Mushaf’taki resmi sırası : 45
İniş sırası :66
Toplam Ayet Sayısı :37
Sure adını : Arapça Casiye sözcüğü “diz çökmüş” anlamına gelir. Surenin 28. ayetinde Allah’ın karşısında kulların diz çökeceklerinden söz edildiği için bu adla bilinir.Rivayetler de "Şerîât" ve "Dehr" suresi olarak bilindiği ifade edilsede daha çok bu isimle anılmıştır
İndiği Dönem :14. âyeti Medinede, diğerleri Mekke'de döneminde inmiştir.
Kuran-ı Kerim’de “Ha-Mim” ile başlayan 7 sure vardır.Bu sureler kitabımızda arka arkaya gelir. Sırasıyla şunlardır. 1-Mü’min /Gafir Suresi, 2-Fussilet Suresi, 3-Şura Suresi,4- Zuhruf Suresi,5- Duhan Suresi, 6-Casiye Suresi,7- Ahkaf Suresi. Aynı harflerle başlayan sûrelerin konuları arasında da önemli ölçüde bir ortak içeriğe sahiptir. Hâmîmler , ana konu olarak Kur’an’ın gerçek Allah kelâmı olduğuna ve insanlar için önemini hatırlatır.
Sûrede başlıca, Kur’an’ın indirilmesi, dış âlemde Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren deliller, Allah’ın kullarına bahşettiği nimetler, İsrailoğullarının kendilerine verilen nimetlere inkâr ve isyanla karşılık vermeleri konu edilmektedir.
25.Cüz
Rahman ve Rahim Olan Allah Adıyla
Casiye 45/1 Hâ mîm.
حم
Hâ mîm.
Casiye 45/ 2 Kitab'ın indirilişi, Aziz mutlak güç sahibi ve Hakim Hep hikmetle hükmeden Her hükmünde tam isabet kaydeden Allah tarafındandır.
تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm
Casiye 45/ 3 Şüphesiz göklerde ve yerde mü'minler için ayetler/ deliller vardır.
إِنَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِّلْمُؤْمِنِينَ
İnne fîs semâvâti vel ardı le âyâtin lil mu’minîn
Casiye 45/4 Sizin yaratılışınızda ve türetip yaydığı bütün canlılarda da kesin bilgiyle inanan bir topluluk için ayetler vardır.
وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِن دَابَّةٍ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Ve fî halkıkum ve mâ yebussu min dâbbetin âyâtun li kavmin yûkınûn
Casiye 45/ 5 Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, Allah'ın gökten rızık indirip onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde, rüzgarları yönlendirmesinde akıl eden bir topluluk için ayetler vardır.
وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاء مِن رِّزْقٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Vahtilâfil leyli ven nehâri ve mâ enzelallâhu mines semâi min rızkın fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ ve tasrîfir rîyâhı âyâtun li kavmin ya’kılûn
Hatırlatma :Burada, bir sonraki cümleye göre "rızk" kelimesi ile yağmuru bizlere hatırlatıyor.Bazen isim vermeden o,bu,olan ,inen gibi ifadelerle önceki ,sonraki ayetin kendisini okuduğumuzda ne olduğunu sürekli hatırlatıyor anlayarak ,düşünerek okumamız içindir
Casiye 45/ 6 İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz. Artık Allah’tan ve O’nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?
تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَ اللَّهِ وَآيَاتِهِ يُؤْمِنُونَ
Tilke âyâtullahi netlûhâ aleyke bil hakkı, fe bi eyyi hadîsin ba’dallâhi ve âyâtihî yu’minûn
Casiye 45/ 7 Her esim /günahkâr yalancının vay hâline!
وَيْلٌ لِّكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ
Veylun li kulli effâkin esîm
Casiye 45/8 Kendisine Allah'ın ayetleri okunurken işitir; sonra mustekbirlik /büyüklük taslayarak onları hiç işitmemiş gibi direnir. Sen onu elim bir azapla müjdele.
يَسْمَعُ آيَاتِ اللَّهِ تُتْلَى عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِرًا كَأَن لَّمْ يَسْمَعْهَا فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
Yesmeu âyâtillâhi tutlâ aleyhi summe yusırru mustekbiran ke en lem yesma’hâ, fe beşşirhu bi azâbin elîm
Casiye 45/9 Âyetlerimizden bir şey öğrenince onu alaya alır. Onlar için muhin / alçaltıcı bir azap vardır!
وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا أُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ
Ve izâ alime min âyâtinâ şey’enittehazehâ huzuvâ(huzuven), ulâike lehum azâbun muhîn
Casiye 45/10 Arkalarında da cehennem vardır.Kazandıkları ve Allah’tan başka edindikleri dostlar onlara hiçbir fayda vermez. Onlar için elbette büyük bir azap vardır.
مِن وَرَائِهِمْ جَهَنَّمُ وَلَا يُغْنِي عَنْهُم مَّا كَسَبُوا شَيْئًا وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاء وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
Min verâihim cehennem(cehennemu), ve lâ yugnî anhum mâ kesebû şey’en ve lâ mâttehazû min dûnillâhi evliyâe, ve lehum azâbun azîm
Casiye 45/11 :İşte bu bir hidayettir. Rab’lerinin ayetlerini inkar edenlere gelince, onlara en kötüsünden, elem verici bir azap vardır.
هَذَا هُدًى وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مَّن رِّجْزٍ أَلِيمٌ
Hâzâ hudâ(huden), vellezîne keferû bi âyâti rabbihim lehum azâbun min riczin elîm
Casiye 45/12 İçinde gemilerin, emriyle akıp gitmesi, O’nun lütfunu aramanız ve şükretmeniz için denizi sizin hizmetinize veren Allah'tır
اللَّهُ الَّذِي سخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ فِيهِ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Allâhullezî sahhara lekumul bahra li tecriyel fulku fîhi bi emrihî ve li tehtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn
Casiye 45/13 Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda tefekkür eden toplum için deliller vardır.
وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لَّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Ve sahhara lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minhu, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn
Tezekkür التذكر zikr, kelimesinden türetilmiş,Geçmişe yönelik düşünce demektir. Düşünüp öğüt almak, ibret almak, ders çıkarmak demektir. Hatırlamaya ve hafızaya dayanır. Kelimenin kökü olan zikr, unutulmuş bir şeyi hatırlama gayreti demektir,
Casiye 45/14 İnananlara söyle ki, ALLAH'ın günlerini ummayanları bağışlasınlar. Zira O, kazanmış olduklarına göre bir topluluğa karşılık verir.
قُل لِّلَّذِينَ آمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذِينَ لا يَرْجُون أَيَّامَ اللَّهِ لِيَجْزِيَ قَوْمًا بِما كَانُوا يَكْسِبُونَ
Kul lillezîne âmenû yagfirû lillezîne lâ yercûne eyyâmallâhi li yecziye kavmen bi mâ kânû yeksibûn
Casiye 45/15 Kim salih bir amel işlerse, kendi lehine işlemiş olur. Kim de kötülük yaparsa, kendi aleyhine yapmış olur. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.
مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاء فَعَلَيْهَا ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ
Men amile sâlihan fe li nefsihî, ve men esâe fe aleyhâ summe ilâ rabbikum turceûn
esâe:
Casiye 45/16 İsrailoğullarına Kitap, hikmet ve nebîlik verdik. Onları temiz şeylerle rızıklandırdık ve alemlere üstün kıldık.
وَلَقَدْ آتَيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ
Ve lekad âteynâ benî isrâîlel kitâbe vel hukme ven nubuvvete ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâl âlemîn
Casiye 45/17 Onlara emirden açık belgeler verdik. Onlar ancak kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki azgınlık ve çekememezlik dolayı İhtilafa /ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin kıyamet günü, ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında hüküm verir.
وَآتَيْنَاهُم بَيِّنَاتٍ مِّنَ الْأَمْرِ فَمَا اخْتَلَفُوا إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمْ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
Ve âteynâhum beyyinâtin minel emri, fe mâhtelefû illâ min ba’di mâ câehumul ilmu bagyen beynehum, inne rabbeke yakdî beynehum yevmel kıyâmeti fî mâ kânû fîhi yahtelifûn
Casiye 45/18 Sonra seni de bu işte bir şeriat üzere kıldık. Ona uy vebilmeyenlerin hevalarına uyma
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَى شَرِيعَةٍ مِّنَ الْأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاء الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ
Summe cealnâke alâ şerîatin minel emri fettebi’hâ ve lâ tettebi’ ehvâellezîne lâ ya’lemûn
Casiye 45/19 Çünkü onlar, Allah'tan hiçbir şeyi senden savamazlar. Şüphesiz zalimler, birbirlerinin velisidirler. Allah ise, muttakilerin velisidir.
إِنَّهُمْ لَن يُغْنُوا عَنكَ مِنَ اللَّهِ شَيئًا وإِنَّ الظَّالِمِينَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَاللَّهُ وَلِيُّ الْمُتَّقِينَ
İnnehum len yugnû anke minallâhi şey’â(şey’en), ve innez zâlimîne ba’duhum evliyâu ba’din, vallâhu veliyyul muttakîn
Casiye 45/20 Bu, insanlar için basiretlerdir kavrayış delillerden ibarettir; kesin bir bilgiyle iman eden bir topluluk için de bir hidayet ve rahmettir
هَذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّقَوْمِ يُوقِنُونَ
Hâzâ basâiru lin nâsi ve huden ve rahmetun li kavmin yûkınûn
Casiye 45/21 Yoksa kötülükleri işleyenler kendilerini, hayatları da ölümleri de bir olacak şekilde, iman edip salih ameller işleyenlerle bir tutacağımızı mı sandılar? Ne kadar kötü hüküm veriyorlar!
أًمْ حَسِبَ الَّذِينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّئَاتِ أّن نَّجْعَلَهُمْ كَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَوَاء مَّحْيَاهُم وَمَمَاتُهُمْ سَاء مَا يَحْكُمُونَ
Em hasibellezînecterahûs seyyiâti en nec’alehum kellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti sevâen mahyâhum ve
Casiye 45/22 Allah, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak, herkese kazandığının karşılığı verilsin diye yaratmıştır. Onlara zulm edilmez.
وَخَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Ve halakallâhus semâvâti vel arda bil hakkı ve li tuczâ kullu nefsin bimâ kesebet ve hum lâ yuzlemûn
Casiye 45/ 23 Kendi hevasını ilah edineni ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp düşünmüyor musunuz?
أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَن يَهْدِيهِ مِن بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Feraeyte menittehaze ilahehu hevahü ve edallehüllahü ala ilmiv ve hateme ala sem´ıhı ve kalbihı ve ceale ala besarihı ğışaveh fe mey yehdıhi mim ba´dillah e fe la tezekkerun
Casiye 45/24 Ve Dediler ki: “Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak dehr =zaman yok eder.” Bu hususta onların bir bilgisi yoktur. Onlar sadece zanda bulunuyorlar.
وَقَالُوا مَا هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا إِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ
Ve kâlû mâ hiye illâ hayâtunâd dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ yuhlikunâ illâd dehr(dehru), ve mâ lehum bi zâlike min ilmin, in hum illâ yezunnûn
Casiye 45/25 Onlara âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman onların delilleri ancak, “Doğru söyleyenler iseniz babalarımızı getirin” demek oldu.
وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَّا كَانَ حُجَّتَهُمْ إِلَّا أَن قَالُوا ائْتُوا بِآبَائِنَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin mâ kâne huccetehum illâ en kâlû’tû bi âbâinâ in kuntum sâdıkîn
Casiye 45/ 26 De ki: “Allah sizi yaşatıyor. Sonra sizi öldürecek, sonra da kendisinde şüphe olmayan Kıyamet gününde sizi , toplar ama insanların çoğu bilmezler.”
قُلِ اللَّهُ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيبَ فِيهِ وَلَكِنَّ أَكَثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Kulillâhu yuhyîkum summe yumîtukum summe yecmeukum ilâ yevmil kıyâmeti lâ raybe fîhi ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn
Casiye 45/27 Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Kıyamet kopacağı gün de, o bâtıl üzere bulunan kâfirler, o günde hüsrana düşeceklerdir.
وَلَلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرضِ وَيَومَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ
Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), ve yevme tekûmus sâatu yevme izin yahserul mubtılûn
Casiye 45/28 O gün her ümmeti câsiyeten / diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır. “Bugün yaptıklarınızın karşılığı verilecektir.”
وَتَرَى كُلَّ أُمَّةٍ جَاثِيَةً كُلُّ أُمَّةٍ تُدْعَى إِلَى كِتَابِهَا الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Ve terâ kulle ummetin câsiyeten, kullu ummetin tud’â ilâ kitâbihâ, el yevme tuczevne mâ kuntum ta’melûn
Casiye 45/29 İşte kitabımız, size karşı hakikatii söylüyor. Çünkü biz yapmakta olduklarınızı kaydediyorduk.
هَذَا كِتَابُنَا يَنطِقُ عَلَيْكُم بِالْحَقِّ إِنَّا كُنَّا نَسْتَنسِخُ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Hâzâ kitâbunâ yentıku aleykum bil hakk(hakkı), innâ kunnâ nestensihu mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Casiye 45/30 İnanıp salih ameller işleyenlere gelince, Rableri onları rahmetine/ ikramı nail edecektir İşte bu fevz-ül mübîn apaçık başarıdır.
فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ فِي رَحْمَتِهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ
Fe emmâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe yudhıluhum rabbuhum fî rahmetihî, zâlike huvel fevzul mubîn
Casiye 45/31 İnkâr edenlere gelince, onlara şöyle denir: “Âyetlerim size okunmuştu da istekbertum ;/sizler büyüklük taslamış ve mücrim günahkâr bir kavim oldunuz.
وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنتُمْ قَوْمًا مُّجْرِمِينَ
Ve emmâllezîne keferû, e fe lem tekun âyâtî tutlâ aleykum festekbertum ve kuntum kavmen mucrimîn
Casiye 45/32 Allah'ın vaadi gerçektir ve o saat de şüphe yoktur' dendiği zaman da: 'Biz O Saat bilmiyoruz. Sadece bir zanda bulunuyoruz ve kesin bir bilgiye dayanarak inanıyor değiliz' demiştiniz.
وَإِذَا قِيلَ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ فِيهَا قُلْتُم مَّا نَدْرِي مَا السَّاعَةُ إِن نَّظُنُّ إِلَّا ظَنًّا وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِنِينَ
Ve izâ kîle inne va’dallâhi hakkun ves sâatu lâ raybe fîhâ kultum mâ nedrî mâs sâatu in nezunnu illâ zannen ve mâ nahnu bi musteykınîn
26.Cüz
Casiye 45/33 Yaptıklarının kötülükleri karşılarına çıkmış ve alaya aldıkları şey kendilerini kuşatmıştır.
وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون
Ve bedâ lehum seyyiâtu mâ amilû ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn
Casiye 45/34 Onlara şöyle denir: “Bugüne kavuşacağınızı unuttuğunuz gibi, bu gün biz de sizi unutuyoruz. Barınağınız ateştir. Yardımcılarınız da yoktur.”
وَقِيلَ الْيَوْمَ نَنسَاكُمْ كَمَا نَسِيتُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا وَمَأْوَاكُمْ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن نَّاصِرِينَ
Ve kîlel yevme nensâkum kemâ nesîtum likâe yevmikum hâzâ ve me’vâkumun nâru ve mâ lekum min nâsırîn
Casiye 45/35 Bunun sebebi, Allah’ın âyetlerini alaya almanız ve dünya hayatının sizi aldatmasıdır.” Artık bugün oradan çıkarılmazlar ve kendilerinden özür dilemeleri de kabul edilmeyecektir.
ذَلِكُم بِأَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا وَغَرَّتْكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
Zâlikum bi ennekumuttehaztum âyâtillâhi huzuven ve garratkumul hayâtud dunyâ, fel yevme lâ yuhracûne minhâ ve lâ hum yusta’tebûn
Casiye 45/36 Hamd ,övgü yaptığı her şeyi güzel yapmak göklerin Rabbi ve yerin Rabbi, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
فَلِلَّهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَرَبِّ الْأَرْضِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Fe lillâhil hamdu rabbis semâvâti ve rabbil ardı rabbil âlemîn
Casiye 45/37 Göklerde ve yerde El-aziz güç ve kuvvet O’na aittir. O, El-Hakim hükmünde ve yaptığı herşeyi yerli yerince yapan, hikmet sahibidir
وَلَهُ الْكِبْرِيَاء فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Ve lehul kibriyâu fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder