Bu Blogda Ara

28 Kasım 2017 Salı

2-BAKARA


Kur'an'daki Sırası :2.
Nüzul Sırası : 87. sûredir.
Ayet Sayısı: 286
İndiği Dönem:Hicretten sonra Medine'de inmiştir Kur’an’ın fihristi niteliğindedir. Yalnız 281. âyeti Veda Haccında Mekke'de inmiştir

Sure adını : 67-71. âyetlerde yahudilere kesmeleri emredilen sığırdan alır. Surenin genel özelliği Es seb'uttuval :Kur'an Kerim kitabımızda  ilk 7 süre ayet sayısı fazla olan  en uzun sürelerdir. Bakara süresi Kur'an'da birinci.sıradaki en uzun suredir. diğerleri sırasıyla , Âl-i İmrân, Nisâ’, Mâide, En‘âm, A‘râf, Enfâl-Tevbe suresidir.
Üç harflli Mukatta'a ile başlayan surelerdendir :Kuran'ı kerimde 6 tane sure Elif-Lâm-Mîm ile başlar bunlar :Bakara, Al-i İmran, Ankebut, Rum, Lokman, Secde .sureleridir.

 1. CÜZ :
Bismillahirrahmanirrahim
Bakara 2/ 1 Elif. Lâm Mîm.
الم
Elif Lâm Mîm.
Bakara 2 / 2  Bu, kendisinde şüphe olmayan, takva sahibi muttakiler için hidayet rehberi olan bir kitaptır.
ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ
Zâlikel kitâbu lâ reybe fîhi, huden lil muttekîn
Bakara 2 / 3 Onlar,gayba inanırlar,namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Ellezine yü´minune bil ğaybi ve yükıymunas salate ve mimma razaknahüm yünfikun
Bakara 2/ 4 Ve onlar ki hem sana indirilene iman ederler, hem senden önce indirilene. Ahirete de  yakîn = kesinlikle iman ederler.
والَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَبِالآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
Vellezîne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablik ve bil âhireti hum yûkınûn
Bakara 2/ 5 İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.
أُوْلَئِكَ عَلَى هُدًى مِّن رَّبِّهِمْ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Ulâike alâ huden min rabbihim ve ulâike humul muflihûn

Bakara 2/ 6 Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar.
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
İnnellezîne keferû sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn
Bakara 2/ 7Allah,onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir.Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.
خَتَمَ اللّهُ عَلَى قُلُوبِهمْ وَعَلَى سَمْعِهِمْ وَعَلَى أَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ عظِيمٌ
Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâvetun, ve lehum azâbun azîm.
Bakara 2/8 Ve öyle kimseler var ki, gerçekte inanmadıkları halde "Biz Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıyoruz" derler.
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ آمَنَّا بِاللّهِ وَبِالْيَوْمِ الآخِرِ وَمَا هُم بِمُؤْمِنِينَ
Ve minen nasi mey yekulü amenna billahi ve bil yevmil ahiri ve ma hüm bi mü´minın
Bakara 2/ 9 Sözde Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller.
يُخَادِعُونَ اللّهَ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَمَا يَخْدَعُونَ إِلاَّ أَنفُسَهُم وَمَا يَشْعُرُونَ
Yuhâdiûnallâhe vellezîne âmenû, ve mâ yahdeûne illâ enfusehum ve mâ yeş’urûn
Bakara 2/10 Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalan söylemelerine karşılık onlara elem verici bir azab vardır.
فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ فَزَادَهُمُ اللّهُ مَرَضاً وَلَهُم عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ
Fî kulûbihim maradun, fe zâdehumullâhu maradâ(maradan) ve lehum azâbun elîmun bi mâ kânû yekzibûn

Bakara 2/11 Onlara: «Yeryüzünde lâ tufsidû =bozgunculuk yapmayın!» denildiği zaman: «“Biz sadece muslihun = ıslâh ediciyiz.” dediler.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ قَالُواْ إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ
Ve izâ kîle lehum lâ tufsidû fîl ardı, kâlû innemâ nahnu muslihûn

Bakara 2/12 İyi bilin ki, onlar müfsidlerin  =bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir.
أَلا إِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلَكِن لاَّ يَشْعُرُونَ
E lâ innehum humul mufsidûne ve lâkin lâ yeş’urûn

Bakara 2/13 Onlara: «İnsanların inandığı gibi inanın.» denilince, «Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?» derler. İyi bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir fakat bilmezler.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُواْ كَمَا آمَنَ النَّاسُ قَالُواْ أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاء أَلا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاء وَلَكِن لاَّ يَعْلَمُونَ
Ve izâ kîle lehum âminû kemâ âmenen nâsu kâlû e nu’minu kemâ âmenes sufehâu, e lâ innehum humus sufehâu ve lâkin lâ ya’lemûn
Bakara 2/14 Bir de iman edenlerle karşılaştıklarında:Biz de inandık derler. Kendi şeytanları ile başbaşa kaldıklarında: Emin olun biz sizinle beraberiz, biz ancak alay ediyoruz derler.
وَإِذَا لَقُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ قَالُواْ آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْاْ إِلَى شَيَاطِينِهِمْ قَالُواْ إِنَّا مَعَكْمْ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُونَ
Ve izâ lekûllezîne âmenû kâlû âmennâ, ve izâ halev ilâ şeyâtînihim, kâlû innâ meakum, innemâ nahnu mustehziûn
Bakara 2/ 15 Allah da onları, içinde bulundukları tuğyânları =azgınlıkları içerisinde, bocalar bir halde bırakarak mühlet verir.
اللّهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
Allâhu yestehziu bihim ve yemudduhum fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).

Bakara 2/16 İşte onlar ki, hidayet karşılığında dalaleti  satın aldılar da, ticaretleri kâr etmedi, doğru yolu da bulamadılar.
.أُوْلَئِكَ الَّذِينَ اشْتَرُوُاْ الضَّلاَلَةَ بِالْهُدَى فَمَا رَبِحَت تِّجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ
Ulâikellezîneşterevûd dalâlete bil hudâ, fe mâ rabihat ticâretuhum ve mâ kânû muhtedîn
Bakara 2/17 Onların meseli ,ateş yakan kimsenin durumuna benzer: Ateş tam çevresini aydınlattığı sırada Allah ışıklarını yok ediverir  onları göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir.
مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِي اسْتَوْقَدَ نَاراً فَلَمَّا أَضَاءتْ مَا حَوْلَهُ ذَهَبَ اللّهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَاتٍ لاَّ يُبْصِرُونَ
Meseluhum ke meselillezistevkade nârâ(nâren), fe lemmâ edâet mâ havlehu zeheballâhu bi nûrihim ve terekehum fî zulumâtin lâ yubsirûn
Bakara 2/18 Onlar, Summun ↔sağırdırlar, bukmun ↔dilsizdirler, umyun ↔kördürler. Artık dönmezler.
صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ
Summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûn
Bakara 2/19 Yahut bunların durumu karanlıklar, gürleme ve şimşekler içinde gökten boşanan bir yağmura tutulmuş kimsenin durumu gibidir. Ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkıyorlar. Ve Allah kafirleri böyle kuşatmıştır.
أَوْ كَصَيِّبٍ مِّنَ السَّمَاء فِيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌ يَجْعَلُونَ أَصْابِعَهُمْ فِي آذَانِهِم مِّنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِ واللّهُ مُحِيطٌ بِالْكافِرِينَ
Ev ke sayyibin mines semâi fîhi zulumâtun ve ra’dun ve berk, yec’alûne esâbiahum fî âzânihim mines savâiki hazaral mevt, vallâhu muhîtun bil kâfirîn
Bakara 2/ 20 Çakan şimşek neredeyse gözlerini kapıverecek; önlerini her aydınlattığında yürürler, üzerlerine karanlık basıverince de kalakalırlar. Allah dileseydi, işitmelerini de görmelerini de gideriverirdi. Şüphesiz Allah, El kadir herşeye mükemmel ölçü koyan, her şeye güç yetirendir.
يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصَارَهُمْ كُلَّمَا أَضَاء لَهُم مَّشَوْاْ فِيهِ وَإِذَا أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُواْ وَلَوْ شَاء اللّهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ إِنَّ اللَّه عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Yekâdul berku yahtafu ebsârehum kullemâ edâe lehum meşev fîhi, ve izâ azleme aleyhim kâmû ve lev şâellâhu le zehebe bi sem’ihim ve ebsârihim innallâhe alâ kulli şey’in kadîr
Bakara 2/ 21 Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri halk eden/yaratan Rabbinize kulluk edin ki  takvâ sahibi olasınız. Allah'ın azâbından kendinizi kurtarmış olursunuz."
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Ya eyyühen nasu´büdu rabbekümüllezi halekaküm vellezıne min kabliküm lealleküm tettekun
Bakara 2/ 22 O, yeri sizin için döşek, göğü de bina yapan, gökten su indirip onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkarandır. Öyleyse siz de bile bile Allah’a endad =ortaklar koşmayın.
الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الأَرْضَ فِرَاشاً وَالسَّمَاء بِنَاء وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقاً لَّكُمْ فَلاَ تَجْعَلُواْ لِلّهِ أَندَاداً وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
Ellezî ceale lekumul arda firâşen ves semâe binââ(binâen), ve enzele mines semâi mâen fe ahrece bihî mines semarâti rızkan lekum, fe lâ tec’alû lillâhi endâden ve entum ta’lemûn(tâ’lemune).
Bakara 2/23 Eğer kulumuza indirdiğimiz den şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer sadık /doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka tanıklarınızı da çağırın.
وَإِن كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِّمَّا نَزَّلْنَا عَلَى عَبْدِنَا فَأْتُواْ بِسُورَةٍ مِّن مِّثْلِهِ وَادْعُواْ شُهَدَاءكُم مِّن دُونِ اللّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
Ve in küntüm fi raybim mimma nezzelna ala abdina fe´tu bi suratim mim mislih* ved´u şühedaeküm min dunillahi in küntüm sadikıyn
Bakara 2/ 24  Bunu yapamazsanız -ki elbette yapamayacaksınız. ve görmemezlikten gelen  kâfirler için hazırlanmış yakıtı, insan ve taş olan cehennemin nar ateşinden sakının.
فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ وَلَن تَفْعَلُواْ فَاتَّقُواْ النَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ
Fe in lem tef’alû ve len tef’alû fettekûn nârelletî vakûduhân nâsu vel hicâratu, uiddet lil kâfirîn(kâfirîne).
Bakara 2/ 25 İman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, dünyadakine benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır.
وَبَشِّرِ الَّذِين آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُواْ مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍ رِّزْقاً قَالُواْ هَذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ وَأُتُواْ بِهِ مُتَشَابِهاً وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Ve beşşirillezîne âmenû ve amilûs sâlihâti enne lehum cennâtin tecrî min tahtihel enhâr(enhâru), kullemâ ruzikû minhâ min semeretin rızkan kâlû hâzellezî ruzıknâ min kabl(kablu) ve utû bihî muteşâbihâ, ve lehum fîhâ ezvâcun mutahharatun ve hum fîhâ hâlidûn

Bakara 2/ 26 Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da mesel ↔misal vermekten çekinmez.  İman edenler, bunun Rablerinden gelen bir hak olduğunu bilirler; inkâr edenler ise, "Allah, bu misalde neyi amaçlamış?" derler. Oysa Allah, Bununla birçoğunu dalâlette bırakır birçoğunu da hidayete erişirir.Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz.
إِنَّ اللَّهَ لاَ يَسْتَحْيِي أَن يَضْرِبَ مَثَلاً مَّا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُواْ فَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُواْ فَيَقُولُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَذَا مَثَلاً يُضِلُّ بِهِ كَثِيراً وَيَهْدِي بِهِ كَثِيراً وَمَا يُضِلُّ بِهِ إِلاَّ الْفَاسِقِينَ
İnnallâhe lâ yestahyî en yadribe meselen mâ beûdaten fe mâ fevkahâ fe emmellezîne âmenû fe ya’lemûne ennehul hakku min rabbihim, ve emmellezîne keferû fe yekûlûne mâzâ erâdallâhu bi hâzâ meselâ(meselen), yudıllu bihî kesîran ve yehdî bihî kesîrâ(kesîran) ve mâ yudıllu bihî illel fâsıkîn
Bakara 2/ 27  O fâsıklar ki, Allah'a kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler; Allah'ın bitiştirilmesini emrettiği ilişkileri keser ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte onlar hüsrana uğrayanlardır.
الَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللَّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الأَرْضِ أُولَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Ellezîne yenkudûne ahdallâhi min ba’di mîsâkıh(mîsâkıhî), ve yaktaûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yufsidûne fîl ard(ardı) ulâike humul hâsirûn
Bakara 2/ 28  Nasıl oluyor da Allah'ı inkar ediyorsunuz? Halbuki siz ölüler iken O diriltti. Sonra sizi öldürecek, sonra tekrar diriltecek, en sonunda yalnız O'na döndürüleceksiniz.
كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللَّهِ وَكُنتُمْ أَمْوَاتاً فَأَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Keyfe tekfurûne billâhi ve kuntum emvâten fe ahyâkum, summe yumîtukum summe yuhyîkum summe ileyhi turceûn
Bakara 2/29 O, yerde ne varsa ,hepsini sizin için yarattı. Sonra  semaya yöneldi, onu yedi gök olarak yaratıp düzenledi O, her şeyi hakkıyla bilendir.
هُوَ الَّذِي خَلَقَ لَكُم مَّا فِي الأَرْضِ جَمِيعاً ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاء فَسَوَّاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيم
Okunuşu :Huvellezî halaka lekum mâ fîl ardı cemîan summestevâ iles semâi fe sevvâhunne seb’a semâvât(semâvâtin), ve huve bi kulli şey’in alîm(alîmun).
Bakara 2/ 30 Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halîfeten  yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı halîfeten, kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâe, ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek(leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemû

Bakara 2/31 Allah, Âdem’e bütün  isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi.
وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ ﴾أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Ve alleme âdemel esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn.
Bakara 2/ 32 Dediler ki  :Sen Subhan'sın .“Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir ilmimiz  yoktur. Şüphesiz sen El alim'sin ,her durumda ,eşşiz benzersiz herşeyi bilensin.  El Hakim'sin tek hüküm sahibi sensin, verdiğin kararlar , hükümler doğrudur .Her yaptığında mutlaka  hikmetle yapansın.! 
قَالُواْ سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
Kâlû subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke entel alîmul hakîm(hakîmu).
Bakara 2/ 33 Buyurdu ki : “Ey Âdem! Onlara bunların isimlerini söyle.” Âdem, meleklere onların isimlerini bildirince ve “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizlemiş olduklarınızı  da bilirim demedim mi?” dedi.
قَالَ يَا آدَمُ أَنبِئْهُم بِأَسْمَآئِهِمْ فَلَمَّا أَنبَأَهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ
Kâle yâ âdemu enbi’hum bi esmâihim, fe lemmâ enbeehum bi esmâihim, kâle e lem ekul lekum innî a’lemu gaybes semâvâti vel ardı ve a’lemu mâ tubdûne ve mâ kuntum tektumûn
Bakara 2/34 Ve meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. İblis hariç secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi,kafirlerden oldu.
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne
Bakara 2/35 Âdem'e şöyle dedik: “Sen ve eşin birlikte cennete yerleşiniz, ikiniz de dilediğiniz yerden bol bol yiyiniz, ancak şu ağaca yaklaşmayınız, yoksa yoksa zalimlerden olursunuz.”
وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلاَ مِنْهَا رَغَداً حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الْظَّالِمِينَ
Ve kulnâ yâ âdemuskun ente ve zevcukel cennete ve kulâ minhâ ragaden haysu şi’tumâ ve lâ takrabâ hâzihiş şecerete fe tekûnâ minez zâlimîn

Bakara 2/36 Derken,  şeytan onları kaydırdı,. Onları içinde oldukları şeyden çıkardı. Ve biz de, Birbirinize aduv↔düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde  bir karar yeri yerleşmek ve geçim vardır"dedik.
فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ وَقُلْنَا اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ
Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîh, ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvv. ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn
Bakara 2/ 37  Derken, Âdem vahy yoluyla Rabbinden birtakım kelimeler aldı, onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da bunun üzerine tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, Tevvab’tır.↔ kulların tevbe ile her yönelişlerinde rahmet ve ikramıyla  kabul edendir
فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyh, innehu huvet tevvâbur rahîm.

Bakara 2/ 38 İnin oradan hepiniz. Tarafımdan size bir hidayet geldiğinde, kim benim hidayet yoluma uyarsa, onlar için herhangi bir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir” dedik.
قُلْنَا اهْبِطُواْ مِنْهَا جَمِيعاً فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَن تَبِعَ هُدَايَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Kulnâhbitû minhâ cemîa fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn
Bakara 2/ 39 İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennem ehlidirler. Orada ebedî olarak kalacaklardır.
وَالَّذِينَ كَفَرواْ وَكَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا أُولَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nâr(nârı), hum fîhâ hâlidûn
Bakara 2/ 40 Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım ve sadece benden   korkun!
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُواْ نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَوْفُواْ بِعَهْدِي أُوفِ بِعَهْدِكُمْ وَإِيَّايَ فَارْهَبُونِ
Yâ benî isrâîlezkurû ni’metiyelletî en’amtu aleykum ve evfû bi ahdî ûfi bi ahdikum ve iyyâye ferhebûn

Bakara 2/41 Sizin yanınızda olanı musaddik /tasdik edici olarak indirdiğime,iman edin  Onu görmezlikten gelenlerin ilki olmayın! Âyetlerimi geçici bir bedele karşılık değiştirmeyin /satmayın! Ve yalnız bana karşı takvalı olun !
وَآمِنُواْ بِمَا أَنزَلْتُ مُصَدِّقاً لِّمَا مَعَكُمْ وَلاَ تَكُونُواْ أَوَّلَ كَافِرٍ بِهِ وَلاَ تَشْتَرُواْ بِآيَاتِي ثَمَناً قَلِيلاً وَإِيَّايَ فَاتَّقُونِ
Ve âminû bi mâ enzeltu musaddikan li mâ meakum ve lâ tekûnû evvele kâfirin bih, ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlen ve iyyâye fettekûni.
Bakara 2/42 Hakkı ,batıla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin.
وَلاَ تَلْبِسُواْ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُواْ الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
Ve lâ telbisûl hakka bil bâtılı ve tektumûl hakka ve entum ta’lemûn
Bakara 2/ 43 Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin!
وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ وَارْكَعُواْ مَعَ الرَّاكِعِينَ
Ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâte verkeû mear râkiîn
Bakara 2/ 44 İnsanlara iyilik etmelerini emrediyorsunuz da kendinizi unutuyor musunuz? Ve kitabı okumaktasınız. Sizin Aklınız mı yok, düşünmez misiniz?
أَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ أَنْفُسَكُمْ وَأَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
E te’murûnen nâse bil birri ve tensevne enfusekum ve entum tetlûnel kitâb(kitâbe) e fe lâ ta’kılûn
Bakara 2/ 45 Sabır ve namazla yardım dileyin.Bu, şüphesiz, huşû duyanlardan başkasına ağır gelir.
وَاسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلاَّ عَلَى الْخَاشِعِينَ
Vesteînû bis sabri ves salât(salâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn

Bakara 2/ 46 Onlar ki, Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten O'na döneceklerini bilirler.
الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلاَقُو رَبِّهِمْ وَأَنَّهُمْ إِلَيْهِ رَاجِعُونَ
Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn
Bakara 2/ 47 Ey İsrailoğulları, size ihsan ettiğim nimetimi ve vaktiyle sizi diğer alemlere üstün kıldığımı hatırlayın.
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُواْ نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ
Yâ benî isrâîlezkurû ni’metiyelletî en’amtu aleykum ve ennî faddaltukum alel âlemîn
Bakara 2/ 48 Ve  kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun.
وَاتَّقُواْ يَوْماً لاَّ تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ
Vettekû yevmen lâ teczî nefsun an nefsin şey’en ve lâ yukbelu minhâ şefâatun ve lâ yu’hazu minhâ adlun ve lâ hum yunsarûn
Bakara 2/ 49 Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.
وَإِذْ نَجَّيْنَاكُم مِّنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوَءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ أَبْنَاءكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءكُمْ وَفِي ذَلِكُم بَلاء مِّن رَّبِّكُمْ عَظِيمٌ
Ve iz necceynâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûel azâbi yuzebbihûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum ve fî zâlikum belâun min rabbikum azîm
Bakara 2/50 Ve bir vakit sizin için denizi yardık, sizi kurtardık da Firavun'un adamlarını boğuverdik, sizler de bakıp duruyordunuz.
وَإِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ الْبَحْرَ فَأَنجَيْنَاكُمْ وَأَغْرَقْنَا آلَ فِرْعَوْنَ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ
Ve iz faraknâ bikumul bahre fe enceynâkum ve agraknâ âle fir’avne ve entum tenzurûn

Bakara 2/51Hani bir zamanlar Musa'ya kırk gecelik vaad verdik de sonra siz onun arkasından buzağıyı put edindiniz ve o halinizle zalimler idiniz.
وَإِذْ وَاعَدْنَا مُوسَى أَرْبَعِينَ لَيْلَةً ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِن بَعْدِهِ وَأَنتُمْ ظَالِمُونَ
Ve iz vâadnâ mûsâ erbaîne leyleten summettehaztumul icle min ba’dihî ve entum zâlimûn
Bakara 2/52 Sonra bunun ardından şükredesiniz diye sizi affetmiştik.
ثُمَّ عَفَوْنَا عَنكُمِ مِّن بَعْدِ ذَلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Summe afevnâ ankum min ba’di zâlike leallekum teşkurûn
Bakara 2/53 Doğru yolu bulasınız diye Mûsâ’ya Kitab ve Furkan’ı vermiştik.
وَإِذْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Ve iz âteynâ mûsâl kitâbe vel furkâne leallekum tehtedûn
Bakara 2/ 54 Ve bir vakit Musa, kavmine dedi ki: Ey kavmim, cidden siz o buzağıya tapmakla kendinize zulmettiniz. Gelin sizi yaratanınıza dönün, El-Bâri'nize sizi farklı yaratana tevbe dönüş yapın Artık  içinizdekini öldürün . Bu, Yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır.» Sonra↔  tevbenizi kabul buyurdu. Gerçekten O, Et-Tevvab ↔ Kullarını tevbeye yönlendiren ,tevbeleri çok kabul eden Ve O Dönüş yapan kullarına Rahim  tecellisi ile  ikramı bol ,çok merhamet edendir
وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُواْ إِلَى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ عِندَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Ve iz kâle mûsâ li kavmihî yâ kavmi innekum zalemtum enfusekum bittihâzikumul icle fe tûbû ilâ bâriikum faktulû enfusekum zâlikum hayrun lekum inde bâriikum fe tâbe aleykum innehu huvet tevvâbur rahîm
Bakara 2/55 Ve bir vakit: «Ey Musa, biz Allah'ı açıkça görmedikçe, senin sözüne kesinlikle inanmayacağız.» dediniz. Bunun üzerine sizi o yıldırım yakalayıverdi; siz de bakakalmıştınız.
وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَى لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّى نَرَى اللَّهَ جَهْرَةً فَأَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ
Ve iz kultum yâ mûsâ len nu’mine leke hattâ nerallâhe cehreten fe ehazetkumus sâikatu ve entum tenzurûn

Bakara 2/56 Sonra şükredesiniz diye sizi ölü halinizden sonra yine dirilttik
ثُمَّ بَعَثْنَاكُم مِّن بَعْدِ مَوْتِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Summe beasnâkum min ba’di mevtikum leallekum teşkurûn
Bakara 2/ 57 Bulutları üzerinize gölge kıldık ve size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiklerimizin temizinden yiyin (dedik). Onlar bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmettiler.
وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Ve zallelnâ aleykumul gamâme ve enzelnâ aleykumul menne ves selvâ kulû min tayyibâti mâ razaknâkum ve mâ zalemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn
Bakara 2/ 58 Hani bir zamanlar «Şu şehre girin de onun nimetlerinden dilediğiniz şekilde bol bol yiyin ve kapıdan secde ederek girin ve «hıtta» bizi bağışla! deyin ki, size, hatalarınızı mağfiret ediverelim, muhsinlere nimetlerimizi daha da arttıracağız» dedik.
وَإِذْ قُلْنَا ادْخُلُواْ هَذِهِ الْقَرْيَةَ فَكُلُواْ مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ رَغَداً وَادْخُلُواْ الْبَابَ سُجَّداً وَقُولُواْ حِطَّةٌ نَّغْفِرْ لَكُمْ خَطَايَاكُمْ وَسَنَزِيدُ الْمُحْسِنِينَ
Ve iz kulnâdhulû hâzihil karyete fe kulû minhâ haysu şi’tum ragaden vedhulûl bâbe succeden ve kûlû hıttatun nagfir lekum hatâyâkum ve senezîdul muhsinîn

Bakara 2/59 Derken o zulmedenler sözü değiştirdiler, kendilerine söylendiğinden başka bir şekle koydular. Biz de o zalimlere kötülük yaptıkları için gökten pis bir azap indirdik.
فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُواْ قَوْلاً غَيْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُمْ فَأَنزَلْنَا عَلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ رِجْزاً مِّنَ السَّمَاء بِمَا كَانُواْ يَفْسُقُونَ
Fe beddelellezîne zalemû kavlen gayrellezî kîle lehum fe enzelnâ alellezîne zalemû riczen mines semâi bimâ kânû yefsukûn
Bakara 2/60   Bir gün Musa, halkı için su istedi.Dedik ki ”Değneğini şu taşa vur”; Oradan on iki pınar kaynadı. Her bölük, su içeceği yeri öğrendi. “Allah’ın verdiği rızıktan yiyin, için ama ortalığı birbirine katıp tabii düzeni bozmayın ” dedik
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِي الْمَوْتَى قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِن قَالَ بَلَى وَلَكِن لِّيَطْمَئِنَّ قَلْبِي قَالَ فَخُذْ أَرْبَعَةً مِّنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلَى كُلِّ جَبَلٍ مِّنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا وَاعْلَمْ أَنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Ve iz kâle ibrâhîmu rabbî erinî keyfe tuhyil mevtâ kâle e ve lem tu’min kâle belâ ve lâkin li yatmainne kalbî kâle fe huz erbeaten minet tayri fe surhunne ileyke summec’al alâ kulli cebelin minhunne cuz’en summed’uhunne ye’tîneke sa’yâ(sa’yen), va’lem ennallâhe azîzun hakîm(hakîmun).

Bakara 2/ 61 Ve bir vakit: Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, bizim için rabbine dua et, bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından çıkarsın dediniz. Dedi ki :Hayırlı olanı, daha değersiz olanla mı değiştirmek istiyorsunuz? Öyleyse İnin şehre, sizin istediğiniz şeyler orada muhakkak ki var. Üzerlerine de zillet↔sefalet meskenet ↔düşkünlük,çöktü ve Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. İşte bu, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, ve Nebileri haksız yere öldürmelerinden .Çünkü isyana dalıyorlar ve aşırı gidiyorlardı.
 يَا مُوسَى لَن نَّصْبِرَ عَلَىَ طَعَامٍ وَاحِدٍ فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنبِتُ الأَرْضُ مِن بَقْلِهَا وَقِثَّآئِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَا قَالَ أَتَسْتَبْدِلُونَ الَّذِي هُوَ أَدْنَى بِالَّذِي هُوَ خَيْرٌ اهْبِطُواْ مِصْراً فَإِنَّ لَكُم مَّا سَأَلْتُمْ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَآؤُوْاْ بِغَضَبٍ مِّنَ اللَّهِ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُواْ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ الْحَقِّ ذَلِكَ بِمَا عَصَواْ وَّكَانُواْ يَعْتَدُونَ
Ve iz kultum yâ mûsâ len nasbira alâ taâmin vâhidin fed’u lenâ rabbeke yuhric lenâ mimmâ tunbitulardu min baklihâ ve kıssâiha ve fûmihâ ve adesihâ ve basalihâ, kâle e testebdilûnellezî huve ednâ billezî huve hayr(hayrun), ihbitû mısran fe inne lekum mâ seeltum ve duribet aleyhimuz zilletu vel meskenetu ve bâu bi gadabin minallâh(minallâhi), zâlike bi ennehum kânû yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnen nebiyyîne bi gayril hak(hakkı), zâlike bi mâ asav ve kânû ya’tedûn
Bakara 2/62 Şüphe yok ki, iman edenler, yahudiler, hıristiyanlar ve Sabiiler; bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve ıslâh edici bir amel işlerse, elbette bunların Rableri yanında mükafatları vardır. Bunlara bir korku yoktur ve bunlar mahzun da olmayacaklardır.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ هَادُواْ وَالنَّصَارَى وَالصَّابِئِينَ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَعَمِلَ صَالِحاً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ven nasârâ ves sâbiîne men âmene billâhi vel yevmil âhiri ve amile sâlihan fe lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn

Bakara 2/63 Bir vakit de sizden misak /söz almıştık ve Tur'u üstünüze kaldırıp demiştik ki: «Verdiğimiz Kitab'a sımsıkı sarılın ve içindekilerden gafil olmayın ki, takva sahibi olasınız.
إِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُواْ مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُواْ مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Ve iz ehaznâ mîsâkakum ve refa’nâ fevkakumut tûr(tûra) huzû mâ ateynâkum bi kuvvetin vezkurû mâ fîhi leallekum tettekûn
Bakara 2/64 Sonra onun arkasından yine yüz çevirdiniz. Eğer üzerinizde Allah'ın lütuf ve rahmeti olmasaydı muhakkak hüsrana uğrayanlardan olurdunuz.
ثُمَّ تَوَلَّيْتُم مِّن بَعْدِ ذَلِكَ فَلَوْلاَ فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَكُنتُم مِّنَ الْخَاسِرِينَ
Summe tevelleytum min ba’di zâlik(zâlike), fe lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu le kuntum minel hâsirîn
Bakara 2/65 İçinizden cumartesi günü yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara «sefil maymunlar olun!» dedik.
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذِينَ اعْتَدَواْ مِنكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُواْ قِرَدَةً خَاسِئِينَ
Ve lekad alimtumullezîne’tedev minkum fîs sebti fe kulnâ lehum kûnû kıradeten hâsiîn

Bakara 2/66 Biz bunu hayatta olanlara ve sonrakilere bir ibret dersi ve takva sahiplerine bir öğüt ve nasihat yaptık.
فَجَعَلْنَاهَا نَكَالاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ
Fe cealnâhâ nekâlen li mâ beyne yedeyhâ ve mâ halfehâ ve mev’ızaten lil muttakîn
Bakara 2/67 Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler. "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi.
وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تَذْبَحُواْ بَقَرَةً قَالُواْ أَتَتَّخِذُنَا هُزُواً قَالَ أَعُوذُ بِاللّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
Ve iz kâle mûsâ li kavmihî innallâhe ye’murukum en tezbehû bakarah(bakaraten), kâlû e tettehızunâ huzuvâ, kâle eûzu billâhi en ekûne minel câhilîn
Bakara 2/ 68 Onlar,Bizim için Rabbine dua et, her ne ise onu bize açıklasın. dediler. Musa, «Rabbim buyuruyor ki, o ne pek yaşlı, ne de körpe, ikisi arası dinç bir sığırdır, haydi emrolunduğunuz işi yapınız.» dedi.
قَالُواْ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لّنَا مَا هِيَ قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لاَّ فَارِضٌ وَلاَ بِكْرٌ عَوَانٌ بَيْنَ ذَلِكَ فَافْعَلُواْ مَا تُؤْمَرونَ
Kâlûd’u lenâ rabbeke yubeyyin lenâ mâ hiy, kâle innehu yekûlu innehâ bakaratun lâ fâridun ve lâ bikr, avânun beyne zâlik, fef’alû mâ tu’merûn
Bakara 2/ 69  Dediler ki: "Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin." O buyurduki : O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir" dedi.
قَالُواْ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا لَوْنُهَا قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَاء فَاقِعٌ لَّوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِرِينَ
Kâlûd’u lenâ rabbeke yubeyyin lenâ mâ levnuhâ, kâle innehu yekûlu innehâ bakaratun safrâu, fâkiun levnuhâ tesurrun nâzırîn
Bakara 2/70 Onlar dediler ki: “Bizim için Rabbine dua et, onun nasıl olduğunu bize açıklasın. Gerçekten o inek, bize göre, diğerlerine benziyor. Ve eğer Allah dilerse, muhakkak ki biz kesilmesi emrolunan ineğe mutlaka ulaşırız.”
قَالُواْ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِيَ إِنَّ البَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَا وَإِنَّآ إِن شَاء اللَّهُ لَمُهْتَدُونَ
Kâlûd’u lenâ rabbeke yubeyyin lenâ mâ hiye, innel bakara teşâbehe aleynâ, ve innâ in şâallâhu le muhtedûn

Bakara 2/ 71  Buyuruyor ki  : O, ne koşulup toprağı süren, ne de ekin sulayan, salma gezen ve hiç alacası olmayan bir sığırdır.» dedi. Onlar da: «İşte tam şimdi gerçeği ortaya koydun.» dediler. Bunun üzerine o sığırı boğazladılar. Neredeyse yapmayacaklardı.
وَإِذْ قَتَلْتُمْ نَفْساً فَادَّارَأْتُمْ فِيهَا وَاللّهُ مُخْرِجٌ مَّا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ
Ve iz kateltum nefsen feddâre’tum fîhâ vallâhu muhricun mâ kuntum tektumûn
Bakara 2/ 72 Hani, bir kimseyi öldürmüştünüz de suçu birbirinizin üstüne atmıştınız. Hâlbuki Allah, gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktır.
وَإِذْ قَتَلْتُمْ نَفْساً فَادَّارَأْتُمْ فِيهَا وَاللّهُ مُخْرِجٌ مَّا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ
Ve iz kateltum nefsen feddâre’tum fîhâ vallâhu muhricun mâ kuntum tektumûn
Bakara 2/ 73 O'nun  bir parçasıyla ona vurun' dedik. İşte böylece Allah ölüleri diriltir ve aklınızı kullanasınız diye size ayetlerini gösterir.
فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَا كَذَلِكَ يُحْيِي اللّهُ الْمَوْتَى وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Fe kulnâdribûhu bi ba’dıhâ kezâlike yuhyîllâhul mevtâ ve yurîkum âyâtihî leallekum ta’kılûn
Bakara 2/74 Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; artık kalpleriniz taş gibi, hatta daha da katıdır. Taşın öylesi var ki ondan ırmaklar kaynar; öylesi de var ki çatlayıp bağrından su fışkırır; bazı taşlar da var ki Allah korkusuyla yuvarlanıp düşer. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.
ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُم مِّن بَعْدِ ذَلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً وَإِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الأَنْهَارُ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاء وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّهِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Summe kaset kulûbukum min ba’di zâlike fe hiye kel hıcâreti ev eşeddu kasveh(kasveten), ve inne minel hıcâreti lemâ yetefecceru minhul enhâr(enhâru), ve inne minhâ lemâ yeşşakkaku fe yahrucu minhul mâu, ve inne minhâ lemâyehbitu min haşyetillâh(haşyetillâhi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn
Bakara 2/ 75 Artık onların, size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Onlardan bir zümre vardı ki, Allah'ın kelâmını dinlerler ve kavrayıp anladıktan sonra, bile bile onda değişiklik yaparlardı.
أَفَتَطْمَعُونَ أَن يُؤْمِنُواْ لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلاَمَ اللّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِن بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
E fe tatmeûne en yu’minû lekum ve kad kâne ferîkun minhum yesmeûne kelâmallâhi summe yuharrifûnehu min ba’di mâ akalûhu ve hum ya’lemûn
Bakara 2/ 76  Onlar iman edenlerle karşılaşınca, “İman ettik” derler. Birbirleriyle baş başa kaldıklarında da şöyle derler: “Rabbinizin huzurunda delil olarak kullanıp sizi sustursunlar diye mi, Allah’ın size bildirdiklerini onlara anlatıyorsunuz? e fe lâ ta’kılûn= hala  akıl erdiremiyor musunuz?
وَإِذَا لَقُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ قَالُواْ آمَنَّا وَإِذَا خَلاَ بَعْضُهُمْ إِلَىَ بَعْضٍ قَالُواْ أَتُحَدِّثُونَهُم بِمَا فَتَحَ اللّهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَآجُّوكُم بِهِ عِندَ رَبِّكُمْ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
Ve izâ lekûllezîne âmenû kâlû âmennâ, ve izâ halâ ba’duhum ilâ ba’din kâlû e tuhaddisûnehum bi mâ fetehallâhu aleykum li yuhâccûkum bihî inde rabbikum e fe lâ ta’kılûn
Bakara 2/ 77 Bilmezler mi ki, onlar neyi sır olarak saklar ve neyi açıkça ilan ederlerse Allah hepsini bilir?,
أَوَلاَ يَعْلَمُونَ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
E ve lâ ya’lemûne ennallâhe ya’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûn
Bakara 2/ 78 Bunların ümmî kısmı vardır, kitabı bilmezler, ancak birtakım kuruntu yığınına, boş saplantılara kapılır ve Onlar sadece zanda bulunurlar.
وَمِنْهُمْ أُمِّيُّونَ لاَ يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ إِلاَّ أَمَانِيَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَظُنُّونَ
Ve minhum ummiyyûne lâ ya’lemûnel kitâbe illâ emâniyye ve in hum illâ yezunnûn
Bakara 2/ 79 Karşılığında az bir ücret alabilmek için kendi elleriyle kitap yazıp da sonra: 'İşte bu Allah katından gelmedir' diyenlere yazıklar olsun. Yazdıklarından dolayı  onlara yazık olsun, kazandıklarından dolayı da!
فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِأَيْدِيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هَذَا مِنْ عِندِ اللّهِ لِيَشْتَرُواْ بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَوَيْلٌ لَّهُم مِّمَّا كَتَبَتْ أَيْدِيهِمْ وَوَيْلٌ لَّهُمْ مِّمَّا يَكْسِبُونَ
Fe veylun lillezîne yektubûnel kitâbe bi eydîhim summe yekûlûne hâzâ min indillâhi li yeşterû bihî semenen kalîlâ(kalîlen), fe veylun lehum mimmâ ketebet eydîhim ve veylun lehum mimmâ yeksibûn(yeksibûne).

Bakara 2/ 80 Bir de dediler ki: «Bize sayılı bir kaç günden başka asla ateş dokunmaz. De ki: Siz Allah'tan bir teminat mı aldınız? Böyle ise Allah kesinlikle sözünden caymaz, yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?'
وَقَالُواْ لَن تَمَسَّنَا النَّارُ إِلاَّ أَيَّاماً مَّعْدُودَةً قُلْ أَتَّخَذْتُمْ عِندَ اللّهِ عَهْدًا فَلَن يُخْلِفَ اللّهُ عَهْدَهُ أَمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
Ve kâlû len temessenen nâru illâ eyyâmen ma’dûdeh(ma’dûdete), kul ettehaztum indallâhi ahden fe len yuhlifallâhu ahdehu(ahdehû) em tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne). 
Bakara 2/ 81 Hayır! Kim bir seyyiye /kötülük eder de, kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa, işte o kimseler cehennemliklerdir. Onlar orada uzun süreli kalırlar.
بَلَى مَن كَسَبَ سَيِّئَةً وَأَحَاطَتْ بِهِ خَطِيئَتُهُ فَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ,
Belâ men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Bakara 2/ 82 İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.
وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿
Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ulâike ashâbul cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn
Bakara 2/ 83 Hani İsrailoğullarından, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve miskinlere iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin" diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz ve yüz çeviriyorsunuz.
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لاَ تَعْبُدُونَ إِلاَّ اللّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُواْ لِلنَّاسِ حُسْناً وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنكُمْ وَأَنتُم مِّعْرِضُونَ
Ve iz ehazna misaka benı israıle la ta´büdune illellahe ve bil valideyni ıhsanev ve izl kurba vel yetam vel mesakıni ve kulu lin nasi husnev ve ekıymus salate ve atüz zekah* sümme tevelleytüm ila kalılem minküm ve entüm mu´ridun
Bakara 2/ 84 Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz ve birbirinizi yurtlarından çıkarmıyacaksınız diye de sizden söz almıştık. Bunu kabul etmiş ve tanık olmuştunuz.
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ لاَ تَسْفِكُونَ دِمَاءكُمْ وَلاَ تُخْرِجُونَ أَنفُسَكُم مِّن دِيَارِكُمْ ثُمَّ أَقْرَرْتُمْ وَأَنتُمْ تَشْهَدُونَ
Ve iz ehaznâ mîsâkakum lâ tesfikûne dimâekum ve lâ tuhricûne enfusekum min diyârikum summe ekrartum ve entum teşhedûn(teşhedûne)
Bakara 2/ 85 Bu misakı kabul eden sizler,birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı birleşiyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmak size haram olduğu halde (hem çıkarıyor hem de) size esirler olarak geldiklerinde fidye verip onları kurtarıyorsunuz. Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.
ثُمَّ أَنتُمْ هَؤُلاء تَقْتُلُونَ أَنفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَرِيقاً مِّنكُم مِّن دِيَارِهِمْ تَظَاهَرُونَ عَلَيْهِم بِالإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَإِن يَأتُوكُمْ أُسَارَى تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاء مَن يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنكُمْ إِلاَّ خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Summe entum hâulâi taktulûne enfusekum ve tuhricûne ferîkan minkummin diyârihim, tezâharûne aleyhim bil ismi vel udvân(udvâni), ve in ye’tûkum usârâ tufâdûhum ve huve muharremun aleykum ihrâcuhum e fe tu’minûne bi ba’dil kitâbive tekfurûne bi ba’d(ba’dın), fe mâ cezâu men yef’alu zâlike minkum illâ hızyun fîl hayâtid dunyâ, ve yevmel kıyâmeti yureddûne ilâ eşeddil azâb(azâbi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).

Bakara 2/ 86 Onlar ahiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir, bu yüzden azabları hafifletilmez, onlar yardım da görmezler.
أُولَئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُاْ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا بِالآَخِرَةِ فَلاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ
Ulâikellezîneşteravul hayâted dunyâ bil âhirati, fe lâ yuhaffefu anhumul azâbu ve lâ hum yunsarûn
Bakara, 2/ 87, Yemin olsun biz Mûsâ'ya Kitab'ı verdik. Ondan sonra peş peşe rasuller gönderdik. Meryem oğlu İsâ'ya da mucizeler verdik ve onu Rûhulkudüs/Cebrail ile destekle- dik.Nefsinizin arzulamadığı şeyleri söyleyen bir rasul geldikçe ona karşı kibirlendiniz, bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِن بَعْدِهِ بِالرُّسُلِ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ أَفَكُلَّمَا جَاءكُمْ رَسُولٌ بِمَا لاَ تَهْوَى أَنفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْ فَفَرِيقاً كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقاً تَقْتُلُونَ
Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn
Bakara, 2/ 88 Kalplerimiz örtülü ↔perdelidir dediler, hayır, Allah inkarlarından dolayı onları lanetlemiştir. Onların pek azı inanırlar.
وَقَالُواْ قُلُوبُنَا غُلْفٌ بَل لَّعَنَهُمُ اللَّه بِكُفْرِهِمْ فَقَلِيلاً مَّا يُؤْمِنُونَ
Ve kâlû kulûbunâ gulf(gulfun), bel leanehumullâhu bi kufrihim fe kalîlen mâ yu’minun(yu’minûne)
Bakara, 2/ 89 Daha önce kâfirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki doğrulayan bir kitap gelip de bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu inkâr ettiler. İşte Allah'ın lâneti böyle inkârcılaradır.
وَلَمَّا جَاءهُمْ كِتَابٌ مِّنْ عِندِ اللّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ وَكَانُواْ مِن قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُواْ فَلَمَّا جَاءهُم مَّا عَرَفُواْ كَفَرُواْ بِهِ فَلَعْنَةُ اللَّه عَلَى الْكَافِرِينَ
Ve lemmâ câehum kitâbun min indillâhi musaddikun limâ meahum, ve kânû min kablu yesteftihûne alellezîne keferû, fe lemmâ câehum mâ arafû keferû bihî, fe la’netullâhi alel kâfirîn
Bakara, 2/ 90 Ne kadar çirkindir o (karşılığında) kendilerini sattıkları şey ki; Allah'ın kullarından dilediğine kendi lütfundan vahiy indirmesini çekemeyerek, Allah ne indirdiyse hepsini inkar ettiler. Bu yüzden de gazap üstüne gazaba uğradılar. Ve o kafirler için aşağılayan bir azap vardır.
بِئْسَمَا اشْتَرَوْاْ بِهِ أَنفُسَهُمْ أَن يَكْفُرُواْ بِمَا أنَزَلَ اللّهُ بَغْياً أَن يُنَزِّلُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ فَبَآؤُواْ بِغَضَبٍ عَلَى غَضَبٍ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُّهِينٌ
Bi’semeşterav bihî enfusehum en yekfurû bi mâ enzelallâhu bagyen en yunezzilallâhu min fadlihî alâ men yeşâu min ibâdih(ibâdihî), fe bâû bi gadabin alâ gadab(gadabin), ve lil kâfirîne azâbun muhîn

Bakara 2/ 91Ve onlara: “Allah’ın indirdiğine îmân edin.” denildiği zaman: “Biz, bize indirilene îmân ederiz.” dediler. Ve, ondan başkasını  inkâr ederler. Ve O, haktır ve onların yanındakini tasdik edicidir. De ki: “Eğer siz, mü’minler iseniz bundan önce niye Allah’ın nebilerini öldürüyordunuz?”
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُواْ بِمَا أَنزَلَ اللّهُ قَالُواْ نُؤْمِنُ بِمَآ أُنزِلَ عَلَيْنَا وَيَكْفُرونَ بِمَا وَرَاءهُ وَهُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقاً لِّمَا مَعَهُمْ قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ أَنبِيَاء اللّهِ مِن قَبْلُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Ve izâ kîle lehum âminû bi mâ enzelallâhu kâlû nu’minu bi mâ unzile aleynâ ve yekfurûne bi mâ verâehu ve huvel hakku musaddikan limâ meahum kul fe lime taktulûne enbiyâallâhi min kablu in kuntum mu’minîn
Bakara, 2/ 92 And olsun Musa size belgelerle gelmişti de onun arkasından tuttunuz o buzağıya taptınız. Siz işte o zâlimlersiniz.
وَلَقَدْ جَاءكُم مُّوسَى بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِن بَعْدِهِ وَأَنتُمْ ظَالِمُونَ
Ve lekad câekum mûsâ bil beyyinâti summettehaztumul icle min ba’dihî ve entum zâlimûn(zâlimûne).
Bakara 2/93 Bir vakit: «Size verdiğimiz Kitab'a sımsıkı sarılın ve O'nu dinleyin» diye Tur'u tepenize kaldırıp sizden söz (misak) aldık. «Duyduk, sarıldık » dediler ve inkarları yüzünden buzağı sevgisi iliklerine kadar işledi. De ki: Eğer sizler inanmış kimseler iseniz inancınız size ne kötü şeyler emrediyor!
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُواْ مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُواْ قَالُواْ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُواْ فِي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِهِ إِيمَانُكُمْ إِن كُنتُمْ مُّؤْمِنِينَ
Ve iz ehaznâ mîsâkakum ve refa’nâ fevkakumut tûr(tûra), huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vesmeû kâlû semi’nâ ve aseynâ ve uşribû fî kulûbihimul icle bi kufrihim kul bi’se mâ ye’murukum bihî îmânukum in kuntum mu’minîn
Bakara 2/ 94 De ki: Eğer Allah katındaki ahiret yurdu,başka insanlar için değil de,yalnız size has ise,O, halde doğru söyleyenler iseniz ,haydi ölümü temenni edin,
,قُلْ إِن كَانَتْ لَكُمُ الدَّارُ الآَخِرَةُ عِندَ اللّهِ خَالِصَةً مِّن دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُاْ الْمَوْتَ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Kul in kânet lekumud dârul âhiretu indallâhi hâlisaten min dûnin nâsi fe temennevûl mevte in kuntum sâdikîn
Bakara 2/ 95 Fakat kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni edemezler. Allah, o zalimleri hakkıyla bilendir.
وَلَن يَتَمَنَّوْهُ أَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمينَ
Ve len yetemennevhu ebeden bimâ kaddemet eydîhim vallâhu alîmun biz zâlimîn

Bakara 2/ 96 Şüphesiz ki sen onları insanların hayatına en düşkünü olarak bulursun; hatta şirk koşanlardan bile. Her biri bin sene yaşatılmak ister. Oysa (o kadar) yaşatılması (kimseyi) azaptan asla uzaklaştırmaz. Allah yapmakta olduklarını görendir
وَلَتَجِدَنَّهُمْ أَحْرَصَ النَّاسِ عَلَى حَيَاةٍ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ يَوَدُّ أَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ أَلْفَ سَنَةٍ وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِهِ مِنَ الْعَذَابِ أَن يُعَمَّرَ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ
Ve le tecidennehum ahrasan nâsi alâ hayâtin, ve minellezîne eşrakû yeveddu ehaduhum lev yuammeru elfe seneh(senetin), ve mâ huve bi muzahzihıhî minel azâbi en yuammer(yuammere), vallâhu basîrun bimâ ya’melû
Bakara 2/ 97 De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları musaddik↔doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet ↔huden rehberi ve buşrâ ↔müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.”
قُلْ مَن كَانَ عَدُوًّا لِّجِبْرِيلَ فَإِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلَى قَلْبِكَ بِإِذْنِ اللّهِ مُصَدِّقاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ
Kul men kâne aduvven li cibrîle fe innehu nezzelehu alâ kalbike bi iznillâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi ve huden ve buşrâ lil mu’minîn
Bakara 2/ 98 Her kim Allah'a, Allah'ın meleklerine, Elçilerine, Cebrail'e ve Mikail'e düşman olursa, bilsin ki, Allah kafirlerin düşmanıdır.
مَن كَانَ عَدُوًّا لِّلّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَرُسُلِهِ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَالَ فَإِنَّ اللّهَ عَدُوٌّ لِّلْكَافِرِينَMen kâne aduvven lillâhi ve melâiketihî ve rusulihî ve cibrîle ve mîkâle fe innallâhe aduvvun lil kâfirîn(kâfirîne).
Bakara 2/ 99 Sana âyâtin beyyinât ↔apaçık ayetler indirmekteyiz. Yoldan çıkmış olanlardan başkası onları inkar etmez.
وَلَقَدْ أَنزَلْنَآ إِلَيْكَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَمَا يَكْفُرُ بِهَا إِلاَّ الْفَاسِقُونَ
Ve lekad enzelnâ ileyke âyâtin beyyinât ve mâ yekfuru bihâ illel fâsikûn
Bakara 2/ 100 Onlar ne zaman bir antlaşma yaptılarsa, içlerinden birtakımı o antlaşmayı bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez
أَوَكُلَّمَا عَاهَدُواْ عَهْداً نَّبَذَهُ فَرِيقٌ مِّنْهُم بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
E ve kullemâ âhedû ahden nebezehu ferîkun minhum bel ekseruhum lâ yu’minûn


 
Bakara 2/ 101Onlara Allah tarafından yanlarındaki Tevrat'ı kitabı doğrulayıcı bir rasul gelince, daha önce kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, sanki gerçeği bilmiyorlarmış gibi Allah'ın kitabını arkalarına attılar.
وَلَمَّا جَاءهُمْ رَسُولٌ مِّنْ عِندِ اللّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ نَبَذَ فَرِيقٌ مِّنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ كِتَابَ اللّهِ وَرَاء ظُهُورِهِمْ كَأَنَّهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
Ve lemmâ câehum resûlun min indillâhi musaddikun limâ meahum nebeze ferîkun minellezîne ûtûl kitâb(kitâbe), kitâballâhi verâe zuhûrihim ke ennehum lâ ya’lemûn
Bakara 2/102 Ve Süleyman'ın yönetimi hakkında onlar, şeytanların tilavet ettiklerini uydular. Halbuki Süleyman küfre girmedi.Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil'de güç sahipleri Hârut ile Mârut'a indirileni öğretiyorlardı.Halbuki onlar: Biz ancak imtihan için gönderildik, kâfir olmayasınız, demeden hiç kimseye öğretmezlerdi.O ikisinden,sadece kişi ile eşinin arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı.Oysa , Allah'ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Sihri satın alanların ahiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı!
الشَّيْاطِينَ كَفَرُواْ يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا أُنزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّى يَقُولاَ إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلاَ تَكْفُرْ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ وَمَا هُم بِضَآرِّينَ بِهِ مِنْ أَحَدٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَلَقَدْ عَلِمُواْ لَمَنِ اشْتَرَاهُ مَا لَهُ فِي الآخِرَةِ مِنْ خَلاَقٍ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْاْ بِهِ أَنفُسَهُمْ لَوْ كَانُواْ يَعْلَمُونَ ﴿١٠٢﴾
Vettebeû mâ tetlûş şeyâtînu alâ mulki suleymân(suleymâne) ve mâ kefere suleymânu ve lâkinneş şeyâtîne keferû yuallimûnen nâses sihra, ve mâ unzile alâl melekeyni bi bâbile hârûte ve mârût(mârûte), ve mâ yuallimâni min ehadin hattâ yekûlâ innemâ nahnu fitnetun fe lâ tekfur fe yeteallemûne minhumâ mâ yuferrikûne bihî beynel mer’i ve zevcihî, ve mâ hum bi dârrîne bihî min ehadin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yeteallemûne mâ yadurruhum ve lâ yenfeuhum ve lekad alimû le menişterâhu mâ lehu fîl âhirati min halâkın, ve le bi’se mâ şerav bihî enfusehum lev kânû ya’lemûn
Bakara 2/ 103 Şayet onlar  iman edip de takva sahibi olsalardı, elbette Allah tarafından verilecek mükafat çok hayırlı olacaktı. Keşke bunu bilselerdi.
وَلَوْ أَنَّهُمْ آمَنُواْ واتَّقَوْا لَمَثُوبَةٌ مِّنْ عِندِ اللَّه خَيْرٌ لَّوْ كَانُواْ يَعْلَمُونَ
Ve lev ennehum âmenû vettekav le mesûbetun min indillâhi hayr(hayrun), lev kânû ya’lemûn
Bakara  2/ 104 Ey iman edenler  Râinâ,/ Bizi güt demeyiniz,  Unzurna/ Bizi gözet deyiniz ve onu dinleyiniz.Allah'tan gelen gerçekleri örtbas eden kâfirlere acıklı bir azap var.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَقُولُواْ رَاعِنَا وَقُولُواْ انظُرْنَا وَاسْمَعُوا ْوَلِلكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tekûlû râinâ ve kûlûnzurnâ vesmeû ve lil kâfirîne azâbun elîm
Bakara 2/105 :Ehl-i Kitap’tan kâfir olanlar, müşrikler de Rabbinizden size hayırlı bir şey gelmesini istemezler.Halbuki Allah, rahmetini dilediğine verir..Ve Allah, “büyük fazıl” sahibidir.
مَّا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلاَ الْمُشْرِكِينَ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْكُم مِّنْ خَيْرٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَاللّهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
Mâ yeveddullezîne keferû min ehlil kitâbi ve lel muşrikîne en yunezzele aleykum min hayrin min rabbikum vallâhu yahtassu bi rahmetihî men yeşâu, vallâhu zul fadlil azîm

Bakara 2/ 106 Biz bir âyeti nesh eder veya unutturursak, yerine ya daha hayırlısını ya da aynısını getiririz.Allah'ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin?
مَا نَنسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ نُنسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِّنْهَا أَوْ مِثْلِهَا أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللّهَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Mâ nensah min âyetin ev nunsihâ ne’ti bi hayrin minhâ ev mislihâ e lem ta’lem ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr
Bakara 2/ 107 Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.
أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ
E lem ta’lem ennellâhe lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr
Bakara 2/108 Yoksa daha öncekilerin,Mûsâ’dan istediği gibi Siz de Rasulünüzden isteklerde bulunmayı mı amaçlıyorsunuz .? Her kim imanı küfürle değiştirirse, o artık kesinlikle denge yolundan sapmış olur.
أَمْ تُرِيدُونَ أَن تَسْأَلُواْ رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسَى مِن قَبْلُ وَمَن يَتَبَدَّلِ الْكُفْرَ بِالإِيمَانِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاء السَّبِيلِ
Em turîdûne en tes’elû resûlekum kemâ suile mûsâ min kabl(kablu), ve men yetebeddelil kufra bil îmâni fe kad dalle sevâes sebîl
Bakara 2/ 109 Kitap ehlinden çoğu, kendilerine gerçek bütün açıklığıyla belli olduktan sonra sırf kalplerinde size karşı besledikleri kıskançlık duyguları yüzünden sizi iman etmenizden sonra küfüre döndürmek istediler. Siz onlara aldırmayın ve Allah'ın emri gelinceye kadar kendi hallerinde bırakın. Şüphesiz Allah El kadir her şeye güç yetiren,her şeye ölçü koyandır
وَدَّ كَثِيرٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُم مِّن بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّاراً حَسَدًا مِّنْ عِندِ أَنفُسِهِم مِّن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ فَاعْفُواْ وَاصْفَحُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Vedde kesîrun min ehlil kitâbi lev yeruddûnekum min ba’di îmânikum kuffârâ(kuffâran), haseden min indi enfusihim min ba’di mâ tebeyyene lehumul hakk(hakku), fa’fû vasfehû hattâ ye’tiyallâhu bi emrih(emrihî), innallâhe alâ kulli şey’in kadîr
Bakara 2/ 110 Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin.Kendiniz için ne hayır yaparsanız Allah'ın katında onu mutlaka bulursunuz. Çünkü Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.
وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ وَمَا تُقَدِّمُواْ لأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللّهِ إِنَّ اللّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Ve ekîmus salâte ve âtûz zekât(zekâte), ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâh(indallâhi) innallâhe bi mâ ta’melûne basîr.

Bakara 2/ 111Bir de «yahudiler veya hıristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek.» Dediler. Bu onların kendi kuruntularıdır. De ki: «Eğer doğru iseniz, haydi kesin delilinizi getirin!
وَقَالُواْ لَن يَدْخُلَ الْجَنَّةَ إِلاَّ مَن كَانَ هُوداً أَوْ نَصَارَى تِلْكَ أَمَانِيُّهُمْ قُلْ هَاتُواْ بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Ve kâlû len yedhulel cennete illâ men kâne hûden ev nasâr(nasârâ), tilke emâniyyuhum kul hâtû burhânekum in kuntum sâdikîn
Bakara 2/112 Hayır, Kim muhsin olarak yüzünü Allah'a döner ,teslim olursa, artık onun Rabbi katında ecri vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar
بَلَى مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُ أَجْرُهُ عِندَ رَبِّهِ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Belâ men esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun fe lehû ecruhu inde rabbihî, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Bakara 2/ 113 Yahudiler: «hıristiyanların dayandığı bir şey yoktur.» derken, hıristiyanlar da: «yahudilerin dayandığı bir şey yoktur.» dediler. Oysa hepsi de Kitabı okuyorlar. Bilmeyenler de tıpkı onların dedikleri gibi diyorlar. Bu yüzden Allah ihtilaf ettikleri bu hususta kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir.
وَقَالَتِ الْيَهُودُ لَيْسَتِ النَّصَارَى عَلَىَ شَيْءٍ وَقَالَتِ النَّصَارَى لَيْسَتِ الْيَهُودُ عَلَى شَيْءٍ وَهُمْ يَتْلُونَ الْكِتَابَ كَذَلِكَ قَالَ الَّذِينَ لاَ يَعْلَمُونَ مِثْلَ قَوْلِهِمْ فَاللّهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُواْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
Ve kâletil yahûdu leysetin nasârâ alâ şey’(şey’in) ve kâletin nasârâ leysetil yahûdu alâ şey’in ve hum yetlûnel kitâb(kitâbe), kezâlike kâlellezine lâ ya’lemûne misle kavlihim, fallâhu yahkumu beynehum yevmel kıyâmeti fîmâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne).
Bakara 2/114 Allah'ın mescitlerinde, Allah'ın isminin anılmasını engelleyen ve onların harap olmasına çalışan kimselerden daha zalim kim olabilir? Böyleleri oralara , ancak korkarak girmeleri gerekir. Bunlara dünyada zillet, ahirette de büyük bir azap vardır.
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَاجِدَ اللّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَى فِي خَرَابِهَا أُوْلَئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَن يَدْخُلُوهَا إِلاَّ خَآئِفِينَ لهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ
Ve men azlemu mimmen menea mesâcidallâhi en yuzkere fîhesmuhu ve seâ fî harâbihâ ulâike mâ kâne lehum en yedhulûhâ illâ hâifîn(hâifîne) lehum fîd dunyâ hızyun ve lehum fîl âhireti azâbun azîm
Bakara 2/115 Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü orasıdır. Şüphesiz ki Allah, El vasi ; lütfü  bol kuşatıcıdır , el-alim benzersiz bir biçimde her şeyi bilendir.
وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ Arapça
Ve lillâhil meşriku vel magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh(vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm
Bakara 2/116 Allah çocuk edindi” dediler. Hâşâ! O,Subhan'dır. bundan münezzehtir/uzaktır. Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur; hepsi O'na boyun eğmektedir.
وَقَالُواْ اتَّخَذَ اللّهُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ بَل لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ كُلٌّ لَّهُ قَانِتُونَ
Ve kâlûttehazellâhu veleden, subhâneh(subhânehu), bel lehu mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), kullun lehu kânitûn
Bakara 2/117 Gökleri ve yeri örneksiz yaratan O’dur . O birşeyin varolmasını dileyince ona sadece «ol» der ve o da olur
بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَإِذَا قَضَى أَمْراً فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Bedîus semâvâti vel ard(ardı), ve izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).
Bakara 2/ 118 Bilmeyenler: 'Allah bizimle konuşmalı veya bize bir ayet gelmeli değil miydi?' dediler. Onlardan öncekiler de onların söylediklerinin tıpkısını söylemişlerdi. Kalbleri birbirine benzedi. Kesinlikle inanan kimseler için ayetleri açıklamışızdır.
وَقَالَ الَّذِينَ لاَ يَعْلَمُونَ لَوْلاَ يُكَلِّمُنَا اللّهُ أَوْ تَأْتِينَا آيَةٌ كَذَلِكَ قَالَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّثْلَ قَوْلِهِمْ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْ قَدْ بَيَّنَّا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Ve kâlellezîne lâ ya’lemûne lev lâ yukellimunâllâhu ev te’tînâ âyeh(âyetun), kezâlike kâlellezîne min kablihim misle kavlihim, teşâbehet kulûbuhum, kad beyyennal âyâti li kavmin yûkınûn
Bakara 2/119 Şüphesiz biz seni hak ile; müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemliklerden sorumlu değilsin.
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلاَ تُسْأَلُ عَنْ أَصْحَابِ الْجَحِيمِ
İnnâ erselnâke bil hakkı beşîren ve nezîren, ve lâ tus’elu an ashâbil cahîm
Bakara 2/120 Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden hoşnut olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın gösterdiği yoldur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
َلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَى وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءهُم بَعْدَ الَّذِي جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ
Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).

Bakara 2/121 Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler,onlar  tilâvetinin hakkını vererek, onu gereği gibi okurlar. Ve işte yine onlardır ona  iman edenler.  Onu inkâr edenlere gelince; onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلاَوَتِهِ أُوْلَئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَمن يَكْفُرْ بِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Ellezine ateynahümül kitabe yetlunehu hakka tilavetih* ülaike yü´minune bih* ve mey yekfür bihı fe ülaike hümül hasirun
Bakara 2/122 Ey İsrailoğulları, size ihsan etmiş olduğum nimetimi ve bir zamanlar sizi diğer alemlere üstün kıldığımı hatırlayın.
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُواْ نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ
Yâ benî isrâîlezkurû ni’metiyelletî en’amtu aleykum ve ennî faddaltukum alel âlemîn
Bakara 2/123 Ve o gün hiç kimse, kimsenin yerine ceza çekmeyecek,ve onlardan hiç kimse adına fidye ödeyemeyeceği, ve şefaatin  kabul edilmeyeceği ve onlara yardım olunmayacağı bir günden korunun.
وَاتَّقُواْ يَوْماً لاَّ تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ تَنفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ
Vettekû yevmen lâ teczî nefsun an nefsin şey’en ve lâ yukbelu minhâ adlun ve lâ tenfeuhâ şefâatun ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne).
Bakara 2/124 Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle denemişti.O da tam olarak yerine getirmişti. :Buyurdu ki ; "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım".O "Ya soyumdan olanlar?" deyince  Yine Buyurduki «Zalimler bu ahdime asla erişemezler ”
وَإِذِ ابْتَلَى إِبْرَاهِيمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَأَتَمَّهُنَّ قَالَ إِنِّي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ إِمَامًا قَالَ وَمِن ذُرِّيَّتِي قَالَ لاَ يَنَالُ عَهْدِي الظَّالِمِينَ
Ve izibtelâ ibrâhîme rabbuhu bi kelimâtin fe etemmehun(etemmehunne), kâle innî câiluke lin nâsi imâmâ(imâmen), kâle ve min zurriyyetî kâle lâ yenâlu ahdiz zâlimîn(zâlimîne).
Bakara 2/125 .Hani Evi insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik.
وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِّلنَّاسِ وَأَمْناً وَاتَّخِذُواْ مِن مَّقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى وَعَهِدْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَن طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ
Ve iz cealnâl beyte mesâbeten lin nâsi ve emnâ(emnen), vettehizû min makâmı ibrâhîme musallâ(musallen) ve ahidnâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle en tahhirâ beytiye lit tâifîne vel âkifîne ver rukkais sucûd(sucûdi).

Bakara 2/ 126 Hatırla İbrâhim'in şöyle dediğini: “Ey Rabbim! Burayı güvenli bir belde yap, halkından Allah'a ve âhiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle!” Allah da şöyle buyurdu: “İnkâr edeni de az bir süre faydalandırır, sonra onu cehennem azabına sürüklerim. Orası ne kötü bir yerdir!”
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هََذَا بَلَدًا آمِنًا وَارْزُقْ أَهْلَهُ مِنَ الثَّمَرَاتِ مَنْ آمَنَ مِنْهُم بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ قَالَ وَمَن كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُ قَلِيلاً ثُمَّ أَضْطَرُّهُ إِلَى عَذَابِ النَّارِ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Ve iz kâle ibrâhîmu rabbic’al hâzâ beleden âminen verzuk ehlehu mines semerâti men âmene minhum billâhi vel yevmil âhir(âhiri), kâle ve men kefere fe umettiuhu kalîlen summe adtarruhu ilâ azâbin nâr(nâri), ve bi’sel masîr(masîru).
Bakara 2/ 127 Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor,şöyle diyorlardı.Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.
وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَاهِيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَإِسْمَاعِيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Ve iz yerfeu ibrâhîmul kavâide minel beyti veismâîl(ismâîlu) rabbenâ tekabbel minnâ inneke entes semîul alîm(alîmu)
Bakara 2/ 128 Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.”
رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَآ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Rabbena vec´alna müslimeyni leke ve min zürriyyetina ümmetem müslimetel leke ve erina menasikena ve tüb aleyna* inneke entet tevvabür rahiy
Bakara 2/129 Rabbimiz! Bunların içinden bir elçi çıkar da onlara senin âyetlerini okusun! kitap ve hikmet öğretsin,ve onları geliştirsin! Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan sensin
رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ
Rabbenâ veb’as fîhim resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtike ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmete ve yuzekkîhim inneke entel azîzul hakîm
Bakara 2/130 Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim'in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de O salihlerdendir.
مَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلاَّ مَن سَفِهَ نَفْسَهُ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ ﴾فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي الآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
Ve men yergabu an milleti ibrâhîme illâ men sefihe nefseh, ve lekadistafeynâhufîd dunyâ, ve innehu fîlâhireti le mines sâlihîn

Bakara 2/131 Rabbi ona: "Teslim ol" dediğinde O"Alemlerin Rabbine teslim oldum" demişti.
إِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُ أَسْلِمْ قَالَ أَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ
İz kale lehu rabbühu eslim kale eslemtü li rabbil alemin
Bakara 2/132 Bunu İbrâhim de oğullarına vasiyet etti. Yakub da,öyle yaptı Dedi ki “Ey oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti. O halde son nefesinize kadar Müslüman olarak yaşayın” dedi.
وَوَصَّى بِهَا إِبْرَاهِيمُ بَنِيهِ وَيَعْقُوبُ يَا بَنِيَّ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى لَكُمُ الدِّينَ فَلاَ تَمُوتُنَّ إَلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ
Ve vassâ bihâ ibrâhîmu benîhi ve ya’kûb(ya’kûbu), yâ beniyye innallâhestafâ lekumud dîne fe lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn
Bakara 2/133 Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında, orada şahidler miydiniz? O, oğullarına: "Benden sonra neye kulluk edeceksiniz?" dediğinde, onlar: "Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan tek bir ilaha ibadet edeceğiz; bizler ona teslim olduk" demişlerdi.
أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاء إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِن بَعْدِي قَالُواْ نَعْبُدُ إِلَهَكَ وَإِلَهَ آبَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ إِلَهًا وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
Em kuntum şuhedâe iz hadara ya’kûbel mevtu, iz kâle li benîhi mâ ta’budûne min ba’dî kâlû na’budu ilâheke ve ilâhe âbâike ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ilâhen vâhidâ(vâhiden) ve nahnu lehu muslimûn
Bakara 2/134 Onlar bir ümmetti, gelip geçtiler. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size aittir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmeyeceksiniz.
تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ وَلاَ تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Tilke ummetun kad halet, lehâ mâ kesebet ve lekum mâ kesebtum, ve lâ tus’elûne ammâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Bakara 2/135 'Yahudi veya Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız' dediler.De ki: 'Doğruya yönelmiş olan ve Allah'a eş koşanlardan olmayan İbrahim'in dinine uyarız' ! O, müşriklerden değildi.”
وَقَالُواْ كُونُواْ هُودًا أَوْ نَصَارَى تَهْتَدُواْ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Ve kalu kunu huden ev nesara tehtedu* kul bel millete ibrahime hanıfa* ve ma kane minel müşrikın

Bakara 2/136 Deyin ki: "Biz Allah'a; iman ettik bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile Rableri tarafından nebilere ne verilmişse hepsine iman ettik.Onlardan hiç birini diğerinden ayırdetmeyiz ve biz O'na teslim kimseleriz.."
قُولُواْ آمَنَّا بِاللّهِ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيْنَا وَمَا أُنزِلَ إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَى وَعِيسَى وَمَا أُوتِيَ النَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمْ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
Kulu amenna billahi ve ma ünzile ileyna ve ma ünzile ila ibrahime ve ismaıyle ve ishaka ve ya´kube vel esbatı ve ma utiye musa ve ıysa ve ma utiyen nebiyyune mir rabbihim- la nüferriku beyne ehadim minhüm ve nahnü lehu müslimun
Bakara 2/137 Şayet onlar da, sizin inandığınız gibi inanırlarsa, kuşkusuz doğru yolu bulmuş olurlar; yok eğer yüz çevirirlerse, onlar elbette bir aykırılık içindedirler. Sana onlara karşı Allah yeter. O, işitendir, bilendir.
فَإِنْ آمَنُواْ بِمِثْلِ مَا آمَنتُم بِهِ فَقَدِ اهْتَدَواْ وَّإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا هُمْ فِي شِقَاقٍ فَسَيَكْفِيكَهُمُ اللّهُ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Fe in âmenû bi misli mâ âmentum bihî fe kadihtedev ve in tevellev fe innemâ hum fî şikâkfe se yekfîke humullâh(humullâhu), ve huves semîul alîm(alîmu).
Bakara 2/138 Allah'ın verdiği rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz deyin
صِبْغَةَ اللّهِ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ صِبْغَةً وَنَحْنُ لَهُ عَابِدونَ
Sibğatellah.. ve men ahsenü minellahi sıbğatev ve nahnü lehu abidun
Bakara 2/139  Deki : "Allâh, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz iken, O'nun hakkında bizimle tartışıyor musunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız size âittir. Biz O'na muhlis içten katıksız bağlanmış kimseleriz
قُلْ أَتُحَآجُّونَنَا فِي اللّهِ وَهُوَ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ وَلَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُخْلِصُونَ
Kul etühaccunena fillahi ve hüve rabbüna ve rabbüküm* ve lena amalüna ve leküm a´malüküm* ve nahnü lehu muhlisun
Bakara 2/140 Yoksa siz, “İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub ile Torunlarının da Yahudi veya Hristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı..? Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği ,gizleyen kimseden, daha zalim kimdir? Allah,bu yaptıklarınız dan  habersiz değildir.
أَمْ تَقُولُونَ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأسْبَاطَ كَانُواْ هُودًا أَوْ نَصَارَى قُلْ أَأَنتُمْ أَعْلَمُ أَمِ اللّهُ وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَتَمَ شَهَادَةً عِندَهُ مِنَ اللّهِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Em tekûlûne inne ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâta kânû hûden ev nasârâ kul e entum a’lemu emillâh(emillâhu), ve men azlemu mimmen keteme şehâdeten indehu minallâh(minallâhi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn
Bakara 2/141Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandığı onlara, sizin kazandığınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.
لْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ وَلاَ تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
Tilke ummetun kad halet lehâ mâ kesebet ve lekum mâ kesebtum ve lâ tus’elûne ammâ kânû ya’melûn
2.Cüz 
Bakara 2/142 Birtakım kendini bilmez (sefih) olan insanlar, “Onları yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da, Batı da Allah’ındır. Allah, dilediği tercih eden kimseyi sırâtın mustakîme /doğru olan yola iletir.”
سَيَقُولُ السُّفَهَاء مِنَ النَّاسِ مَا وَلاَّهُمْ عَن قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُواْ عَلَيْهَا قُل لِّلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ يَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Se yekûlus sufehâu minen nâsi mâ vellâhum ankıbletihimul letî kânû aleyhâ .kul lillâhil meşrıku vel magrı(magrıbu), yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm
Bakara 2/143  Böylece sizi insanlara şahid ve örnek olmanız için tam ortada bulunan bir ümmet kıldık. Elçi de size şahid ve örnektir. Senin yöneldiğin yönü, Elçiye  uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırdetmemiz için kıble yaptık.. Bu, Allah'ın hidayet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Elbette  Allah ibadetlerinizi boşa çıkaracak değildir. Doğrusu,  Allah Rauf'ur Rahim - insanlara çok şefkatli ikramı bol ,çokta  merhametli olan rahim dir.
وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûner resûlu aleykum şehîdâ(şehîden), ve mâ cealnâl kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiur resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh(akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh(hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm(rahîmun).
Bakara 2/144 Biz, senin yüzünü çok defa göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Şimdi elbette seni hoşnud olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin. Şüphesiz, kendilerine kitap verilenler, tartışmasız bunun Rablerinden bir gerçek (hak) olduğunu elbette bilirler. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
قَدْ نَرَى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاء فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّواْ وُجُوِهَكُمْ شَطْرَهُ وَإِنَّ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
Kad nerâ tekallube vechike fîs semâi, fe le nuvelliyenneke kıbleten terdâhâ, fe velli vecheke şatral mescidil harâm(harâmi), ve haysu mâ kuntum fe vellû vucûhekum şatrah(şatrahu), ve innellezîne ûtûl kitâbe le ya’lemûne ennehul hakku min rabbihim ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ya’melûn(ya’melûne)
Bakara 2/ 145 Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun.
وَلَئِنْ أَتَيْتَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ بِكُلِّ آيَةٍ مَّا تَبِعُواْ قِبْلَتَكَ وَمَا أَنتَ بِتَابِعٍ قِبْلَتَهُمْ وَمَا بَعْضُهُم بِتَابِعٍ قِبْلَةَ بَعْضٍ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءهُم مِّن بَعْدِ مَا جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ إِنَّكَ إِذَاً لَّمِنَ الظَّالِمِينَ
Ve le in eteytellezîne ûtûl kitâbe bi kulli âyetin mâ tebiû kıbletek(kıbleteke) ve mâ ente bi tâbîın kıbletehum, ve mâ ba’duhum bi tâbîın kıblete ba’d(ba’dın), ve le initteba’te ehvâehum min ba’di mâ câeke minel ilmi inneke izen le minez zâlimîn(zâlimîne)

Bakara 2/ 146 Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu rasulu , çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde gerçeği gizlerler.
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءهُمْ وَإِنَّ فَرِيقاً مِّنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Ellezîne âteynâhumul kitâbe ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne ebnâehum ve inne ferîkan minhum le yektumûnel hakka ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).
Bakara 2/ 147 Hakikat  senin Rabbinden gelendir.Sakın şüpheye düşenlerden olma!
الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ
El hakku min rabbike fe lâ tekûnenne minel mumterîn
Bakara 2/ 148 Herkesin  yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.
وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلِّيهَا فَاسْتَبِقُواْ الْخَيْرَاتِ أَيْنَ مَا تَكُونُواْ يَأْتِ بِكُمُ اللّهُ جَمِيعًا إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Ve li kullin vichetun huve muvellîhâ festebikûl hayrât(hayrâti), eyne mâ tekûnû ye’ti bikumullâhu cemîâ(cemîan), innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Bakara 2/ 149 Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Şüphesiz bu, Rabbinden olan bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَإِنَّهُ لَلْحَقُّ مِن رَّبِّكَ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Ve min haysu harecte fe velli vecheke şatral mescidil harâm(harâmi), ve innehu lel hakku min rabbik(rabbike), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne)
Bakara 2/ 150 Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Siz de Her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı bir delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz.
وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ لِئَلاَّ يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌ إِلاَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنْهُمْ فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِي وَلأُتِمَّ نِعْمَتِي عَلَيْكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Ve min haysu haracte fe velli vecheke şatral mescidil harâm(harâmi), ve haysu mâ kuntum fe vellû vucûhekum şatrahu li ellâ yekûne lin nâsi aleykum huccetun, illâllezîne zalemû minhum fe lâ tahşevhum vahşevnî ve li utimme ni’metî aleykum ve leallekum tehtedûn

Bakara 2/ 151Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.
كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ
Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn(ta’lemûne).
Bakara 2/152 Öyleyse yalnızca Beni anın, Ben de sizi anayım; ve yalnızca Bana şükredin ve nankörlük etmeyin.
فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ
Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûn(tekfurûni).
Bakara 2/153 Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ
Yâ eyyuhâllezîne âmenustainû bis sabri ves salât(salâti), innallâhe meas sâbirîn(sâbirîne).
Bakara 2/154 Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.وَلاَ تَقُولُواْ لِمَنْ يُقْتَلُ فِي سَبيلِ اللّهِ أَمْوَاتٌ بَلْ أَحْيَاء وَلَكِن لاَّ تَشْعُرُونَ
Ve lâ tekûlû li men yuktelu fî sebîlillâhi emvât(emvâtun), bel ahyâun ve lâkin lâ teş’urûn(teş’urûne).
Bakara 2/155 Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ
Ve le neblüvenneküm bi şey´im minel havfi vel cui ve naksım minel emvali vel enfüsi ves semerat* ve beşşiris sabirın yetbeuhâ ezâ(ezen),

Bakara 2/ 156 Sabredenler, kendilerine bir musibet geldiğinde, kalu inna lillahi ve inna ileyhi raciun“Biz Allah'ın kuluyuz ve biz O'na döneceğiz” derler.
الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ
Ellezine iza esabethüm müsıybetün kalu inna lillahi ve inna ileyhi raciun
Bakara 2/ 157 İşte Rabblerinden mağfiret salâvatı ↔sürekli desteği ve rahmeti ikramı onların üzerinedir ve doğru yolu bulanlar da onlardır.
أُولَئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ
Ulâike aleyhim salâvâtun min rabbihim ve rahmetun ve ulâike humul muhtedûn.
Bakara 2/158 Şüphesiz, 'Safa' ile 'Merve' Allah'ın işaretlerindendir. Böylece kim Evi Ka'be'yi hacceder veya umre yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur. Kim de gönülden bir hayır yaparsa karşılığını alır. Şüphesiz Allah, şükrün karşılığını verendir, bilendir.
إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِن شَعَآئِرِ اللّهِ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِ أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَا وَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًا فَإِنَّ اللّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ
İnnes safa vel mervete min şeairillah* fe min haccel beyte evı´temera fe la cünaha aleyhi ey yettavvefe bihima* ve men tetavvea hayran fe innellahe şakirun aliym
Bakara 2/159 İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz doğru yolu açıklamamızdan sonra onları gizleyenler var ya hem Allah ,hem de bütün lanet ediciler lanet eder.
إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدَى مِن بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِ أُولَئِكَ يَلعَنُهُمُ اللّهُ وَيَلْعَنُهُمُ اللَّاعِنُونَ
İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ minel beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbi, ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn
Bakara 2/160 Tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gizledikleri gerçeği açıkça ortaya koyanlar bundan kurtulmuşlardır. Çünkü ben onların tevbelerini kabul ederim. Zira ben tevvâbur rahîm tevbeleri çok kabul edenim, çok merhamet edenim.
إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ وَأَصْلَحُواْ وَبَيَّنُواْ فَأُوْلَئِكَ أَتُوبُ عَلَيْهِمْ وَأَنَا التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
İllellezîne tâbû ve aslahû ve beyyenû fe ulâike etûbu aleyhim, ve enet tevvâbur rahîm

Bakara 2/161 Şüphesiz Ayetlerimizi inkar etmiş ve kâfir olarak can vermiş olanlara gelince, işte Allah'ın ve meleklerin ve bütün insanların laneti hep onların üzerine olacaktır.
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ أُولَئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللّهِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
İnnellezîne keferû ve mâtû ve hum kuffârun ulâike aleyhim la’netullâhi vel melâiketi ven nâsi ecmaîn
Bakara 2/162 Onun içinde sürekli kalacaklardır. Onlardan ne azab hafifletilir, ne de yüzlerine de bakılır.
خَالِدِينَ فِيهَا لاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلاَ هُمْ يُنظَرُونَ
Hâlidîne fîhâ, lâ yuhaffefu anhumul azâbu ve lâ hum yunzarûn
Bakara 2/163 Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.
وَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
Ve ilâhukum ilâhun vâhid lâ ilâhe illâ huver rahmânur rahîm,
Bakara 2/164 Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında; gece ile gündüzün birbirini takip edişinde; insanlara faydalı yüklerle denizlerde seyreden gemilerde; Allah'ın gökten indirerek o-nunla ölü toprağa can verdiği ve her çeşit canlının çoğalmasını sağladığı yağmurlarda; rüzgarların değişmesinde ve gökle yer arasında kendileri için tayin edilmiş belirli güzergahlarda akan bulutlarda düşünüp akıllarını kullananlar için mesajlar vardır.
اِنَّ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّت۪ي تَجْر۪ي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ وَمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ مَٓاءٍ فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ دَٓابَّةٍۖ وَتَصْر۪يفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri vel fulkilletî tecrî fîl bahri bimâ yenfeun nâse ve mâ enzelallâhu mines semâi min mâin fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ ve besse fîhâ min kulli dâbbe(dâbbetin), ve tasrîfir riyâhı ves sehâbil musahhari beynes semâi vel ardı le âyâtin li kavmin ya’kılûn
Bakara 2/165  İnsanlardan kimi de Allah'tan başka şeyleri O'na eş tutuyorlar da onları, Allah'ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke anlasalardı.
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللّهِ أَندَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّهِ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَشَدُّ حُبًّا لِّلّهِ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلّهِ جَمِيعاً وَأَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ
Ve minen nâsi men yettehızu min dûnillâhi endâden yuhıbbûnehum ke hubbillâh(hubbillâhi), vellezîne âmenû eşeddu hubben lillâh, ve lev yerâllezîne zalemû iz yeravnel azâbe, ennel kuvvete lillâhi cemîan, ve ennellâhe şedîdul azâbi

Bakara 2 /166 O zaman, görecekler ki peşlerine düşülüp gidilenler,Ogün Azabı görünce kendilerine uyanlardan hızla uzaklaşmışlardır. aralarındaki bağlar da parçalanıp kopmuştur.
إِذْ تَبَرَّأَ الَّذِينَ اتُّبِعُواْ مِنَ الَّذِينَ اتَّبَعُواْ وَرَأَوُاْ الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الأَسْبَابُ
İz teberreellezînettubiû minellezînettebeû ve reavûl azâbe ve takattaat bihimul esbâb
Bakara 2/ 167 Onlara uyanlar şöyle derler:“Keşke bir kere daha dönüş olsaydı. Onların şimdi bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşsaydık.Böylece Allah; onlara, bütün yaptıkları işlerin pişmanlıklarını gösterecek. Ve onlar cehennemden çıkacak da değillerdir.
وَقَالَ الَّذِينَ اتَّبَعُواْ لَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّأَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّؤُواْ مِنَّا كَذَلِكَ يُرِيهِمُ اللّهُ أَعْمَالَهُمْ حَسَرَاتٍ عَلَيْهِمْ وَمَا هُم بِخَارِجِينَ مِنَ النَّارِ
Ve kalellezinet tebeu lev enne lena kerraten fe neteberrae minhüm kema teberrau minna* kezalike yürıhimüllahü a´malehüm haseratin aleyhim* ve ma hüm bi haricıne minen nar
Bakara 2/168 Ey insanlar, yeryüzündeki şeylerden helal ve temiz olmak şartı ile yiyin şeytanın izini takip etmeyin. Çünkü Gerçekte o, sizin için açık bir düşmandır.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُواْ مِمَّا فِي الأَرْضِ حَلاَلاً طَيِّباً وَلاَ تَتَّبِعُواْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
Yâ eyyuhen nâsu kulû mimmâ fîl ardı halâlen tayyiben, ve lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), innehu lekum aduvvun mubîn
Bakara 2/169 O Size yalnızca kötülügü çirkin hayasızlığı ve Allaha karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.
إِنَّمَا يَأْمُرُكُمْ بِالسُّوءِ وَالْفَحْشَاء وَأَن تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
İnnemâ ye’murukum bis sûi vel fahşâi ve en tekûlû alâllâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Bakara 2/170 :Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız" derler. Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَا أَنزَلَ اللّهُ قَالُواْ بَلْ نَتَّبِعُ مَا أَلْفَيْنَا عَلَيْهِ آبَاءنَا أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ شَيْئاً وَلاَ يَهْتَدُونَ
Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn,

Bakara 2/171 Kâfirlik edip gerçekleri görmezlikten gelenler, kavramadığı sese karşı öten karga gibidirler; kavradığı sadece bağırtı ve çağırtıdır. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar akıllarını kullanmazlar.
وَمَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُواْ كَمَثَلِ الَّذِي يَنْعِقُ بِمَا لاَ يَسْمَعُ إِلاَّ دُعَاء وَنِدَاء صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ
Ve meselullezîne keferû ke meselillezî yen’ıku bi mâ lâ yesmeû illâ duâen ve nidââ(nidâen), summun bukmun umyun fe hum lâ ya’kılûn(ya’kılûne).
Bakara 2/172 Ey iman edenler! Eğer siz Yanlızca Allah’a kulluk ediyorsanız,size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah’a şükredin.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُواْ لِلّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû kulû min tayyibâti mâ razaknâkum veşkurû lillâhi in kuntum iyyâhu ta’budûn
Bakara 2/173 Şüphesiz  Allah size ölü hayvan etini, kanı, domuz etini, Allah'tan başkası için kesilen hayvanı haram kılmıştır; fakat, darda kalana, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere günah sayılmaz. Şüphesiz ki Allah, el gafur günhları örterek  çok bağışlayandır; er-rahim  ikramı bol olan çok  merhamet edendir.
إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنزِيرِ وَمَا أُهِلَّ بِهِ لِغَيْرِ اللّهِ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلاَ عَادٍ فَلا إِثْمَ عَلَيْهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
İnnemâ harrame aleykumul meytete ved deme ve lahmel hınzîri ve mâ uhille bihî li gayrillâh(gayrillâhi), fe menidturra gayra bâgin ve lâ âdin fe lâ isme aleyh(aleyhi), innallâhe gafûrun rahîm
Bakara 2/174 Allah'ın indirdiği Kitaptan bir şeyi gözardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir şeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azab vardır.
إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنزَلَ اللّهُ مِنَ الْكِتَابِ وَيَشْتَرُونَ بِهِ ثَمَنًا قَلِيلاً أُولَئِكَ مَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ إِلاَّ النَّارَ وَلاَ يُكَلِّمُهُمُ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
İnnellezîne yektumûne mâ enzelallâhu minel kitâbî ve yeşterûne bihî semenen kalîlen, ulâike mâ ye’kulûne fî butûnihim illen nâre ve lâ yukellimuhumullâhu yevmel kıyâmeti ve lâ yuzekkîhim, ve lehum azâbun elîm
Bakara 2/175 İşte bunlar, hidayet yolunu bırakıp sapıklığı, mağfiret yerine azâbı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe ne de sabırlıdırlar!.
أُولَئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُاْ الضَّلاَلَةَ بِالْهُدَى وَالْعَذَابَ بِالْمَغْفِرَةِ فَمَآ أَصْبَرَهُمْ عَلَى النَّارِ
Ulâikellezîneşteravud dalâlete bil hudâ vel azâbe bil magfireh(magfireti), fe mâ asberehum alen nâr

Bakara 2/176 Bunun sebebi, Allah'ın kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. Kitap hakkında anlaşmazlığa düşenler elbette derin bir ayrılığa düşmüşlerdir.
ذَلِكَ بِأَنَّ اللّهَ نَزَّلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُواْ فِي الْكِتَابِ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ
Zâlike bi ennellâhe nezzelel kitâbe bil hakk(hakkı), ve innellezînahtelefû fîl kitâbi le fî şikâkin baîd(baîdin).
Bakara 2/177  İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmenizden ibaret değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve Nebi'lere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, Allah rızası için onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa,isteyene ve esirlere  verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar,sadık - doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı takva sahibi  muttakilerin ta kendileridir
لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّآئِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُواْ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
Leysel birra en tüvellu vücuheküm kibelel meşrikı vel mağribi ve lakinnel birra men amene billahi vel yevmil ahıri vel melaiketi vel kitabi ven nebiyyın* ve atel male ala hubbihı zevil kurba vel yetama vel mesakıne vebnes sebıli ves sailıne ve fir rikab* ve ekames salate ve atez zekah* vel mufune bi ahdihim iza ahedu* ves sabirıne fil be´sai ved darrai ve hıynel be´s*ülaikellezıne sadeku* ve ülaike hümül müttekun
Bakara 2/178 Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Bununla beraber kim öldürülenin velisi tarafından bağışlanırsa, artık o zaman marufa uymak ve öldürülenin velisine güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Kim bundan sonra zulüm yapmaya kalkışırsa, ona acı bir azap vardır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلَى الْحُرُّ بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالأُنثَى بِالأُنثَى فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ أَخِيهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ وَأَدَاء إِلَيْهِ بِإِحْسَانٍ ذَلِكَ تَخْفِيفٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَرَحْمَةٌ فَمَنِ اعْتَدَى بَعْدَ ذَلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumul kısâsu fîl katlâ el hurru bil hurri vel abdu bil abdi vel unsâ bil unsâ fe men ufiye lehu min ahîhi şey’un fettibâun bil ma’rûfi ve edâun ileyhi bi ihsân(ihsânin), zâlike tahfîfun min rabbikum ve rahmetun, fe meni’tedâ ba’de zâlike fe lehu azâbun elîm
Bakara 2/179 Ey ulîl elbâb/saf duru  akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Artık, Allah'a karşı takva sahibi olursanız.
وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَاْ أُولِيْ الأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Ve lekum fîl kısâsı hayâtun yâ ulîl elbâbi leallekum tettekûn,
Bakara 2/180 Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akraba- ya belirlenmiş paylara göre vasiyette bulunması Allah’a karşı takvalı olanlar üzerinde size farz kılındı.
كُتِبَ عَلَيْكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ إِن تَرَكَ خَيْرًا الْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالأقْرَبِينَ بِالْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ
Kutibe aleykum izâ hadara ehadekumul mevtu in tereke hayrâ(hayran), el vasiyyetu lil vâlideyni vel akrabîne bil ma’rûf(ma’rûfi), hakkan alel muttekîn

Bakara 2/181: Her kim bunu duyduktan sonra değiştirirse, her halde vebali yalnızca o değiştirenlerin boynunadır. Şüphe yok ki,Allah işiten , bilendir.
فَمَن بَدَّلَهُ بَعْدَمَا سَمِعَهُ فَإِنَّمَا إِثْمُهُ عَلَى الَّذِينَ يُبَدِّلُونَهُ إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Fe men beddelehu ba’de mâ semiahu fe innemâ ismuhu alellezîne yubeddilûneh(yubeddilûnehu), innallâhe semîun alîm
Bakara 2/182 Vasiyet edenin bir haksızlığa meyledeceğinden veya günaha gireceğinden korkar da, tarafların arasını düzeltirse onun üzerine bir günah yoktur. Allah gafur çok bağışlayıcıdır,rahim çok iyilikte bulunup rahmet edendir
فَمَنْ خَافَ مِن مُّوصٍ جَنَفًا أَوْ إِثْمًا فَأَصْلَحَ بَيْنَهُمْ فَلاَ إِثْمَ عَلَيْهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Fe men hâfe min mûsın cenefen ev ismen fe aslaha beynehum fe lâ isme aleyh(aleyhi), innallâhe gafûrun rahîm
Bakara 2/183 Ey iman edenler ! Oruç, sizden öncekilerin üzerine yazıldığı farz kılındığı gibi sizin üzerinize de yazıldı farz kılındı. Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumus sıyâmu kemâ kutibe alellezîne min kablikum leallekum tettekûn
Bakara 2/ 184 Sayılı günler, içinizden hasta olan veya seferde bulunan ise diğer günlerden sayısınca, ona dayanıb kalacaklar üzerine de fidye: bir miskin doyumu, her kim de hayrına fidyeyi artırırsa hakkında daha hayırlıdır, bununla beraber oruc tutmanız sizin için daha hayırlıdır eğer bilirseniz
أَيَّامًا مَّعْدُودَاتٍ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ فَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَّهُ وَأَن تَصُومُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Eyyâmen ma’dûdât(ma’dûdâtin), fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) ve alellezîne yutîkûnehu fidyetun taâmu miskîn(miskînin), fe men tatavvaa hayran fe huve hayrun leh(lehu), ve en tesûmû hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne)
Bakara 2/185 Ramazan ayı ,İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve hak ile batılı birbirinden ayıran apaçık belgeleri kapsayan Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu kolaylık sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola hidayete ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz.
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ اللّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân(furkâni), fe men şehide minkumuş şehra fel yesumh(yesumhu), ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra, ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûn


Bakara 2/186 Şayet kullarım, sana benden sordularsa, gerçekten ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler.
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِي وَلْيُؤْمِنُواْ بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb(karîbun) ucîbu da’veted dâi izâ deâni, felyestecîbû lî velyu’minû bî leallehum yerşudûn(yerşudûne)
Bakara 2/187 Oruç gecesinde eşlerinize yaklaşmak size helal kılındı.Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah ,gerçekten sizin,kendinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın.Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara yaklaşma- yın. Bunlar,Allah'ın sınırlarıdır.onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki takvalı olursunuz.
أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ إِلَى نِسَآئِكُمْ هُنَّ لِبَاسٌ لَّكُمْ وَأَنتُمْ لِبَاسٌ لَّهُنَّ عَلِمَ اللّهُ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَخْتانُونَ أَنفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنكُمْ فَالآنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُواْ مَا كَتَبَ اللّهُ لَكُمْ وَكُلُواْ وَاشْرَبُواْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ثُمَّ أَتِمُّواْ الصِّيَامَ إِلَى الَّليْلِ وَلاَ تُبَاشِرُوهُنَّ وَأَنتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ فَلاَ تَقْرَبُوهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Uhılle lekum leyletes sıyâmir refesu ilâ nisâikum hunne libâsun lekum ve entum libâsun lehun(lehunne) alîmallâhu ennekum kuntum tahtânûne enfusekum fe tâbe aleykum ve afâ ankum, fel âne bâşirûhunne vebtegû mâ keteballâhu lekum, ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri, summe etimmus sıyâme ilel leyli, ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fîl mesâcid(mesâcidi), tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ kezâlike yubeyyinullâhu âyâtihî lin nâsi leallehum yettekûn(yettekûne)
Bakara 2/188 Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyiniz. Bildiğiniz halde , insanların mallarından bir kısmını haram yollarla yemek için o malları rüşvet olarak vermeyiniz.
وَلاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُم بَيْنَكُم بِالْبَاطِلِ وَتُدْلُواْ بِهَا إِلَى الْحُكَّامِ لِتَأْكُلُواْ فَرِيقًا مِّنْ أَمْوَالِ النَّاسِ بِالإِثْمِ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
Ve lâ te’kulû emvâlekum beynekum bil bâtılı ve tudlû bihâ ilel hukkâmi li te’kulû ferîkan min emvâlin nâsi bil ismi ve entum ta’lemûn
Bakara 2/ 189 Sana, hilalleri sorarlar.De ki: O, insanlar ve hacc için belirlenmiş vakitlerdir.İyilik (birr),evlere arkaların- dan girmeniz değildir,Asıl iyilik Allaha karşı takvalı olmanızdır Evlere kapılarından girin.Allah'a karşı takvalı olun umulur ki kurtuluşa erersiniz.
يَسْأَلُونَكَ عَنِ الأهِلَّةِ قُلْ هِيَ مَوَاقِيتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجِّ وَلَيْسَ الْبِرُّ بِأَنْ تَأْتُوْاْ الْبُيُوتَ مِن ظُهُورِهَا وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنِ اتَّقَى وَأْتُواْ الْبُيُوتَ مِنْ أَبْوَابِهَا وَاتَّقُواْ اللّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Yes’elûneke anil ehilleh, kul hiye mevâkîtu lin nâsi vel hacc(haccı), ve leysel birru bi en te’tûl buyûte min zuhûrihâ ve lâkinnel birre menittekâ, ve’tûl buyûte min ebvâbihâ, vettekûllâhe leallekum tuflihûn
Bakara 2/190 Size savaş açanlarla siz de Allah yolunda çarpışın; fakat haksız taarruz etmeyin. Çünkü Allah, haksız saldırı yapanları , aşırı gidenleri sevmez.
وَقَاتِلُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلاَ تَعْتَدُواْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبِّ الْمُعْتَدِينَ
Ve kâtilû fî sebîlillâhillezîne yukâtilûnekum ve lâ ta’tedû innallâhe lâ yuhıbbul mu’tedîn
Bakara 2/191 Savaşta Onları yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. Yalnız Mescidi Haram yanında, onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa, başka siz de onlarla savaşın onları öldürün. İnkarcıların cezası böyledir.
وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ وَلاَ تُقَاتِلُوهُمْ عِندَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتَّى يُقَاتِلُوكُمْ فِيهِ فَإِن قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْ كَذَلِكَ جَزَاء الْكَافِرِينَ
Vaktulûhum haysu sekıftumûhum ve ahricûhum min haysu ahracûkum vel fitnetu eşeddu minel katli, ve lâ tukâtilûhum indel mescidil harâmi hattâ yukâtilûkum fîh(fîhî), fe in kâtelûkum faktulûhum kezâlike cezâul kâfirîn
Bakara 2/192 Eğer yaptıklarına son verirlerse, Allah gafûrun rahîm çok bağışlayandır,Er-Rahim ikramı bol merhamet sahibidir
فَإِنِ انتَهَوْاْ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Fe inintehev fe innallâhe gafûrun rahîm
Bakara 2/193 Fitne ortadan kalkıp Allah'ın dini tam anlamı ile egemen oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer yaptıklarına son verirlerse ,zalimlerden zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur
وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لاَ تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ لِلّهِ فَإِنِ انتَهَواْ فَلاَ عُدْوَانَ إِلاَّ عَلَى الظَّالِمِينَ
Ve kâtilûhum hattâ lâ tekûne fitnetun ve yekûned dînu lillâh(lillâhi), fe inintehev fe lâ udvâne illâ alez zâlimîn
Bakara 2/194 Haram ay, haram aya karşılıktır; hürmetler  karşılıklıdır. Öyleyse kim size saldırırsa, onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın. Allah'a karşı takvalı olun ve bilin ki Allah, muhakkak ki muttakilerle beraberdir.
الشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌ فَمَنِ اعْتَدَى عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُواْ عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدَى عَلَيْكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ
Eş şehrul harâmu biş şehril harâmi vel hurumâtu kısâs(kısâsun), fe meni’tedâ aleykum fa’tedû aleyhi bi misli ma’tedâ aleykum, vettekûllâhe va’lemû ennellâhe meal muttekîn
Bakara 2/ 195 “Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. Güzel davranın. Allah güzel davrananları sever.
وَأَنفِقُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ وَأَحْسِنُوَاْ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
Ve enfikû fî sebîlillâhi ve lâ tulkû bi eydîkum ilet tehluketi, ve ahsinû, innallâhe yuhıbbul muhsinîn

Bakara 2/ 196 Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve buna benzer nedenlerle kuşatılırsanız, artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin. Kim sizden hasta ise veya başından şikayeti varsa,  ya oruç ya sadaka veya kurban olarak fidye gerekir.  Güvenliğe kavuşursanız, hacca kadar umre ile yararlanmak isteyene, kolayına gelen bir kurbanı kesmek gerekir. Bulamayana da, hacc'da üç gün, döndüğünüzde yedi gün olmak üzere, bunlara, tamı tamına on oruç vardır. Bu, ailesi Mescid-i Haram'da olmayanlar içindir. Allah'a karşı takvalı olun  ve bilin ki Allah, şedîdul ikâb muhakkak cezası pek çetin olandır.
وَأَتِمُّواْ الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّهِ فَإِنْ أُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ وَلاَ تَحْلِقُواْ رُؤُوسَكُمْ حَتَّى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضاً أَوْ بِهِ أَذًى مِّن رَّأْسِهِ فَفِدْيَةٌ مِّن صِيَامٍ أَوْ صَدَقَةٍ أَوْ نُسُكٍ فَإِذَا أَمِنتُمْ فَمَن تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ إِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلاثَةِ أَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ إِذَا رَجَعْتُمْ تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌ ذَلِكَ لِمَن لَّمْ يَكُنْ أَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Ve etimmûl hacce vel umrete lillâh(lillâhi), fe in uhsirtum fe mesteysera minel hedyi ve lâ tahlikû ruûsekum hattâ yeblugal hedyu mahilleh(mahillehu), fe men kâne minkum marîdan ev bihî ezen min ra’sihî fe fidyetun min sıyâmin ev sadakatin ev nusuk(nusukin) fe izâ emintum, fe men temettea bil umreti ilel haccı fe mesteysera minel hedyi, fe men lem yecid fe sıyâmu selâseti eyyâmin fîl haccı ve seb’atin izâ reca’tum tilke aşaratun kâmileh(kâmiletun), zâlike li men lem yekun ehluhu hâdırıl mescidil harâm(harâmi), vettekûllâhe va’lemû ennellâhe şedîdul ikâb(ikâbi)
Bakara 2/197 Hac, belli aylarda yerine getirilir. Kime hac farz olup hacca giderse orada şu davranışlar ona yasak olur: cinsel ilişkide bulunmak, günah sayılan davranışları yapmak ve kavga etmek. Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. Azık edininiz, biliniz ki azığın en iyisi takvâdır. Ve ey ulûl elbab! Bana karşı takva sahibi olun.
الْحَجُّ أَشْهُرٌ مَّعْلُومَاتٌ فَمَن فَرَضَ فِيهِنَّ الْحَجَّ فَلاَ رَفَثَ وَلاَ فُسُوقَ وَلاَ جِدَالَ فِي الْحَجِّ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَتَزَوَّدُواْ فَإِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوَى وَاتَّقُونِ يَا أُوْلِي الأَلْبَابِ
El haccu eşhurun ma’lûmât(ma’lûmâtun), fe men farada fîhinnel hacca fe lâ refese ve lâ fusûka ve lâ cidâle fîl hacc(haccı), ve mâ tef’alû min hayrın ya’lemhullâh(ya’lemhullâhu), ve tezevvedû fe inne hayraz zâdit takvâ, vettekûni yâ ulîl elbâb
Bakara 2/198 Rabbinizin lütuf ve keremini istemekte size bir günah yoktur. Arafat’tan sel gibi akın akın Meş’ar-i Haram yanında Müzdelife’de Allah’ı zikredin. Onu, size nasıl gösterdi ise ,öyle anın. Doğrusu siz onun yol göstermesinden önce yolunu şaşırmışlardan idiniz.
لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَبْتَغُواْ فَضْلاً مِّن رَّبِّكُمْ فَإِذَا أَفَضْتُم مِّنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُواْ اللّهَ عِندَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدَاكُمْ وَإِن كُنتُم مِّن قَبْلِهِ لَمِنَ الضَّآلِّينَ
Leyse aleykum cunâhun en tebtegû fadlan min rabbikum fe izâ efadtum min arafâtin fezkurûllâhe indel meş’aril harâm(harâmi), vezkurûhu kemâ hedâkum, ve in kuntum min kablihî le mined dâllîn
Bakara 2/199 Sonra insanların akıp geldiği yerden siz de akıp gelin. Allah'tan bağışlanmanızı isteyin. Çünkü Allah el  gafur günahları öreterek çok bağışlayıcıdır, er-rahim çok merhamet edicidir.
ثُمَّ أَفِيضُواْ مِنْ حَيْثُ أَفَاضَ النَّاسُ وَاسْتَغْفِرُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Summe efîdû min haysu efâdan nâsu vestagfirûllâh , innallâhe gafûrun rahî
Bakara 2/200 Nihayet hac ibadetlerinizi bitirdiğinizde, bir zamanlar atalarınızı andığınız gibi hatta daha coşkulu bir anışla Allah'ı anın. Çünkü insanların bir takımı: «Rabbimiz, bize dünyada ver!» der. Ona ahirette bir kısmet yoktur.
فَإِذَا قَضَيْتُم مَّنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُواْ اللّهَ كَذِكْرِكُمْ آبَاءكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًا فَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الآخِرَةِ مِنْ خَلاَقٍ
Fe izâ kadaytum menâsikekum fezkurûllâhe ke zikrikum âbâekum ev eşedde zikrâ(zikren), fe minen nâsi men yekûlu rabbenâ âtinâ fîd dunyâ ve mâ lehu fîl ahirati min halâk
Bakara 2/201 Kimisi de: «Rabbimiz, bize dünyada bir güzellik, ahirette de bir güzellik ver ve bizi ateş azabından koru!» der
وِمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Ve minhum men yekûlu rabbenâ âtinâ fîd dunyâ haseneten ve fîl âhirati haseneten ve kınâ azâben nâ
Bakara 2/202 İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasibi vardır.vallâhu serîul hısâb =Allah'ın hesabı çok süratlidir. أُولَئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِّمَّا كَسَبُواْ وَاللّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ
Ulâike lehum nasîbun mimmâ kesebû vallâhu serîul hısâb
Bakara 2/203 Bir de sayılı günlerde Allah'ı zikredin, tekbir getirin. Bunlardan iki gün içinde dönüş için acele edene günah yoktur, geç dönene de günah yoktur; Bu, Allah’a takva sahibi olanlar içindir.Ve bilin ki, O'nun huzurunda toplanacaksınız.
وَاذْكُرُواْ اللّهَ فِي أَيَّامٍ مَّعْدُودَاتٍ فَمَن تَعَجَّلَ فِي يَوْمَيْنِ فَلاَ إِثْمَ عَلَيْهِ وَمَن تَأَخَّرَ فَلا إِثْمَ عَلَيْهِ لِمَنِ اتَّقَى وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Vezkurûllâhe fî eyyâmin ma’dûdât(ma’dûdâtin), fe men teaccele fî yevmeyni fe lâ isme aleyh(aleyhi), ve men teahhara fe lâ isme aleyhi, li menittekâ vettekûllâhe va’lemû ennekum ileyhi tuhşerûn
Bakara 2/ 204 İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider. Bir de kalbindekini Allah’ı şahit tutar. Hâlbuki o, düşmanlıkta en amansız olandır.
وَمِنَ النَّاسِ مَن يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيُشْهِدُ اللّهَ عَلَى مَا فِي قَلْبِهِ وَهُوَ أَلَدُّ الْخِصَامِ
Ve minen nâsi men yu’cibuke kavluhu fîl hayâtid dunyâ ve yuşhidullâhe alâ mâ fî kalbihî, ve huve eleddul hısâm(hısâmi).
Bakara 2/ 205 O, iş başına geçti mi yeryüzünde fesad çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, fesadı sevmez.
وَإِذَا تَوَلَّى سَعَى فِي الأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيِهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الفَسَادَ
Ve izâ tevellâ seâ fîl ardı li yufside fîhâ ve yuhlikel harse ven nesl(nesle), vallâhu lâ yuhıbbul fesâd

Bakara 2/ 206 Ona: "Allah'a karşı takvalı ol " denildiği, zaman da kibir ve gururu kendisini daha çok günaha iter. kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o.
وَإِذَا قِيلَ لَهُ اتَّقِ اللّهَ أَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالإِثْمِ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُ وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ
Ve izâ kîle lehuttekıllâhe ehazethul izzetu bil ismi fe hasbuhu cehennem(cehennemu), ve le bi’sel mihâd(mihâdu).
Bakara 2/ 207 Ama insanlar arasında öylesi de var ki, Allah'ın rızasını kazanmak için canını verir: Allah ise, kullarına karşı daima çok şefkatlidir.
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَشْرِي نَفْسَهُ ابْتِغَاء مَرْضَاتِ اللّهِ وَاللّهُ رَؤُوفٌ بِالْعِبَادِ
Ve minen nâsi men yeşrî nefsehubtigâe mardâtillâh(mardâtillâhi), vallâhu raûfun bil ıbâd(ıbâdi).
Bakara  2/ 208 Ey iman edenler! Hepiniz barış ve selamete girin.Sakın şeytanın peşinden gitmeyiniz.Çünkü o size apaçık bir düşmandır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ ادْخُلُواْ فِي السِّلْمِ كَآفَّةً وَلاَ تَتَّبِعُواْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
Yâ eyyuhâllezîne âmenûdhulû fîs silmi kâffeh(kâffeten), ve lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân, innehu lekum aduvvun mubîn
Bakara 2/ 209 Size açık açık deliller geldikten sonra ayağınız kayarsa, şunu iyi bilin ki Allah El Azîz' son derece güçlü ,El-Hakim doğru karar verendir.Onun her işinde sonsuz hikmetler vardır.
فَإِن زَلَلْتُمْ مِّن بَعْدِ مَا جَاءتْكُمُ الْبَيِّنَاتُ فَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Fe in zeleltum min ba’di mâ câetkumul beyyinâtu fa’lemû ennallâhe azîzun hakîm
Bakara 2/ 210 Onlar, illa ki bulut gölgeleri içinde, Allah'ın ve meleklerin gelmesini ve işin bitirilmesini mi bekliyorlar?Halbuki bütün işler tekrar Allah'a dönecektir.
هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ أَن يَأْتِيَهُمُ اللّهُ فِي ظُلَلٍ مِّنَ الْغَمَامِ وَالْمَلآئِكَةُ وَقُضِيَ الأَمْرُ وَإِلَى اللّهِ تُرْجَعُ الأمُورُ
Hel yenzurûne illâ en ye’tiyehumullâhu fî zulelin minel gamâmi vel melâiketu ve kudiyel emr(emru), ve ilâllâhi turceul umûr

Bakara 2/ 211 Sor İsrailoğullarına ; biz onlara nice açık pek çok belgeler verdik.. Kim kendisine geldikten sonra Allah'ın nimetini değiştirirse, bilsin ki innallâhe şedîdul ikâb Allah'ın cezası şiddetlidir.
سَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ كَمْ آتَيْنَاهُم مِّنْ آيَةٍ بَيِّنَةٍ وَمَن يُبَدِّلْ نِعْمَةَ اللّهِ مِن بَعْدِ مَا جَاءتْهُ فَإِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Sel benî isrâîle kem âteynâhum min âyetin beyyineh(beyyinetin), ve men yubeddil ni’metallâhi min ba’di mâ câethu fe innallâhe şedîdul ikâb
 Bakara 2/ 212  İnkâr edenlere dünya hayatı süslü gösterildi. Onlar iman edenlerle alay etmektedirler. Allah’a karşı  takva sahibi olanlar ise, kıyamet günü onlardan üstündür. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.
زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ اتَّقَواْ فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَاللّهُ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ
Zuyyine lillezîne keferûl hayâtud dunyâ ve yesharûne minellezîne âmenû, vellezînettekav fevkahum yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), vallâhu yerzuku men yeşâu bi gayrihisâb
Bakara 2/213  İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allâh, Nebileri müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi; onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hükmetmek üzere, içinde gerçekleri taşıyan Kitabı indirdi. Kendilerine Kitap verilmiş olanlar, kendilerine açık deliller geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlıktan ötürü onun hakkında anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allâh, kendi izniyle inananları, onların üzerinde ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allâh, dilediğini doğru yola iletir
كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَأَنزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلاَّ الَّذِينَ أُوتُوهُ مِن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ فَهَدَى اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ لِمَا اخْتَلَفُواْ فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ وَاللّهُ يَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Kânen nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mâhtelefû fîhi, ve mâhtelefe fîhi illâllezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mâhtelefû fîhi minel hakkı bi iznihî, vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın
Bakara 2/214 Sizden öncekilerin başlarına gelenlerin halleri hiç başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.
أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُواْ الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُم مَّثَلُ الَّذِينَ خَلَوْاْ مِن قَبْلِكُم مَّسَّتْهُمُ الْبَأْسَاء وَالضَّرَّاء وَزُلْزِلُواْ حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ مَتَى نَصْرُ اللّهِ أَلا إِنَّ نَصْرَ اللّهِ قَرِيبٌ
Em hasibtum en tedhulûl cennete ve lemmâ ye’tikum meselullezîne halev min kablikum messethumul be’sâu ved darrâu ve zulzilû hattâ yekûler resûlu vellezîne âmenû meahu metâ nasrullâh(nasrullâhi), e lâ inne nasrallâhi karîb

Bakara 2/ 215 Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, darda kalanlara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir."
يَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلْ مَا أَنفَقْتُم مِّنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالأَقْرَبِينَ وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ
Yes’elûneke mâzâ yunfikûn(yunfikûne), kul mâ enfaktum min hayrin fe lil vâlideyni vel akrabîne vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîl(sebîli), ve mâ tef’alû min hayrin fe innallâhe bihî alîm(alîmun).
Bakara 2/216 Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlı ve , Hoşunuza giden şey de sizin için bir şer olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir
كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تُحِبُّواْ شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
Kütibe aleykümül kitalü ve hüve kürhül leküm* ve asa en tühıbbu şey´ev ve hüve şerrul leküm* vallahü ya´lemü ve entüm la ta´lemun
Bakara 2/217 Sana haram ayda/savaşın yasak olduğu ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: “O ayda savaşmak büyük bir günahtır. İnsanları Allah'ın yolundan çevirmek, Allah'ı inkâr etmek, Mescid-i Harâm'ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük bir suçtur. Fitne de, adam öldürmekten daha büyük bir günahtır.” Eğer onların güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden de kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktir ve orada ebedi kalırlar
يَسْأَلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ فِيهِ قُلْ قِتَالٌ فِيهِ كَبِيرٌ وَصَدٌّ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَكُفْرٌ بِهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَإِخْرَاجُ أَهْلِهِ مِنْهُ أَكْبَرُ عِندَ اللّهِ وَالْفِتْنَةُ أَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِ وَلاَ يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتَّىَ يَرُدُّوكُمْ عَن دِينِكُمْ إِنِ اسْتَطَاعُواْ وَمَن يَرْتَدِدْ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَأُوْلَئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ,
Yes’elûneke aniş şehril harâmi kıtâlin fîhi, kul kıtâlun fîhi kebîr(kebîrun), ve saddun an sebîlillâhi ve kufrun bihî vel mescidil harâmi ve ihrâcu ehlihî minhu ekberu indallâh(indallâhi), vel fitnetu ekberu minel katl(katli), ve lâ yezâlûne yukâtilûnekum hattâ yeruddûkum an dînikum inistetâû ve men yertedid minkum an dînihî fe yemut ve huve kâfirun fe ulâike habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhirati, ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne),
Bakara 2/218 İman edenler, hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler; şüphesiz bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah,Gafur'un pek çok günahı bağışlayandır,Rahim çok merhamet edendir.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ هَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أُوْلَئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّهِ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
İnnellezîne âmenû vellezîne hâcerû ve câhedû fî sebîlillâhi, ulâike yercûne rahmetallâh(rahmetallâhi), vallâhu gafûrun rahîm
Bakara 2/219 Sana, sarhoşluk veren şeyler ve şans oyunları hakkında sorarlar. De ki: "Onların her ikisinde de hem büyük bir kötülük hem de insanlar için bazı yararlar vardır; ancak yol açtıkları kötülük, sağladıkları yararlardan daha büyüktür." neyi harcayacaklarını sana sorarlar. De ki: "O'nun için ayırabileceğiniz her şeyi." Böylece Allah mesajlarını size açıklıyor ki tefekkür edesiniz.
يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَآ أَكْبَرُ مِن نَّفْعِهِمَا وَيَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلِ الْعَفْوَ كَذَلِكَ يُبيِّنُ اللّهُ لَكُمُ الآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ
Yes’elûneke anil hamri vel meysir(meysiri), kul fîhimâ ismun kebîrun ve menâfiu lin nâsi, ve ismuhumâ ekberu min nef’ihimâ ve yes’elûneke mâzâ yunfikûn(yunfikûne) kulil afve, kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum tetefekkerûn
Bakara 2/ 220  Dünya ve ahiret hakkında ,bir de Sana yetimleri soruyorlar. De ki; Onların durumlarını düzeltmek hayırlı bir iştir. Onları ıslah etmek (yararlı kılmak) hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, zaten sizin kardeşlerinizdir. Allah, işleri bozanla düzelteni bilir. Eğer Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate sokardı. Şüphesiz Allah El-azim güçlü ve üstündür. el Hakim doğru hükümle karar verendir.Onun her işinde sonsuz hikmetler vardır.
ي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْيَتَامَى قُلْ إِصْلاَحٌ لَّهُمْ خَيْرٌ وَإِنْ تُخَالِطُوهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنَ الْمُصْلِحِ وَلَوْ شَاء اللّهُ لأعْنَتَكُمْ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Fid dünya vel ahirah ve yes´eluneke anil yetama kul ıslahul lehüm hayr ve in tühalituhüm fe ıhvanüküm vallahü ya´lemül müfside minel muslıh ve lev şaellahü le a´neteküm innellahe azızün hakım
Bakara 2/221 Allah'a iman etmedikleri sürece müşrik kadınları nikahlamayın. Şüphesiz mü'min; iman etmiş esir kadın, hoşunuza gitse bile müşrik kadından elbette iyidir; Müşrik esir erkeklere de iman etmedikleri sürece kızlarınızı nikah lamayın. Mü'min iman etmiş esir erkekler hoşunuza gitse bile müşrik bir adamdan daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp tezekkür ederler.
 وَلاَ تَنكِحُواْ الْمُشْرِكَاتِ حَتَّى يُؤْمِنَّ وَلأَمَةٌ مُّؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ وَلاَ تُنكِحُواْ الْمُشِرِكِينَ حَتَّى يُؤْمِنُواْ وَلَعَبْدٌ مُّؤْمِنٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكٍ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ أُوْلَئِكَ يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَاللّهُ يَدْعُوَ إِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِ وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Ve lâ tenkihûl muşrikâti hattâ yu’minn(yu’minne), ve le emetun mu’minetun hayrun min muşriketin ve lev a’cebetkum, ve lâ tunkihûl muşrikîne hattâ yu’minû ve le abdun mu’minun hayrun min muşrikin ve lev a’cebekum, ulâike yed’ûne ilen nâr(nâri), vallâhu yed’û ilel cenneti vel magfireti bi iznih(iznihi), ve yubeyyinu âyâtihî lin nâsi leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

Bakara 2 / 222 Sana kadınların ay hâlini sorarlar. De ki: “O bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay hâlinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri de sever.
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُواْ النِّسَاء فِي الْمَحِيضِ وَلاَ تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىَ يَطْهُرْنَ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ
Ve yes’elûneke anil mahîd(mahîdi), kul huve ezen, fa’tezilûn nisâe fîl mahîdi, ve lâ takrabûhunne hattâ yathurn(yathurne) fe izâ tetahherne fe’tûhunne min haysu emerekumullâh(emerekumullâhu) innallâhe yuhıbbut tevvâbîne ve yuhibbul mutetahhirîn(mutetahhirîne).
Bakara 2/223 Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza dilediğiniz biçimde varın. Kendiniz için önceden hazırlık yapın. Ve Allah'a karşı takvalı olun, biliniz ki siz onun huzuruna varacaksınız ve mü’minleri müjdele..
نِسَآؤُكُمْ حَرْثٌ لَّكُمْ فَأْتُواْ حَرْثَكُمْ أَنَّى شِئْتُمْ وَقَدِّمُواْ لأَنفُسِكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّكُم مُّلاَقُوهُ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
Nisâukum harsun lekum, fe’tû harsekum ennâ şi’tum ve kaddimû li enfusikum vettekûllâhe va’lemû ennekum mulâkûh(mulâkûhu), ve beşşiril mu’minîn
Bakara 2/224Allah adına yaptığınız yeminleri, iyilik yapmanı- za, takvâya ve insanlar arasını düzeltmeniz için Allah'a yaptiginiz yeminleri engel kilmayin, Zira Allah, her şeyi duyandır; her şeyi bilendir.
وَلاَ تَجْعَلُواْ اللّهَ عُرْضَةً لِّأَيْمَانِكُمْ أَن تَبَرُّواْ وَتَتَّقُواْ وَتُصْلِحُواْ بَيْنَ النَّاسِ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Ve lâ tec’alûllâhe urdaten li eymânikum en teberrû ve tettekû ve tuslihû beynen nâs(nâsi), vallâhu semîun alîm(alîmun).
Bakara 2/225 Allah, düşünmeden yaptığınız lağv'den ={yani, doğru olduğu kanaatiyle yanılgı­dan rastgele  boş, amaçsız yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmaz;  Fakat kalblerinizin kazandığı =bile bile yaptığınızdan sorumlu tutar. Şüphesiz ,El-Gafur'dur suçları örterek,affeder O,.El Halim'dir  cezalandırmada acele etmeyen eşsiz hoş görü sahibi olan Allah'tır. 
لاَّ يُؤَاخِذُكُمُ اللّهُ بِاللَّغْوِ فِيَ أَيْمَانِكُمْ وَلَكِن يُؤَاخِذُكُم بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌ
Lâ yuâhızukumullâhu bil lagvi fî eymânikum ve lâkin yuâhızukum bi mâ kesebet kulûbukum vallâhu gafûrun halîm

Bakara 2/226 Hanımlarına yaklaşmamaya yemin edenler için dört ay beklemek vardır. Eğer bu müddet içerisinde erkekler yeminlerinden dönerek hanımlarına yanaşır da keffaret verirlerse, şüphesiz ki Allah bu şekilde yeminlerini bağışlaycıdır, esirgeyicidir.
لِّلَّذِينَ يُؤْلُونَ مِن نِّسَآئِهِمْ تَرَبُّصُ أَرْبَعَةِ أَشْهُرٍ فَإِنْ فَآؤُوا فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Lillezîne yu’lûne min nisâihim terabbusu erbaati eşhur(eşhurin), fe in fâû fe innallâhe gafûrun rahîm
Bakara 2/227 Eğer boşamaya karar vermişlerse ,şüphesiz ki, Allah işitendir, bilendir.
وَإِنْ عَزَمُواْ الطَّلاَقَ فَإِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Ve in azemût talâka fe innallâhe semîun alîm
Bakara 2/228 Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç iddet süresi beklerler ve Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlar- sa Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz.Kocaları da, barışmak istedikleri takdirde o süre içersinde dönme hakları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınlarında erkekler üzerinde denk hakları vardır. Erkeklerin ise onların üzerinde bir derece farkları vardır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلاَثَةَ قُرُوَءٍ وَلاَ يَحِلُّ لَهُنَّ أَن يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّهُ فِي أَرْحَامِهِنَّ إِن كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَلِكَ إِنْ أَرَادُواْ إِصْلاَحًا وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكُيمٌ
Vel mutallakâtu yeterabbasne bi enfusihinne selâsete kurûin, ve lâ yahıllu lehunne en yektumne mâ halakallâhu fî erhâmihinne in kunne yu’minne billâhi vel yevmil âhır(âhıri), ve buûletuhunne ehakku bi reddihinne fî zâlike in erâdû ıslâhâ(ıslâhan), ve lehunne mislullezî aleyhinne bil ma’rûf(ma’rûfi), ve lir ricâli aleyhinne dereceh(derecetun), vallâhu azîzun hakîm
Bakara 2/229 Boşanma talak iki defadır. Ya iyilikle tutmak veya güzellikle bırakmak gerekir. Onlara  verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helal değildir; Ancak ikisinin Allah'ın sınırlarını korumayacağından korkmuş olmaları haric .Bu durumda kadının fidye vermesinde, ikisi için de günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır; çiğneyip aşmayın Kim Allah'ın koyduğu sınırlarını aşarsa , onlar zalimlerin ta kendileridir.
الطَّلاَقُ مَرَّتَانِ فَإِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ أَوْ تَسْرِيحٌ بِإِحْسَانٍ وَلاَ يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَأْخُذُواْ مِمَّا آتَيْتُمُوهُنَّ شَيْئًا إِلاَّ أَن يَخَافَا أَلاَّ يُقِيمَا حُدُودَ اللّهِ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ يُقِيمَا حُدُودَ اللّهِ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِمَا فِيمَا افْتَدَتْ بِهِ تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ فَلاَ تَعْتَدُوهَا وَمَن يَتَعَدَّ حُدُودَ اللّهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Et talâku merratân(merratâni), fe imsâkun bi ma’rûfin ev tesrîhun bi ihsân(ihsânin), ve lâ yahıllu lekum en te’huzû mimmâ âteytumûhunne şey’en illâ en yehâfâ ellâ yukîmâ hudûdallâh(hudûdallâhi), fe in hıftum ellâ yukîmâ hudûdallâhi, fe lâ cunâha aleyhimâ fî meftedet bih(bihî), tilke hudûdullâhi fe lâ ta’tedûhâ, ve men yeteadde hudûdallâhi fe ulâike humuz zâlimûn
Bakara 2/230 Eğer erkek eşini üçüncü kez boşarsa; bundan sonra artık, bir başkasıyla nikâhlanmadıkça,ona helâl olmaz Kadın başka bir eşle evlenir, o da boşarsa o zaman Allah’ın koyduğu ölçüleri çiğnemeyeceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur.İşte bu , Allah’ın bilen/anlayan bir toplum için, açıkladığı sınırlarıdır.
فَإِن طَلَّقَهَا فَلاَ تَحِلُّ لَهُ مِن بَعْدُ حَتَّىَ تَنكِحَ زَوْجًا غَيْرَهُ فَإِن طَلَّقَهَا فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَن يَتَرَاجَعَا إِن ظَنَّا أَن يُقِيمَا حُدُودَ اللّهِ وَتِلْكَ حُدُودُ اللّهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Fe in tallakahâ fe lâ tahıllu lehu min ba’du hattâ tenkiha zevcen gayrah(gayrahu), fe in tallakahâ fe lâ cunâha aleyhimâ en yeterâceâ in zannâ en yukîmâ hudûdallâh(hudûdallâhi), ve tilke hudûdullâhi yubeyyinuhâ li kavmin ya’lemûn
Bakara 2/ 231 Kadınları boşadığınız ve bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları tutmayın. Bunu kim yaparsa kendine zulmetmiş olur. Sakın Allah’ın âyetlerini eğlenceye almayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini, size öğüt vermek için indirdiği Kitab’ı ve hikmeti hatırlayın. Allah’a karşı takva sahibi olun ve bilin ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النَّسَاء فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَلاَ تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَارًا لَّتَعْتَدُواْ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ وَلاَ تَتَّخِذُوَاْ آيَاتِ اللّهِ هُزُوًا وَاذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ وَمَا أَنزَلَ عَلَيْكُمْ مِّنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُم بِهِ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيم
Ve izâ tallaktumun nisâe fe belagne ecelehunne fe emsikûhunne bi ma’rûfin ev serrihûhunne bi ma’rûf(ma’rûfin), ve lâ tumsikûhunne dırâran li ta’tedû, ve men yef’al zâlike fe kad zaleme nefseh(nefsehu), ve lâ tettehızû âyâtillâhi huzuvâ(huzuven), vezkurû ni’metallâhi aleykum ve mâ enzele aleykum minel kitâbi vel hikmeti yeızukum bih(bihî), vettekûllâhe va’lemû ennallâhe bi kulli şey’in alîm
Bakar 2/232 Kadınları boşadığınız ve onlar da iddet sürelerini bitirdikleri zaman kendi aralarında maruf aklın ve dinin gereklerine uygun olarak güzellikle anlaştıkları takdirde, eşleriyle (yeniden) evlenmelerine engel olmayın. Bununla içinizden Allah’a ve ahiret gününe iman edenlere öğüt verilmektedir. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاء فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلاَ تَعْضُلُوهُنَّ أَن يَنكِحْنَ أَزْوَاجَهُنَّ إِذَا تَرَاضَوْاْ بَيْنَهُم بِالْمَعْرُوفِ ذَلِكَ يُوعَظُ بِهِ مَن كَانَ مِنكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكُمْ أَزْكَى لَكُمْ وَأَطْهَرُ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
Ve izâ tallaktumun nisâe fe belagne ecelehunne fe lâ ta’dulûhunne en yenkıhne ezvâcehunne izâ terâdav beynehum bil ma’rûf(ma’rûfi), zâlike yûazu bihî men kâne minkum yu’minu billâhi vel yevmil âhır(âhıri), zâlikum ezkâ lekum ve ather(atheru), vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Bakar 2/233  Boşanmış anneler, emzirme müddetini tam yaptırmak isteyen boşandığı kocası için çocuklarını iki tam yıl emzirebilirler; onların yeme içme ve giyimlerini uygun bir şekilde temin etmek, çocuğun babasına düşer. Hiç kimse, taşıyabileceğinden daha fazlasıyla yükümlü tutulamaz: Ne çocuğundan dolayı anneye eziyet edilsin, ne de çocuğundan dolayı babaya. Babanın mirasçısına da aynı görev düşer. Eğer anne baba, çocuğun sütten kesilmesine karşılıklı rıza ve danışma ile karar verirlerse, onlara bir günah yoktur; eğer çocuğunuzu süt annelere emanet etmeye karar verirseniz, teslim edeceğiniz çocuğun emniyetini uygun bir şekilde sağladığınız takdirde size bir günah yüklenmez. Allah'tan sakınınız ve biliniz ki Allah bütün yaptıklarınızı görür.
وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلاَدَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ لِمَنْ أَرَادَ أَن يُتِمَّ الرَّضَاعَةَ وَعلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ لاَ تُكَلَّفُ نَفْسٌ إِلاَّ وُسْعَهَا لاَ تُضَآرَّ وَالِدَةٌ بِوَلَدِهَا وَلاَ مَوْلُودٌ لَّهُ بِوَلَدِهِ وَعَلَى الْوَارِثِ مِثْلُ ذَلِكَ فَإِنْ أَرَادَا فِصَالاً عَن تَرَاضٍ مِّنْهُمَا وَتَشَاوُرٍ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِمَا وَإِنْ أَرَدتُّمْ أَن تَسْتَرْضِعُواْ أَوْلاَدَكُمْ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِذَا سَلَّمْتُم مَّآ آتَيْتُم بِالْمَعْرُوفِ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Vel vâlidâtu yurdı’ne evlâdehunne havleyni kâmileyni li men erâde en yutimmer radâah(radâate), ve alel mevlûdi lehu rızkuhunne ve kisvetuhunne bil ma’rûf(ma’rûfi), lâ tukellefu nefsun illâ vus’ahâ, lâ tudârra vâlidetun bi veledihâ ve lâ mevlûdun lehu bi veledihî ve alel vârisi mislu zâlik(zâlike), fe in erâdâ fısâlen an terâdın min humâ ve teşâvurin fe lâ cunâha aleyhimâ ve in eradtum en testerdıû evlâdekum fe lâ cunâha aleykum izâ sellemtum mâ âteytum bil ma’rûf (ma rûfi) , vettekullâhe va’lemû ennellâhe bi mâ ta’melûne basîr
Bakar 2/234 Içinizden ölen erkeklerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün beklerler. Sürelerinin sonuna vardıklarında, kadıınların artık kendileri için marufa uygun olarak yaptıkları şeyin size bir günahı olmaz.Şüphesiz ,Allah,el habir'dir  ne yapıyorsanız hakkıyla haberdar olandır.
وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَعَشْرًا فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا فَعَلْنَ فِي أَنفُسِهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
Vellezîne yuteveffevne minkum ve yezerûne ezvâcen yeterabbasne bi enfusihinne erbeate eşhurin ve aşrâ(aşran), fe izâ belagne ecelehunne fe lâ cunâhe aleykum fî mâ fealne fî enfusihinne bil ma’rûf(ma’rûfi), vallâhu bi mâ ta’melûne habîr(habîrun)
Bakara 2/235 İddet bekleyen kadınlarla evlenme hususun- daki düşüncelerinizi üstü kapalı bir biçimde anlatmanızda veya onu içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur.Gerçek- te Allah, sizin onları (kalbinizden geçirip) anacağınızı bilir. sakın onlarla gizlice söz vermeyiniz.Ama marufa uygun bir söz söylerseniz başka., Farz olan bekleme müddeti dolmadan, nikâh kıymaya kalkışmayınız. Biliniz ki, Allah gönlünüzdekileri bilir. Bu sebeple Allah’a karşı takva sahibi olun Şunu iyi biliniz ki Allah  el gafur günahları örterek affedici er-rahim ; ikram eden merhamet. sahibidir
وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا عَرَّضْتُم بِهِ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَاء أَوْ أَكْنَنتُمْ فِي أَنفُسِكُمْ عَلِمَ اللّهُ أَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلَكِن لاَّ تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا إِلاَّ أَن تَقُولُواْ قَوْلاً مَّعْرُوفًا وَلاَ تَعْزِمُواْ عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتَّىَ يَبْلُغَ الْكِتَابُ أَجَلَهُ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا فِي أَنفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ
Ve lâ cunâhe aleykum fîmâ arradtum bihî min hitbetin nisâi ev eknentum fî enfusikum, alimallâhu ennekum se tezkurûnehunne ve lâkin lâ tuvâıdûhunne sirran illâ en tekûlû kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen), ve lâ ta’zimû ukdeten nikâhı hattâ yeblugal kitâbu eceleh(ecelehu), va’lemû ennallâhe ya’lemu mâ fî enfusikum fahzerûh(fahzerûhu), va’lemû ennallâhe gafûrun halîm

Bakara 2/236 Eğer kadınlarla ilişkiye girmeden ve mehir kesinleştirmeden onları boşarsanız, bunda size bir günah yoktur. Ancak böyle durumlarda onlara imkanı geniş olan kendi gücüne, dar olan da kendi gücüne göre, yararlanacak- ları şeyleri ; marufa uygun olarak versin. Bu, muhsinler = güzel davrananlar üzerine bir yükümlülüktür.
لاَّ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن طَلَّقْتُمُ النِّسَاء مَا لَمْ تَمَسُّوهُنُّ أَوْ تَفْرِضُواْ لَهُنَّ فَرِيضَةً وَمَتِّعُوهُنَّ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدْرُهُ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِنِينَ
Lâ cunâha aleykum in tallaktumun nisâe mâ lem temessûhunne ev tefridû lehunne farîdâh(farîdâten) ve mettiûhunne alel mûsiı kaderuhu ve alel muktiri kaderuh metâan bil ma’rûf(ma’rûfi), hakkan alel muhsinîn
Bakara 2/237 Eğer onları mehirlerini belirledikten sonra, henüz kendilerine el sürmeden boşarsanız belirlemiş olduğunuz mehrin yarısını vermeniz gerekir. Ancak kadınlar vazgeçer veya nikah bağı elinde olan erkek tamamını bağışlarsa başka Sizin vazgeçmeniz takva için daha uygundur . Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı görür.
وَإِن طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِن قَبْلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ وَقَدْ فَرَضْتُمْ لَهُنَّ فَرِيضَةً فَنِصْفُ مَا فَرَضْتُمْ إَلاَّ أَن يَعْفُونَ أَوْ يَعْفُوَ الَّذِي بِيَدِهِ عُقْدَةُ النِّكَاحِ وَأَن تَعْفُواْ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَلاَ تَنسَوُاْ الْفَضْلَ بَيْنَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Ve in tallaktumûhunne min kabli en temessûhunne ve kadfaradtum lehunne farîdaten fe nısfu mâ faradtum illâen ya’fûne ev ya’fuvellezî bi yedihî ukdetun nikâh(nikâhı), ve en ta’fû akrabu lit takvâ ve lâ tensevul fadla beynekum innallâhe bi mâ ta’melûne basîr
Bakara 2/238 Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah’a gönülden boyun eğerek namaza durun.
حَافِظُواْ عَلَى الصَّلَوَاتِ والصَّلاَةِ الْوُسْطَى وَقُومُواْ لِلّهِ قَانِتِينَ
Hâfizû alâs salavâti ves salâtil vustâ ve kûmû lillâhi kânitîn
Bakara 2/239 Eğer korkarsanız, yaya yahut binekte iken kılın, güvene erişince, bilmediklerinizi öğrettiği gibi Allah'ı anın.
فَإنْ خِفْتُمْ فَرِجَالاً أَوْ رُكْبَانًا فَإِذَا أَمِنتُمْ فَاذْكُرُواْ اللّهَ كَمَا ﴾عَلَّمَكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ
Fe in hıftum fe ricâlen ev rukbânâ, fe izâ emintum, fezkurûllâhe kemâ allemekum mâ lem tekûnû ta’lemûn

Bakara 2/240 Sizden arkalarında hanımlarını bırakarak erkeleriniz, hanımlarının dışarı çıkarılmaksızın bir yıl boyunca geçimlerini sağlanmasını vasiyet etsinler. Eğer kendileri çıkarlarsa ,onların marufa uygun olarak yaptıkları şeyden dolayı size bir günah yoktur. Allah aziz mutlak üstündür.,hakim'dir  her hüküm /kararı mutlak doğrudur ve  herşeyi yerli yerince yapan hikmet sahibidir.
وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا وَصِيَّةً لِّأَزْوَاجِهِم مَّتَاعًا إِلَى الْحَوْلِ غَيْرَ إِخْرَاجٍ فَإِنْ خَرَجْنَ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِي مَا فَعَلْنَ فِيَ أَنفُسِهِنَّ مِن مَّعْرُوفٍ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Vellezîne yuteveffevne minkum ve yezerûne ezvâcâ(ezvâcen), vasıyyeten li ezvâcihim metâan ilel havli gayre ıhrâc(ıhrâcın), fe in harecne fe lâ cunâha aleykum fî mâ fealne fî enfusihinne min ma’rûf(ma’rûfin), vallâhu azîzun hakîm
Bakara 2/241Boşanmış olan kadınların marufa uygun olarak geçimlerini sağlamak, takvâ sahibi muttakiler üzerine bir borçtur.
وَلِلْمُطَلَّقَاتِ مَتَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ
Ve lil mutallakâti metâun bil ma’rûf(ma’rûfi) hakkan alel muttekîn
Bakara 2/242 İşte, Allah size âyetlerini böyle açıklamaktadır.Umulur ki böylece siz akıl edersiniz diye
كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum ta’kılûn
Bakara 2/243 Ölüm korkusuyla yurtlarını terk eden binlerce kişiyi görmedin mi? Allah onlara “ölün” dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah↔ innallâhe le zû fadlin alen nâs  insanlara karşı lütuf ve ikram sahibidir. Ama insanların birçoğu şükretmiyorlar.
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ خَرَجُواْ مِن دِيَارِهِمْ وَهُمْ أُلُوفٌ حَذَرَ الْمَوْتِ فَقَالَ لَهُمُ اللّهُ مُوتُواْ ثُمَّ أَحْيَاهُمْ إِنَّ اللّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَشْكُرُونَ
E lem tera ilellezîne haracû min diyârihim ve hum ulûfun hazaral mevti, fe kâle lehumullâhu mûtû summe ahyâhum innallâhe le zû fadlin alen nâsi ve lâkinne ekseren nâsi lâ yeşkurûn
Bakara 2/244 Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah Sem’î hakkıyla işitendir ve Alîm hakkıyla bilendir.
وَقَاتِلُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Ve kâtilû fî sebîlillâhi va’lemû ennallâhe semîun alîm
Bakara 2/ 245 Allah'a karşılığını çok arttırma ile kat kat arttıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O'na döndürüleceksiniz.
مَّن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ أَضْعَافًا ﴾كَثِيرَةً وَاللّهُ يَقْبِضُ وَيَبْسُطُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Menzellezî yukridullâhe kardan hasenen fe yudâifehu lehû ed’âfen kesîrah, vallâhu yakbidu ve yebsut ve ileyhi turceûn

Bakara 2/246 Mûsâ'dan sonra İsrâiloğulları'nın önde gelenlerinin, nebilerinden birine, “Bize bir kumandan çıkar da Allah yolunda savaşalım” dediler. O, “Ya savaşmanız emredilir de savaşmaktan kaçınırsanız?” dediğinde, onlar, “Biz ve çocuklarımız ayrı düştük ,yurtlarımızdan çıkarılmışız, Allah yolunda neden savaşmayalım?” diye cevap verdiler.Savaş üzerilerine yazılınca birkaçı dışında hepsi kaçıverdi.Allah o zâlimleri iyi bilmektedir.
أَلَمْ تَرَ إِلَى الْمَلإِ مِن بَنِي إِسْرَائِيلَ مِن بَعْدِ مُوسَى إِذْ قَالُواْ لِنَبِيٍّ لَّهُمُ ابْعَثْ لَنَا مَلِكًا نُّقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللّهِ قَالَ هَلْ عَسَيْتُمْ إِن كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ أَلاَّ تُقَاتِلُواْ قَالُواْ وَمَا لَنَا أَلاَّ نُقَاتِلَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَقَدْ أُخْرِجْنَا مِن دِيَارِنَا وَأَبْنَآئِنَا فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ تَوَلَّوْاْ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنْهُمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ
E lem tera ilel melei min benî isrâîle min ba’di mûsâ, iz kâlû li nebiyyin lehumub’as lenâ meliken nukâtil fî sebîlillâh(sebîlillâhi), kâle hel aseytum in kutibe aleykumul kıtâlu ellâ tukâtil(tukâtilû), kâlû ve mâ lenâ ellâ nukâtile fî sebîlillâhi ve kad uhricnâ min diyârinâ ve ebnâinâ fe lemmâ kutibe aleyhimul kıtâlu tevellev illâ kalîlen minhum vallâhu alîmun biz zâlimîn.
Bakara 2/ 247 Nebîleri onlara ''Doğrusu Allah, Talût'u size komutan olarak çıkardı ''demişti. Onlar: komutanlığa ''Biz ondan daha lâyık iken ,ona malcada bir genişlik, bir bolluk da verilmemişken o bize nasıl hükümdar olabilir'' dediler Nebi,''Onu, sizin üzerinize Allah seçti''. ve Ona bilgi ve vücut bakımından bir güç, bir genişlik vermiştir.dedi. Allah,mülkü dilediğine verir.dedi. Allah her şeyi kuşatan, her şeyi bilendir.
وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ اللّهَ قَدْ بَعَثَ لَكُمْ طَالُوتَ مَلِكًا قَالُوَاْ أَنَّى يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ أَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ وَلَمْ يُؤْتَ سَعَةً مِّنَ الْمَالِ قَالَ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَاهُ عَلَيْكُمْ وَزَادَهُ بَسْطَةً فِي الْعِلْمِ وَالْجِسْمِ وَاللّهُ يُؤْتِي مُلْكَهُ مَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Ve kâle lehum nebiyyuhum innallâhe kad bease lekum tâlûtemelikâ(meliken), kâlû ennâ yekûnu lehul mulku aleynâ ve nahnu ehakku bil mulki minhu ve lem yu’te seaten minel mâl(mâli), kâle innallâhestafâhu aleykum ve zâdehu bestaten fîl ilmi vel cism(cismi), vallâhu yu’tî mulkehu men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm.
Bakara 2/ 248 Nebileri onlara: 'Onun komutanlığının belgesi,size tâbûtun/sanduka- nın gelmesidir. içinde Rabbinizden bir ferahlık ve Musa ailesiyle Harun ailesinin geriye bıraktıklarından arta kalanların bulunduğu ve onu meleklerin taşıyacaktır. Eğer iman ediyorsanız, bunda sizin için bir delil vardır' dedi.
وَقَالَ لَهُمْ نِبِيُّهُمْ إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ أَن يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِّمَّا تَرَكَ آلُ مُوسَى وَآلُ هَارُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلآئِكَةُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Ve kâle lehum nebiyyuhum inne âyete mulkihî en ye’tiyekumut tâbûtu fîhi sekînetun min rabbikum ve bakiyyetun mimmâ terake âlu mûsâ ve âlu hârûne tahmiluhul melâikeh(melâiketu), inne fî zâlike le âyeten lekum in kuntum mu’minîn
Bakara 2/ 249 Tâlût askerlerle beraber ayrılınca; Biliniz ki, Allah sizi bir ırmak ile imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. sadece eliyle bir avuç avuçlayıp içen hariç, kim ondan içmez ise bendendir dedi. İçlerinden pek azı müstesna, hepsi ırmaktan içtiler Tâlût ve iman edenler beraberce ırmağı geçince; bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah’ın huzuruna varacaklarına inananlar; “Nice küçük birlikler, Allah’ın izniyle, büyük birlikleri alt etmiştir. vallâhu meas sâbirîn : Allah sabredenlerle beraberdir, dediler.
فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِ قَالَ إِنَّ اللّهَ مُبْتَلِيكُم بِنَهَرٍ فَمَن شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنِّي وَمَن لَّمْ يَطْعَمْهُ فَإِنَّهُ مِنِّي إِلاَّ مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِهِ فَشَرِبُواْ مِنْهُ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنْهُمْ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ قَالُواْ لاَ طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنودِهِ قَالَ الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلاَقُو اللّهِ كَم مِّن فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ اللّهِ وَاللّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ
Fe lemmâ fesale tâlûtu bil cunûdi, kâle innallâhe mubtelîkum bi neher(neherin), fe men şeribe minhu fe leyse minnî, ve men lem yat’amhu fe innehu minnî illâ menigterafe gurfeten bi yedih(yedihî), fe şeribû minhu illâ kalîlen minhum fe lemmâ câvezehu huve vellezîne âmenû meahu, kâlû lâ tâkate lenâl yevme bi câlûte ve cunûdih(cunûdihî), kâlellezîne yezunnûne ennehum mulâkûllâhi, kem min fietin kalîletin galebet fieten kesîraten bi iznillâh(iznillâhi), vallâhu meas sâbirîn
Bakara 2/ 250 Calût ve ordusunun karşısına çıktıklarında şöyle dua ettiler: “Ey Sahibimiz Rabbimiz üzerimize sabır yağdır Ayaklarımızı kaydırma! Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!”
وَلَمَّا بَرَزُواْ لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالُواْ رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Ve lemmâ berazû li câlûte ve cunûdihî kâlû rabbenâ efrig aleynâ sabren ve sebbit ekdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn

Bakara 2/251 Allah'ın izniyle onları yenilgiye uğrattılar ve Davud Calut'u öldürdü. Allah da ona hükümdarlık ve hikmet verdi ve dilediği ilimleri ona öğretti.Eğer Allah’ın insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleri ile savması olmasa idi,yeryüzünün düzeni bozulurdu.Lakin Allah tüm alemlere karşı lütuf sahibidir.
فَهَزَمُوهُم بِإِذْنِ اللّهِ وَقَتَلَ دَاوُودُ جَالُوتَ وَآتَاهُ اللّهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُ مِمَّا يَشَاء وَلَوْلاَ دَفْعُ اللّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَّفَسَدَتِ الأَرْضُ وَلَكِنَّ اللّهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْعَالَمِينَ
Fe hezemûhum bi iznillâhi, ve katele dâvudu câlûte ve âtâhullâhul mulke vel hikmete ve allemehu mimmâ yeşâu, ve lev lâ def’ullâhin nâse, bâ’dahum bi ba’din le fesedetil ardu ve lâkinnallâhe zû fadlin alel âlemîn
Bakara 2/252 Bunlar, Allah'ın ayetleridir; onları sana bir hak olarak okuyoruz. Sen Muhakkak Sen de O’nun gönderdiği elçilerindensin.
تِلْكَ آيَاتُ اللّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
Tilke âyâtullâhi netlûhâ aleyke bil hakk(hakkı), ve inneke le minel murselîn
3. Cüz
Bakara 2/253 İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve O'nu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik. Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelenler, birbirleriyle savaşmazlardı. Ancak ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi inkâr etti. Allah dileseydi birbirleriyle savaşamazlardı. Ama Allah dilediğini yapandır.
تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ مِّنْهُم مَّن كَلَّمَ اللّهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذِينَ مِن بَعْدِهِم مِّن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلَكِنِ اخْتَلَفُواْ فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ وَمِنْهُم مَّن كَفَرَ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا اقْتَتَلُواْ وَلَكِنَّ اللّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ
Tilker rusulu faddalnâ ba’dahum alâ ba’d(ba’din), minhum men kellemallâhu ve rafea ba’dahum derecât(derecâtin), ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhıl kudus(rûhıl kudusi), ve lev şâallâhu maktetelellezîne min ba’dihim min ba’di mâ câethumul beyyinâtu ve lâkinihtelefû fe minhum men âmene ve minhum men kefer(kefere), ve lev şâallâhu maktetelû ve lâkinnallâhe yef’alu mâ yurîd..
Bakara 2/254 Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لاَّ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خُلَّةٌ وَلاَ شَفَاعَةٌ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Yâ eyyûhellezîne âmenû enfikû mimmâ razaknâkum min kabli en ye’tiye yevmun lâ bey’un fîhi ve lâ hulletun ve lâ şefâah(şefâatun), vel kâfirûne humuz zâlimûn
Bakara 2/ 255 Allah...O'ndan başka ilah yoktur. Allah  Hay Diridir,Kayyum  kâimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiç birşeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. huvel aliyyul azîm :O, pek yücedir, pek büyüktür.
للّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm(kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm(nevmun), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fil ard(ardı), menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih(iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhus semâvâti vel ard(arda), ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huvel aliyyul azîm

Bakara 2/256 Dinde zorlama yoktur. Şüphesiz, rüşd ↔doğruluk, gayy↔sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. O halde tâğûtu ↔insanı haktan uzaklaştıran her şeyi inkâr edip Allah'a inananlar  o, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam kulpa tutunmuşlardır. Allah,↔semiun alim ↔ işitendir, bilendir.
لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
La ikrahe fid dini kad tebeyyener ruşdü minel ğayy* fe mey yekfür bit tağuti ve yü´mim billahi fe kadistemseke bil urvetil vüska lenfisame leha* vallahü semıun alım
Bakara 2/257 Allah iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkar edenlerin velileri ise Tağut'tur; onları aydınlıktan karanlıklara sokarlar. Bunlar cehenneme atılacak olanlardır. Onlar orada sonsuza kadar kalıcıdırlar.
اللّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُواْ يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّوُرِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ أَوْلِيَآؤُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُم مِّنَ النُّورِ إِلَى الظُّلُمَاتِ أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn
Bakara 2/ 258 Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, “Benim Rabbim diriltir, öldürür.” demiş; o da, “Ben de diriltir, öldürürüm” demişti. İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِي حَآجَّ إِبْرَاهِيمَ فِي رِبِّهِ أَنْ آتَاهُ اللّهُ الْمُلْكَ إِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّيَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ قَالَ أَنَا أُحْيِي وَأُمِيتُ قَالَ إِبْرَاهِيمُ فَإِنَّ اللّهَ يَأْتِي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذِي كَفَرَ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
E lem tera ilellezî hâcce ibrâhîme fî rabbihî en âtâhullâhul mulk(mulke), iz kâle ibrâhîmu rabbiyellezî yuhyî ve yumîtu, kâle ene uhyî ve umît(umîtu), kâle ibrâhîmu fe innallâhe ye’tî biş şemsi minel maşrıkı fe’ti bihâ minel magribi fe buhitellezî kefer(kefere), vallâhu lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne)
Bakara 2/ 259 Yahut çatıları yıkılmış altı üstüne gelmiş bir kasabaya uğrayan kimsenin 'Allah burayı ölümünden sonra acaba nasıl diriltecek?' demişti Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra diriltti, 'Ne kadar kaldın?' dedi, 'Bir gün veya bir günden az kaldım' dedi, 'Hayır yüz yıl kaldın, yiyeceğine içeceğine bak, bozulmamış; eşeğine bak ve hem seni insanlar için bir ibret kılacağız, kemiklere bak, onları nasıl birleştirip, sonra onlara et giydiriyoruz' dedi; bu ona apaçık belli olunca, 'Artık Allah'ın el kadir her şeyde koyduğu ölçüsü şaşmaz, her şeye gücü yeten olduğunu biliyorum dedi.
أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّىَ يُحْيِي هََذِهِ اللّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا فَأَمَاتَهُ اللّهُ مِئَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالَ بَل لَّبِثْتَ مِئَةَ عَامٍ فَانظُرْ إِلَى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ وَانظُرْ إِلَى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ آيَةً لِّلنَّاسِ وَانظُرْ إِلَى العِظَامِ كَيْفَ نُنشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًا فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Ev kellezî merra alâ karyetin ve hiye hâviyetun alâ urûşihâ, kâle ennâ yuhyî hâzihillâhu ba’de mevtihâ, fe emâtehullâhu miete âmin summe beaseh(beasehu), kâle kem lebist(lebiste), kâle lebistu yevme ev ba’da yevm(yevmin), kâle bel lebiste miete âmin fenzur ilâ taâmike ve şerâbike lem yetesenneh, venzur ilâ hımârike ve li nec’aleke âyeten lin nâsi venzur ilâl izâmi keyfe nunşizuhâ summe neksûhâ lahmâ(lahmen), fe lemmâ tebeyyene lehu, kâle a’lemu ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr
Bakara 2/ 260 Hani İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. Allah "İnanmıyor musun?" deyince, "Evet inandım, ancak kalbimin tatmin olması için" dedi. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra parçala onların her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Onlar hızla yanına gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah,el azizun hakim   üstün ve güçlü olandır, el hakim hüküm ve hikmet sahibidir."
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِي الْمَوْتَى قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِن قَالَ بَلَى وَلَكِن لِّيَطْمَئِنَّ قَلْبِي قَالَ فَخُذْ أَرْبَعَةً مِّنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلَى كُلِّ جَبَلٍ مِّنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا وَاعْلَمْ أَنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Ve iz kâle ibrâhîmu rabbî erinî keyfe tuhyil mevtâ kâle e ve lem tu’min kâle belâ ve lâkin li yatmainne kalbî kâle fe huz erbeaten minet tayri fe surhunne ileyke summec’al alâ kulli cebelin minhunne cuz’en summed’uhunne ye’tîneke sa’yâ(sa’yen), va’lem ennallâhe azîzun hakîm

Bakara 2/261 Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her biri yüz taneye sahip yedi başak bitiren bir tohum tanesine benzer. Allah, dilediğine kat kat fazla verir. Allah, el- vasidir yaratışı ve yarattıklarını dilediği şekilde artırıp genişleten. hakkıyla herşeyi bilendir.
مَّثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِّئَةُ حَبَّةٍ وَاللّهُ يُضَاعِفُ لِمَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbetin, vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm
Bakara 2/262 Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükâfatları vardır.ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn : Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.
الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ ثُمَّ لاَ يُتْبِعُونَ مَا أَنفَقُواُ مَنًّا وَلاَ أَذًى لَّهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Ellezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi summe lâ yutbiûne mâ enfekû mennen ve lâ ezen lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Bakara 2/263 Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah el ganiy  hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır, el halim latif yumuşak davranandır.
قَوْلٌ مَّعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِّن صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَآ أَذًى وَاللّهُ غَنِيٌّ حَلِيمٌ
Kavlun ma’rûfun ve magfiretun, hayrun min sadakatin yetbeuhâ ezâ(ezen), vallâhu ganiyyun halîm(halîmun).
Bakara 2/264 Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُبْطِلُواْ صَدَقَاتِكُم بِالْمَنِّ وَالأذَى كَالَّذِي يُنفِقُ مَالَهُ رِئَاء النَّاسِ وَلاَ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَأَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًا لاَّ يَقْدِرُونَ عَلَى شَيْءٍ مِّمَّا كَسَبُواْ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tubtılû sadakâtikum bil menni vel ezâ, kellezî yunfiku mâlehu riâen nâsi ve lâ yu’minu billâhi vel yevmil âhır(âhıri), fe meseluhu ke meseli safvânin aleyhi turâbun fe esâbehu vâbilun fe terakehu saldâ(salden), lâ yakdirûne alâ şey’in mimmâ kesebû vallâhu lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne).
Bakara 2 /265 Allah'ın rızasını kazanmak ve kendilerini sağlamlaştırmak için mallarını sarfedenlerin misali , yüksekçe bir yere kurulu olan ,bir bahçenin duruma benzer ki bol yağmur aldığında yemişlerini iki kat veren, bol yağmur yağmasa bile çiselemesi yeter. Allah el - basir yaptıklarınızı görendir.
وَمَثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمُ ابْتِغَاء مَرْضَاتِ اللّهِ وَتَثْبِيتًا مِّنْ أَنفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ أَصَابَهَا وَابِلٌ فَآتَتْ أُكُلَهَا ضِعْفَيْنِ فَإِن لَّمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Ve meselullezîne yunfikûne emvâlehumubtigâe mardâtillâhi ve tesbîten min enfusihim ke meseli cennetin bi rabvetin esâbehâ vâbilun fe âtet ukulehâ dı’feyn(dı’feyni), fe in lem yusıbhâ vâbilun fe tall(tallun), vallâhu bimâ ta’melûne basîr

Bakara 2 /266 Sizden hiç biriniz ister mi ki, kendisinin hurmalık ve üzümlüklerden bir bahçesi olsun, altında ırmaklar aksın, içinde her türlü ürünü bulunsun da ,kendisi üzerine de ihtiyarlık çökmüş ve elleri ermez, güçleri yetmez küçük, zayıf çocuklara sahip ,Derken ona ateşli bir kasırga isabet ediversin de o bahçeyi yaksın. İşte Allah, âyetlerini size böylece açıklıyor. Umulur ki böylece siz tefekkür edersiniz.
أَيَوَدُّ أَحَدُكُمْ أَن تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ لَهُ فِيهَا مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَأَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَاء فَأَصَابَهَا إِعْصَارٌ فِيهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمُ الآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ
E yeveddu ehadukum en tekûne lehu cennetun min nahîlin ve a’nâbin tecrî min tahtihel enhâru, lehû fîhâ min kullis semarâti ve esâbehul kiberu ve lehu zurriyyetun duafâu fe esâbehâ ı’sârun fîhi nârun fahterakat kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum tetefekkerûn
Bakara 2 / 267 Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَلاَ تَيَمَّمُواْ الْخَبِيثَ مِنْهُ تُنفِقُونَ وَلَسْتُم بِآخِذِيهِ إِلاَّ أَن تُغْمِضُواْ فِيهِ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ
Ya eyyühellezine amenu enfiku min tayyibati ma kesebtüm ve mimma ahracna leküm minel ard* ve la teyemmemül habıse minhü tünfikune ve lestüm bi ahızıhi illa en tüğmidu fıh* va´lemu ennellahe ğaniyyün hamıd
Bakara 2/ 268 Şeytan fakirlikle korkutarak size cimriliği, kötülük işlemeyi emreder. Oysa Allah size kendi katından bağışlama ve bol nimet vaadeder. Allah el vasi  lütfu geniştir, O herşeyi bilen el alim'dir
الشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُم بِالْفَحْشَاء وَاللّهُ يَعِدُكُم مَّغْفِرَةً مِّنْهُ وَفَضْلاً وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Eş şeytânu yeidukumul fakra ve ye’murukumbil fahşâi vallâhu yeidukum magfireten minhuve fadlâ(fadlan), vallâhu vâsiun alîm
Bakara 2/ 269 Allah, dileyene hikmeti verir; kime hikmet verilmişse, ona çokça hayır verilmiş olur. Ama ulûl elbâb: derin kavrayış sahipleri dışında kimse bunu düşünüp anlayamaz
يُؤتِي الْحِكْمَةَ مَن يَشَاء وَمَن يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِيَ خَيْرًا كَثِيرًا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الأَلْبَابِ
Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb
Bakara 2/270 Her ne çeşit Nafaka↔Harcama verdinizse veya ne türlü bir adak adadınızsa, Allah onu kesinlikle bilir. Ve zalimlere hiçbir şekilde yardım olunmayacaktır.
وَمَا أَنفَقْتُم مِّن نَّفَقَةٍ أَوْ نَذَرْتُم مِّن نَّذْرٍ فَإِنَّ اللّهَ يَعْلَمُهُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ
Ve mâ enfaktum min nafakatin ev nezertum min nezrin fe innallâhe ya’lemuh(ya’lemuhu), ve mâ liz zâlimîne min ensâr

Bakara Süresi 2/ 271 Sadakaları↔zekâtları açıktan verirseniz ne iyi! Eğer fakirlere gizlice verirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızın bir kısmının bağışlanmasını sağlar. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
إِن تُبْدُواْ الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَ وَإِن تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَرَاء فَهُوَ خَيْرٌ لُّكُمْ وَيُكَفِّرُ عَنكُم مِّن سَيِّئَاتِكُمْ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
İn tubdûs sadakâti fe niimmâ hiy(hiye), ve in tuhfûhâ ve tu’tûhâl fukarâe fe huve hayrun lekum ve yukeffiru ankum min seyyiâtikum vallâhu bi mâ ta’melûne habîr
Bakara  2/272 Onları hidayete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak ne harcarsanız, kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah’ın rızasını kazanmak için harcarsınız. Hayır olarak her ne harcarsanız -hiç hakkınız yenmeden- karşılığı size tastamam ödenir.
لَّيْسَ عَلَيْكَ هُدَاهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍ فَلأنفُسِكُمْ وَمَا تُنفِقُونَ إِلاَّ ابْتِغَاء وَجْهِ اللّهِ وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنتُمْ لاَ تُظْلَمُونَ
Leyse aleyke hüdahüm ve lakinnellahe yehdi mey yeşa´* ve ma tünfiku min hayrin fe li enfüsiküm* ve ma tünfikune illebtiğae vechillah* ve ma tünfiku min hayriy yüveffe ilayküm ve entüm la tuzlemun
Bakara 2/273 Harcamalar  ↔infak  kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde rızık için dolaşmaya güç yetiremezler. Onların bu durumunu bilmeyen cahiller onları zengin sanır. Ama Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.
لِلْفُقَرَاء الَّذِينَ أُحصِرُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِي الأَرْضِ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاء مِنَ التَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُم بِسِيمَاهُمْ لاَ يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ
Lil fükaraillezine uhsıru fı sebılillahi la yestetıy´une darben fil erdı yahsebühümül cahilü ağniyae minet teaffüf* ta´rifühüm bi sımahüm* la yes´elunen nase ilhafa* ve ma tünfiku min hayrin fe innellahe bihı alım
Bakara 2/ 274 Mallarını gece ve gündüz, gizlice ve açıkça infak eden ↔harcayanlar yok mu, işte onların Rableri katında ecir ve mükafatları vardır. Ve onlara herhangi bir korku yoktur, onlar hiçbir zaman mahzun da olmazlar.
الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلاَنِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Ellezîne yunfikûne emvâlehum bil leyli ven nehâri sirran ve alâniyeten fe lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn
Bakara 2/ 275 Faiz ↔Riba yiyen kimseler, şeytan çarpmış kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların: Alım -satım ticaret tıpkı ribalı↔ faizli işlem gibidir. demeleri yüzündendir. Oysa, Allah, ticareti helal, Ribayı↔ faizi haram etti. Bundan böyle her kim Rabbı tarafından kendisine bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, artık geçmişte aldığı onundur ve hakkındaki kararı Allah verecektir. Her kim de döner, yeniden faiz alırsa, işte onlar cehennemin sakinleridirler, hep orada kalacaklardır.
الَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لاَ يَقُومُونَ إِلاَّ كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُواْ إِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبَا وَأَحَلَّ اللّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا فَمَن جَاءهُ مَوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّهِ فَانتَهَىَ فَلَهُ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُ إِلَى اللّهِ وَمَنْ عَادَ فَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Ellezîne ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu minel messi, zâlike bi ennehum kâlû innemâl bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey’a ve harramer ribâ fe men câehu mev’izatun min rabbihî fentehâ fe lehu mâ selef, ve emruhû ilâllâhi, ve men âde fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn

Bakar 2/276 Allah faizli ↔Ribalı  işleri daraltır ,zekatları ve sadakaları artırır .Allah ayeti görmemizlik eden şuçluların sevmez
يَمْحَقُ اللّهُ الْرِّبَا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِ وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ
Yemhakullâhur ribâ ve yurbîs sadakât(sadakâti), vallâhu lâ yuhıbbu kulle keffârin esîm(esîmin).
Bakara 2/277 İman edip ,amilus salihati ↔ıslâh edici doğru ve yararlı işler yapanlar, namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar ve karşılıksız yardımda bulunanlar; işte onlar mükafatlarını Rablerinden alacaklardır ve onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ وَآتَوُاْ الزَّكَاةَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve ekâmûs salâte ve âtevûz zekâte lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenû
Bakara 2/278 Ey iman edenler, Allah'a karşı takvalı olun ve eğer gerçek inananlar iseniz Faiz ↔Riba hesabından kalan miktarı almaktan vazgeçin.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَذَرُواْ مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve zerû mâ bakiye miner ribâ in kuntum mu’minîn
Bakara 2/279 Şayet böyle yapmazsanız, Allah'a ve Resulüne karşı savaş açtığınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir.  Ne zulmetmiş olursunuz, ne zulme uğratılmış olursunuz.
فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ فَأْذَنُواْ بِحَرْبٍ مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَإِن تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُؤُوسُ أَمْوَالِكُمْ لاَ تَظْلِمُونَ وَلاَ تُظْلَمُونَ
Fe il lem tef´alu fe´zenu bi harbim minallahi ve rasulih* ve in tübtüm fe leküm ruusü emvaliküm* la tazlimune ve la tuzlemun
Bakara 2/280 Eğer borçlu darda ise, ona kolaylık tanımalısınız borcu sadaka olarak bağışlamanız eğer bilirseniz hakkınız da daha hayırlıdır.
وَإِن كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ إِلَى مَيْسَرَةٍ وَأَن تَصَدَّقُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Ve in kâne zû usratin fe naziratun ilâ meysereh ve en tesaddekû hayrun lekum in kuntum ta’lemûn

Bakara 2 /281 Allah'a döneceğiniz günden sakının. Sonra herkese kazandığı eksiksizce ödenecek ve onlara haksızlık yapılmayacaktır.
وَاتَّقُواْ يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللّهِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
Vettekû yevmen turceûne fîhî ilâllâhi summe tuveffâ kullu nefsin mâ kesebet ve hum lâ yuzlemûn.
Bakara 2/ 282 Ey İnananlar! Birbirinize belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. İçinizden bir katib doğru olarak yazsın;Katib onu Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin,yazsın. Borçlu olan da yazdırsın, Rabbi olan Allah'a karşı takvalı olsun da bir şey eksiltmesin. Eğer borçlu, sefih ↔aptal veya aciz, ya da yazdıramıyacak durumda ise, velisi, doğru olarak yazdırsın. Erkeklerinizden iki şahid tutun; eğer iki erkek bulunmazsa, şahidlerden razı olacağınız bir erkek, biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatacak iki kadın olabilir. Şahidler çağırıldıklarında çekinmesinler. Borç büyük veya küçük olsun, onu süresiyle beraber yazmaya üşenmeyin; bu, Allah katında en doğru, şahidlik için en sağlam ve şüphelenmenizden en uzak olandır. Ancak aranızdaki alışveriş peşin olursa, onu yazmamanızda size bir sorumluluk yoktur. Alışveriş yaptığınızda şahid tutun. Yazıcı ve şahide de zarar verilmesin; eğer zarar verirseniz, o zaman (fusûk) doğru yoldan çıkmış olursunuz.Allah'a karşı takvalı olun ki Allah size öğretiyor; Allah her şeyi bilir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا تَدَايَنتُم بِدَيْنٍ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَاكْتُبُوهُ وَلْيَكْتُب بَّيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ وَلاَ يَأْبَ كَاتِبٌ أَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّهُ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللّهَ رَبَّهُ وَلاَ يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا فَإن كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لاَ يَسْتَطِيعُ أَن يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ وَاسْتَشْهِدُواْ شَهِيدَيْنِ من رِّجَالِكُمْ فَإِن لَّمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّن تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاء أَن تَضِلَّ إْحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الأُخْرَى وَلاَ يَأْبَ الشُّهَدَاء إِذَا مَا دُعُواْ وَلاَ تَسْأَمُوْاْ أَن تَكْتُبُوْهُ صَغِيرًا أَو كَبِيرًا إِلَى أَجَلِهِ ذَلِكُمْ أَقْسَطُ عِندَ اللّهِ وَأَقْومُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَى أَلاَّ تَرْتَابُواْ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلاَّ تَكْتُبُوهَا وَأَشْهِدُوْاْ إِذَا تَبَايَعْتُمْ وَلاَ يُضَآرَّ كَاتِبٌ وَلاَ شَهِيدٌ وَإِن تَفْعَلُواْ فَإِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّهُ وَاللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen fektubûh(fektubûhu), velyektub beynekum kâtibun bil adl(adli), ve lâ ye’be kâtibun en yektube kemâ allemehullâhu felyektub, velyumlilillezî aleyhil hakku velyettekıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’â(şey’en), fe in kânellezî aleyhil hakku sefîhan ev daîfen ev lâ yestatîu en yumille huve felyumlil veliyyuhu bil adl(adli), vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum, fe in lem yekûnâ raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen terdavne mineş şuhedâi en tedılle ıhdâhumâ fe tuzekkire ıhdâhumâl uhrâ ve lâ ye’beş şuhedâu izâ mâ duû, ve lâ tes’emû en tektubûhu sagîran ev kebîran ilâ ecelih(ecelihî), zâlikum aksatu indallâhi ve akvemu liş şehâdeti ve ednâ ellâ tertâbû illâ en tekûne ticâreten hâdıraten tudîrûnehâ beynekum fe leyse aleykum cunâhun ellâ tektubûhâ ve eşhidû izâ tebâya’tum, ve lâ yudârra kâtibun ve lâ şehîd(şehîdun), ve in tef’alû fe innehu fusûkun bikum, vettekûllâh(vettekûllâhe), ve yuallimukumullâh(yuallimukumullâhu), vallâhu bi kulli şey’in alîm..
Bakara 2/283 Eğer yolculukta iseniz ve katip bulamazsanız, bu durumda yapılacak olan rehin almaktır.Biriniz diğerine güvenir (borcu yazmaz, rehin de almaz) ise,Şu durumda , kendisine güven duyulan, Rabbi olan Allah'a karşı takvalı olsun da emanetini ödesin. Şahidliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse, artık şüphesiz, onun kalbi günahkardır. Allah, yaptıklarınızı bilendir.
وَإِن كُنتُمْ عَلَى سَفَرٍ وَلَمْ تَجِدُواْ كَاتِبًا فَرِهَانٌ مَّقْبُوضَةٌ فَإِنْ أَمِنَ بَعْضُكُم بَعْضًا فَلْيُؤَدِّ الَّذِي اؤْتُمِنَ أَمَانَتَهُ وَلْيَتَّقِ اللّهَ رَبَّهُ وَلاَ تَكْتُمُواْ الشَّهَادَةَ وَمَن يَكْتُمْهَا فَإِنَّهُ آثِمٌ قَلْبُهُ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ
Ve in küntüm ala seferiv ve lem tecidu katiben ferihanüm makbudah* fe in emine ba´duküm ba´dan felyüeddillezi tümine emanetehu velyettekillahe rabbeh* ve la tektümüş şehadeh* ve mey yektümha fe innehu asimün kalbüh* vallahü bi ma ta´melune alım..
Bakara 2/ 284 Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'a aittir. İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir ve sonra sizlerden dileyen Allah’ın affına, dileyen azabına nail olur.Zira Allah el kadir her şeyde koyduğu ölçüsü şaşmaz, her şeye gücü yetendir
لِّلَّهِ ما فِي السَّمَاواتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَإِن تُبْدُواْ مَا فِي أَنفُسِكُمْ أَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُم بِهِ اللّهُ فَيَغْفِرُ لِمَن يَشَاء وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاء وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh(bihillâhu), fe yagfiru limen yeşâu ve yuazzibu men yeşâu, vallâhu alâ kulli şey’in kadîr
Bakara 2/ 285 Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de. Tümü, Allah'a, meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine inandı. 'O'nun elçileri arasında hiç birini diğerinden ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı dileriz. Varış ancak Sana'dır' dediler
آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِير
Âmener resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr(masîru)

Bakara 2/286-Allah, kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez. Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. "Rabbimiz, unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Rabbimiz, bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim mevlamız ↔sahibimiz, ↔efendimiz sin! kafirler toplumuna karşı bize yardım eyle!"
لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَآ أَنتَ مَوْلاَنَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِين
Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih, va’fu annâ, vagfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel kavmil kâfirîn..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder