her türlü davranıştan da mutlaka kaçınılmalıdır. Kur’an tilaveti, öteden beri Müslümanlar arasında bir ibadet kabul edildiği için, onu okurken abdestli olmak tercih edilebilir, yapılabilirse bu iyi de olur.Yapamazsa kötüdür hatadır diyemeyiz Hasta yatağında ,sefere çıkan yolunda ,demircisi kaynakçısı ,askeri polisi dağcısı ,doktoru, hemşiresi, çifcinin,çobanın,öğrenci eğitmen pek çok işlerde çalışmasıda cihad  mücadeledir.İmkan bulan,vakti olan  yapar ,olmayana  zorlayan bir mecburiyet  değildir.

 -------------------------

Münafık :münâfîkûn suresi bu sureye isim olan bu kelimenin çok bilinen anlamı kısaca  iki yüzlüler demektir.
Kur'an'da  bunun anlamı  nifak sahibi ,nifak içinde olan kimselere ,münafık demektedir. Nifak,kelimesi arapçada deyim olarak kullanılan tükenmek, ruhu çıkmak, ölmek ve  yer altında açtığı gizli bir delikten girip öbür delikten çıkmak anlamına gelir.
Köstebeğin deliğine çıkıp girmeside Yer altındaki bir ucundan girilip öbür ucundan çıkılan yola veya tünele de ‘nefak’ denmekteydi.

Kuran nazil olunca bu kelime ve  türevleri  ‘nifak’,münafık kalbiyle inanmadığı halde, diliyle inandığını söyleme, yemin etme gibi  davranışlarıyla inandığını gösterme insanları yoldan cevirme girişimleri yapan durumunun adı olmuştur.

Münafık, İslâmın bir tarafından girer, öbür tarafından çıkar. O hep girişler ve çıkışlar içerisindedir.Çıkarına göre, işine geleni alır işine gelmeyeni ne önemser nede dikkate alır  kalbinde hep ‘küfr-inkâr’ vardır. O, çıkarı açısından, elindeki imkan ve makamları vaktini kaybetme korkusundan müslümanlar arasında inanmış gibi görünür

.Münafıklar, Allah’ın insana sunduğu din emanetini, kulluk teklifini ‘kabul ediyorum’ diyerek alaya ve hafife alırlar. Hatta ‘İnanıyorum’ diyerek müslümanlardan ve sahip olduğu hukuktan yararlanırlar. Sonra da içinde bulundukları müslüman topluma ve kişilere  zarar verecek girişimlerde bulunurlar.

Hep müslüman  ve İslâmın aleyhinde çalışırlar. Bu konuda diğer fitne unsurlarıyla, dış düşmanla işbirliği yapmaktan hiç çekinmezler.Bütün bunları yaparken de hiç iz belli etmezler. Gizli davranmaya çok dikkat ederler.

Bu hadiste görüldüğü gibi:Peygamberimiz aleyhisselam “Şu dört huy kimde bulunursa o katıksız münafıktır. Bunlardan birine sahip olan, münafıklıktan bir huy taşıyor demektir:Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, ahidleştiği zaman aldatır, hasımlaştığı zaman haktan sapar.” (Müslim, İman/106, Hadis no: 58, 1/78)

Mu'cize'nin Tanımı :
Mu'cize, a-ce-ze-kökünden ism-i fail olup, lügatte bu kökünden türeyen “muciz”in aciz bırakan.anlamındadır. Buna göre karşı konulamaz, insanı aciz bırakan,güçsüz olmak,çaresiz olma ve harikulede olaganüstü anlamındadır.Mu'cize kavramı harikuladeyi yaratma anlamında olduğundan Allah 'tan başkası için kullanılması doğru değildir .Son Nebi Muhammed aleyhisselam'ın belgesi /mucizesi  kıyamete kadar insanlığı iki cihanda kurtuluşa götüren , Kur'an'dır  

 

 MekraAllâh :Mekr. Hile yapmak, aldatmak; hile yapanı cezalandırmak anlamında Kur'an terimidir. Sözlükte "aldatmak, hile yapmak suretiyle birinin amacına ulaşmasını engellemek" anlamında masdar ve "hile, aldatma" mânasında isim olarak kullanılır. Allah'a nisbet edildiğinde "kötüleri hilelerinden dolayı cezalandırmak, tuzak ve düzenlerini etkisiz hale getirmek" mânasına gelir.

Müsrif : Halk dilinde tutumsuz, savurgan, israf eden anlamlarına gelir.Kuran  dilinde ise   ‘müsrif’ sadece malını çok sevenler hakkında değildir.Allah’ın gönderdiği ölçüleri çiğneyen, haddi aşmak  daha çok müşriklerin ve inkârcıların bir sıfatıdır.Bu kelimenin kullanıldığı ayetler de; Tevhid inancından uzaklaşıp şirke, küfre ve zulme (yanlış, kurana zıt  davrananları ,Kadınları bırakıp erkeklere yanaşanları ,suçlu günahkarları ,Allah’ın kendisi için gönderdiği ölçülere uymayıp, canının, daha doğrusu heva ve hevesinin istediğini yapanları, hareketlerinde ölçüyü kaçıranları, aşırılığa meyledenleri Allah’ın verdiği maddi manevi nimetin kıymetini bilmeyen, savuran, ölçüsüz harcıyanların, müsrif olması, tümü bir sıfat ismine işarettir.

Mücrim. Günahkâr veya suçlu anlamında bir kur'an  terimidir. Kelime aslı "cürm- cerm kelimelerinden türemiştir. Esas anlamı ; henüz olgunlaşmamış meyveyi ağaçtan kopararak ve ya keserek almaktır.Kuranı kerim bu kelimeyi her tülü haksızlık ve çirkin davranışların karşılığı olarak kullanmıştır.Bu kavramın özünde   iyi ve güzel olana karşı zıt davranışları gerçekleştirmektir. Genellikle toplumun ileri gelenleri,her türlü ,imkanları olan bu  kişiler Bencillik ,kibir ,Allah'a iftira,bildiği halde yalanlayan,haktan nefret ,alaya alma,haksızlığa prim vermek,düzenbaz ,hilekar, sahtekar  ,servet ve refahla şımarmak , ahiret inancı inkar  ve elçilere  düşmanlık sergileyendir.



N

Naim kelime anlamı   :.kendisi ile lezzetlerinden, tad alınan her türlü nimet anlamına gelir. Hayat, sağlık, bir yudum su dahi buna girer. "Nâime" ise, letafet manası­na "nu'ûmet"ten türemiştir. Nimet ve saadet eseri olan neşe, le­tafet, güzellik, yumuşaklık de­mektir. Ayrıca, "nimet"ten türediğinde, nimete konmuş, nimetler içinde demektir

Nâr, ateş demektir. Gözle algılanan alevli ateş anlamına gelir. Kur'an'da 145 yerde geçer . Ateş, insan bedenine çok büyük acı ve ızdırap verdiği için ahirette kâfir, münafık ve âsilerin cezası  ateşle verilecektir. Cehennem, ahirette suçlulara ceza olarak tutuşturulan ateşin ismidir. Cehennemin nitelikleri açık vasfı ateş olduğu için, Azap Tasvirleri cehennem yerine ateş anlamına gelen "nâr" kullanılır.Cehennem ise Cehm, sert ve çirkin olmak; cehmân, dibi görünmez derin kuyu demektir.

Nefs kelime anlamı :  Bu kelimenin ilk anlamı “kendi, zatı” demektir. Nefs denilince her şeyden önce “insan” hatıra gelirse de, Allah’ın yarattığı her canlı varlık bir nefs’tir. “Külli nefsin zâikatul mevt“âyetinde her nefes alan, yani her canlı demektir. Bu kelime mecaz olarak ruh, can, nefes, kan, benlik, ego, zihin, iç, büyüklük anlamlarında da kullanılmaktadır.

Necise /Necaset kelime anlamı : , İslâm’a göre murdar ve pis olan şeylere denir.pis olmak;  çirkin bir fiil işlemek" anlamlarındaki reces masdanndan türemiş bir isim olan rics kelimesi "pis olan şey, pislik" demektir Birincisi, hislerle anlaşılan, İkincisi de gözle görülebilen, maddi olan mecaz anlamıyla bu manadan hareketle Doğası itibariyle akıl açısından, din açısından ve bunların hepsi bakımından olmak üzere dört türlü ricsten söz edilebileceğini belirtir. Bunlar için sırasıyla şu örnekler verilebilir: pis olan nesne., Allah'a ortak koşmak, içki, murdar hayvan eti (meyte)gibi..

Nebi kelime anlamı :Arapça ( ن ب أ ) n-b- e kökünden türemiştir Birincisi, “hemzeli” olan “nebîü” haber alan şeklidir.Arapça dil kuralarına göre Nebi, ism-i fâil özne olarak;Kısaca Allah’tan haber -vahiy alan kişi ve bu haberi vahyi diğer insanlara ulaştıran kişi anlamlarını birlikte içermektedir.
2-Rağıp el isfehani görüşü Nebi kelimesinin vavlı olarak gelirse (ن ب و ) n-b-v bu kökten,değeri yükseltilmiş olan kişi anlamına gelmektedir.Arap dil kuralına göre ism-i mef‘ûl formatı ( sıfat-fiil)“hemzesiz” olan “nebî” şeklinde geldiğinde ''değeri Allah tarafından yükseltilmiş kişi'' anlamındadır. Nebi Kelimesinin Çoğulu enbiyâ veya nebîyyün”dur Muhammed aleyhisselam nebilerin sonuncusu Hatemül Enbiya'dır.

Nefs: Yaşayan , canlı ve İnsan mânasına gelir. Çoğulu“nüfus”dur .Bütün canlılar çoğul olarak “enfus” formunda gelir. كل نفس ذائقة الموت âyetinde yaşayan , her canlı demektir.Nefs’, öncelikli olarak bir kimsenin kendisi veya özü anlamına gelir. ruh ve kalp açık ve gizli, dünya ve ahirete bakan duyuları, maddî ve manevi arzu, heves ve ihtiyaçları, canı, ruhu, hayatı ve istekleriyle bizzat kendisi demektir

Nisyan: Unutma,insanın Allah yokmuş gibi davranmasıdır Bu ya ilim zayıflığından, gaflet ve kasıttan dolayı kendisine emanet edilen bir şeyi unutuluncaya kadar terk edip anmaması, ihmal etmesi.


Necva :Gizli konuşma, gizli toplantı yapma,iki veya daha çok kimse arasında yapılan gizli konuşma  fısıltı anlamına gelen kurani terimdir.Kur'an'da özellikle İslam'ın doğuşundan itibaren Olumsuz bağlamı müşriklerin, Yahudi ve münafıkların İslam'a ve müslümanlara karşı kullandıkları kurnaz ve hileli bir silahtır.

Necm: Kelimesi doğan yıldız anlamına gelmekle birlikte,Kur'an'da necm kelimesi farklı anlamlarda  kullanımları kısaca bakalım.
1- Yıldız anlamında ve Kevkeb/yıldız
2-  Sapı/gövdesi olmayan bitki Allah'a  secde  ederler.Rahmân: 55/6
3- Vakit vakit, taksit taksit, parça parça verilen her bir şeyin her bir parçası anlamında
4- Ülker yıldızının özel ismi olarak..ayrıca başka ayette “Kutup Yıldızı anlamdadır Kur'an'daki necm kelimesi  kullanımları ve bağlamı dikkate alınarak tefsirlerde  bu kelime için değişik yorumlar yapılmıştır.
a-)Necm"  kelimesini hakikat ve mecaz olarak tefsir edenler de olmuştur. necm'den kasıt Hz. Peygamber'dir, denmiştir.
b-) Necm Sûresi'ndeki "necm" ifadesinin Kur’ân’ın nücûmu /inmesi yani kısım kısım inen  bölümleri anlamına geldiğini söylemişlerdir.
c-)En-necmi izâ hevâ" ayetinin Yasin: 36/23'teki "Kur'ân-ı hakîm'e andolsun ki, sen gönderilmiş rasullerdensin." demek olduğunu ifade etmişler.
Bu nedenle "necm"i yıldız diye değil de "o necme kasem ederim"  şeklinde okunup Necm kelimesi değişik anlamları kullanılarak hepsi  benzer manaları çok yönlü düşünmüş oluruz.

Örneğin kayan yıldıza yemin olsun, dendiğinde yücelerden inen Kur’an âyetleri, tıpkı gökteki yıldızlar gibi parlak olup, geceleyin nasıl insanlar yıldızlarla yollarını buluyorlarsa inen âyetlerle de insanların karanlıklarına ışık olmasını ve  yön vermesi ifade ettiği gibi veya .Kısım kısım inen  âyetlere yemin olsun,dediğimizde Allah rasulu de kutlu isra gece yürüşünde  yıldız kaymasını yada  gök taşı düşmesini merak edip ışığa yönelince  ve son sidre ağacının yanında kendisine sidre ağacından vahy edilmişti gibi ..mubarek ayetlerin tertil ile  manaları okundukça artar.

Nübüvvet kelime anlamı:Yüce Allah’ın vahiy yoluyla öğrettiği bilgileri ve O’nun emirlerini insanlara ulaştırıp, ilâhî elçilik görevini yapan demektir.


Nüşûr: Ölmüş bir şeyin diritilip kalkması


Nutfe kelime anlamı:Sözlük anlamı bir su damlası demektir.Bu su damlası hem erkek üreme hem  kadın üreme hücresi sperma/ meni  insanlığın ilk aşamasıdır.Bu   ayetlerin insanoğluna, nasıl yaratıldığı hususunda, biyolojik yapısı hakkında bilgi vermek değil;  müşrik  ve  kâfir  insana  bu  şirkinden,  küfründen  dönmesi için bir hatırlatma  ve  ikaz  olduğu  gerçeğini  zihnine  nakşetmektir. O   günkü   insanların bilgi düzeyine uygun olarak Allah’ın kudretini kavratarak “Büyük bir kudretle bir damla sudan muhteşem bir varlık yarattım, sen de kalktın acziyetini,  bayağılığını  unutarak  bu  varlığı  yaratana  karşı  büyüklük tasladın.” gerçeğini hatırlatmaktır.

Ne’am ve Belâ  kelime anlamı    : Arapçada  evet anlamına gelen bu iki kelime  farklı anlamlara sahiptir Örnekle açıklarsak ; Zeyd, kalkıyor mu?” ifadesinde olduğu gibi, müsbet (olumlu) bir ifade kullanıp, birşeyi sorduğunda, karşısındaki “Evet (ne’am)” der. Eğer menfi (olumsuz) bir ifade ile “(Zeyd, kalkmıyor mu?)” şeklinde sorulursa, sen “ne’am (evet), kalkmıyor” diye değil, “bela(evet, kalkıyor)” diye cevap verirsin. O halde neam kelimesi, müsbet-olumlu ifadelerin cevabında, belâ kelimesi ise, menfi olumsuz ifadelerin cevabında kullanılır.(Râzî)


Nuh kavmi :
Nuh’un (a.s.) 950 yıl birlikte yaşamış olduğu Kavmiyle mücadelesini dile getiren çok sayıda âyet vardır.Bu ayette ölümle tehdid edilmek suretiyle risaleti bırakmaya zorlanmakta oluşunu hatırlatılıyor. Bu konuyla ilgili geniş ve toplu bilgiler, daha çok Hûd ve Nûh sûrelerinde yer almaktadırNuh Kavmin Önde gelenleri tarihteki diğer benzerleri gibi son derece gururluydular.. Hz. Nuh onları dine davet ettiğinde aralarından çok az kişi kendisine icabet etmişti. Buna rağmen Hz. Nuh onların ahiret azabına uğramamaları için büyük çaba sarf etti. Fakat onun tüm çabalarına karşı kavminin kendisine cevabı şöyle oldu:

Kavminden ileri gelen inkarcılar: (Hud Suresi, 27)"Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine biz sizi yalancılar sanıyoruz" dedi. Bozuk ifadelerinden kibirleri çok rahat anlaşılan bu insanlar, Hz. Nuh’un yanındaki müminlere de hakaret etmişlerdir. Onlara göre üstünlük, mala, mülke, evlatça zengin, makam ve mevkice yüksek olmaya bağlı olduğu için peygambere tabi olan müminlerde de bu özellikleri aramışlardır. Üstünlüğün ahlaka, Allah’a yakınlığa bağlı olması gerektiğini ise akledememişlerdir.Tüm bu çirkin hareketlerine karşın Hz. Nuh kavmine karşı çok sabırlı davranmış, kendisine verilen hakka davet görevini tam bir ihlasla yerine getirmiştir. Ancak düzelmeyeceklerini anlayınca da Allah’a kavminin büyüklenmesini şikayet etmiş ve O’dan yardım dilemiştir:z. Nuh’un bu duası üzerine Allah ona icabet etmiş ve kavmine büyüklenmeleri ve elçisini yalanlamaları nedeniyle dünyada ve ahirette bela vermiştir:Bunlar, hataları dolayısıyla suda boğuldular, sonra ateşe sokuldular. O zaman da Allah’ın dışında hiçbir yardımcı bulamadılar. (Nuh Suresi, 25)

Hz Nuh kavminin taptığı 5 putların adları :

Vedd, Suvâ, Yeğus, Yeûk, Nesr putları aslında geçmiş dönemde yaşamış müslimlerden salih insanlar olup vefat ettikten sonra mezarlarını  tapınakları  mabede dönüştürülüp burada matem tutulduğu dua edildiği bereket rızık iyilik güzellik sağladıkları düşünülen  ölmüş kimselerdir. Allah katında itibarlı olduğu ve çok sevildiği için zamanla putlaştırılmışlar.Nitekim Araplar çocuklarına "Vedd'in kulu, Yeğûs'un kulu" anlamında Abdu Vedd, Abdu Yeğûs adlarını veriyorlardı. (bk. Zemahşerî, IV, 164; Râzî, XXX, 143; Şevkânî, V, 346)
Hemen hemen tüm tefsirlerde Buhârî, İbnü Münzir ve İbnü Merduye İbnü Abbas'tan şöyle rivayet etmişlerdir:Nûh kavmindeki putlar sonradan Araplar'a geçmişti.Bu putlarında özünde o kişilere duykları aşırı sevgi ,hürmetli kutsallık vermek kaynaklıdır

1-Vedd, o dönemdeki Kudaa kabilesinin bir kolu olan Beni Kalüb bin Vebure'nin ilahıdır.Onlar bu ilahları Demut-el Cendel denilen yerde bir tapınak inşa edip mezarının üzerine iri yarı gövdeli bir erkek .Vedd'in bir şeklini yaptı. Onu toplantı yerlerine koydular. Babilliler onu sürekli ziyaret eder anarlardı.İşte yeryüzünde Allah'tan başka ilk tapınılan şey, Vedd’in (Bir erkek şeklindeki) heykeli oldu.(Elmalılı tefsiri 8-356)
2-Suvâ, Hüzeyl'in idi.Kadın tanrıça kadın şeklinde Yanbu yerleşim merkezine yakınlarında Ruhat  denilen yerde mabed kurmuşlar
3-Yeğûs, Tay kabilesinin şubesi Enum ve mezhic'in kollarının ilahıdır.Mevkilerine yakın yerde Cürş denilen yerde Dişi  aslan biçimde  put etrafında cevrilmiş sürekli ziyaret edilen dua ve yardım istenir
4-Ye'uk, Hamedân'ın putu idi.At şeklinde olup sevilen kişinin adı altında tapılınan ilahları idi
5-Nesir Bu kavmin içinden olan Himyer'in, Ali zilkelâ'nın kabri başında akbaba şeklinde ilah edindikleri putları  idi. (Elmalılı tefsiri 8-356)
---------------------------------------------


Münafikun 63/1 Münafıklar=iki yüzlüler sana gelince: ' Şüphesiz Senin Allah'ın Elçisi olduğuna şehadet ederiz' derler. Allah bilir ki sen elbette O'nun elçisisin. Allah, şüphesiz münafıkların yalan söylediklerine şahidlik eder.
إِذَا جَاءكَ الْمُنَافِقُونَ قَالُوا نَشْهَدُ إِنَّكَ لَرَسُولُ اللَّهِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّكَ لَرَسُولُهُ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَكَاذِبُونَ
İzâ câekel munâfikûne kâlû neşhedu inneke le resûlullâh(resûlullâhi), vallâhu ya’lemu inneke le resûluhu, vallâhu yeşhedu innel munâfikîne le kâzibûn
Bu sûrenin, kendinden cuma sûreyle münasebeti şöyledir: Cuma suresinde hem Peygamber (s.a.s)'in nübüvetlerinden, hem de ALLAH'ın, "Tevrat'ı yüklenenlerin hali (Cuma,5) ayetinde, darb-ı mesel getirerek, peygamberi kalb ve dil ile yalanlayanlardan bahsetmişti. Bu sûre de, Peygamber (s.a.s)'i, lisanen değil de, kalben yalanlayanlardan bahsetmiştir.
Münafikun 63/2 Yeminlerini kalkan yaptılar da insanları Allah’ın yolundan çevirdiler. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür!
اتَّخَذُوا أَيْمَانَهُمْ جُنَّةً فَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ إِنَّهُمْ سَاء مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
İttehazû eymânehum cunneten fe saddû an sebîlillâh(sebîlillâhi), innehum sâe mâ kânû ya’melûn
Onlar yeminlerini bir kalkan edindiler" ifadesi, "Onlar yeminlerini, başlarına gelmesinden endişe duydukları öldürülme ve benzeri belâlardan sayesinde kurtulup emin olacakları bir kalkan-bir siper edindiler" demektir.
Şehadet ederim ki" ifadesi, Şahit kelimesi Bu ayette "Yemin ederim ki" manasındadır Yine bunu, münafıkların, yemini hafife almaları hususunda, onların bu vasfını anlatan bir ifadedir.
Münafikun 63/3 Bu, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleri, bu yüzden de kalplerine mühür vurulması sebebiyledir. Artık onlar anlamazlar.
ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ آمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا فَطُبِعَ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ
Zâlike bi ennehum âmenû summe keferû fe tubia alâ kulûbihim fe hum lâ yefkahûn
Münafikun 63/4 Onlara baktığın zaman cüsseleri hoşuna gider; konuşurlarsa sözlerini dinlersin; tıpkı, sıralanmış İçi Kof kütük gibidirler; her sayhayı kendi aleyhlerine sayarlar; onlar düşmandır, Onlardan sakının; Allah canlarını alsın, nasıl da haktan döndürülüyorlar!
وَإِذَا رَأَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ أَجْسَامُهُمْ وَإِن يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْ كَأَنَّهُمْ خُشُبٌ مُّسَنَّدَةٌ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ
Ve izâ raeytehum tu’cibuke ecsâmuhum, ve in yekûlû tesma’ li kavlihim, ke ennehum huşubun musennedetun, yahsebûne kulle sayhatin aleyhim, humul aduvvu fahzerhum, kâtelehumullâhu ennâ yu’fekûn
Münafikun 63/5 Onlara: Gelin, Allah'ın Elçisi sizin için mağfiret dilesin, denildiği zaman başlarını çevirirler ve sen onların, mustekbir =büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا يَسْتَغْفِرْ لَكُمْ رَسُولُ اللَّهِ لَوَّوْا رُؤُوسَهُمْ وَرَأَيْتَهُمْ يَصُدُّونَ وَهُم مُّسْتَكْبِرُونَ
Ve izâ kîle lehum teâlev yestagfir lekum resûlullâhi levvev ruûsehum ve raeytehum yesuddûne ve hum mustekbirûn
mustekbir :Kavram olarak istikbar; yani Allah’a karşı kendini yeterli görerek isyan etme; Allah’ın hâkimiyetini reddetme, insanlara karşı kibirlenerek onlar üzerinde zorla egemenlik kurma anlayışıdır. Bir başka deyişle ‘istikbar’; kendini büyük görerek inatçı bir şekilde hak’ı kabul etmekten çekinmektir
Münafikun 63/6  Onlar için bağışlanma dilesen de dilemesen de, onlar için birdir. Allah onları bağışlamayacaktır. Doğrusu Allah fasıklar topluluğunu doğru yola eriştirmez.
سَوَاء عَلَيْهِمْ أَسْتَغْفَرْتَ لَهُمْ أَمْ لَمْ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ لَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ
Sevâun aleyhim estagferte lehum em lem testagfir lehum, len yagfirallâhu lehum, innallâhe lâ yehdîl
kavmel fâsikîn
Münafikun 63/7 Onlar: «Allah'ın Elçisinin yanındakilere  infâk etmeyinki, dağılsınlar!» diyorlar. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır, fakat münafıklar anlamazlar.
هُمُ الَّذِينَ يَقُولُونَ لَا تُنفِقُوا عَلَى مَنْ عِندَ رَسُولِ اللَّهِ حَتَّى يَنفَضُّوا وَلِلَّهِ خَزَائِنُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَفْقَهُونَ
Humullezîne yekûlûne lâ tunfikû alâ men inde resûlillâhi hattâ yenfaddû, ve lillâhi hazâinus semâvâti vel ardı ve lâkinnel munâfikîne lâ yefkahûn
 infâk :Bu kelime Nafaka verip geçindirme, besleme, Allah yolunda harcama. Bir terim olarak; gerek hısımlardan ve gerekse diğer insanlardan yoksul ve muhtaç olanlara para veya maişet yardımı yaparak, onların geçimini sağlama, demektir. Münafık infak etmeyen  iki yüzü ve tek dünyası vardır,.Allah yolunda infak etmeyip dünya için mal toplayan topladıkça da sayan o münafıklar  köstebekler gibi topladıklarını  hep biriktirmek çoğaltmakla ne kendilerine, nede başkasına faydası olamaz..İman etmiş gibi görünürler. Kalblerindeki  nifak hastalığından dolayı  harcamalarını yer altı  gizli faaliyetlerinde çıkarları uğruna harcamaktan geri kalmaz
Münafikun 63/8 Diyorlar ki: 'Andolsun ki, eğer Medine'ye dönersek en üstün olan en aşağı olanı oradan çıkaracaktır.' Oysa üstünlük  Allah'a,Elçisine  ve mü'minlere aittir. Ama münâfıklar bilmezler.
يَقُولُونَ لَئِن رَّجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الْأَعَزُّ مِنْهَا الْأَذَلَّ وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ
Yekûlûne le in raca’nâ ilâl medîneti le yuhricennel eazzu minhâl ezelle, ve lillâhil izzetu ve li resûlihî ve lil mu’minîne ve lâkinnel munâfikîne lâ ya’lemûn
Münafikun 63/9 Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tulhikum emvâlukum ve lâ evlâdukum an zikrillâh(zikrillâhi), ve men yef'al zâlike fe ulâike humul hâsirûn
Münafikun 63/10 Birine ölüm gelip de: 'Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar ertelesen de, sadaka versem, iyilerden olsam' diyeceği zaman gelmezden önce, size verdiğimiz rızıklardan sarfedin.
وَأَنفِقُوا مِن مَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَا أَخَّرْتَنِي إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ فَأَصَّدَّقَ وَأَكُن مِّنَ الصَّالِحِينَ
Ve enfikû mimmâ razaknâkum min kabli en ye’tiye ehadekumul mevtu fe yekûle rabbi lev lâ ahhartenî ilâ ecelin karîbin fe assaddeka ve ekun mines sâlihîn
Münafikun 63/11 Allah, eceli geldiğinde hiçbir kimseyi asla ertelemez. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır
وَلَن يُؤَخِّرَ اللَّهُ نَفْسًا إِذَا جَاء أَجَلُهَا وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Ve len yuahhırallâhu nefsen izâ câe eceluhâ, vallâhu habîrun bi mâ ta’melûn

Nutfe :Kelime anlamıyla her sıvının çok az kısmı bulaşığı anlamındadır Erkeklik suyu da bu kavramla ifade edilir.Nutfe, Sadece bir meni değil , içinde  tohumu olan spermadır.

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder