Kur'an'daki Sırası :38
Nüzul Sıras : 38
Toplam Ayet Sayısı : 88
İndiği dönem :Mekke döneminde inmiştir.Sure adını :adını birinci âyetteki “Sâd” harfinden almıştır.Sûrede başlıca, Allah’ın birliği, müşriklerin inkârları ve sapıklıkları sebebiyle azabı hak etmiş oldukları, Davûd, Süleyman, Eyyüp, İbrahim, İshak, İsmail, el-Yesa’ ve Zülkifl peygamberlerin kıssaları, Davûd peygamberin hakemliği ve Hz. Peygamberin temel misyonu konu edilmektedir.
23.Cüz.
Rahman ve Rahim Olan Allah Adıyla
Sad 38/ 1 Sad! Zikir sahibi Kur'an'a andolsun;
ص وَالْقُرْآنِ ذِي الذِّكْرِ
Sâd, vel kur’âni zîz zikr
Sad 38/ 2 Hayır. O inkâr edenler bir büyüklenme ve şikak=ayrılık içindedirler.
بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي عِزَّةٍ وَشِقَاقٍ
Belillezîne keferû fî izzetin ve şikâk
Sad 38/ 3 Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Feryat ettiler ama kurtuluş vakti değildi.
كَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَبْلِهِم مِّن قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ حِينَ مَنَاصٍ
Kem ehleknâ min kablihim min karnin fe nâdev ve lâte hîne menâs
Sad 38/ 4 Kendilerine içlerinden bir uyarıcının gelmesine hayret ettiler.Ve İnkâr edenler 'Bu yalancı bir sihirbazdır.dedi
وَعَجِبُوا أَن جَاءهُم مُّنذِرٌ مِّنْهُمْ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هَذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌ
Ve acibû en câehum munzirun minhum ve kâlel kâfirûne hâzâ sâhırun kezzâb
Sad 38/ 5 “İlâhları bir tek ilâh mı yaptı? Gerçekten bu şaşılacak bir şeydir.
أَجَعَلَ الْآلِهَةَ إِلَهًا وَاحِدًا إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ
E cealel âlihete ilâhen vâhıden, inne hâzâ le şey’un ucâb
Sad 38/ 6 Onlardan ileri gelen grup ortaya atılıp : 'Yürüyün , ilâhlarınız üzerinde kararlılık gösterin. Çünkü bu sizden istenen bir şeydir.
وَانطَلَقَ الْمَلَأُ مِنْهُمْ أَنِ امْشُوا وَاصْبِرُوا عَلَى آلِهَتِكُمْ إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ يُرَادُ
Ventalekal meleu minhum enimşû vasbirû alâ âlihetikum inne hâzâ le şey’un yurâd
Sad 38/ 7 "Biz bunu, diğer dinde işitmedik, bu, içi boş bir uydurmadan başkası değildir."
مَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي الْمِلَّةِ الْآخِرَةِ إِنْ هَذَا إِلَّا اخْتِلَاقٌ
Mâ semi’nâ bi hâzâ fîl milletil âhırati, in hâzâ illâhtilâk
Sad 38/ 8 Zikir aramızdan ona mı indirildi.? Doğrusu onlar benim zikrimden şüphe içindedirler. Hayır, onlar henüz azabımı tatmadılar.
أَأُنزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِن بَيْنِنَا بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِّن ذِكْرِي بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِ
E unzile aleyhiz zikru min beyninâ, bel hum fî şekkin min zikrî, bel lemmâ yezûkû azâb
Sad 38/ 9 Yoksa El-aziz Gücü mükemmel şerefi yüksek olan ve El vehhab Karşılıksız veren çok cömert olan Rabbinin ikram hazineleri onların yanlarında mıdır?
أَمْ عِندَهُمْ خَزَائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَزِيزِ الْوَهَّابِ
Em indehum hazâinu rahmeti rabbikel azîzil vehhâb
Sad 38/ 10 Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin bütün yetkisi onların mıdır? Öyle ise sebeplere yapışarak yükselsinler
أَمْ لَهُم مُّلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَلْيَرْتَقُوا فِي الْأَسْبَابِ
Em lehum mulkus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ, felyertekû fîl esbâb
Sad 38/ 11 Onlar ,burada fırkalardan oluşan bozguna uğratılmış bir ordudur
.جُندٌ مَّا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ مِّنَ الْأَحْزَابِ
Cundun mâ hunâlike mehzûmun minel ahzâb
Sad 38/ 12 Onlardan önce Nûh kavmi ve Âd da Kazıklar sahibi Firavun da.yalanlamıştı. .
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُو الْأَوْتَادِ
Kezzebet kablehüm kavmü nuhiv ve adüv ve fir´avnü zül evtad
Sad 38/ 13 Semud , Lut kavmi ve Eyke halkı da. İşte onlar da birleşen topluluklardır.
وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍ وَأَصْحَابُ الأَيْكَةِ أُوْلَئِكَ الْأَحْزَابُ
Ve semûdu ve kavmu lûtın ve ashâbul eyketi, ulâikel ahzâb
Sad 38/ 14 Onların hepsi de elçilerini yalanladılar, böylece cezam hak oldu.
إِن كُلٌّ إِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ
İn kullun illâ kezzeber rusule fe hakka ıkâbi.
Sad 38/ 15 Onlar geri dönüşü olmayan bir tek sayhadan başka bir şey beklemiyorlar.
وَمَا يَنظُرُ هَؤُلَاء إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً مَّا لَهَا مِن فَوَاقٍ
Ve mâ yanzuru hâulâi illâ sayhaten vâhıdeten mâ lehâ min fevâk
Sad 38/ 16 Dediler ki :Rabbimiz, hesap gününden önce bizim payımızı, bize acele ver."
وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّل لَّنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ
Ve kâlû rabbenâ accil lenâ kıttanâ kable yevmil hisâb
Sad 38/ 17 Sen onların dediklerine sabret ve güçlü kulumuz Davud'u Hatırla Çünkü o evvab idi
اصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا الْأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ
Isbır alâ mâ yekûlûne vezkur abdenâ dâvûde zel eydi, innehû evvâb
Sad 38/ 18 Akşamleyin ve kuşluk vaktinde onunla birlikte ibadet eden dağları, hizmetine vermiştik.
إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ
İnnâ sahharnâl cibâle meahu yusebbıhne bil aşiyyi vel işrâk
Sad 38/ 19 Kuşları da onun emrine topladık. Hepsi Allah'a evvab /yönelmektedirler.
وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً كُلٌّ لَّهُ أَوَّابٌ
Vet tayra mahşûraten, kullun lehû evvâb
Sad 38/ 20 Biz Davud’un mülkünü güçlendirdik, ona hikmet/ doğru karar verme ve etkili konuşma /hitab yeteneği = faslel hıtâb verdik.
وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَآتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ
Ve şedednâ mulkehu ve âteynâhul hikmete ve faslel hıtâb
Sad 38/ 21 Sana davacıların haberi geldi mi? Hani onlar duvarı tırmanarak Mihrâba girmişlerdi.
وَهَلْ أَتَاكَ نَبَأُ الْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَ
Ve hel etâke nebeul hasmı, iz tesevverûl mihrâb
Sad 38/ 22 Ve Onlar Davud'un yanına girdiklerinde kendilerinden korktu. Dediler ki: 'Korkma. biz iki davacıyız Birimiz ötekine Haksızlık etti. Sen aramızda hak ile hükmet, zulme sapma ve doğru yolun ta kendisini göster”
إِذْ دَخَلُوا عَلَى دَاوُودَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْ خَصْمَانِ بَغَى بَعْضُنَا عَلَى بَعْضٍ فَاحْكُم بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَا إِلَى سَوَاء الصِّرَاطِ
İz dehalû alâ dâvûde fe fezia minhum kâlû lâ tehaf, hasmâni begâ ba’dunâ alâ ba’dın fahkum beynenâ bil hakkı ve lâ tuştıt vehdinâ ilâ sevâis sırât
Sad 38/ 23 İçlerinden biri şöyle dedi: “Bu benim kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken ‘Onu da bana ver’ dedi ve tartışmada beni yendi.”
إِنَّ هَذَا أَخِي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ أَكْفِلْنِيهَا وَعَزَّنِي فِي الْخِطَابِ
İnne hâzâ ahî lehu tis’un ve tis’ûne na’ceten ve liye na’cetun vâhidetun fe kâle ekfilnîhâ ve azzenî fîl hıtâb
Sad 38/ 24 Dedi ki: 'Andolsun, o senin koyununu, kendi koyunlarına katmak istemekle sana zulmetmiştir. Gerçekten birbirine karıştıran ortakların çoğu ,birbirlerine haksızlık ederler. Sadece iman edip salih ameller işleyenler müstesna. Ama onlar da çok azdır!' Davud kendisini fitne / imtihan ettiğimizi sandı da Rabbinden mağfiret istedi . Rüku ederek bütün samimiyetiyle ona yöneldi. ve secdeye kapandı SECDE AYETİ
قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَى نِعَاجِهِ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنْ الْخُلَطَاء لَيَبْغِي بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِيلٌ مَّا هُمْ وَظَنَّ دَاوُودُ أَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَأَنَابَ/
Kâle lekad zalemeke bi suâli na’cetike ilâ niâcihî, ve inne kesîran minel huletâi le yebgî ba’duhum alâ ba’dın illâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve kalîlun mâ hum, ve zanne dâvûdu ennemâ fetennâhu festagfera rabbehu ve harra râkian ve enâb
Sad 38/ 25 Biz de O'nu bağışladık, Şüphesiz katımızda onun için husnül-meâb =bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir sığınağı vardır.
فَغَفَرْنَا لَهُ ذَلِكَ وَإِنَّ لَهُ عِندَنَا لَزُلْفَى وَحُسْنَ مَآبٍ
Fe gafernâ lehu zâlike, ve inne lehu indenâ le zulfâ ve husne meâb
husnül-meâb :Geri dönülecek, dönüp gelinecek, rücû olunacak yer, husnu takısı alınca en güzel yer en güzel sığınak anlamına gelir.Meab kelimesi Evvab kökünden gelmektedir.Yukarıda evvab kelimesini vermiştik dönüşünde azimli çok tevbekar ve Allah'ı çok anan ,tesbih , takdis eden demektir. evvab”, tevvab gibi Mim ekiylen en güzel dönüş yeri sığınak anlamındadır.
Sad 38/ 26 Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Heva arzusuna uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır.”
يَا دَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُم بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوَى فَيُضِلَّكَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ
Yâ dâvûdu innâ cealnâke halîfeten fîl ardı fahkum beynen nâsi bil hakkı ve lâ tettebiil hevâ fe yudılleke an sebîlillâhi, innellezîne yadıllûne an sebîlillâhi lehum azâbun şedîdun bi mâ nesû yevmel hisâb
Sad 38/ 27 Biz göğü, yeri ve bu ikisinin arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu inkâr edenlerin zannıdır.Artık nar ateşinden dolayı inkâr edenlerin vay haline!
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاء وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلًا ذَلِكَ ظَنُّ الَّذِينَ كَفَرُوا فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِنَ النَّارِ
Ve mâ halaknâs semâe vel arda ve mâ beynehumâ bâtılâ(bâtılen), zâlike zannullezîne keferû, fe veylun lillezîne keferû minen nâr
Sad 38/ 28 Hiç biz iman edip salih ameller işleyenleri, yeryüzünde bozgunculuk edenler gibi mi tutacağız? Yoksa takva sahiplerini muttakileri ,facirlerle bir tutar mıyız?
أَمْ نَجْعَلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِدِينَ فِي الْأَرْضِ أَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّقِينَ كَالْفُجَّارِ
Em nec’alullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti kel mufsidîne fîl ardı em nec’alul muttakîne kel fuccâr
Sad 38/ 29 Bu Mübarek Kitabı, temiz akıl sahipleri =ulul elbab , Ayetlerini, tedebbür etsinler=iyiden iyiye düşünsünler ve tezekkür etsinler = öğüt alsınlar diye indiriyoruz.
كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِّيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
Kitâbun enzelnâhu ileyke mubârakun li yeddebberû âyâtihî ve li yetezekkere ulûl elbâb
Sad 38/ 30 Biz Davud'a Süleyman'ı armağan ettik. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, evvab biriydi.
وَوَهَبْنَا لِدَاوُودَ سُلَيْمَانَ نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ
Ve vehebnâ li dâvûde suleymân(suleymâne), ni’mel abdu, innehû evvâb
Sad 38/ 31 Hani ona bir akşam, çalımlı ve cins koşu atları sunulmuştu.
إِذْ عُرِضَ عَلَيْهِ بِالْعَشِيِّ الصَّافِنَاتُ الْجِيَادُ
İz urıda aleyhi bil aşiyyis sâfinâtul ciyâd
Sad 38/ 32 Süleyman Dedi ki: "Gerçekten de ben, mal sevgisine Rabbimi zikretmek,anmak için düştüm" Nihayet gözden kaybolup gittikleri zaman
فَقَالَ إِنِّي أَحْبَبْتُ حُبَّ الْخَيْرِ عَن ذِكْرِ رَبِّي حَتَّى تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ
Fe kâle innî ahbebtu hubbel hayri an zikri rabbî, hattâ tevârat bil hıcâb
Sad 38/ 33 'Onları bana geri getirin' dedi. Hemen ayaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı.
رُدُّوهَا عَلَيَّ فَطَفِقَ مَسْحًا بِالسُّوقِ وَالْأَعْنَاقِ
Ruddûhâ aleyye, fe tafika meshan bis sûkı vel a’nâk
Sad 38/ 35 Süleyman, “Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir mülk bahşet! Şüphesiz sen el-vehhab'sın Karşılıksız veren ,cömert ve çok bahşedicisin!” dedi.
قَالَ رَبِّ اغْفِرْ لِي وَهَبْ لِي مُلْكًا لَّا يَنبَغِي لِأَحَدٍ مِّنْ بَعْدِي إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ
Kâle rabbigfir lî veheb lî mulken lâ yenbagî li ehadin min ba’dî, inneke entel vehhâb
Sad 38/ 36 Biz de rüzgârı onun buyruğuna verdik. Rüzgâr, onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi.
فَسَخَّرْنَا لَهُ الرِّيحَ تَجْرِي بِأَمْرِهِ رُخَاء حَيْثُ أَصَابَ
Fe sehharnâ lehur rîha tecrî bi emrihî ruhâen haysu esâb
Sad 38/ 37 Şeytanları da; her bina ustasını ve dalgıç olanı.
وَالشَّيَاطِينَ كُلَّ بَنَّاء وَغَوَّاصٍ
Veş şeyâtîne kulle bennâin ve gavvâsın.
Sad 38/ 38 Kelepçe /Zincirlere birbirine bağlı olarak
وَآخَرِينَ مُقَرَّنِينَ فِي الْأَصْفَادِ
Ve âharîne mukarranîne fîl asfâd
Sad 38/ 39 İşte bu, bizim verdiğimiz /ihsanımızdır. Artık sen de hesaba vurmaksızın, karşılıksız ver ya da yanında tut ."
هَذَا عَطَاؤُنَا فَامْنُنْ أَوْ أَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ
Hâzâ atâunâ femnun ev emsik bi gayri hisâb
Sad 38/ 40 Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır.
وَإِنَّ لَهُ عِندَنَا لَزُلْفَى وَحُسْنَ مَآبٍ
Ve inne lehu indenâ le zulfâ ve husne meâb
Sad 38/ 42 Biz de ona, “Ayağını vur! İşte yıkanacak ve içecek soğuk bir su” dedik.
ارْكُضْ بِرِجْلِكَ هَذَا مُغْتَسَلٌ بَارِدٌ وَشَرَابٌ
Urkud bi riclike, hâzâ mugteselun bâridun ve şerâb
Sad 38/ 43 Ve Biz ona tarafımızdan bir ikram olarak ve ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını bahşettik. ulîl elbâb =akıl sahiplerine bir öğüt olsun diye..
وَوَهَبْنَا لَهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنَّا وَذِكْرَى لِأُوْلِي الْأَلْبَابِ
Ve vehebnâ lehû ehlehu ve mislehum meahum rahmeten minnâ ve zikrâ li ulîl elbâb
Sad 38/ 44 “Eline bir demet sap al ve onunla vur; yeminini bozma” dedik. Şüphesiz Eyyub sabırlı idi. O, ne iyi kuldu O,daima evvab =.Allah’a yönelip dönen ,çok tevbe eden biriydi.
وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثًا فَاضْرِب بِّهِ وَلَا تَحْنَثْ إِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِرًا نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ
Ve huz bi yedike dıgsen fadrıb bihî ve lâ tahnes, innâ vecednâhu sâbirâ(sâbiran), ni’mel abdu, innehû evvâb
Sad 38/ 45 Güç ve basiret sahibi (ulul ebsar ) olan kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da an.
وَاذْكُرْ عِبَادَنَا إبْرَاهِيمَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ أُوْلِي الْأَيْدِي وَالْأَبْصَارِ
Vezkur ıbâdenâ ibrâhîme ve ishâka ve ya’kûbe ulîl eydî vel ebsâr
Sad 38/ 46 Şüphesiz Biz ,Onları ,Halis katıksız kullar olarak (ahiret) yurtlarını zikreden =hatırlayan ihlâs sâhibi kimseler kıldık.
إِنَّا أَخْلَصْنَاهُم بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِ
İnnâ ahlasnâhum bi hâlisatin zikred dâr
Sad 38/ 47 Şüphesiz onlar bizim katımızda seçkinlerden, hayırlılardandırlar.
وَإِنَّهُمْ عِندَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْأَخْيَارِ
Ve innehum indenâ le minel mustafeynel ahyâr
Sad 38/ 48 İsmail'i, Elyasa'ı ve Zülkifl'i de an. Hepsi hayırlılardandı
.وَاذْكُرْ إِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْكِفْلِ وَكُلٌّ مِّنْ الْأَخْيَارِ
Vezkur ismâîle velyesea ve zel kifli, ve kullun minel ahyâr
Sad 38/ 49 Bu bir zikir/ hatırlatmadır. Takva sahipleri için elbette güzel bir varış yeri vardır.
هَذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ لِلْمُتَّقِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ
Hâzâ zikrun, ve inne lil muttakîne le husne meâb
Sad 38/ 50 Kapıları kendilerine açılmış halde Adn cennetleri.
جَنَّاتِ عَدْنٍ مُّفَتَّحَةً لَّهُمُ الْأَبْوَابُ
Cennâti adnin mufettehaten le humul ebvâb
Sad 38/ 51 Onlar orada koltuklara yaslanmış olarak pek çok meyveler ve içecekler isterler.
مُتَّكِئِينَ فِيهَا يَدْعُونَ فِيهَا بِفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ وَشَرَابٍ
Muttekîne fîhâ yed’ûne fîhâ bi fâkihetin kesîratin ve şerâb
Sad 38/ 52 Yanlarında bakışlarını yalnız kendilerine saklayan yaşıt eşler vardır.
وَعِندَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ أَتْرَابٌ
Ve indehum kâsırâtut tarfi etrâb
Sad 38/ 53 İşte hesap günü için size vaadedilen budur.
هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ
Hâzâ mâ tûadûne li yevmil hisâb
Sad 38/ 54 İşte bu bizim verdiğimiz rızıktır. Ona asla tükenme yoktur.
إِنَّ هَذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِن نَّفَادٍ
İnne hâzâ le rızkunâ mâ lehu min nefâd
Sad 38/ 55 Bu böyledir. Azgınlar için ise şer meâb =kötü bir sığınak yeri vardır.
هَذَا وَإِنَّ لِلطَّاغِينَ لَشَرَّ مَآبٍ
Hâzâ, ve inne lit tâgıyne le şerre meâb
Not :Dikkat ettiğseniz kimi ayetlerde müminler için husnul meab= en güzel yer ,en güzel sığınak derken, hakka aykırı davrananlara ise şerli meab= en kötü yer - en kötü sığınak var diyor.
Sad 38/ 56 Onlar cehenneme girecekler. Orası ne kötü bir kalma yeridir.
جَهَنَّمَ يَصْلَوْنَهَا فَبِئْسَ الْمِهَادُ
Cehenneme, yaslevnehâ, fe bi’sel mihâd
Sad 38/ 57 İşte bu; hamîmi =kaynar su ve gassak= irindir. Onu tatsınlar.
هَذَا فَلْيَذُوقُوهُ حَمِيمٌ وَغَسَّاقٌ
Hâzâ felyezûkûhu hamîmun ve gassâk
Sad 38/ 58 Ve o şekilden çifter çifter tadacakları diğer acılar da vardır.
وَآخَرُ مِن شَكْلِهِ أَزْوَاجٌ
Ve âharu min şeklihî ezvâc
Sad 38/ 59 İnkârcıların önderlerine, “İşte bu, sizinle beraber cehenneme girecek topluluktur” denildiğinde, “Onlara merhaba yok = rahat yüzü görmesin, Çünkü onlar mutlaka nar- ateşine gireceklerdir” derler.
هَذَا فَوْجٌ مُّقْتَحِمٌ مَّعَكُمْ لَا مَرْحَبًا بِهِمْ إِنَّهُمْ صَالُوا النَّارِ
Hâzâ fevcun muktehımun meakum, lâ merhaben bihim, innehum sâlûn nâr
Sad 38/ 60 Derler ki: 'Aksine size merhaba yok rahatlık görmeyin. Bunu bizim başımıza siz getirdiniz. burası ne kötü bir karargâh
قَالُوا بَلْ أَنتُمْ لَا مَرْحَبًا بِكُمْ أَنتُمْ قَدَّمْتُمُوهُ لَنَا فَبِئْسَ الْقَرَارُ
Kâlû bel entum, lâ merhaben bikum, entum kaddemtumûhu lenâ, fe bi’sel karâr
Sad 38/ 61 Şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bunu bizim önümüze kim sürdüyse, cehennemde onun azabını bir kat daha artır.”
قَالُوا رَبَّنَا مَن قَدَّمَ لَنَا هَذَا فَزِدْهُ عَذَابًا ضِعْفًا فِي النَّارِ
Kâlû rabbenâ men kaddeme lenâ hâzâ fe zidhu azâben dı’fen fîn nâr
Sad 38/ 62 Ve Dediler ki “Dünyada kendilerini kötülerden saydığımız adamları neden göremiyoruz?”
وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرَى رِجَالًا كُنَّا نَعُدُّهُم مِّنَ الْأَشْرَارِ
Ve kâlû mâ lenâ lâ nerâ ricâlen kunnâ neudduhum minel eşrâ
Sad 38/ 63 Biz onları alaya almıştık. Yoksa onları gözlerimizden kaydırdık mı ?
أَتَّخَذْنَاهُمْ سِخْرِيًّا أَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ الْأَبْصَارُ
Ettehaznâhum sıhriyyen em zâgat anhumul ebsâr
Sad 38/ 64 İşte bu nar ateş ehlinin bu şekilde tartışması gerçekleşecektir.
إِنَّ ذَلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ أَهْلِ النَّارِ
İnne zâlike le hakkun tehâsumu ehlin nâr
Sad 38/ 65 De ki: 'Ben ancak bir uyarıcıyım.O,El vahid= O tektir parçalanamaz ,bölünemez ortağı olmayandır ve El Kahhar'dır İsyankarları kahreden mutlak üstünlük sahibi Allah'tan başka ilâh yoktur.
قُلْ إِنَّمَا أَنَا مُنذِرٌ وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلَّا اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
ul innemâ ene munzirun ve mâ min ilâhin illâllâhul vâhıdul kahhâr
Sad 38/ 66 O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir.Mutlak el aziz'dir Gücü mükemmel şerefi yüksek olan tevbe ile dönüş yapanları tarifsiz bağışlayan
رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَزِيزُ الْغَفَّارُ
Rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâl azîzul gaffâr
Sad 38/ 67 De ki: “Bu ,büyük bir haberdir.”
قُلْ هُوَ نَبَأٌ عَظِيمٌ
Kul huve nebeun azîmun.
Sad 38/ 68 Siz ise ondan yüz çeviriyorsunuz.”
أَنتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ
Entum anhu mu’ridûn
Sad 38/ 69 Yüce topluluk =mele-i a'ladakilerin tartışmalarıyla ilgili bir bilgim olmaz.
مَا كَانَ لِي مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَإِ الْأَعْلَى إِذْ يَخْتَصِمُونَ
Mâ kâne liye min ilmin bil meleil a’lâ iz yahtesımûn
Sad 38/70 Bana ancak, yalnızca apaçık bir nezir olduğum vahyolunmaktadır."
إِن يُوحَى إِلَيَّ إِلَّا أَنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُّبِينٌ
İn yûhâ ileyye illâ ennemâ ene nezîrun mubîn
Sad 38/71 Rabbin meleklere demişti ki: 'Ben tînden /çamurdan, bir beşer yaratacağım.
إِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِن طِينٍ
İz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min tîn
Sad 38/72 “Onu sevva /şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman ona secdeye kapanın
فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ
Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn
Sad 38/73 Bunun üzerine meleklerin tümü topluca secde ettiler
فَسَجَدَ الْمَلَائِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ
Fe secedel melâiketu kulluhum ecmaûn
Sad 38/74 Ancak İblis eğilmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
إِلَّا إِبْلِيسَ اسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنْ الْكَافِرِينَ
İllâ iblîs(iblîse), istekbere ve kâne minel kâfirîn
Sad 38/75 “Ey İblis! Kudretimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? Kibirlendin !Yoksa sen yücelerden mi oldun ?”
قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا مَنَعَكَ أَن تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّ أَسْتَكْبَرْتَ أَمْ كُنتَ مِنَ الْعَالِينَ
Kâle yâ iblîsu mâ meneake en tescude limâ halaktu bi yedeyye, estekberte em kunte minel âlîn
Sad 38/76 "Ben, ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten, onu TİN'den (nemli topraktan, balçıktan) yarattın." dedi.
قَالَ أَنَا خَيْرٌ مِّنْهُ خَلَقْتَنِي مِن نَّارٍ وَخَلَقْتَهُ مِن طِينٍ
Kâle ene hayrun minhu, halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn
Sad 38/77 Buyurdu ki 'Öyleyse çık oradan, Sen artık racîm =taşlananlardan kovulmuş birisin.
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ
Kâle fahruc minhâ fe inneke racîm
Sad 38/78 Şüphesiz benim lânetim din gününe kadar senin üzerinedir.”
وَإِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَتِي إِلَى يَوْمِ الدِّينِ
Ve inne aleyke la'netî ilâ yevmid dîn
Sad 38/79 “Ey Rabbim! Öyle ise bana insanların diriltilecekleri güne kadar mühlet ver” dedi.
قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
Kâle rabbi fe enzırnî ilâ yevmi yub’asûn
Sad 38/80 Dedi ki: "O halde, süre tanınanlardansın."
قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ
Kâle fe inneke minel munzarîn
Sad 38/81 O malum güne kadar.
إِلَى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ
İlâ yevmil vaktil ma’lûm
Sad 38/82 Dedi ki:"Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdıracağım.
قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
Kâle fe bi izzetike le ugviyennehum ecmaîn
Sad 38/83 Ancak onlardan ihlâslı muhlis kulların hariç dedi.
إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ
İllâ ibâdeke minhumul muhlasîn
Sad 38/84 Buyurdu ki “İşte bu gerçekleşir. Ben hakikati söylüyorum
قَالَ فَالْحَقُّ وَالْحَقَّ أَقُولُ
Kâle fel hakku vel hakka ekûl
Sad 38/85 Ve Andolsun, cehennemi seninle ve onlardan sana uyanların hepsiyle dolduracağım.”
لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنكَ وَمِمَّن تَبِعَكَ مِنْهُمْ أَجْمَعِينَ
Le emleenne cehenneme minke ve mimmen tebiake minhum ecmaîn
Sad 38/86 Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve ben, kendiliğimden zorla yükümlülük altına sokanlardan da değilim.
قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُتَكَلِّفِينَ
Kul mâ es’elukum aleyhi min ecrin ve mâ ene minel mutekellifîn
Sad 38/87 Bu , âlemler için ancak Zikir'dir / bir öğüttür.
إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ
İn huve illâ zikrun lil âlemî
Sad 38/88 Gerçekten onun haberini bir zaman sonra öğreneceksiniz."
وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَأَهُ بَعْدَ حِينٍ
Ve le ta’lemunne nebeehu ba’de hîn
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder