Bu Blogda Ara

2 Şubat 2019 Cumartesi

K-Kuran Kelime Sözlüğü

K
Kader kelime anlamı : Kur’an-ı Kerim'de K-d-r ( قدر ) kökünden türemiş “kader” kelimesi, lügatte “Ölçülü ve planlı iş yapmak, bir varlığı ölçülü ve planlı olarak oluşturmak, meydana getirmek, yaratmak” anlamlarına gelmektedir.Türkçe’deki ‘kadar’, ‘mikdar’, ‘takdir’, ‘mukadder’, ‘kudret’, ‘kadir’, ‘muktedir’, ‘iktidar’ sözcükleri ‘kader’ sözcüğü ile aynı kökten gelmektedir.
Kadar ve miktar :ölçüyü,
Takdir ve mukadder : Değerlendirme ve düzenlemeyi,
Kudret, kadir, muktedir ve iktidar
El-Kadir; sadece Allah’ın fiilleri hakkında kullanılır Her şeye güç yetiren, her şeyin üstünde muktedir olan, iktidarın tümü kendisinden olan ALLAH'tır. Evrendeki her şeyin bir ölçü, bir düzen ve intizam ile olması,hepsini sünnetullah’ dediğimiz genel geçer yasalara bağlaması anlamındadır.Gökten su ölçüyle iner,inen suyun yeryüzünde vadilerde dolaşması bile ölçüyledir,Topraktan pınarlar fışkırması, fışkıran suların birleşmeleri yine belli bir ölçüye göredir.
Takdir ; Allah’ın varlıklara ilişkin takdiri iki anlama gelir: Birincisi, yarattığı nesnelere güç vermek, ikincisi ise yaratılmışları, ilâhî hikmetinin gereği olarak bir sonucu sağlayan özelliklerine kavuşturmak İnsan fiillerinde,Allah'ın kaderi, Allah koyduğu ölçüleri ve sonuçlarını insanlara nebilere vahyederek öğretmiştir. İnsanın tercih imtihanı ile Allah insana,fiillerinde haraket etme alanı tanımıştır. İmtihan alanıyla ilgili insana önceden Allah bir şey “takdir” etmemiş ve bu “takdir” etmeyi insanın ,fiillerine göre olacağını bildirmiştir.Bu, insanın sorumluluk alanında ve sonuçlarının oluşmasında kendi tercihinin ve yönelmelerinin bir sonucu olarak karşısına çıkacaktır.
Kısacası kader, Yüce Allah’ın mahlûkata yüklediği kapasite ve yaratılmışların varlıklarını idame ettirme noktasında koymuş olduğu kurallar-ölçüler bütününün adıdır.

 Kader: 
Bu kavram Kur'an'da bu kelime ve türevleri kısaca kadr dendiğinde Bir şeyin miktarını değerini ve sonucunu belirtir.
Kadir:Allah için kullanılır. Her şeye güç yetiren, dilediğini yapan demektir.
Kudret: :Hikmetin gerektirdiği ölçüde ne eksik nede fazla yapandır.Güç yetirme anlamındadır. Takdir:bir şeyin miktarını göstermektir. Takdir;Allah’ın fiilleri hakkında da kulların fiilleri hakkında da kullanılır. Kader sadece Allah’ın fiilleri hakkında kullanılır.
Kadran: ayetlerde  “ölçü” mânasına gelir. Rızık için daraltmak ifadesi de bu kökten alınmıştır.Mikdar: o şeyin ölçüsü demektir.

Kaddere :Allah yarattığı her şeye ilim ve iradesiyle   ölçü koydu” mânasına gelir.Allah, bütün varlıkları, gökleri, yıldızları, madenleri, bitkileri, hayvanları ve insanları belli bir ölçü ile, belirli büyüklük, ağırlık ve yoğunlukta yaratmış; Her şeye belli bir ömür, sıfat, renk, cins ve özellik vermiştir. O, her şey için bir ölçü belirlemiştir. Demek ki her varlığın kudret ve yeteneği önceden hesaplanıp tesbit edilmiştir. Hesapsız, başıboş hiçbir şey yoktur. Çünkü Allah’ın yarattığı her şey, O’nun katında bir ölçüye ve bir amaca bağlı kılınmıştır. Öyleyse, yarattığı ve devam ettirdiği büyük kozmik düzen içinde her şeye belli bir fonksiyon, belli bir keyfiyet ve mahiyet tayin eden O’dur.

Kâfir kelime anlamı :كفر  Arapçada “ke-fe-ra”fiilinden türemiş olup kökünden gelen KFR  kökünün  temel  manâs «setr»  (örtme)  dir. Çoğulu “kefere, küffar” kelimeside şiddetli anlamda yani aşırı kâfir anlamındadır. Arapça`da karanlığı ile her şeyi örttüğü için geceye “كافر kâfir (örten)” dendiği gibi ,Araplar çiftçilere kâfir derler .Tohumu toprağa gömen, üzerini örterek gizleyen anlamına gelir.Çiftçi tohumun üzerini örtmüştür. Tohumu gizlemiştir.Tohumun toprağın içinde olduğunu bilir toplumdaki kullanılan anlamı budur.Kur'an bu kök anlamından hareketle anlam alanı genişleyerek kâfir olmayın gerçekleri bildiğin halde gizlemeyin, örtmeyin” demektedir.
Allah’ın ayetlerini yalanlayanlar ayetleri bildikleri ya da duydukları halde inkar etmeyen ama hiç bir mazereti olmadığı halde gereğini yapmayanlardır. Diğer bir ifade ile ayetleri bilmezlikten ve duymazlıktan gelerek hareket edenlerdir. Kısaca, bunlar Ayetleri ciddiye almayan, kendilerini ayetlere muhtaç hissetmeyen ve ayetler karşısında kibirlenen yaptıklarını da kendi kendinelerine yettiğini düşünen kimselerdir.
  Kâfir,   bu suretle Allah'ın lûtfuna muhatap olduktan sonra, davranışında hiçbir minnettarlık ifadesi taşımayan ve hatta isyankâr davranan kişidir Allah'ın  hayır ve keremine karşı takınılan bu temel nankörce davranış, en bariz ve etkin biçimde tekzib'de yani. Allah'a, Elçisi'ne ve Elçi'nin geıirdigi ilâhi habere iftirada kendini göstermektedir.Kısaca Kafirler,kendilerini doğrulara kapatanlar.Bilmemezlikten gelendir
İnkar etmek  ve Nankörlük yapmak Kafirliği fiilleridir
Aynı kökten erişilen nimetlere teşekkür etmeyerek yapılan nankörlüğe de “küfür” denir. Kur'an'da kâfirikle alakalı, anlam boyutu nankör ve inkâr kelimelerinin aynı kökün kalıpları olduğunu görüyoruz.Kâfirliğin, bir anlamda nankörlükle başlayan yaratılışına, yaratıcısına, nimetlere, iman nimetine, akletme nimetine, irade nimetine nankör olan kâfirdir.

kerihel kâfirûn: ayette arapça kerih kelimesi geçmektedir  kafirler kerih görse bile yani hoşlanmasa istemeselerde ,gönülsüz, zoraki baksalar gibi anlamlara gelen kerih kelimesine dikkatinizi çekmek istedim

Karine kelime anlamı : İstenilen bir şeye delâlet eden belirti. Bir Şeyin varlığını gösteren emâre, belirti ve nişan anlamına gelen bir fıkıh terimi. İslâm hukukunda yedi tane hüküm sebebi vardır. Bunlardan birisi kesin karînedir. Diğerleri şâhitlik, ikrar, yemin, yeminden kaçmak, kasâme

Karye kelime anlamı : Ortak kök anlamında toplanma k-r-e kelimesinden türemiştir.Bu kelimenin en çok bilinen sözlük anlamı  insanları bir araya getiren ,bir yerde evler ,bir arada toplanınca köy ,kasaba,şehir ,kent, ülke olması , gibi yerleşim yerlerinin adıdır.Harfler bir araya getirilmesi  toplanması da karye'dir. harfler bir araya gelirse okuma yapılmış oluyor

Kânitîne kelime anlamı : Kıyamın türevlerinden ,Allah'ın huzurunda durmak huzurunda divan durmak ,huzurunda huşû içinde anlamıdır.Allah’ın kayyumiyeti ile var olan ve dilemesiyle kaim kendisiyle birlikte dinini ayak ta tutan insan, haşyet ve muhabbet ile huzur-u maneviyesinde, daima kıyam halinde bulunmaktadır.Dosdoğru kıyam insanı namazdan sonra da egodan uzak kalması sağlayan ;Yüce Allah'ın insana verdiği çok güzel hikmetidir. 

Kânitîn olmak ;
Devamlı şartsız itirazsız gönülden bağlılık ,İtaat ve boyun eğmek anlamlarına gelen kunut- kelime türevidir.Allah'ın huzurunda Kânitin olmak demek huzurunda divan durmaktır , huşû içinde olmaktır.Uçsuz bucaksız kâinatta tüm varlıklar Allah’a teslim olmuşken,boyun bükmüşken İnsan dosdoğru kıyama durursa namazdan sonra da insanı egodan uzak kalması sağlayan ;Yüce Allah'ın insana verdiği çok güzel hikmetidir.Gelin Kânitin olalım


Karanlığa taş atmak /Gaybe taş atmak bir arapça deyimidir .yani görünmeyen,bilgisi olmayan  bilinmeyen  şey /gayb hakkında atıp tutmak/bilmeden tahminde bulunmak ,zanla konuşmak,

Kazıklar sahibi  arapçası evtad kelime anlamı :Bu kelime hakkında  tefsirlerde başlıca üç yorum yapılmıştır: a) Eski Bedevî Araplar'da çadırların büyüklüğü, sağlamlığı, çadır kazıklarının, direklerinin çokluğu, orada yaşayanın gücüne ve toplumsal itibarına, statüsüne bir işaret sayıldığı için sayısız direkler üstünde duran çadırın sahibi” gibi deyimlerle ifade edilirdi; b) Firavun, kızdığı kimseleri ellerinden ve ayaklarından yere çakılı kazıklara bağlayarak cezalandırdığı için âyette kendisinden "kazıkların sahibi" diye söz edilmiştir; c) "Evtâd" kelimesinin temelleri sağlam, görkemli binaları ifade ettiğini. buna göre "zü'1-evtâd" deyimi, (ehramlar gibi) "görkemli yapıların sahibi" anlamına gelmektedir. Sonuç itibariyle evtad  deyimi  her üç anlamıyla da Firavun'un sahip olduğu büyük gücü, iktidar ve statüyü ifade etmektedir.

Keyd kelime anlamı :keyd. (الكيد) inkârcıların ilâhî daveti engellemeye yönelik planları; Allah’ın bunları hazırlayanların komplolarını aleyhlerine çevirmesi anlamlarında kur’an terimi.
Sözlükte “tuzak ve pusu kurma, hile yapma, entrika çevirme; ceza verme, tedbir alma” anlamında masdar olan keyd “tuzak, hile, plan, komplo, ceza” gibi mânalarda isim olarak da kullanılır. râgıb el-isfahânî keydi “bir tür hile” şeklinde tanımladıktan sonra bunun olumlu veya olumsuz anlamda olabileceğini, ancak olumsuz anlamda kullanımının daha yaygın olduğunu belirtir (el-müfredât, )
Keyd,  türevleri : kur’an’da hem şeytana ve yandaşı olan inkârcılara hem de Allah’a nisbet edilerek türevleriyle birlikte otuz iki yerde tekrarlanmıştır.Bu kullanımlarda kelime şeytana ve inkarcılara nisbet edildiğinde ilâhî daveti engellemeye, kutsal de ğerleri tahrip etmeye yönelik her türlü kötü, yıkıcı eylem ve faaliyetin ön hazırlığını; Allah’a nisbet edildiğinde ise ilâhî cezalandırmanın bir çeşidi olarak kötü eylem ve hazırlıkların hedef ve amacına ulaşmasını engellemeye yönelik her türlü karşı tedbirin alınmasını ve bunları hazırlayanların komplo larını aleyhlerine çevirmek suretiyle cezalandırılmasını ifade etmektedir.
Allah teâlâ tuzak kurup aldatmaktan münezzehtir.Kur’an’da geçen keyd ve türevlerinin “Allah’ın iyiliklere ve güzelliklere, hak dine, onun peygamberine ve diğer mensuplarına karşı kötülük planlayan şeytan ve yandaşlarının kazdıkları kuyuya kendilerinin düşmesini sağlaması, böylece onları kendi plan larıyla cezalandırması” şeklinde anlaşılması gerekir.alıntı


Kelime-i Tayyibe kelime anlamı :İman'dır Kur'an ahlakına sahip bir  müminden çıkan dallar  ve dallar üzerine bina edilen zikir,takva,salih amel,infak , tevekkül ,teslimiyet ,tefekkür, gibi   her  bir ameller /dallar  göge  alemlerin rabbine yükselir.Allah bu dallardan bizlere hoşnutluğunu ecir ,mükafatları,ikramları da  iman ağacının ,doyumsuz tükenmeyen meyveleridir.Bu meyve her an olmaktadır.
Güzel söz güzel ağaca benzetiliyor. Çünkü ağacın diri kalması için nasıl sulanmaya, bakılmaya ihtiyacı varsa, bunlar bulunmadan kurursa kalpteki iman ağacı da böyledir. Eğer sahibi faydalı ilim, sahih amel, zikir ve tefekkürle her zaman bakıp onu gözetmezse kuruyabilir.
Rabbimiz tevhid inancını Âli İmrân Sûresinde “kelime” olarak nitelemiştir. (bkz Âli İmrân: 64)

Kezzebe kelime anlamı : كذّب yalanlama eylemidir. Tekzîb kelimesin fiil şeklidir.Arapça’da Tekzib; “bir haberin tamamen yalan olduğuna kesin karar vermek” demektir.Ayetler, yalanlanamayan gerçekler olduğu için ona yalan diyen, yalana sarılan anlamındadır. Tekzîb insanı inkâra götürür ve kişiyi kâfir yapar. Kur’an’da yalanlayan,yalana sarılan ,hakkı yalanladığı zaman O ,kişiye mükezzib denilmiştir.Çoğul gelirse “mükezzibîn denilmiştir.Bu kelimenin zıddı ise saddeka- tasdik eden, doğrulayan inanıp güvenendir

Kalp :Kalp'e Gönül -Yürek-Sine-Gögüs  dediğimizde aslında hepsinin farklı işlevleri vardır.Gönül  maddi gerekse manevi sevgi -arzu- istekleri Yürek dediğimizde cesaret güc sembolu.gögüs dediğimizde sabrı ,  kalp dediğimizde Arapçada bir şeyi ,bir yönden öteki yöne çevirmek anlamını taşır. kuran'da kalb kelimesi  “insanın kavrama, bilme ve algılama, sağlıklı hüküm verme yeteneği”, kısaca “akıl” anlamına gelir.Allah "Bu yüzden kalblerinin üstüne mühür basıldı. Artık onlar anlamazlar" buyurmuştur ki bu, "Onlar düşünmezler ve zahirî açık delillerden yararlanmazlar" demektir.Kur'ân'ı ve Hz. Muhammed (s.a.s)'in doğruluğunu anlamazlar" manasını vermiştir. Buna, "Onlar, kendilerinin hak üzere olduklarını sanıyorlardı, ama Allah,onların, kalblerine böylesi bir mührün basıldığını anlamadıklarını haber vermiştir"

Kevâib Arapçada kâib kelimesinin çoğuludur. Kâib, on beş yaş civarındaki kız demektir. Bu yaştaki kızın kâib diye nitelendirilmesi gögüslerinin tomurcuklanması ve bir bakıma topuk görüntüsü alması, yani hem yuvarlaklaşması hem de çıkıntılı bir görünüm kazanmasından dolayıdır

Keâb, göğsü belirginleşmeye başlayan kız demektir.Câriyetün keâbün terkibi de bakire demektir. Ku’ûb kelimesi göğüslerin tümsekleşmesi anlamına gelir ve bu kelime kadınlara mahsus olarak kullanılır. Ku’be kelimesi de kızın bakire olmasını ifade eder. Sedyün muka’ibün ifadesi ise tomurcuk meme anlamına gelir.(Mustafa Öztürk)


Karzen Hasenen kelime anlamı :  Karz  ödünç vermek demektir.Karşılığını Allah’tan bekleyerek, malın iyisinden, helalinden gönül hoşluğu ile gösterişsiz olarak Allah yolunda vermektir.Bu da Allah’a vermek gibidir (Beydâvî). Sırf Allah rızası için darda kalmış müslümana borç vermek veya tahsilinde kolaylık sağlamak da böyledir.      
Bir yardımın karzı hasen olması için şu özellikleri taşıması gerektiği ifade edilmiştir.
(1) Sarf  edilecek  malın helal  maldan olması lazımdır.
(2) Kişinin sahip  olduğu  malın en iyisinden olmalıdır.
(3) Karzı hasen sahibi sıhhatli, yaşama ümidi besleyen, fakirlik korkusu içinde tutumlu hareket eden birisi olmalıdır.
(4) Malı, en muhtaç ve en uygun olana vermelidir.
(5) Verdiği malı gizlemeli, açığa  vurmamalıdır.
(6) Arkasından başa  kakmamalı, eziyet  etmemelidir.
(7) Maksadı sırf Allah rızası olmalıdır.
(8) En sevdiği  malından vermelidir.
(9) Malı,  fakire evine  götürerek vermek  suretiyle  onu  en  fazla memnun edecek yöntemi seçmelidir. (Elmalılı)

Kıraat kelime anlamı : Kur’ân, “çok okunan metin” anlamıyla öncelikle Müslümanlardan, sonrasında da bütün insanlardan kendisini düşünerek,anlayarak ve hissederek okuma istemektedirBu haliyle kıraat,Allah tarafından oluşturulmuş anlam kümelerini ortaya cıkararak onlara riayet ederek okumayı ifade eder. ‘Alak 96/1’deki ilk emir de ; yani ayetlerle kâinatı, insanı ilişkilendirmek ,keşfetmek, düşünmek ve anlamaya çalışmak. Bu yönüyle kıraat, “aklın ve zihnin okuması” anlamında bilgilenme ve bilinçlenme faaliyetidir.Bu kelime 
 قرء:  kadınların temizlik dönemine denir. Kadının temizlik döneminde akan kan, vücutta toplanmaya başlandığı için kadının bu haline قرء  =kur denmiştir. 
قرّاء : Kuran'ın çokça okuyan manasında mubelağalı ism-i faildir.  
 قرية : Şehir demektir. Çünkü şehre, karye denmesinin sebebi insanların toplandığı yer olmasından dolayıdır.
 القران:  قرءKökünden gelen ve فعلان vezninde mübalağa anlamını ifade eden bir kalıp القران şeklinde gelir. Çokça okunan kitap demektir.    
             
Bakara 2/228 Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç iddet süresi beklerler ve Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlar- sa Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz.Kocaları da, barışmak istedikleri takdirde o süre içersinde dönme hakları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınlarında erkekler üzerinde denk hakları vardır. Erkeklerin ise onların üzerinde bir derece farkları vardır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلاَثَةَ قُرُوَءٍ وَلاَ يَحِلُّ لَهُنَّ أَن يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّهُ فِي أَرْحَامِهِنَّ إِن كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَلِكَ إِنْ أَرَادُواْ إِصْلاَحًا وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكُيمٌ
Vel mutallakâtu yeterabbasne bi enfusihinne selâsete kurûin, ve lâ yahıllu lehunne en yektumne mâ halakallâhu fî erhâmihinne in kunne yu’minne billâhi vel yevmil âhır(âhıri), ve buûletuhunne ehakku bi reddihinne fî zâlike in erâdû ıslâhâ(ıslâhan), ve lehunne mislullezî aleyhinne bil ma’rûf(ma’rûfi), ve lir ricâli aleyhinne dereceh(derecetun), vallâhu azîzun hakîm

Karye kelime anlamı : Ortak kök anlamında toplanma k-r-e kelimesinden türemiştir.Bu kelimenin en çok bilinen sözlük anlamı  insanları bir araya getiren ,bir yerde evler ,bir arada toplanınca köy ,kasaba,şehir ,kent, ülke olması , gibi yerleşim yerlerinin adıdır.Harfler bir araya getirilmesi  toplanması da karye'dir. harfler bir araya gelirse okuma yapılmış oluyor  


Kıst kelime anlamı Muksit :kıstas,iktisas ,gibi kelimeler kıst kelimesinin kök türevleridir Bu kelimelerin her biri kıst kelimesinin ayrıntılarını ifade eder.Kıst genellikle sadece adalet diye açıklanmıştır.Adalet daha çok manevi bir özelliğe sahiptir.Kıst kelimesi tam olarak adalet demek değildir. Adalet ,kelimesi bire bir karşılık, denge, denklik, eşitlik” demektir. Bir şeyin tam karşılığını ifade eder.Kıst,ise daha açık, görünürde,ortada olan bir adalet türüdür Kist, adaleti de aşan bir insaf ve merhamet ifade etmektedir.Teraziye, mizana kist denir. Kıst kelimesi arapça sözlük anlamı “nasip, pay, hak edilmiş olan pay demektir. (Lisanül-Arab) Allah yol gösterici olarak indirdiği Kitabında , insanların birbirleri ile olan ilişkilerinde olması ve olmaması gereken"El kıstu usulu ile insanların aralarında eşit faydalar elde etmesine yani alışverişte ki adalete,benzer biçimde adil olarak paylaştırılan paya , hisseye denilir. (Elmüfredat) Bu kelimin zıddı ise Kast zulmetmek, haktan sapmak, adalet üzere davranmamak, başkasının hakkına el koymak anlamına gelir. kasıt şeklinde Kur'ân-ı Kerim'de kullanılmış ve "Cehennem odunu" oldukları belirtilmiştir. Allah kıstı emretmiş fakat kasttan sakındırmıştır.
Allah'ın en güzel isimlerinden biride muksıt ismi “kullarına adalet duygusu lutfeden” ve“kullarından her birine kendi fazlından pay ayıran” Tüm işleri birbirine denk,birbiriyle uyumlu ,hükümlerinde çok adil ve insaflı olan anlamına gelmektedir.Muksıt kul ise, aşırılığa kaçmamak, doğru davranmak suretiyle her hak sahibine hakkını tam olarak veren anlamındadır. Allah, "dosdoğru kıstasla ölçülmesini" emrederken,Muksıt kullarını da sevdiğini ifade eder.
Kıst özet olarak  Kıst kelimesi tam doğru “nasip, pay, hak edilmiş olan pay demektir. (Lisanül-Arab) Allah yol gösterici olarak indirdiği Kitabında , insanların birbirleri ile olan ilişkilerinde olması ve olmaması gereken"El kıstu usulu ile insanların aralarında eşit faydalar elde etmesine yani alışverişte ki adalete,benzer biçimde adil olarak paylaştırılan paya , hisseye denilir. (Elmüfredat)

 Kıtmîr:hurma ile çekirdeğinin arasında inceçik zar ve çekirdeğin arkasındaki ince pürüz kıymetsiz küçük şey anlamında Allah’ın dışında kulluk ettikleri şu kıymetsiz dediğiniz bir şeye dahi sahip değildirler.anlamında

Kitâb Ehli ve Müşrikler  : Önceki vahiylerin muhattabları İnandıkları ilahi kitabı iyi bilenlerden Yahûdi’lerle Hristiyanlardan “kendilerine kitap verilenler” anlamındaki bu terim, müslümanlar dışındaki ilâhî kitap sahibi din mensupları için kullanılır.

Kendilerine açık delil gelinceye kadar kadar ayrılacak değillerdi.Kitâb ehlinden ve müşriklerden kendilerine apaçık bir delil gelinceye kadar üzerinde bulundukları hayat tarzından ayrılacak değillerdir Onlar nankörlük ve saygısızlık ediyorlar, akıllarını başlarına almıyorlar, haddi aşan davranışlarda bulunuyorlar diye Allah onlara öğüt vermekten vaz geçmemekte, sürekli olarak onlara uyarı mesajları göndermektedir.vahiy göndermeden gözden çıkarılmadılar.serbest bırakılmadılar anlamındadır.

Kıyam kelime anlamı : Namazın rükünlerinden ikincisi kıyam yani ayakta durmaktır.Yüce Allah'ın Kayyum sıfat ismiyle tecellileri bulunmakta, bütün varlıklar da bu İlâhî isim ile, O’nun cilvesi ve tecellisiyle ayakta kıyamda kalmaktadır

kitâbun hafîzun : Kitabımızın bir sıfatıda kitabu’n hafiz" terkibi, "koruyan veya korunmuş bir kitap" anlamına gelir. Bu Kuran’ın korunmuşluk vasfıdır.,
İki  anlama sahiptir Son Peygambere indirilen Kur'an'ın indiriliş esnasında güvence altında olmuştur, Kıyamet'e kadar dünyada korunmaya devam edecek. Hiçbir zaman değiştirilip tahrif edilemeyecek olan bir  kitap anlamında Diğeri ise kişilerin yaptıkları amellerinin  bir tutanak altına alınıp korunduğuna işaret edilir. Çünkü Kuran’da sıklıkla kullanılan "kitap" kelimesi, ağırlıklı olarak "Allah’ın indirdiği  mesajlara, özellikle de Kuran’a" işaret etmesinin yanısıra, çok sayıda ayette, "kişilerin yaptığı işlerin tutanağı, yani insanların  amelerinin sicili" kaydı anlamında da kullanılır. Burada asıl amaç, Allah’ın ilminin ve kudretinin sınırsız olduğunu vurgulayıp insana sorumluluk bilinci aşılamaktır.

Kitab-ı Mübîn kelime anlamı : Apaçık kitap”  ana kitap,  veya levh-i mahfuz denir. Levh-i Mahfuz Korunmuş Levha anlamına gelir  Gökte ve yerde gizli (kapalı) olan şeylerden maksat, kâinat ilgili  Allah’ın, yarattığı âlem için koyduğu yasalar ve ilkeler kısaca Yüce  Allah’ın ilmi demektir.

 kalbi selim :Vahiye yatkın bir yapıya sahip, araştırp ,sorgulayan bilgi ile gönülden inanan, düşüncelerini her türlü kötülükten arındıran.Allah körü körüne bilicsiz değil, bilgi ile  kalben tasdikleyen bir inanma istemektedir.


KURAN ARAPÇA ANLAMI :Arapçada,ق-ر-أ . Kıraat /okumak filinden türemiştir. Harflerin, kelimelerin bir araya getirilmesi ,toplanması ile çok okunan metin anlamındadır.
Kıraat ve kur’an kelimelerinin aslı toplamak anlamındadır. Topladığın her şeyi kıraat etmiş olursun. Kur'an' kendinden önceki kitapların meyvesini kendisinde cem edip, topladığı için adına Kuran denmiştir. Kur’an, cem’ etmek Onu (zihinlerde yerleştirerek bir araya getirmek ve ayetleri ve sureleri okunan bir mesaj olarak birleştirmektir) Kur’an mesajından alınan sözleri veya düşünceleri , yüksek sesle olsun veya olmasın, ama anlamak niyetiyle bilinçli olarak zihne nakşetmeyi ifade eder


KURAN KERİM SÖZLÜK ANLAMI  :Kaynağı Yüce Allah, getiren Cebrail (as), tebliğcisi Hz. Muhammed, muhatabı bütün insanlık, misyonu insanları karanlıklardan aydınlığa çıkartan insanoğluna gönderdiği son ilahı kitaptır.

Kur'an Aceben/İlginç Hayret verici bir Kitaptır :Kitabımız Kur'an'ın "aceben" sıfatı'dır acibûlkur'an'da denir. Onun ilgi çekici mesajı, beşer sözü değil Allah'ın sözüdür. Kur'an'ı anlama ve kavramada hiçbir beşeri kaynak, ona denk ve ondan bağımsız bir belirleyiciliğe sahip olamaz Manevi  boyutta gönüllere bıraktığı eşsiz tesirlerin insanda  basireti uyandıran bir sıfata sahiptir. Mekke müşriklerinin hepsinin Kur'an diline tamamıyla hakim olmasına rağmen,zanna dayalı ,ön yargılı , oldukları batıl din anlayışlarına göre bir kulağa sahiplerdi .İşitselerde manevi anlamda  sağırdırlar.  İlahi vahyin bir beşerin peş peşe dizmesi imkansız olan seslerden oluşmuş  bir an bile kulak vermesi  imanın manevi meşalesi onun kalbini aydınlatmıştır.Arapça bilmeyenlerde bile manevi tesirler uyandırır.Lakin önyargılarından arınarak okuyan muhataplarını hayretler içerisinde bırakır. Kur'an, dinleyenlerin gönüllerinde kendine çeken  duyuları harekete geçiren özelliğine  vurgu
 vardır.


 kitabu’n meknûn :Buradaki kitabu'n meknûn terkibi, “saklı, sağlam, korunmuş ve bozulmamış kitap” anlamına gelir. Bu terkip, Burûc suresindeki levh-i mahfuz'a/korunmuş levhalara tekabül etmektedir. Vahyin tamamına da bir parçasına da Kur’an denir. Tek başına Kur’an'ın tanımını veren bu ayetler ve terkipler, Kur’an vahyinin cinlerin tasallutundan korunmuşluğunu, onun hiçbir zaman bozulmayacağını, her türlü keyfî ilavelerden ve lafzî değişikliklerden uzak kalacağını anlatmaya yönelik temsili ifadelerdir. Nitekim ayetlerde dile getirilen bu gerçek, Kur’an metninin miladi yedinci yüzyıldan beri her türlü değişiklik, ilave ve kısaltmadan uzak kalmasıyla hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde doğrulanmıştır. Çünkü bu kadar uzun bir süre, benzer biçimde korunan başka bir kitap örneği yoktur.


KAVİMLER
Nûh kavmi:  Hz. Adem'den sonra yeryüzündeki insanları Allah'tan başka ilah olmadığını anlatmak için gönderilen ilk elçi, Hz. Nûh'tur. Kuran’da Nûh'tan önceki nebiler den söz eder  Hz.Muhammed'in bağlı olduğu vahiy geleneği, Nûh peygamberle başlatılır. Şura 42/13 ayeti çalışmıştık

Ress Kavmi : "Ress"kuyu”anlamına gelen hangi bölge olduğunda çoğunluğun farklı görüşler vardır. En yaygın görüşleri  verelim. Orta Arabistan’ın Kasîm bölgesinde yer alan  bu ismi taşıyan bir bölgenin kasabası  olan  insanlarının çok iyi bildiği, cahiliyye şiirinde de geçen bir vadinin adıdır Ress sakinleri elçi  olarak gönderilen Hanzala b. Saffan’ı katletmişler ve belâya uğramışlardır ( Râzî).Başka bir  yaygın görüşe göre de  bunlar,Allah'tan başka  putlar edinen  ve Hz. Şuayb’ın veya bir nebi olan"Hanzale İbn-i Safvan"ın kavmi de olan Medyenliler’dir.Allah kur'an'da adı geçmeyen elçilerde gönderdik buyurmaktadır(Mekâyîs).

Semûd kavmi: Ad  kavminin devamı olan Hz. Salih'in.kavmidir Nûh’un oğlu Sâm soyundan olduğu için de Semûd adını aldıkları söylenir.Semûd halkının dağ ve kayaları oyma san’atı,ile dillere destan yapılar yapmışlar Kuran, Semud’un bütün bunları kendisini büyük gösterme ve görme hevesi ile yaptığını açıklamaktadır. Yani sırf gösteriş merakı, servet ve ihtişam ile kuvvet ve iktidarın bir nişanesi olarak, bu eserleri meydana getirmişlerdi., Dağları oyarak yaptıkları bu evleri, sadece barınmak, mesken edinmek için yapmıyorlardı bu amaçla yapsaydılar Allahu tarafından uyarılmazlardı Bu göz kamaştırıcı meskenleri, kibir, böbürlenme, övünme, servet ve hüner gösterisi için yapılmış Ölümü düşünmeyen dünyada hiç ölmiyecekmiş gibi hayatlarını ikame ediyorlardı.İşte kimileri  İzzet ve şerefi dünya malında sanırlar.

Eyke eshabı:Hz.Şuayb’ın elçi olarak gönderilen medyen halkıdır.Sık ağaçlık, ağaçları birbirine sarmaş dolaş olmuş bir orman, yumuşak ağaçlıklı Ashabu'l-Eyke son derece verimli bir arazî üzerinde yaşıyorlardı.Şuarâ suresinde Eykeliler'in vasıfları, Araf  suresinde ve Hud surelerinde anlatılan Medyenliler’in vasıflarına benzerlikten, Eyke ile Medyen’in aynı kent olduğu olduğu söylenmektedir .Elçilerinin  davetine icabet etmeyip, küfür ve inadlarında ısrar ettiler. Onların vazgeçemedikleri son derece kötü  alışkanlıkları da vardı. Ölçü ve tartılarda halkı aldatmak; sahte para basıp kalpazanlık yapmak;gibi  o kadar uyarılara rağmen hile düzenbazlıktan vazgeçmediler.

Tubba kavmi: Kavim ismi değildirGüney Arabistan’da güçlü ve görkemli bir uygarlık kurmuş olan Himyer krallarına veya devletin verilen isimdir. .Etraftaki tüm devletçikleri kendilerine ‘bağladıkları’ için Tubba‘ adını almışlardır. Kuran’da, yeniden dirilme ve ahiret gerçeğini inkâr eden bir toplum olarak zikredilir.Başlangıcı Milat öncesine kadar giden Tubba‘ devletine,  MS. 4. yüzyılda Habeşliler son vermiştir.Kur’an, muhataplarının hafızasında hatırası  canlı  olan  Tubba‘  uygarlığını  bir  “ibret”  olarak  sunmaktadır.  Taberî  gibi  kaynaklarımız  Tubba’  halkının  sonradan  müslüman olduğunu zikrederler

Firavun:
Özel isim değildir Musa aleyhisselam döneminde  mısır krallarına verilen ünvandır.Kur'an' firavunu arzu ve isteklerini ilah edinen zorba azgın şahsiyet olarak tanıtır

ihvân
:kelimesi arapça sözlükte kardeş anlamına gelir .Eğer bu kelime elçilere izafe edilirse o zaman aynı bölgeden yada  aynı toplumdan olan demektir.kimi zaman soydaşda denilir.

Lût Kavmi :
Hz. Lût (a.s), Hz. İbrahim (a.s)'ın kardeşinin oğludur. Hz. İbrâhîm (a.s) ise, Hz. Lût (a.s)'m amcasıdır.Hz Lut amcası Hz İbrahim aleyhisselamdır  Allah onu, Sodom ve çevresinde oturan topluma elçi olarak gönderdi. Sodomlular diğer kavimler, kendini tanrıilan eden bir zorbanın zoruyla değil, kendi arzu =hevalarıyla Onlar, kendilerinden önce yeryüzü halkından hiç kimsenin yapmadığı en çirkin ve en kötü suçu işliyorlardı.

Ad kavmi :Helâk oluşları bütün insanlığa ibret olan Âd kavminin yaşadığı Ahkâf diyârı, Yemen, Aden ve Ummân arasındadır. Âd kavmi Arabu’l-âribe denilen, Arabistan yarımadasına ilk yerleşen kavimlerdendir. Verimli toprakları olan bu kavim; otu, suyu, ve çeşitli nîmetleri bol, bağlık-bahçe­lik bir yerdi. Yerin üzerinde gürül gürül akan ırmakları, bağları, bahçeleri, sürü sürü davarları; yer altında da, muhtelif su depoları ve köşkleri vardı. Hattâ “İrem” adıyla tanınmıştır. Meşhûr “İrem Bağları” tâ­biri oradan gelmektedir.Bu kavmin insanları güçlü-kuvvetli, cüsseli, uzun boylu ve uzun ömürlü idi.

Âd kavmi, kayaları yontarak evler yapar, gösterişli binâlar inşâ ederlerdi. Bunların içinde bağlar-bahçeler ve güzel havuzlar bulunurdu. Her yer göz kamaştı­rıcı güzelliklerle doluydu.Âd kavminin azgınlık ve isyanda çok aşırı gitmeleri ve taşkınlıklarını gün geçtikçe artırmaları üzerine  Hûd -aleyhisselâm'ı gönderdi alay küçük gördüler ve îmân etmediler. tam yedi gece sekiz gün kesintisiz olarak devam eden şiddetli bir kasırga ile helak edilmiştir. Onlar, kasırganın vadilerine doğru geldiğini görünce, yağmur yağdıracak bulutlar geliyor diye sevinmişlerdi. Fakat gelen rahmet değil Allah’ın azabıydı. Bu kasırga ile halk saman çöpleri gibi oraya buraya savruldu, fasık kavmin son ferdi helak oluncaya kadar bu kasırga dinmedi. Sonunda Ahkâf yöresi kum yığınlı bir çöle dönüştü.







1 yorum: